• filmi izlemeyin, kitabı okuyun.filmi izleyen babasının yüzünü unutmuş demektir.
  • peşin bilgi: bakın çocuklar ben çok üzülüyorum

    wikipedia'daki bilgiye göre film projesi universal studio'nun projeyi iptalinden sonra warner bros tarafından da rafa kaldırılmıştır. çok güzel.

    (sonradan edit: sonradan bir film yayınlandı ama yayınlanmaz olaydı)

    kitap bazında konuşursak da, son kitabıyla birden fazla kere, donuk bir ifadeli surattan yaşları ani ani indirmiştir.

    spoilerlar spoilerlar ---------------------

    genel olarak 3. kitaptan sonra son kitaba kadar biraz sıkıldığımı belirtmeliyim. hele roland - susan delgado olayını ayrı bir kitapta anlatılması gerektiğini bile düşündüm. yani ne bileyim, the little sisters of eluria neden karışık öykü kitabında sıradan bir hikaye de, kurt olayı ya da bu susan delgado olayı ana hikayenin göbeğinde ?

    her neyse, evet son kitabı çok burktu. direkt yüreğime oturdu. o eddie'nin ölümünün ardından susannah'ın acısı, grubun hali, olaylar... jake'in bok yoluna gitmesi ve oy'un o hali... hele hele oy'un ölümü... hala yüreğim yanıyor. son darbe olarak roland'ın kulenin önünde bugüne kadar kaybettiklerinin onuruna teker teker isimlerini sayması. romantik komedi izleyen pms kadına döndük.

    ne yalan söyleyeyim, ölümlerden başka 2 olay canımı sıktı. birincisi eddie ve jake'in yaşananları unutup onlara fısıldayan seslere anlam veremeyişi. evet eddie yine susannah'ya aşık ama o yaşananlar hep gitmiş ne kadar üzücü. yakında susannah da unutacak falan. neticede tekrar bir aradalar. sonsuz döngüde kaderini arayan roland da aralarına katılaydı iyiydi ama adam ızdırap çekmek için ölümsüzlükle lanetlenmiş. işte bir diğer olay da bu. roland'a patlayan "ka bir tekerlektir, her daim kendini tekrar eder." mottosu. açıkçası roland kuleye girdiği anda ben tatmin oldum. sonrası roland için belirsiz kalsın istedim. belki yeni kral o olurdu. belki kulede hapis kalır ama diğer yandan tüm evrenlerin düzenini sağlardı. belki kule onu da öldürüp varoluşunun amacını yerine getirirdi vs vs. ama o son kapıyı açtığında her şeye tekrar başlaması acayip koydu. tek teselli oy'un new york'lu dünyada normal karşılanacak bir kılıkta gruba ileride dahil olacak olması.

    ha bir de, ulan bu kızıl kralın olayı nedir ? melih başgan gibi bir şey sanırım. adı var ama iki dakikada paket oldu. kızıl kral aşağı kızıl kral yukarı... neymiş olayı ? bir olayı yokmuş. kimdir, nedir, hikayedeki yeri nedir belli değil tam çok keskin bir rolü yok.

    evüüüet, geldik hırtlık yapmaya. lan süzeena, suratındaki sivilceyi sildirdin de kendine 2 tane bacak çizdiremedin mi ? çocuğa kendini çizdirip dil ekletemedin mi ? roland'ı çizdirip sağ elinin parmaklarını ekletemediniz mi ? olan mordred'e oldu. yarı tanrıymış da, karanlığa hükmedecekmiş de. daha kendi götüne hükmedip altına zıçmamayı beceremiyor. 2 kurşunla paket oldu zaten. niye biz bunun ana karnında oluşunu ve doğup grubun peşine düşmesini 2 kitap boyunca ızdırap içinde takip ettik ulan, oy'u öldürmesine bahane olsun diye mi ?

    işte genel seri olarak, onlarca yılda yazılmasının konu bütünlüğü bakımından bazı handikaplara yol açtığı gerçeği mevcut. olmasaymış daha iyiymiş. ama olsun be roland, varlığın yeter.

    koyayım gan'a, size bir şey olmasın suze, eddie, jake, oy !

    ake !

    ah be olm :

    "now comes roland to the dark tower! i have been true and i still carry the gun of my father and you will open to my hand!
    i come in the name of steven deschain, he of gilead!
    i come in the name of gabrielle deschain, she of gilead!
    i come in the name of cortland andrus, he of gilead!
    i come in the name of cuthbert allgood, he of gilead!
    i come in the name of alain johns, he of gilead!
    i come in the name of jamie decurry, he of gilead!
    i come in the name of vannay the wise, he of gilead!
    i come in the name of hax the cook, he of gilead!
    i come in the name of david the hawk, he of giead and the sky!
    i come in the name of susan delgado, she of mejis!
    i come in the name of sheemie ruiz, he of mejis!
    i come in the name of pere callahan, he of jerusalem's lot, and the roads!
    i come in the name of ted brautigan, he of america!
    i come in the name of dinky earnshaw, he of america!
    i come in the name of aunt talitha, she of river crossing, and will lay her cross here, as i was bid!
    i come in the name of stephen king, he of maine!
    i come in the name of oy the brave, he of mid-world!
    i come in the name of eddie dean, he of new york!
    i come in the name of susannah dean, she of new york!
    i come in the name of jake chambers, he of new york, whom i call my own true son!
    i am roland of gilead, and i come as myself; you will open to me."

    ek : aylar sonra şu entry'nin hüzünlü kısımlarını tekrar okurken bile yaş getirdi. ve kulenin önünde isim çığırma olayı her aklıma geldiğinde hala tüylerim diken diken oluyor istisnasız arkadaş.

    ulan oylamayın şunu, son oylananlarda her gördüğümde içim fena oluyor.

    not : oylayın amk hassasiyetimi kaybettim sikimde bile olmuyor artık.
  • su sekilde ozetleyebileceğimiz harika destan.

    --- spoiler ---
    #10252939
    --- spoiler ---

    *
  • en sonunda...childe roland kara kule'ye geldi
    ama ben asla eskisi gibi olamam.

    --- spoiler ---

    roland'ın hayatıma “siyahlı adam çölde kaçıyordu, silahşör de peşindeydi...” diyerek girişinin üzerinden neredeyse 15 yıl geçmiş, bu arada okudum, aşık oldum, evlendim, baba oldum... bunlar olurken roland hep yanımdaydı. bende onun sufresiydim.

    roland üçü çekerken ya da çizerken, çorak topraklar'da yolunu bulmaya çalışırken, büyücünün cam küresinde gençliğinin toyluğunda kaybolurken, calla'nın kurtlarını haklarken, susannah'ın şarkısını duymaya çalışırken hep onunlaydım. babamın yüzünü unutmadım.

    kara kule'ye bu kadar yaklaşmışken eddie ölmüşken o'nu yarı yolda bırakacaktım ve al o her şeyden çok sevdiğin ve önemsediğin kuleni başına çal diyecektim... (tam olarak böyle değildi ama neyse)
    ama diyemedim kulenin çağrısına karşı duramadım; ondokuzladım.

    commala tathar. commala-gel-gel.

    ve sonuna kadar ağlayarak ve heyecanlanarak gittim.
    jake; "öyleyse git bundan. başka dünyalar da var." dediğinden bu yana rolland'a olan kızgınlığımda gitti... roland'ı af ettim, eddie ve jake ona baba derken nasıl af etmezdim. ` :auroriel teşekkürler derim sai`

    size uyarsa birazda son hakkında konuşmak isterim;
    yediyi okumadan önce sai king nasıl bir son yazarsa yazsın beni tatmin etmez diye düşünürdüm yanılmışım.
    “siyahlı adam çölde kaçıyordu, silahşör de peşindeydi...” teşekkürler derim.

    --- spoiler ---

    kara kule modern zamanların en güzel destanıdır.
    sizde okurken benim aldığım tatları aldıysanız şayet, size yarasın derim.
  • bir hayati bicimleyen garip oyku. ne yazik ki bir oykunun kurbani olacak kadar etkisinde kaldim, utanmiyorum pek, de, hala anlaşilmasi zor .
    işte benim kişisel kara kule kronolojim şu:

    1993'te 13 yaşindayken, oturdugumuz lojmanin kutuphanesinden buldum bu aptal serinin ilk cildini. king'in o zamana kadar 3-5 kitabini okumuştum. odunc alinmaktan yipranmiş ilk ciltten, o zamanlar king'i belki de skor icin okuyor olmamdan, zirt pirt geriye donuşlerin 3.sunde filan sıkıldım, baydi. guzel bir oyku vardi ama, cok sık sekteye ugruyor, bir turlu gidemiyordu bir yerlere. ben de atladim geriye donuşleri, zaten 240 sayfa civarindaki ilk cildin 190 sayfasini filan okudum, bitti, eh işte dedim. hic korkutmuyor, bir tane kovboy var, aynen clint eastwood gibi hizli. o zamanlar arkadaşimin babasinin plak koleksiyonundan iyi kotu cirkin'in soundtrack'ini de bulup kasete cektirmişim.

    buydu işte o oyku.

    sonra devam ettim diger king kitaplariyla ta ki alakasiz bir insan birkac ay sonra bana "ucun cizgileri" diye bir kitap gordugunu ve kitabin arka kapaginda "bu kitap kara kule'nin devamidir" yazisini soyleyene kadar. şaşirdim, ben kitabi bitti saniyordum. tam da o siralar, başka bir kitap cikti "hayaletler beldesi" diye, uzerinde "kara kule iii" yaziyordu, iyice dumur oldum. ilk guttugum mantik, " demek ikinci kitapta kuleye variyor, sonra da bir kasabaya daha gidiyor roland, her ciltte farkli bir seruven kitabi yani bu" gibi şekillendiyse de 2. kitabi okuyunca dumurlarin en buyugunu yaşadim. ilk kitabin sıkıcılıgını, okunma zorlugunu tamamen geride birakmiş, olaganustu bir oykuydu. adam kule'ye yine varamiyordu ama okumasi super zevkliydi. gidip hayaletler beldesini dişimden tirnagimdan artirdigimla alabildim, ne yazik ki annemden "aylik kitap odenegi" henuz butce komisyonunca onaylanmadigi icin kitaplari gizlice aliyordum, korsan morsan da yoktu o zamanlarda en azindan bu kitaplar icin.

    94'te corak topraklari bitirdigimde artik bir sonraki cilt icin delirecegimi biliyordum. bekledim. hem de tam 4 sene. bu 4 sene boyunca saniyorum bu kitabi duşunmeden gecirdigim bir tek hafta olmamiştir. gercekten de utanilacak bir şey bu. hic mi yoktu hayatimda daha onemli bir şey? vardi elbette, suruyle belki de. ama onlarin olmasi bunu duşunmeyi engellemiyordu ki? duşunmeyi ne engelleyebilir, kim onun miktarina yahut daha da faydaci konuşalim, "aldigi zamana" karişabilir ki? kim karişirsa karişsin, bu hayattaki butun zamanim bana aitti, hic kimseye zamani nasil bir tasarrufla kullandigimin hesabini vermeyecegime gore tamamen keyfime gore kullandim. keyfim bu lanetli oykunun gizlerini duşunurken ussuyle artiyordu cunku. boyle gecti 4 sene.

    normalde 4. fakat turkce cevrilerde 5. kitabin adini 2. cildin en sonunda soylemişti zaten yazar. o zamanlar dunya genclik merkezi denen yerde gordugum anda vucut tuylerim kaskati, bir nebze trans halinde aldim "buyucu ve cam kure"yi. inanamiyordum hala ciktigina, ustelik gayet de kalindi. evet kalin olmasi idi olcutum, cunku bitecekti nasilsa ama bu ne kadar uzun zaman alirsa o kadar guzel olurdu ya.

    eve geldim de, okumaya başlayamadim. bu bir rituele benziyordu. kitabi okumaya başlamak icin hazir degildim. zaten ingilizcem de gayet işe yarar bir seviyeye geldigine gore, ingilizcesini bulmaliydim. ankara'da bir kitapcida ustelik piril piril bir jelatinle kaplanmiş olani hic gozumu kirpmadan verdigim 26 dolar muadili ile kaptim. geldim yurttaki odama, ingilizcesinden başladim okumaya, ama bu zevki azaltabilirdi, her şeyi anlamak icin kimi zaman bir paragrafi once ingilizce sonra turkce okuyarak, kitap ilerledikce de bu marjlari uzatarak okumaya devam ettim. turkce kitabin 300 kusuruncu sayfasindan sonra ingilizce'yi bir kenara biraktim. ceviri kusursuza yakindi. gonul suveren'in diger cevirilerinden haberdar oldugumu soyleyemem pek, ama king'i guzel cevirir, tam olmasi gerektigi gibi. kaptirdim kendimi tamamen.
    king bu kitapta kesinlikle olcuyu kacirmiş, butun her şeyini kitaba firlatmişti. bir benzerini sonsozunde kendisi de soyler. kitap oyle cilgincaydi ki, bu kitabi okuyup begendim diyen birinin gercek hayatta degilse bile hayallerinde hic de yerli yerinde duran birisi olduguna inanamam. kim hayallerinde yerli yerinde durur, o da başka bir soru.

    buyucu ve cam kure en guzel kara kule kitabiydi o ana kadar cikmiş olan. ama bitmişti o ne oldugu hakkinda hep daha cok bilgi veriyor olmasina ragmen iyice belirsizleştirebildigi aptal kule'ye yine varamadan.

    1999 haziran'i sonunda bittiginde bu kitap artik oturup bir sonraki cildi beklemem iyice bunaltici bir hal almaya başlamişti. arkadaşliklar, aşklar bitiyor, ben de igrenc bir şekilde buyuyup yaşlaniyorken bu aptal oykuden bir turlu soguyamiyordum. ama yine bekledik caresiz. hem de bir sonraki cilt cok guzel olacak diye emin olarak kendimizden.
    niye mi? o zamanlarda genelde internette dolaşan dedikodulara kulak verelim:

    "kara kule yeni cildi "thunderclap" ismiyle piyasaya cikacak, kitap 3 cilt bir arada olacak" gibi bir soylence ayyuka cikmişti. eh haliyle boyle bir kitabin kotu olmasina imkan yoktu.

    sonra degişti her şey.

    stephen king'e bir minibus carpti.

    her şey daha da belirsizleşti. kitabi bitiremeden olmesi ihtimali zaten huzurlu bir bekleyişten coktan mahrum birakilmiş okuyuculari toptan korkuttu.

    her kitabin arkasinda "ve kule artik daha da yakinda" diyerek adeta tahrik eden ama sonra da "sonu" bekledigimiz icin bize kizan king'in sagligi degil, butun işinlarin kesiştigi yerde sonsuzluga yukselen dark tower idi onemli olan, kendisinde kesişenlerin cogunlugunun aslindaki karanliktan midir aldigi renk bilinmez. en azindan benim icin onemli olan oydu.

    daha onceden giriş bolumu internette dolaşima cikarilmiş wolves of the calla cikti boylece (bkz: #2829671)

    sanirim 1.5 gun surdu bitmesi benim elimde. hic begenmedim, hala da serinin en begenmedigim, en soguk baktigim kitabidir, kişisel sebeplerden. kollektif bir bilincle kitap okumak olmadigina gore "kişisel sebepler"le sevmemek de hakkimizdir. hem de bu kadar uzun zamanimizi alan, hayrani oldugumuz oykunun bir parcasi olsa bile. yalniz adamin oykusudur kara kule. oturup kasaba halkiyla dans eden, entrikaya fazla dalmiş sosyal bir roland'dan tiksinirim. uvey evlat gibi gordum bu hikayeyi hep, yazmiyorum buraya daha fazla işte detaylari: #4176014

    ne var ki "song of susannah" bir sene kadar sonra cikti ve zamaninda kendisi yuzunden kitaplari gizlice aldigim insan bana bir surpriz yaparak hem de hard cover ingilizce baskisini bana hediye etti!
    wolves of the calla'da bozulan, coken moralimi duzeltebilecek tek şey o ana kadarki yazilmiş en iyi kule kitabi olabilirdi.
    song of susannah bunu butun evrenlerde başarmiştir. (bkz: #5121945)

    oyle ki, bu kurgusu ve akişinin king evreninde bir benzeri olmayan kitap elimden biraktigimda serinin geri kalanini okuma istegini bile dondurmuştu. o kadar guzeldi ki, yazarin bir oyku degil, bir şarki olarak gordugunu duşundum butun cildi.

    eh, kule, son kitap, bolunmeden tek bir cilt olarak cikti. onun uzerine son birkac bolumu dişinda bir şeyler soylemek gerekmiyor.
    askerden geldikten sonra okumayi planlamam bir işe yaramadi, tutamadim kendimi. song of susannah o kadar iyi bir kitapti ki, son cilt aslinda genelde onun bir devami. yani son iki kitap aslinda tek bir kitap gibi butun. bu yuzden son kitap icin bir onceki cilt icin soylediklerimin hepsi gecerli.

    --- spoiler ---
    --- spoiler ---
    --- spoiler ---

    gozden kacirilmayan, her şeyin aslinda ne kadar ters olabilecegi ise apayri. korkunc kotu flagg, eger silahşoru kulesine ulaşmadan durdurabilseydi, roland'a kotuluk mu yapmiş olurdu sizce?

    --- spoiler ---
    --- spoiler ---
    --- spoiler ---

    sonu hakkinda daha onceki ciltlerden birinde spoiler'i yazarin kendisi yaptigi icin (teşekkurler kaamos) bir şey soylemiyorum.
    sonun sonunda da kendisi anlatiyor ayrica. sanki okuyucunun yerine de duşunmuş, onlar başka bir şey duşunmesin gibi.

    ben king'in bunu son zamanlarda biraz aşiriya kacirdigini duşunuyorum. o sıkıntıyla okunan ilk kitabi alip yeniden yazip, okunmasini daha kolay hale getirmesini de guzel bulmuyorum, orda daha sonra karşimiza cikacak anahtar karakterin ismini yeni baskida "lejyon" yapmasini tamamen buyuk bir fiyasko olarak goruyorum. (cok şukur, orjinalini almişim) onsozleri fazla uzattigi icin de sinirliyim, okuyucuya bu kadar mudahaleye hakki olmadigini gayet iyi bildigi halde kendisini bundan alamamiş.

    eee ama bunlari kendisi de kabul edip soylemedi mi? evet. yani bir sorun var mi, yok elbette.

    stephen king kendi degerinden bir şey kaybetti mi peki bunlari yapti da?
    milyon kere hayir.

    yalniz adamin oykusu. kararli, inatci, lanetini kendisi secmiş bir adamin korkunc oykusudur kara kule.
    belki de bu yuzden senelerce okudum, cikamadim buyusunden, hala da cikabildigimi sanmiyorum. degiştirilemeyecek tercihler var olsa da, yaşanan her an bir başka tercihin ta kendisi bile olsa bunu yapamayanlarin oykusudur.
  • sonuna fiyasko diyen insanların rolandın denizliden gelin alıp 3 çocuk büyütüp orta dünyanın kralı olup yeniçeri yetiştirmesini beklediklerini düşünmeye başlamama neden olmuştur.
  • korkarım stephen king de babasının yüzünü unutmuş.
  • the dark tower, türkçesiyle kara kule serisi, stephen king'in "başyapıtım" dediği eserdir.

    dark tower'da sadece roland'ın ve ka-tet'in hikayesine değil, stephen king tarafından 50 yılda yaratılan bir paralel evrenler yumağına da göz atarsınız. kitaptaki karakter ve olay göndermelerinin hiç biri yüzeysel değildir. dark tower'a giden yolda "ilerlemiş dünya" seyahatiniz boyunca görürsünüz ki it'teki yaratık aslında bizim bildiğimiz dünyaya hatta evrene ait değildir. the stand'deki olaylar öylece gerçekleşmiş ve bitmiş olaylar değil, büyük bir oyunun bizim dünyamızdaki yansımasıdır. the cell, the mist, dreamcatcher, the running man hikayelerinin geçtiği evrenler aynı zaman düzleminde aynı dünyaların farklı yansımalarıdır. pet cemetery'de kedi church'ü geri döndüren kuvvet ile the green mile'da john coffey'nin sahip olduğu güç aynı antik kökene sahiptir. 11/22/63'teki olayları yaratan zaman geçidi (thinny) aslında olağan bir şeydir ve bir çok farklı evrende bir çok farklı zaman dilimine açılan geçitler vardır. the crouch end isimli muhteşem kısa hikayesinde bu geçitlerle ilgili gerçekten korkunç gerçekçi detaylar vermiştir. (ki nightmares and dreamscapes serisi başlıbaşına korkunç gerçekçi detaylar içeren hikayelere sahiptir, kişisel favorim you know they got a hell of band öyküsündeki rock starların cenneti tasviri mesela inanılmaz eğlenceli ve gergin bir okuma deneyimi yaşatır. sorry, right number 10 sayfalık basit bir radyo oyunu senaryosu olarak yazılmış olmasına rağmen black mirror'dan 25 yıl önce aynı distopik bilimkurgu etkisini bangır bangır verir okura. fena sayılmayacak, en azından hikayelerden kopmamış olan bir mini dizi uyarlaması da var bu hikayelerin bazılarını içeren, ilgilenenler bulabilir malum kaynaklardan.) roman külliyatının yanında sadece kısa öyküleri arasında bile the ten o'clock people, popsy gibi aynı temada (paralel evrenler/boyutlararası geçiş) muazzam olay örgüleri içeren ve gerçekten king'i son yüzyılın en önemli amerikalı yazarları arasında ilk üçe sokacak kalitede eserler vardır.
    christine, kujo ve needful things romanları mesela, hemen hemen aynı zaman diliminde aynı evrenin farklı yansımalarında yaşanmıştır. hatta the regulators, the eyes of the dragon ve the talisman abartıp direkt dark tower'ın geçtiği dünyanın farklı dönemlerinde yaşanan olayları anlatır.

    üstelik king bunları yazarken, kendi ifadesiyle, "yazdığım her şeyin bir ortak noktaya sahip olduğunu yazmaya başladığım ilk günden beri tuhaf bir biçimde hissediyor ancak isimlendirmekte zorlanıyordum. yazdığım her şeyin, farklı evrenlerde gözlemlenebilir değişimler yarattığına saplantılı bir biçimde inanmaya başladığım dönemde akıl sağlığımdan da şüphe etmeye başladım, kendimi denemeler yapmaktan alıkoyamıyordum. aklımda gecenin karanlığında bir anda beliren kelimeler cümlelere, cümleler paragraflara, paragraflar öykülere, öyküler romanlara koşuyordu ve yazmadığım her an fiziksel acı çekmeye başlamıştım. dark tower'ın ilk kitabıyla sonuncusu arasında 22 yıl var ve bu 22 yılda yaşamak zorunda kaldıklarımı yalnızca roland biliyor. " diye özetlediği, ciddi psikolojik ve fiziksel bağlımlılıklarla/sorunlarla tıka basa dolu karanlık bir dönem geçirmiştir. yaşadığı (ve sonrasındaki tüm hikayelerinde bir şekilde referanslar verdiği) meşhur trafik kazası sonrasındaki nekahat döneminde kullandığı güçlü ağrı kesicilerin, bağımlılık düzeyindeki alkol tüketiminin ve diğer maddelerin* zihninde yarattığı imajlar ve kendi bilincinin ötesinde zihninde oluşan karanlık öyküler, dark tower'da olanca haşmetiyle sayfalara dökülmüştür. neredeyse hastalıklı bir zihnin, muazzam bir hayalgücü ve edebi altyapıyla yoğrulmuş son ürünüdür king külliyatı, 50 yıldır devam edegelmiştir.
    umney's last case isimli kısa öyküsü de aslında bunun yansımasıdır, bu hikaye, umney isimli son derece karikatürize bir özel dedektifin, hayatının aslında hiç de düşündüğü gibi olmadığını fark ettiği bir sabahı konu alır ve iç içe geçmiş en az üç tane dördüncü duvarı sadece 40 sayfada üç kez yıkarak nihayetinde okura ulaşmasını anlatır. (okumadan anlayamayacaksınız ne dediğimi*)
    ve tahmin edeceğiniz gibi, tüm bu hikayeler, herşey ama herşey ka'ya göre yaşanır: kara kule'ye uzanan milyonlarca yoldan bazılarında yaşanan çakıl taşı boyutunda hareketlerdir. kara kule ise tüm evrenlerin, tüm zamanların ve her şeyin tam merkezinde yer alır. her şey kule'ye hizmet eder, tüm ışınlar, tüm incecikler ve tüm hayatlar kule'de düğümlenir. tüm yollar kule'ye ulaşır ama aslında hiç biri kule'ye varamaz. iyi veya kötü tüm karakterler kule'nin varlığını hisseder, insanoğlu ve diğer boyutlarda varlığını sürdürmekte olan varlıklar bu etkiyi iyi veya kötü yönde yorumlayarak davranışlarına yansıtır. burada bir-iki eleştiri getirmek de mümkün * aslında sai king'e. öncelikle tüm eserlerini kule'ye bağlama takıntısı/eğilimi yüzünden bazı bağlantılar diğerleri kadar kuvvetli olamamıştır. tüm hikayelerinin temelinde yatan duality kavramı, özellikle erken dönem eserlerinde çok belirgin olmadığı için bağlantılara yeterli kuvveti sağlayamamış olarak görülür. ama yine de, tüm hikayelerin merkez noktasında tanımlanamayan "bir şeyler" olduğu için, kule'yi bu noktaya yerleştirmek mümkün olur. ikinci eleştiri olarak ise, aslında bu başlıkta da dile getirilmiş olan "çelişki ifadeler" eleştirisi yapılabilir, hem kule'ye hem de genel olarak king eserlerine. stephen king, on writing - a memoir of the craft isimli otobiyografik eserinde de detaylıca anlattığı üzere "gözünün önüne gelen alakasız imgeleri kağıda döküp, ara pasajları doldurarak, dev hikayeler kurgulama" şeklinde bir yazın metodunu sıkça kullanır. bu yüzden zaman zaman aynı eser içinde çelişkilere rastlamak mümkündür: dark tower da bu çelişkileri fazlasıyla yaşamıştır. kitabın baş karakteri roland'ın tasvirinde bile ciddi çelişkiler vardır seri boyunca. eh, 22 yılda tamamlanmış ve tamamlanırken yazarının paralel olarak yüzlerce farklı metin daha yazdığı 3000 sayfadan fazla bir eserde, bu tip çelişkiler olması bir derece normal karşılanmalıdır. öyle de karşılanmış ve görmezden gelinmiştir okuyucu kitlesi nezdinde.

    kara kule'ye yalnızca türkçe versiyonunu okuyarak ulaşmış ve çevirmenin insafına kalmış olsam da, kara kule'yi bir kitap olarak görmenin ötesine çoktan geçtim. kara kule hikayesi, tolkien'den rowling'e, hemingway'den poe'ya, balzac'tan cervantes'e onlarca muazzam yazarla doğrudan bağlar taşıyan, asla basit bir yolculuk hikayesi olamayacak kadar kompleks ve girift yan hikayelere sahip olan, distopya, kaçış edebiyatı hatta yer altı edebiyatı öğelerini bugünkü anlamlarıyla en net işleyen hikayelerden biridir. senaryosunun kuvvetinin ve 50 yıla yayılmış -hala devam eden-genişlemesinin yanında edebi değeri de inanılmazdır yani.

    tüm bunlara baktığımızda, kara kule imgesinin sai king ve "sadık okuyucu" olarak hitap ettiği takipçileri için sıradan bir kitap dizisinden farklı olmadığını ve iyi bi şekilde beyaz perdeye aktarıldığını düşünmek açıkçası salakça olur. king bibliyografyasından uzakta kalmış olmak da maalesef bu salaklığa bir bahane olamaz. "git oku öğren len o zaman" derler insana.

    hele hele, king gibi süper üretken ve zeki bir yazarın en önemli eserinin geçen yıl vizyona giren zavallı uyarlamasına "gayet iyi, eleştirmenlerin gerzekliği yüzünden kötü olduğu düşünülüyor" yorumuyla yaklaşmak en nazik tabirle "bilmeden sallamak" olarak yorumlanır ki bu yorum doğrudur. the dark tower isimli ucube filme "iyiydi" demek, aslında kısaca; yukarıda sadece isimlerini verdiğim onlarca romandan ve öyküden tamamen kopuk, hiç bir şekilde dark tower hikayesinin görkemine yaklaşamamış, king'in 50 yılda yarattığı tüm evrenlerin ve olay örgülerinin orta yerine sıçmış, king'in de maddi kaygılarla -belki de dark tower'ı sinemada görme isteğini dizginleyememesinden ötürü- göz yummak durumunda kaldığı ucuz popülist bir dark tower franchise'ını övmek demektir.

    edebiyat zaten yeterince kısırlaştı ve sinemaya hatta reklamcılığa göbekten bağlı hale geldi. the dark tower serisi ve bu serinin merkezine yerleştiği stephen king evrenleri yumağı, en düşük ihtimalle 5 filmlik, tahminen 10-12 sinema filmi veya 4s x 15e bir diziye ancak uygunken; sadece serinin adını alabilmek için kitaptaki iki karakteri (roland ve randall flagg) dünyanın en gerizekalı plotuyla ölümcül düşmanlar olarak göstererek tam ahmaklara göre bir hollywood aksiyonuna dönüştü.

    arkadaşlar sağolsun özetleri okuyorlar bana diyenler için özet:
    geçen yıl vizyona giren dark tower isimli film, sadece stephen king'in aynı adı taşıyan eseriyle aynı adı taşımaktadır. geri kalan hiç bir şey, ne karakterler, ne senaryo ne de filmin perspektifi dark tower'la uzaktan yakından alakalı değildir. üstte yazdığım hiç bir şeyin, bu muhteşem edebi dehanın yarattığı olağanüstü kompleks evrenler yumağının en ufak bir imasını bile filmde görememiş olma sebebimiz budur.
    "süfer film işte, kitabı da iyiymiş herhalde" diye yapılan yorumlara aldanmayın, kitap okuyun. kitap okumak kötü bir şey değildir, kaçınılacak bir şey de değildir. hatta kitap okumak iyidir, king kitaplarını okumak ekstra iyidir.
  • bitirince hayatiniz film seridi gibi gözünüzün önünden gecen seridir. ilk kitabini okudugunuzda 12-13 yasinda oldugunuz bir serinin 7. ve son kitabini bitirmek ayri bir his ayri bir keyif veriyor insana. cogu kez "bu adam kesin hikayeyi bitiremeden ölecek" diye korkup üzülmüşseniz hele. sonunun beklediginiz kadar vurucu olmamasi bile üzmüyor belki insani. bitirdiniz ya dünya gözüyle childe roland kara kuleye ulasti ya. gerisi önemli degil geliyor insana.

    bir de bu serinin 7 kitabinin yanyana durmasi eve gelen misafirlerde "bunlari okuyan manyak kim?" etkisi uyandiriyor.

    "benim" diyorum o manyak. benim o. sen bilir misin roland'i ? siyahli adami? marten'i? new york'lu edie'yi? mono blaine'i? susannah'i diyorum? bilir misin peder callahan'i? gilead'i? calvin tower'i bilir misin ha? diye soruyorum. peki ya 2. cadde ile 46.sokağın kesiştiği yerdeki boş arsayi, ve ordaki gül'ü bilir misin diyorum? bilir misin taheen'leri, kuzey merkez pozitronik şirketini, haberci robot andy'i bilir misin? gökgürültüsünü, kırıcıları, peki ya kızıl kral'i, kara kule'yi bilir misin ha söyle bilir misin? diye soruyorum.

    manyak olduguma kesinkes kani oluyorlar.
  • gerçeği anlayişim
    yazan : black thirteen

    "sana bir avuç tozda korkuyu öğreteceğim."
    - t.s. "butch" eliot

    "ilk düşüncem, onun her sözünün yalan olduğuydu."
    - robert "sundance" browning.

    silahşör gerçek.
    roland gerçek.
    kitap serisi, türkçe çeviri sırasında çok şey kaybetmiş. bu gerçek.
    mahkum gerçek.
    gölgelerin hanımı gerçek.
    mahkumla hanım evli. bu gerçek.
    tüm serinin orjinallerini alıp tekrar okudum. bu gerçek.
    okuduğum en iyi kitap serisi. bu gerçek.
    durak yeri gerçek.
    konuşan iblis gerçek.

    arkadaşım "the gunslinger"ın yeni basımının, limited edition'ını, doğum günümde hediye etti. bu da gerçek.
    kitap kesinlikle olağanüstü. bu gerçek.
    dağların altından geçtik. ve bu da gerçek.
    dağların altında ejderhalar vardı. bu da gerçek.
    büyüdüğümde silahşör olacağım. bu gerçek.
    yanımda uğur olsun diye revolver kurşunu taşıyorum. ve bu da gerçek.
    benim okuduğum en iyi seri. ve bu kesinlikle gerçek.
    roland ölmeme izin verdi. bu gerçek.
    onu hala seviyorum.
    bu da gerçek.
hesabın var mı? giriş yap