• lokal boya var diye satın alınan aracın pert kayıtlı çıkması sonucu bir grup gencin intikam yeminini içeren araba temalı serinin adı.
  • böyle şahane arabalar var, kaslı kaslı yakışıklı ve maço gençler, fıstık gibi kızlar var. nos diye bir şey var düğmeye basıyorsun uçuyorsun ama ben anlamadım. bir araba var, motoru dışarda. çok güzel bir araba galiba. sonra dostluk, kankalık müessesesi, brotherhood tadı var. eli kırbaçlı bir kız var, sevgilisine sarkan kızların yanına gidip "sniff sniff, i smell bitch, fuck off" dedi. en çok onu beğendim. (bkz: kompozisyon ve uslup)
  • imdbde 1955 de yapılan aslına rastladığım, bugünün araçlarına göre bisiklet gibi kalan araçlarla nasıl çekildiğini merak ettiğim film.
  • serinin diğer filmlerinden sonra izlediğiniz de açık şekilde görüyorsunuz ki net bir konu olmasa da yarış ve araba sahneleri daha fazla. tır ve tren sahneleri de unutulmazlar arasında yer almıştı.
  • 2001 yılında vizyona giren her yönüyle ikon bir film. cheesy bir aksiyon filmi olma niteliğinden tuner kültürüyle sıyrılmış dönemi için yarattığı etki bomba niteliğindedir. filmin ikon niteliğinde olmasının sebebi craig lieberman abimizdir çünkü filmdeki araçların tasarımının büyük bir çoğunluğu kendisinden çıkmadır, filmde yer alan toyota supra ve nissan maxima kendisine aittir. film için düşünülen ilk isim racer x şeklindeymiş iyi ki böyle bir isim kullanmamışlar.
    hikayeyi bilmeyen yoktur diye tahmin ediyorum böylesine bir hikayede yazdıkları karakter gelişimleri gerçekten filmin türüne göre taktire şayan olmuş. ana karakterimiz brian o'conner filmin başında çaylak ve hayat yönü belli olmayan bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. mia ile muhabbeti ve sonrasında dominic torretto'nun ortamındaki ilk yarışı ile birlikte tecrübe ettiği durumlar seri boyunca süre gelen hayatına ve karakterine önemli ölçüde etki ediyor. bu durumu en net şekilde filmin son sahnesinde görebiliyoruz, dom kaza yaptıktan sonra brian arabadan silahla çıkarken karar değiştirip kendi arabasının anahtarını veriyor bu noktada tüm film süreci boyunca ana karakterin tam anlamıyla bir değişim geçirdiğini söyleyebiliriz.

    filmden kesilen ve hikaye bütünlüğünü etkileyen sahneler var neden kesmişler anlamak zor. bu sahnede brian karakterinin neden vince karakterini kurtarmaya karar verdiği, ortamdan nasıl etkilendiği bariz bir şekilde yansıtılıyor devam filminde brian'ın yetimhanede yetiştiğini de öğreniyoruz. buradaki yansıtılan ortam harika ve suçlu olan tiplerin geçmiş hikayelerini öğrenmek izleyiciyle daha iyi bağ yaratabilirmiş, dönen muhabbetin kalitesi son çıkan üç filme bedel diyebilirim. filmde bu şekilde alternatif son mevcut açıkçasıyla böyle bitseymiş de olurmuş. dominic toretto karakterinin değişim kırıntılarını bu sahnede anlayabiliyoruz filmin başından beri yarı ciddi yarı kafasına göre takılan eleman en son başarısız olan soygun girişiminden sonra tamamen değişime uğruyor zaten dünyası da bir nevi ters düz oluyor. ayrıca son filmlerdeki robotlaşmış hali yerine vin diesel'in baya baya iyi oyunculuk sergilediğini de görebiliyoruz.

    filmle ilgili güzel notlar mevcut, filmde araçları ön plana çıkarmak için çekimlerde gözüken evlerin çoğunu soluk renklere boyamışlar.
    toretto'nun kullandığı charger modeliyle duke of hazard'daki charger modeli aynıymış. ayrıca son sahnelerde bu aracın ön kaldırması için özel bir donanım kullanılmış.
    michelle rodriguez ve jordana brewster ehliyet sahibi değillermiş.
    brian ve vince karakterinin kavgasındaki dövüş stili doğaçlama çekilmiş.
    race wars kısmındaki araçların çoğu üçüncü şahıslar tarafından getirilmiş.
    paul walker'ın rolü kabul etmesindeki en önemli etken gizli polis rolünde olmasıymış.
    filmdeki ilk yarış sahnesinde gözüken pizza boy filmin aynı zamanda yönetmeni.

    filmin müziklerindeki baş isim b.t.ve enfes ötesi bir iş çıkarmış. race wars ve nocturnal tranmission favorim. soundtrack konusunda da akılda kalıcı şarkılar mevcut çoğunun underrated olduğunu söyleyebilirim.

    deep enough
    debonaire
    superstar
    race against time part 2
    nurega
    watch your back
  • ilk defa izleyeceklere hemen ufak bir amme hizmeti vereyim; filmlerin sıralaması, hikayenin kronolojisine göre değil.

    doğru olan sıralama aslında 1, 2, 4, 5, 6, 3, 7, 8, 9, 10 şeklinde ve seriyi izleyen büyük çoğunluğun bilmediği bazı ara çekimler de var.

    mesela 1 ile 2. filmin arasında brian'ın skyline'ının nereden geldiğini anlatan bir prelude var. 2. filme başlamadan önce bunu izlemenizi öneririm.

    2. film ile alakalı olarak şöyle bir bilgi daha bırakayım, bu serinin ilk filmleri çıktığı zamanlar izleyenler zaten aynı hisse kapılmıştır; roman pearce karakteri aslında vin diesel'in 2. filmin hikayesini çöp bulduğu için reddedip, kendi filmine devam etmesiyle oluşmuş bir karakterdir. zaten eğer dikkatli izlediyseniz ya da izlerseniz, bazı açılardan dominic toretto karakterini andıran bir tiplemeye sahip olduğunu görebilirsiniz. neyse ki hikayenin kendi içerisindeki gelişimiyle, tüm karakterler kendine özgü bir hale geldi sonradan.

    şimdi 3. film, asıl bomba olan tokyo drift'e gelelim. abi bu film gerçek anlamda bir masterpiece. tüm hikayeden ne kadar uzak çekilmiş olursa olsun, o dönem defalarca kez bunun seriyle ne alakası var diye sorgulamış olsam da tokyo drift gerçekten zamanının ötesinde, eşsiz bir sanat eseri.

    hikayedeki tutarlılık ve akıcılık, başka hiçbir hızlı ve öfkeli filminde yok, karakterler inanılmaz iyi. han, sean, dk, twinkie, neela; hepsi, zamanında inanılmaz iyi oynamış.

    ancak o kadar nefretimi kazandıkları bir şey yaptılar ki 7. filmde, ona da geleceğim.

    tokyo drift'in silinmiş sahnelerini de ayrı olarak izlemenizi öneriyorum, çok kaliteli sahneler var. mesela sean'ın kaybolan gitarı gibi aklınızdaki bazı soru işaretlerinin cevabı burada olabilir *

    açıkçası tokyo drift'ten sonra kimsenin 4. film gibi bir bombanın gelmesini beklediğini düşünmüyorum. filmin adını bile fast & furious koyarak insanları dumur ettiler.

    4. film sahip olduğu atmosfer ile mükemmel bir şekilde need for speed ve gta ile büyüyen kitleyi ele aldı zamanında. hikayesinde heyecanı zirveye çıkaran olaylar bir kenarda dursun; filmde soygun, aksiyon, yarış (hem de en iyisi), polisiye ne ararsan var. aksiyon ile yarışın zirvesi olan bir filmdi bildiğin. mü-kem-mel-di.

    size şöyle söyleyeyim, hızlı ve öfkeli 4'ün experience kalitesini zirveye taşımak için mutlaka sabaha karşı izleyin. açın gece 3'te başlayın.

    tokyo drift ve hızlı ve öfkeli 4, bu serinin zirve iki filmidir; geri kalanı izlemeseniz de olur. zaten 4. filmden sonra seri boka sarmaya başladı, aksiyona kaydı tamamen.

    4. filme başlamadan önce los bandoleros diye kısa bir film var. tego calderon ve don omar'ın, ve bilmeyenler için sürpriz bir ismin 4. filmden önce ne yaptığını gösteren. mutlaka izlemelisiniz 4. filme başlamadan önce, ya da başladıktan sonra. fark etmez. ama mutlaka izleyin.

    şimdi gelelim 5. filme, rio soygunu. sıçışın başladığı film, aslında film olarak güzel ancak seriye uygunluğu tartışılır.

    seride önceki filmin kaldığı yerden devam eden tek filmdi, 11. film ise 2. film olacak. 4. filmin bittiği yerde rio soygunu başlıyor aslında ve rio soygununda maalesef ki yarışa dair ciddiye alınabilecek hiçbir şey yok. full aksiyon, bambaşka bir tat. kendi içerisinde güzel ancak ben rio soygununu ilk izlediğimde çok büyük hayal kırıklığına uğramıştım, şu anda da zaten favori filmlerim arasında olduğunu söyleyemem.

    6. film yine fena değildi, ancak bu zamana kadar açıp izleyemediğim filmlerden bir tanesi. hızlı ve öfkeli tadı alamıyorum o filmden, aksiyonu fena değildi. beni o filmde tek heyecanlandıran şey braga'nın olmasıydı.

    ve geldik dünyayı yıkan 7. filme. paul walker ölmeseydi bu film muhtemelen bu kadar gişe yapmazdı, yine de ben bu filmi çok beğenmiştim izlerken. filmdeki aksiyon, sürekli arabalarla olduğu için yarış aramamıştım. ama açıp tekrar izler miyim, eh. 6. filmden daha çok izlediğim kesin ama.

    şimdi yukarıda açmadım ancak burada açacağım, bu filmde beni çok sinirlendiren bir şey oldu. 6. filmin after credits'inde han'ın ölümüyle, dom tokyo'ya gidiyor. buraya kadar her şey harika, fragmanı gördüğümde coştuğumu hatırlıyorum. çocukluğumdan beri tokyo drift'teki son yarışın yıllarca sonucunu merak ederek bekledim çünkü. ve gel gör ki bu yarışa dair hiçbir sahne gösterilmedi. bununla beraber ucunu da açık bıraktılar. bunun sadece beni değil, bütün herkesi sinirlendirmiş olması gerekiyor hatta. böyle saçma şey mi olur lan. daha bakın 9. filmdeki sean, twinkie ve o japon eleman rezaletine gelmedim, ona da geleceğim.

    8, 9 ve 10. bu filmlerin üçü de benim aradığım heyecanın ve aksiyonun çok uzağında. 8. filmi sadece bir defa izledim, bir daha açıp tekrar bakmadım bile. çünkü film artık aksiyon değil, bilim kurgu olmuş amk. çok sinirliyim hala. ama en azından 8. filmden sonra hata yaptıklarını, fazla uçtuklarını anlamış olmalılar ki 9. film inanılmaz iyi throwbacklere sahip bir şekilde geldi ve ben 5. filmden itibaren çıkan her filmden sonra daha fazla umudu keserken adeta ilaç gibiydi.

    9. filmde dom'un geçmişini anlatmaya karar vermişler ve iyi ki vermişler. film aksiyon açısından, önceki filmlere göre daha durgun olsa da ilk hızlı ve öfkeli filmlerine göz kırpan türden bir filmdi. sean, twinkie ve o japon elemanı yıllar sonra görebilmek baya güzel, merak uyandırmıştı. ancak gel gör ki adamlar sean'ı patates etmiş, karakter hiç olmuş bildiğin.

    ayrıca throwbacklerdeki dom'un gençliğini oynayan eleman çok iyi oynuyordu rolü.

    neyse, 9. film böyle gelince ben 10. filmde de paul walker'ın geçmişini anlatırlar diye bekledim ve karşımıza müthiş bir ruh hastası rolüyle jason momoa çıktı :d spoiler vermiyorum ama önceki filmlerle alakalı bir karakter olarak geldi. 10. film ile ilgili yorumumu merak ederseniz şuraya #152746074 bakabilirsiniz, burada sadece 10. filmin çok ayrı bir noktada olduğunu ve inanılmaz eğlendiğimi söyleyip geçeceğim.

    yukarıda değinmedim, şimdi değineceğim. 8 ile 9. filmin arasında bir tane de spin off var. hobbs and shaw diye, onu da izlemenizi tavsiye ederim. hikaye olarak biraz tırt ama aksiyonu güzeldi.

    edit: eklemeyi unutmuşum, tokyo drift ile alakalı ufak bir bilgi daha veriyorum. tokyo drift'in sonunda aslında vin diesel olması, planlanan bir olay değil. tokyo drift'in beklenen rating'i getirmeyeceğinden korkarak, vin diesel'in filmde adı geçmesi için ufak bir sahne vermek istemişler. vin diesel de the chronicles of riddick'in haklarının universal'a geçmesi karşılığında oynarım diyerek tokyo drift'e de konuk olmuş.

    not: ilk defa izleyecekseniz, ya da seri yarım kaldıysa ve baştan başlayacaksanız kronolojik sıralamaya göre değil de normal çıkış sıralamasına göre izlemeniz daha iyi olur.

    edit 2: tokyo drift ile alakalı yeni bir bilgi daha öğrendim, shibuya'daki drift sahnesi aslında tamamen illegal bir sahne. tokyo drift'in çekiminde birçok yerde olduğu gibi, burada da çekim izni alamamışlar. ancak justin lin burada o sahneyi çekmeyi istediği için kural, yasa falan dinlemeyip çekime başlıyor. bir süre sonrasında da setin kurulduğu yere polisler geliyor. justin lin tutuklanmayı beklerken, orada bulunan biri (muhtemelen ekipten) yönetmen olduğunu söylüyor ve justin lin yerine bu seti kuran kişinin kendisi olduğunu, sahneyi kendisinin çekmeye çalıştığını söyleyerek suçu üstleniyor. o geceyi de nezarethanede geçiriyor.

    justin lin'in kendisinden: "they shut us down, i'd gotten all my shots, but i didn't know they were going to arrest me. another guy stepped up and said, 'ı'm the director.' i found out that it was his job to take the fall for me. he went to jail for the night and i'm forever grateful."
  • keşke devam filmi falan çekmeseydiniz dediğim film serisidir. ilk film oldukça sade, gösterişten uzak ve belki birazcık da psikolojik filmdi. abartılı sahneler falan yoktu. sıradan hayatlar, sıradan insanlar ve kendine has özellikleri olan karakterler vardı ilk filmde. sonra ikinci filmi geldi, ilk filmden bir tık uzak ama izlenebilir bir filmdi. farklı bir konu, farklı bir hayat... güzel de bir sonu vardır. ikinci filmin de güzel olduğunu kabul edelim. sonra 3... tamamen farklı bir olay... eskisinden tamamen bağımsız bir yarış filmi. filmin son sahnesinde toretto göründü diye devam filmi mi saymalıyız bunu? hayır. yine de ilk iki film kadar olmasa da güzel denilebilir.

    ----

    sonra 4 geldi ki, işte dananın kuyruğunun koptuğu yer burası. bu filmden sonra the fast and the furious yarış filminden aksiyon filmine doğru bir evrim geçridi. sonraki çekilen filmleri de bu temel üzerine inşa etmeye başladılar. bu film the fast and the furious için bir milat oldu.

    ve 5, bir aksiyon filmi daha, yarış değil. abartılı sahnelerle bezenmeye başladı seri. serinin beğendiğim filmlerinden ama o kadar da değil.

    ve 6 gelir, aksiyona bodoslama bir giriş... karakterler sokak yarışçılığından ajanlığa hızlı bir terfi yaparlar. millet ajan olabilmek için ne eğitimlerden geçiyor, ne zorlu imtihanlara tabi tutuluyor da ajan oluyor. bu adamlar da, ne ara eğitim aldı bilinmez, ajan olurlar. alt tarafı kıçı kırık sokak yarışçıları bunlar (brian hariç). kötü bir kurgu.

    ve 7 çekilir, yuh artık bu kadar da olmaz dedirtir. jason statham cast'a dâhil olur. 3. filmde han ölmüştür, ki acı kaybımız. bu filmde ise han'ın aslında bir cinayete kurban gittiğini anlıyoruz. çok sırıttı bu sahne. zorla kıvırmaya çalışmışlar ama olmamış. kendi kendine ölse daha iyiydi ne yalan söyleyeyim. filme ilginç bir şeyler ekleyelim derken ellerine yüzlerine bulaştırdılar bence. o jason statham ki her filmde olduğu gibi bu filmde de fazla abartılıdır. belli ki abartılı rollere layık görüyorlar. sonuçta bu konuda isim yapmış bir isim. neyse, ne diyorduk? deckard shaw... dünya'nın her yanında aranmasına rağmen herif dünya turu yapıyor. gizlice polis binasından veri çalıyor. ülke ülke seyahat ediyor ve ilginçtir, hiç fark edilmiyor. elini kolunu sallaya sallaya sınırdan geçiyor ve dünyanın en gizli istihbarat teşkilatlarının dahi haberi olmuyor. ve gittiği yerlerde de elinin altında her şey mevcut. uzun namlulu silahlardan son model arabalara kadar... bu kadar büyük işler başarıp tek tabanca takılması da ayrı bir merak konusu... o da bir şey mi dominic de arabayla gökdelenden gökdelene atlıyor. sokaklarda yarışınca böyle şeyler de öğreniliyor demek ki.

    ve 8, artık yeter çekmeyin kardeşim dedim. yine bir u dönüşüyle deckard'ı aslında iyi adam göstermişler. sırıttı yine. ve yine söylüyorum, yarış filmi değil, aksiyon aksiyon aksiyon... yarış arabaları var diye yarış filmi olmuyor. adamlar her göreve arabalarıyla çıkıyorlar. bir görevde araba olmazsa o görev başarız olur çünkü. yarış filmi diye geçiyor, eee? adında da "fast" var, eee tabi ki olacak araba. ama yarış olmak zorunda değil.

    daha 9 ve 10 da gelirse şaşırmam. biri de çıkıp demiyor ki: "abi çok saçmaladık ya, artık bitirelim bence, tadında bırakalım diyeceğim ama tat da bırakmadık, zararın neresinen dönersek kârdır." yok, para etmeye başladı ya film, çekerler dururlar. abi çekin, çekmeyin demiyoruz. sadece bokunu çıkarmayın. başladığınız gibi devam etsin, yeni fantaziler denemeyin güzelim filmin üzerinde.
  • hızlı ve öfkeli serisinin ilk ve bence en güzel filmi. vin diesel'in parladığı paul walker'ın lise son bebesi gibi sırıta sırıta gezindiği bir film. sade bir senaryo ve ortalama bir filmdir. ama bu filmi önemli kılan çok daha güzel özellikleri vardır. benim ve yaşıtlarımın araba sürmek nasıl bir şey diye hayal etmeye başladığı yılları hatırlatır. ayrıca ailenin sadece kan bağı olan insanlar demek olmadığını da birçoklarımıza göstermiştir.

    dahası serinin salt hız tutkusunu aktaran en güzel filmidir. modifiye evreleri de çok güzel işlenir filmde. 2 fast 2 furious ve tokyo driftle beraber benim gözüm 3'lü bir seridir aslında. 4. - 5. ve 6. filmler fazlaca hollywood-vari ve hız tutkusundan uzak kahramanlık filmleri gibi oldu. am bu film hız tutkusu ve modifiyenin sub-culture olarak yaşadığı son yıllarında çekilmiş özel bir filmdir.

    3 nisan'da serinin son filmi furious 7 geliyor. paul walker ölmeseydi muhtemelen devamı da gelirdi. ama paul walker'ın yokluğunda f&f filmi çekilmez.

    ha bir de nedir abi şu brian, dom'u geçemedi muhabbeti ya. bu adam ilk filmin son sahnesinde trafik ışıklarından trene kadar olan yarışta dom'u foto-finişle de olsa geçmiştir. her filmde ısıtıp ısıtıp aynı muhabbeti yapmak ve bu yarışı unutmak olmuyor.
  • serinin kesinlikle en güzel filmi.. aşırı pahalı arabalar yerine modifiyeli, üzerinde büyük emek harcanmış arabalarla 2 bin dolarına yarıştıkları mükemmel film.

    90'ların sonu 2000'lerin başını bana göre daha güzel gözümde canlandıran bir film yok. her şarkının bir anlamının olduğu son zamanlar mı dersin? elektrik tellerine asılmış ayakkabıların görüntüsü mü? dom'un evinde geçen sahnede sorulan "film kiraladınız mı?" sorusu bile benim için yeterli nostaljidir.

    "ı live my life a quarter mile at a time. nothing else matters: not the mortgage, not the store, not my team and all their bullshit. for those ten seconds or less, ı'm free."
hesabın var mı? giriş yap