• morrowind'den farklı olarak;

    1- zırhlar light ve heavy olmak üzere ikiye ayrılmış. medium armor diye bişi yok
    2- silahlardan mızrak çıkarılmış ki ben çok severdim
    3- silahların thrust, chop ve slash gibi vuruş şekillerine göre değişik damage vermeleri kaldırılmış. thrust olayı artık hiç yok.
    4- dagger olsun, short sword olsun, long sword olsun, bastard sword olsun, claymore olsun hepisi ama hepisi blade yeteneği ile kullanılır olmuş. güya thief karakterisiniz, sinsi sinsi zindanlarda vs lerde dolanıyorsunuz adamın arkasına geçip sneak attack'da bulunacaksınız eşşek gibi fayn ayrın kıleymoru kınından çıkarıp conan vari bir savuruşla koca ogre'ı yere seriyorsunuz. nerde kaldı lan hırsızlığın delikanlılığı?

    sonra bir de at kullanma meselesi var ki allah belanı versin bethesda dedim. bir oyunda da süvarilik yapabilelim be. hadi spear muhabbetini çıkardın oyundan bişi demedik de at üstündeyken silah çekememek ne biçim bi mallıktır. ya da şehir içinde at sürememek? ata binip dıgıdık yapmanın ne anlamı kaldı? onun yerine zıplaya zıplaya koşarım iki günde atletik özelliklerimi tavan yaparım. hem iki de bir peşine takılan kurtlardan kurtulmak için attan in dövüş sonra gene ata bin derdinden kurtulurum. ayrıca sevgili sözlük yazarı şu satırları yazarken iki gün önce başıma gelmiş çok salakça bir anı aklıma geldi, paylaşmadan edemeyeceğim. dağ bayır at sırtında koşup kestten keste zıplarken bir tepe başında iki kurt peşime takıldı. bir süre koşmaya devam ettim hiç uğraşamam diyip. ancak şerefsizlerin peşimi bırakacağı yok. atımı sağa çektim fırladım aşağı arkama döndüm battle axe'ımı çıkarıp kurda bir savurdum ki yarısı ata geldi. aman allaam!! manyak at çiftelemeye başladı dağ başında. len zaten hp azalmış kurtlarla boğuşurken bi de bu manyak çıktı başımıza. iki gündür sırtında maceradan maceraya koştuğum attan topuklarım götüme çarpa çarpa kaçmaya başladım. vur vur ölmüyo da itoğlu it bir de güçlü ki çiftesini bloklamanın falan imkanı yok. sonunda yanımdaki tüm health potionlara mal oldu ve ölmek üzereyken bu sefer o kaçmaya başladı. tabi kıl olmuşum kovaladım ipneyi bi süre. yetişemedim. bütün yolu yayan gittim sonra. hala o bölgeden geçerken bi sağa sola bakarım. görürsem feci dalıcam ipneye. bu da böyle bir anımdır.
  • oyuna daha yeni başlamış level 5 warrior olaraktan steel armor, bir iki dandik enchanted zırh bi de silver claymore sahibi bir şekilde mutluluktan delirmiş bir şekilde skingrad'da basit basit adam takip etme questiyle para kazanma sırasında bir gece handa uyurken vampir ısırması sonucu vampire dönüşüp "hay ananı skeyim" dediğim oyundur. ışığa neyin çıkamamaktayım, geceleri sabaha karşı panik içinde kale, mağara yada maden aramaktayım. gittim skingred mage guild'ine gönderdiler arkane university'ye. gittim arkane university'e gönderdiler geri skengröd kontuna. dedim "ulan ben skingrid'dan geliyom ebem skildi buraya kadar, nası gidem ben o kadar yolu geriye be allahsızlar, yürü yürü tabanlarım patladı mına koyem!". neyse geldim skingrod'a, skingrud'un kontu da vampirmiş (zaten o ipne ısırdı kesin), gittim sordum ona "naapacaz, nası iyileşecez" diye, gönderdi beni başka bi yere cadı bulmaya. gittim cadıya, cadı dedi "beleşe olmaz bu işler git bana grand soul gem getir 5 tane", şimdi onları toplamaya çalışıyom. bir sürü de questim vardı hepsi yarım kaldı bu vampirlik siki yüzünden. ne bahtsız warrior'ım lan ben!

    yani demek istediğim skingrüde gitmeyin skiyolar.
  • ebesinin amındaki bir orman evinde bulduğum domatesi cebime attım diye tutuklanıp hapse atıldığım oyun.
  • surekli ana goreve (italyancasi "main quest") yonlendirmeye calisan oyun. dagin basindaki kurtla da konussaniz(farzi misal), sehrin ortasindaki herhangi biriyle de, surekli "kwatch'de olanlari duydun mu?" diye ittirip dururlar. "duydum dayi duydum" diye gecistirseniz de bu oynadiginiz sure boyunca devam eder. ozellikle "kardesim ben kafama gore takilmak istiyorum, kapiymis, soysuz kralin soyuymus umrumda degil, ben kafamdaki frp dunyasini yasamak istiyorum" seklinde oynamak isteyen biriyseniz bir sure sonra biktirir. oyunun ana gorevi zaten "ali gel"den daha manali olmadigi icin yan gorevlerle ugrasmanin keyfi daha coktur.

    mesela ben hic kralmis, kapiymis ugrasmadan "dark brotherhood" a katildim, kisa zamanda baronluga yukselip efesdarkbrother oldum. ondan sonra "gideyim hele bir bakayim neymis bu kralsoyu ve madalyon hikayesi" diyerek jauffrey denen labunyayi buldum. trip ustune trip atti. herif hem "sana ihtiyacimiz var" diyor hem suratini limon yemis bebek kivamina sokup "what?" seklinde klark cekiyor. sinirlendim cektim yayimla okumu, uzerine yagdirdim, gokyuzu karardi oklarimdan, gunes gorunmez oldu. bizim dingil yere dustu. iki saniye sonra uzerinde onbinbesyuz okla kalkip "oh iyi ki geldin" dedi. anladim ki klasik "hikaye icin gerekli bu adam, essek gibi grafik yapariz ama gerceklik namina boyle bir durumda alternatif senaryolar ve karakterler uretmekle ugrasmayiz, bu adam olmez abiycim" bethesda mantigiyla karsi karsiyayim. tekrar kevgire cevirdim. allah sizi inandirsin vucuduna saplanan oklardan adam gozukmuyor, adeta kirpi kivamina gelmis, ama hala "sana kralin soyunu anlatmam gerek, iyi ki vaktinde geldin. umarim gec kalmamisizdir" falan diyor. bir de "dark brotherhood" gorevlerini tamamlayanlar bilir, shadowmere diye bir atiniz oluyor karakan kardesligine katilinca. hem olmesi cok zor hem de at gibi kinci bir hayvan. neyse iste benim beygir ok attigimi gorunce "bu olsa olsa dusmandir" diyerek (at akli iste, belki sakalasiyoruz lan) habire jauffrey denen hirboyu tepiyor. hirbo dusup bayiliyor, tekrar kalkiyor "oh hosgeldin" diyemeden beygir tekrar tepiyor tekrar dusuyor, beygir tepiyor bu bayiliyor, beygir tepiyor bu bayiliyor. bu arada hala kirpi gibi okla kapli. her kalkisinda "kralin soyu, kapi, daedra" diye diyaloglarini tekrarlamaya calisiyor. isterseniz bu dongu sonsuza kadar gidiyor. hayir ne azimmis arkadas. hem onda hem bende hem atta, ucumuzde de hucum edilmez bir vucut ve olmez bir ruh var (bkz: cingoz recai). zibidiye 3000 ok harcadim, beygir tepe tepe harita sinirina kadar goturdu ama adam "kralin soyu... insanlik... vidi vidi..." demekten vazgecmedi. sonra bosverdim dedim konussun. vucudundaki ikibinseksen okla gitti masasina oturdu ve hikayeyi anlatti, gorevler verdi, bana cok ihtiyac duyuldugundan ve benim yardimlarim olmadan asla basariya ulasamayacaklarindan bahsetti, sonuna kadar dinledim. konusmasi bitti ve aninda "hemen cik git evimden yoksa sehir askerlerini cagiririm" dedi. sonra ben aklimi kaybettim, 3 sene akil hastanesinde tedavi gordum falan filan. simdi iyiyim.

    kisacasi rezil bir yapay gerizeka ve guzel grafikler (son model bilgisayar alacak parasi olanlar icin, yoksa sana bana hala kartondan agac, gazete kagidindan ev gibi gozukmekte) barindiran oyun.

    simdi "iyide oldurmesen ne olur?" diyenler icin, bir karakteri oldurmeye gucunuzun yetip yetmemesi ayri, onun sirf hikayeye alternatif bir yon koymamak adina oldurulemez olusu ayri. frp nin ozu budur bana gore. olmayan bir dunyada hep olmak istediginiz bir karaktere burunerek birkac saatligine de olsa, yalan da olsa yeni bir gerceklikte var olmak. birgun hakikaten tam anlamiyla ozgur ve her istediginizi yapabildiginiz halde kilitlenip kalmayan, cok guzel ve gercek bir frp yapacaklar biliyorum. ama o gunu gorecek kadar uzun omrum olmadigi icin uzuluyorum,
  • a dostlar, hayatımda ilk defa bir oyunda bizim tarafımızda olan, ya da bizim onların tarafında olmamız gereken npc'lerden bu kadar ve bütünüyle tiksindiğimi söyleyerek başlayayım. bu kadar itici karakterler, bu kadar gereksiz bir ana quest. oblivion dünyasının ofisboyu olmuşuz, ordan oraya, pavlov'un köpeğiymişiz gibi bir kırmızı oku takip ederek koşuşturup durduğumuz yetmiyormuş gibi, her işlerini bize yaptıran görevlilerden bir de üzerine azar işitiyoruz, zılgıt yiyoruz. bir kere en baştan kandırıyorlar. o açılan ilk oblivion kapısını kapattıktan sonra namımız yürüyor. başka yerde bir oblivion kapısı daha açılınca "hadi bak sen önceden bi tane kapatmışsın, şu başçavuşu da yanına al, gidin beraber kapatın, hem sen ona öğretmiş ol bi daha uğraşma kapıyla mapıyla" diyerek gönderiliyoruz, kapatıyoruz kapıyı ama bitiyor mu angarya? bitmiyor. oblivion dünyasının enayisi biziz ya, nerede kapı açılmış olsa adamların kapısını kapatmadan işini gördüremiyorsun. yahu o kadar ordu kurmuşsun bütün o npc askerlere kaç mb gidiyor benim ram'imden, benim ekran kartımdan allah bilir. kocaman kale kurmuşsun, eşek yüküyle askerin var, o askerler neye yarıyor? tabii sabahtan akşama kadar private quarterlarda yiyin için sıçın, sonra devirin götünüzü uyuyun. ay başında da maaşınız tıkır tıkır hesabınıza yatsın. hep biz koşalım hep biz uğraşalım ya. ne güzel memleket. oyun hakkında tuttuğum bazı notlar var, birlikte buyuralım:

    -oyunda gene çocuk yok. bebek yok. uzaylı yok. süper kahraman yok. itfaiye teşkilatını bulamadım hiçbir şehirde. yangın çıkıyor simlerim ölüyor.

    -oblivion evreninin ebelliğinden sıkılınca, gidip fosur fosur uyumakta olan adamları uyandırmak çok zevkli. zaten her işi biz yapıyoruz millet sürekli güzellik uykusunda. ne var ki uyanınca diyeceklerini diyip hemen geri yatıyorlar. uyku kaçma özelliği eklenmemiş. çok eksik.

    -ah o jauffre, ulan imparatorluğun kutsal madalyonunu herife emanet ediyorsun, 2 gün geçmiyor gidip bakıyorsun "aaa koyduğum yerde yok! çalmış heralde hınzırlar". e be adam, koskoca blade teşkilatının başısın. hayatını bu yola feda etmişsin. kıçıkırık bi tane madalyonu üstünde taşımayı beceremiyorsun. sakladığın yerden tabii çalarlar her taraf hırsız sabi dolu.

    -ah o martin. bir de imparator olacak. o aziz septim soyundan nası böyle bi embesil dünyaya gelmiş çözebilmiş değilim. oturduğu yerde o daedric kitabı çözmeye çalışırken kendini ciddi bir şekilde yaralayabilecek kadar gerizekalı.

    sadede gelecek olursak ve de gerçekten ciddi olmak gerekirse, ben ilk defa bir elder scrolls oyununda ana questten o kadar sıkıldım, o kadar sıkıldım ki, "keşke", dedim, "keşke daedra'ya katılabilsek ve başta o savsak martin'le yardakçısı jauffre olmak üzere, bu işe bulaşmış ne kadar imparatorluk taraftarı varsa hepsini kılıçtan geçirebilsek."

    sonra birden kafamda bir şimşek çaktı. gözlerim parladı. save ettim, amacım oturup salak salak kitap okuyan martin'e elimdeki two handed blade ile allah ne verdiyse dalmak ve sonuçları müşahade etmekti. ve yaptım da. bu çok feci gerçek dünya gibi, her npc'nin oyunun dünyasında yaşayan nefes alan bir insan gibi tepkiler verdiği harikulade rpg oyununda, bu hareketimin sonucu ne oldu dersiniz? anlatayım.

    gittim, herife 3 tane guard'ın ortasında kılıçla saldırdım. o da kılıcını çekti ve bana bikaç tane vurdu. sikerttim, bayılttım yavşak martin'i. sonra durdum bakalım naapçak diye, ayıldı biraz sonra, health büyüsü yaptı kendine, sonra gitti masaya oturdu ve o gıcık kitabı okumaya devam etti. tırsarak ve içimden "allahım lütfen az önce yaptığım hareket, ying ve yang, akıl ve mantık, sebep ve sonuç, tarkan ve karma felsefesi bağlamında bir şekilde bana geri dönsün. lütfen" diye dua ederek yanına gittim, konuşmaya başladık. ilk sözü şu oldu:

    "seni sağ salim gördüğüm için inan çok mutluyum dostum."

    e şimdi, ne yapayım ben? söyleyin bana. o muazzam grafikleri götüme mi sokayım? herbiri el emeği, göz nuru birbirinden güzel onlarca zırhı, yüzlerce silahı, zilyon tane büyüyü koymuşlar oyunun içine, çok da şahane olmuş fakat ne için bütün bu çaba? xbox sahibi amerikan teenager'ı oynayabilsin diye yaptıkları açıkça görünen bir oyuna neden bu kadar emek harcamışlar?

    bethesda sanırım rockstar games'in tahtına göz dikmiş fakat bu iş böyle büyüyle kılıçla olmaz. satamazlar bu şekilde. inanın quest'in bi tanesinde, misal öldürmem gereken adamla dövüşmeye başlarken, "now press buttons on gamepad as shown on screen in the right order" falan yazacak sandım. çok korktum. korkuyorum.

    bir maniyle kapatalım. çok kısa:

    lan bethesda, arcade hiç para eder mi?
    savunma bilmeyen fighter, bu saldırıyı yer mi?
    arcade bir oyun hiç demek,
    frp gibi class seçip diablo gibi yaratık kesmek.
  • bu tarz oyunlar oynadığım yoktu, ana senaryoya bağlı kalma mecburiyeti olsa yine oynamazdım lakin oyun içerisindeki oyuncuya verilen serbestlik ile takdirimi kazandı. öyle bir saygısız, namert, çirkef oynuyorum ki oyunun hayranları görse kutsallarına küfretmişim gibi sinirden elleri ayakları birbirine dolanır.

    safi çalıntı malları satmak için thiefs loncasına girip, çalıntı mal sattığı dayıyı bile evine girip soyan, gözleri önünde ölen skingard kontesinin cesedi soğumadan cebinden para aşıran, vampirlikten kurtululması için iksir veren karıyı iksiri aldıktan sonra öldürmeye kalkan, arena şampiyonluğundan sonra hayranı olduğunu belirten ufak piçi bile soyabilecek kadar yüssüzleşen, ben... yaşar usta!

    hayaletli ev satan benirus ipnesiyle gittiğimiz evde hayaletleri kesmeyince de bug bulmuş oldum, haritanın neresine gidersem benimle geliyor. ipnetor yüzünden meslek hayatımızda altın dönem sekteye uğradı ama en azından bu birilerini lafa tutarken cepçilik yapabiliyorum. ben atla kırlarda gezerken bu arkamdan yaya olarak koşuşturuyor. öyle itaatkar ki bazen attan inerken eğilecek de sırtıyla basamak oluşturacak, üstüne basıp inecekmişim gibi hissediyorum. ha bi de ne olursa olsun yanımda savaşması müthiş bir olay. üstelik ölmüyor, bu da seyri epey keyiflendiriyor. mesela bir mağaraya giriyoruz bayıltıp bayıltıp ayıltıyorlar, ben kenardan ok atıyorum, fanboy piçi ışık tutuyor. çok güzel bir ekibimiz var.

    hemen naçizane bir anımı da paylaşıvereyim, arenaya gittim büyük şampiyona meydan okuycam diye, baktım kabul etmiyor bi ok çaktım kafasına herkes üstüme çullandı, bi ona bi ona dalarken benirus da yanımda çarpışıyor, dayıya ok, karının alnına pıçakla iki çizik, arenacı piçe sopa.. fanboyun kafasında bira şişesi kırdılar, sonra guardlar geldi bunları sikti kabahatli bunlar gibi, meğersem dayı challenge ı kabul etmiş menajerimle konuş diyormuş. anlayamadık tabi başta. öpüştük barıştık.
  • dark brotherhood görevlerinden birinde benden bir adamı ortadan kaldırmamı istediler. işte gidip adamı öldürmem gerekiyordu ama şehir muhafızlarıyla papaz olmak da istemiyorum.

    daha önceki görevlerden birini başarıyla bitirdiğim için bana ödül olarak birkaç tane zehirli elma vermişlerdi. ben de kurbanımı şiddet yoluyla öldürüp başıma iş açmamak için, ulan şu elmaları kullanayım bakalım nasıl olcak dedim. adamı takip ettim. işte her gün adam aynı yere, göl kenarındaki bir yemekçiye gidiyor. içeride kocaman bir masa, bir sürü insan oturmuş yiyor. adam da her gittiğinde boş bulduğu bir sandalyeye oturup orda yiyor. bir gün bu tekrar yemeğe giderken önden koştum, girdim yemekçiye. şans eseri boş olan tek sandalyenin önündeki tabağa koydum elmayı. bu arada, oyundaki fizik motoru sayesinde nesneleri tutup havada istediğimiz yere oynatabiliyor, hatta tuttuğumuz şeyle diğer cisimlere vurup onları da hareket ettirebiliyoruz. neyse işte tabağa yerleştirdim elmayı. ve kenara çekilip beklemeye başladım. içeri girdi bizim kurban. ama tam o sırada rahatsız herifin teki, sandalyesinden kalkıp biraz dolaştı,sonra da benim zehirli elmayı koyduğum tabağın önündeki sandalyeye yerleşti. bizim kurban da açılan boş yere oturdu. ah be dedim ama yine de heyecanla bekliyorum bakalım nolcak diye. rahatsız herif aldı benim elmayı yemeye başladı ve birden aaah diyip sandalyesinde yığıldı kaldı. bayağı bir load/save yaparak en sonunda benim herife yedirdim o elmayı ve zevkten dört köşe oldum. oyuna olan hayranlığım da bi kat daha arttı.
  • --- spoiler ---
    şöyle de bir olay geldi başıma imperial city'de dolaşırken:
    mythic dawn üyesi bi npc güpegündüz gaza geldi ve guardlardan birine saldırdı. bunu gören guardlar hep birlikte elemana daldılar. bu arada ben kenardan izliyorum. bi baktım, yoldan geçen mülayim npcler den bir kaçı da mythic dawn üyesiymiş; onlar da şekil değiştirip guardlara daldılar. sonuçta mythicler öldü, bu sefer de guardlar birbirlerine girdi. 7-8 guard baya bi vuruştular, sonunda biri sağ kaldı; yerdekilerin nabzına baktı ölmüşler mi diye, sonra da yoluna gitti. bu arada yol kenarında bi kaç kişi birikmiş olayları izliyor. bi an gerçekten sokaktayım sandım, kamera falan gelmiş mi diye bakındım etrafa.. yapmayın böyle oyunlar kardeşim, kendimizi kaybediyoruz.

    --- spoiler ---
  • uzun zamandır oyun alamamamış (kopya cd) birisi olarak oyanayana kadar götümden terler akmasına sebebiyet vermiş oyundur. oynama aşamasında daha bir terler akıtmıştır.

    ilk önce oyunun 7cd olması ve satan abinin bilgisayar ile televizyon arasındaki farkları bilmeyecek kıvamından dolayı çetrefilli bir yükleme aşamasının beni beklediği tahmin etmiştim. ama kardeşim korsan cd piyasası da bu kadar mı bozulur be! ilk cd'yi taktım setup yok, 2. cd'yi taktım setup yok, 3, 4 gitti bu böyle. sonra rar dosyalarından ibaret olan cd'leri bilgisayara kopyalıyayım dedim içgüdüsel. bir yarım saat onla uğraştrık. sonra o rar'ları açtık ki aslında tek bir rar'imiş daha doğrusu tek bir dosyanın rar'ı imiş. ortaya devasa bir image file çıktı. sonra gittik deamen tools bulduk. velhasıl image dosyası ve o 7cd kopyalanmış bir şekilde bilgisayarda kaldı üstüne ordan asıl setup'ı yaptık. iki kat daha fazla yerim gitti hard diskimden. sonra öğrendim ki yeni nesil oyun kurma şekli böyleymiş, malum dvd artık oyunlar.

    bunca çile sonra bana derseniz oyun nasıl? afedersiniz sikmişim oyunu. 1 gb ram, p-4 3.0 ghz ht, ati radeon 9600pro var makinada ve her şey off iken, çözünürlük 640*480'de bile neredeyse oynanmıyor. ana menüyü çok güzel yapmışlar allah için. budur benim oyun kritiğim. isyanım var.
  • bütün gerçekçiliğinin yanında eninde sonunda bir bilgisayar oyunu olması sebebiyle kişiyi pek yaman absürdlüklere şahit edebilmekte oblivion, ki bu absürdlükler oyunun atmosferine kapılmış bünyeye yumruk gibi inmekte. misal:
    muhafızın biri dedi bi saate şu handa buluşalım, bi mevzu konuşmamız lazım diye. iyi dedim gittim hana. herifi beklerken soluklanayım dedim oturdum bi tabureye. geldi herif konuştuk. dedi vaziyet kötü, bilmemne mağarasına gidip bilmemkimi öldürmen gerek, çabuk ol bir günümüz var sadece. iyi dedim kalkıp gidecem. gel gelelim tabureden kalkmak için space'e basınca gayrıihtiyari önümdeki masada bulunan çatalı araklayıvermiş bulundum. muhafız anında enseledi tabii "hah! gel sen şöyle önce bi nezarete..." diye. dedim abi bi karar ver, çatal mı, görev mi?
hesabın var mı? giriş yap