• yine o sade ama cok akilli cumleleriyle, son zamanlarin en dokunakli diyaloglariyla, icinde barindirdigi kafka hikayesiyle, paul auster'in en sevdigim kitaplarindan biri olmustur the brooklyn follies. auster sanki biraz baskadir artik, daha az kizgin, daha cok kabullenmis, sanki biraz yaslanmis, ama en çok da yazinin icinden size sicak sicak uflemistir. oyle bir keyif olmustur bu romani okumak. postmodernizmin mutlu sonudur.
  • gayet yalın ve bir o kadar çekici giriş cümlesi* ile merak uyandıran, kasım ayında çıkması beklenen son paul auster romanı:

    "i was looking for a great place to die. someone recommended brooklyn."
  • kitabı ilk gördüğümde şükürler olsun yeniden seçkin selvi çevirisi ile paul auster okuyabiliyoruz dedim. şimdilerde kitap bitmek üzere ve kehanet gecesi ile paul auster zirve yaptı, bunu aşamaz lafımı direk yedim. paul auster bu kitap ile sanatının doruğunda diyebilirim.

    kitap bittikten sonra edit: kitap paul auster'ın diğer kitaplarından farklılık arz etmekte. şöyle ki, genel olarak auster tarzı tesadüfler bu kitapta da yer almakta fakat, daha sıradan daha basit. ayrıca kitabın kahramanı nathan glass, diğer kitaplarındaki kahramanlara pek benzemiyor. aslında nathan glass tam anlamıyla bir kahraman da sayılmaz. pek çok açıdan -edebiyat merakı hariç- normal bir amerikalı ve normal bir amerikalının yaşadıklarını yaşıyor. ekstradan bunu bir nevi günce tarzında önümüze sunuyor. öykü basit ama sürekleyip gidiyor. auster kahramanları genelde garip bazı olaylar yaşardı. borç karşılığı büyük bir duvar örer*, kitaplarının üstünde yatıp kalkar*, ortadan kaybolan bir komedyenle yolları kesişirdi*. brooklyn çılgınlıklarında ise kahramanımız sigortacılıktan emekli ve hasta bir adam sadece. dağılmış ailesiyle bir şekilde yeniden bir araya geliyor. ama auster tarzının dışında olan, her bölümü isimlendirmesi ve gerçekten bir anı kitap haline sokması. kitabın sonralarına doğru ise neden sıradan bir insanın hikayesini anlattığını da güzel bir dille bize aktarıyor.
    kitapta en sevdiğim kısım bir tiyatro oyunu gibi yazılan bölümdü. hoşlanmadığım nokta ise 11 eylül'ü bence alakasız bir şekilde ve mesaj verme amacıyla kitaba koyması oldu.
  • iki gündür başucumda bekleyen, içimdeki başlarsam ara veremeyeceğim hissiyatından ötürü kitabı bölmemek amacıyla haftasonunu sabırsızlıkla beklediğim, okuyacağım ilk paul auster romanı. hadi bakalım.
  • ---------- alıntı ----------

    insan, kalabalık bir yerde hiçbir zaman osuruğu sahiplenmemelidir. bu olgu, yazıya dökülmemiş bir yasa, amerikan görgü kurallarının en kısıtlayıcı tek protokolüdür. osuruklar hiçbir yerden ve hiçbir kimseden gelmezler, grubun tümüne ait olan anonim patlamalardır ve odadaki herkes suçlunun kim olduğunu bilse bile, yapılacak tek akıllı hareket inkâr etmektir.

    ---------- alıntı ----------
  • bu hardcover ve ingilizce kopyalardan biri son bir ay bes gundur en yakinimdaki dostum benim. nereye gidersem orda. elimin altinda. bir turlu bitiremiyorum, karakterlere de hikayenin kendisine de auster'in diline de bayiliyorum oysa.. iste tam da bu yuzden bitiremiyorum, evet. ama sanki biterse londra'nin da buyusu bitecekmis gibi geliyor biraz da, cunku bu kitapla basladigim her gun sonuna unutulmaz anilarla baglaniyor... en son ewan mcgregor kagit yoklugundan bu kitabin bos son sayfalarindan birini imzaladi*
  • erkeklerin ahmaklıklarını anlatan (özellikle harry'nin durumuna üzülmemek elde değil), new york ana temalı paul auster kitabı.
    --- spoiler ---

    dünya hakkındaki sözüm ona derin bildiğinizden pek hoşnut olduğunuz sırada, içine gömüldüğünüz bu üstünlük kozanızı delip yaşamla ilgili en temel şeyi anlamadığınız size hatırlatan bir olay çıkıverir.

    herkes içinde birkaç kişi taşır ve çoğumuz gerçekten kim olduğumuzu bilemeden bir benlikten ötekine sıçrar dururuz. bir gün keyifli, ertesi gün moralsiz; sabah suskun ve suratsız, akşam şen şakrak ve şakacı olabiliriz.

    ...insan bir hikayenin içinde, bir hayal dünyasında yaşayabilcek kadar şanslıysa, gerçek dünyanın acıları sona erer. çünkü hikaye devam ettiği sürece gerçek yoktur.

    çocuklar, çocuk sahibi olmanın dışındaki her şeyin tesellisidir.

    karşındaki insana güvensen bile, her şeyin en iyisini onun bildiğini düşünsen bile, kendi irade gücünden vazgeçemezsin.

    --- spoiler ---

    "insan kitapların gücünü hiç azımsamamalı."
  • varoluş oteli
  • bu kitabın "bebeğin hikayesi"* başlıklı, kafkanın hayatından bir öyküyü içeren bir bölümü vardır ki, bu zamana kadar okuduğum auster romanları içinde (ki hepsini okudum, sonuncuya da henüz başladım) beni en çok etkileyen bölümlerin başında gelmektedir. auster'in bu hikaye ile "yaşamın acılarına, zorluklarına, iniş çıkışlarına karşı insanın hikayeler yaratması bu acıları ve hayatı daha katlanılır kılar mı" sorusuna verdiği yanıt, insanda ciddi bir rahatlık yaratıyor:

    --- spoiler ---

    the story of the doll

    during the final year of his life, when he was living in berlin, kafka apparently liked to go for an afternoon walk in the park. one day he happened to meet a young girl who was sobbing for having lost her doll. to cheer her up, kafka explained that the doll ‘has gone off on a trip’. as evidence, for the next three weeks he produced every day a letter written by the doll, met her at the park and read it to her. in time, the little girl stopped missing her plaything: because kafka gave her a story, a story where the doll got married in the end and when a person is lucky enough to live inside a story, to live inside an imaginary world, the pains of this world disappear. for as long as the story goes on, reality no longer exists.

    --- spoiler ---

    bu arada gördüm ki, son romanı karanlıktaki adam*da da üstad buna benzer bir hikaye kurgulamış. burada da kitabın kahramanı august bill, "uykusuz bir gecede, anımsamak istemediği düşünceler ve olayları, karısının ölümünü, torununun erkek arkadaşının irak`ta vahşice öldürülüşünü kafasından kovmak için, kendi kendine öyküler anlatır." son yıllardaki gözde izleği bu olsa gerek kendisinin. bu kitaba dair eleştiriler, övgüler ve izlenimler ise bir başka entryde artık.
hesabın var mı? giriş yap