• sanırım yaşımın küçüklüğünün de katkısıyla beni en çok etkileyen kitap olmuştur bu. öyle ki; bu kitabı okuduğum sıralarda bir akşam mutfakta otururken annemin "yeni bir çatal bıçak takımı almak lazım" dediğini duyunca dehşete kapılmış, "o kadar parayı nereden bulacağız?" demenin eşiğine gelmiştim.
  • burasının kutsal bir bilgi kaynağı olduğunu göz önüne alıp kitabın geçtiği yörelerin günümüzdeki ekonomik krizde nasıl olduğuna dair bir inceleme yazısının linkini veriyorum: http://www.guardian.co.uk/…/grapes-of-wrath-1-tulsa

    yarın öbür gün birisinin işine yarar falan bulunsun. işine yarayan da teraziye tıklarsa ne mutlu bana...
  • --- spoiler ---
    oklahoma'dan kaliforniya'ya, iş bulabilmek, geçinebilmek ve yaşayabilmek için verilen sefil bir mücadele anlatılır. yol boyunca hamile olup da konakladıkları bir yerde doğuran rosa sharon'ın açlıktan ölmek üzere olan, bitkin bir adama "anne sütü"nü verişi, romanın en etkileyici bölümüdür. -the end-
    --- spoiler ---
  • başrölün, tek tek kişiler yerine aslında başlı başına "felaket"e ait olduğu, çarpıcı bir steinbeck romanı. açılış sahnesinden kapanışa bir felaket söz konusudur; gerek ekonomik` :great depressiongerekse doğal açıdan :kum fırtınaları`
    yazar, metaforik yollardan dram içinde mini dramlara da yer vermiş ve bu yolla söylemek istediğini de daha net bir şekilde ifade etme olanağı sağlamıştır kendine. küçük bir kaplumbağayı anlatır durur başlangıçta. anlaşılmaz önce bu canlıya verdiği önemin asıl hedefi. kamplumbağa kah ters döner, havada asılı duran ayaklarını can çekişir gibi çırpar, kah düzelir yoluna devam eder aheste aheste.. ve bu böyle defalarca tekrarlanır. içini bayıltır insanın. ve minicik bir "can"ın hayatta kalma çabası, amerika'daki binlerce insanın yaşayacakları dramın habercisidir aslında. ilerleyen bölümlerde, sefalet içindeki insanların hayatlarının nasıl ters yüz olacağı, çaresizlikleri, hayatta kalma çabaları görüldükçe küçük kaplumbağa hatırlanacaktır ara ara. bu sinematografik ayrıntı, steinbeck'in tekniğinin eşsiz bir özelliği olacaktır.
    kaliforniya'ya gitmek, o insanlar için amerikan rüyasıyla alakasız bir eylemdir. zevkten değil, mecburiyettendir gidişleri. onlarca yıllık hayatlarını, anılarını ve akıllarını kendi topraklarında bırakıp ve gitmeden önce her şeyi yakıp, bilinmeyene yelken açarlar. ve bu noktada o dillerden düşmeyen meşhur rüya, artık bomboş bakan gözlerde çoktan bitmiş olur. farklı kökenlerden gelip farklı diller konuşan insanlar, aynı trajedide benzer bir dili konuşup anlaşmaya başlarlar..
    gazap üzümleri aslında tamamen yazarın sosyalizm kaygısıyla yazmış olduğu bir kitaptır. ve tabi ki ağır bir kapitalizm eleştirisidir. "ben" dili yerine "biz" dili kullanması, sosyalizme yapılan bir referanstır. yazarın onca olumsuzluğa rağmen hala optimist yaklaşmasının nedeni de olası bir "devrim"in umutlarını taşımasından kaynaklanmaktadır. çünkü amerikan tarihinde halkın sosyalizme en fazla yaklaştığı dönem, büyük buhran'ın yaşandığı ve kitaba da konu olmuş 1920'lerdir.
    bu nedenle steinbeck romanda joad'lar hariç tek bir ailenin adını bile vermemektedir. isimleri de önemsememektedir ayrıca. kitaptaki ismi geçmeyen aileler, insanlar; tüm bunları gerçekten yaşamış olanların birer sembolüdür çünkü.
    ve gazap üzümleri. kitabın bir yerinde çürümesinden bahsedilen meyve. "çürümek"!! steinbeck çekinmeden yer vermiştir bu kavrama kitabında. açık açık amerika'daki sistemi, çürümekte olan bu meyveye benzetmektedir. ve romana adını veren can alıcı nokta da burasıdır.

    --- spoiler ---
    böylesi güçlü bir romanın sonu da en az içeriğine, başlığına yaraşır derecede güçlü ve etkilidir. yazar, durumu herkes adına minimal hale getirir ve romanın sonunda anlaşılır ki aslında trajedisi anlatılan hayatlar yalnızca joad'larınki değil, genel anlamda tüm "insanlar"ınkidir. sistemin itip bir kenarda unuttuğu insanlar birbirine tutunup üstesinden gelmesini bilirler hayatın.
    --- spoiler ---
    "yaşamak" herkesin hakkıdır...
  • "bizi kimse yenemez. biz halkız... "
  • oldukça uzun ama bir o kadar da kendini okutan bir kitap.

    kitabı az önce bitirdim ve yemek masasına oturdum. annem eve gelen kurban etlerinden sade suya tirit bir yemek yapmış, içine de ekmek parçaları atmış, al ye dedi. yemeği yerken aklımdan "bu ne biçim yemek yiaa, makarna falan yapaydı ya" falan gibi düşünceler geçmeye başladı ki aklıma az önce bitirdiğim kitaptaki insanların sefillikleri geldi ve kendime şöyle dedim: senin mına korum zıkkımlan ulan yemeğini it.

    güzel kitaptır. okumakda fayda var.
  • en son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim:

    rasih güran çevirisini okuyun. arayın bulun.

    (kanser olduğunu öğrenince bu dünyaya katlanamadığı için mutlu olan, kanser olmadığı ortaya çıkınca intihar eden büyük çevirmen)

    .

    şimdi çevirilerine bakalım gazap üzümleri'nin.

    1. rasih güran. (1948, remzi) yıllarca yayımlandı.

    2. emel harunoğlu. (1965, başkent)

    3. mine kabaağaçlı. (1965, ak)

    4. ergün ilgin. (!974, halk)

    5. yaşar anday (melih cevdet?). (1976, altın kitaplar)

    6. yurdanur salman-nuran çakmakçı (1983, bilge, aynı yıl can yayınları'nda yeniden. -ya da tersi!)

    7. belkıs çorakçı (dişbudak). (1986, bilgi, 1998'de milliyet'te belkıs çorakçı dişbudak imzasıyla, 2015'te sel'de belkıs dişbudak imzasıyla yeniden)

    8. neriman silahtaroğlu. (1991, cem)

    9. vahdet gültekin. (1992, engin)

    10. gülen aktaş. (1992, oda, gülen fındıklı [?] adıyla 2005'te remzi'de yeniden)

    11. (çevirmeni yok) (1999, mert yayın)

    12. ipek. e. menekşe. (2002, metropol)

    13. mustafa yılmaz. (2003, mustafa yılmaz)

    . mümkün olduğu kadar ilk baskı tarihlerini yazmaya çalıştım. sonra tekrar baskılar yapılmıştır.

    .

    ilk söylediğimi sonda da söyleyeyim:

    rasih güran çevirisini okuyun. arayın bulun.
  • steinbeck'in insanin suratinda patlayan gercekciligini severim ben cok. alin iste, okuyucunun onunde cirilciplak soyunmaktan cekinmeyen ve anlattigi her hikayeyi sacmasapan bir duygusallık batagina dusmeden yurege dokunan bir tonda soyleyiveren bir yazar! unutamadigim romanlardan biridir bu. nasil ve hangi kosullar altinda okudugumu bile cok iyi hatirliyorum. kaliforniya’ya dogru acilar icinde ilerleyen o kamyonun ustunde ben de varmisim gibi okudum butun hikayeyi; portakal kokusunu bile duydum sanki.
  • herkes bu kitabı okumuş olsaydı bazı şeyler çok daha farklı olurdu diye düşündüren kitap. 600 küsür sayfa kitap nası nefes almadan bitti anlayabilmiş değilim.
  • john ford'un yonettigi, 29 ekonomik buhrani sirasinda olanlari anlatan bir film. filmdeki satici kadinin 20 centlik sekerleri cocuklara 1 cente satmasi onemli bir sahnedir, en azindan benim icin.
hesabın var mı? giriş yap