533 entry daha
  • dün eski kediciklerden ceylan özgül'ün fatih altaylı'nın teke tek programında anlattılları bu distopiayı iyice gerçekçi kılmakta.

    c.ö.: tek başımıza dışarı çıkamazdık, hastaneye bile yanımızda biriyle giderdik, istediğimiz kitabı okuyamazdık...vs. vs.
  • --- spoiler ---

    emily, profesörün evine ilk gittiğinde okurken yakalandığı çizgiromanın (bkz: maus) olduğunu fark eden olmadı mı yahu?

    sırf bu sebeple adamın, emily’e zarar vermeyeceği ilk andan ima edilmişti.

    --- spoiler ---

    hiçbir şeyi beğenmeme hastalığından mustarip suser’ler analizlere girişmiş. fikirleri satır atlamadan okudum ve şaşırdım açıkçası. belki altyazılı izlemeleri gerekiyor, (ve bu ayıp bir şey değil) çünkü ingilizcesi basit seviyede değil dizinin.

    (saldırılar öncesi bilgi: ben altyazısız izledim. ancak anlamasam, böyle incelikli bir diziyi kaçırmamak adına altyazı da açardım. bumda bir sorun göremiyorum.)

    2. sezon boyunca karakter dönüşümleri gayet sağlıklı bir şekilde verildi. 3. sezonu sabırsızlıkla bekliyorum. umarım son sezon olur, uzatılarak kalitesi düşecektir.
  • 2. sezonunun finali tuhaf bir his bırakmıştır.

    --- spoiler ---

    yemin ediyorum nick'le marthalar birleşip june'u iyi bir dövseler yeri. sen nasıl binip gitmezsin be? beni hükümet, seni hükümet, hangi hükümet koruyor seni, kim?! millet her şeyini riske atmış siz kaçın diye. june eve geri dönmeyecektir gerçi herhalde, incognito takılarak hannah'yı bulup birlikte kaçmaya çalışacaktır. eve dönerse kopacak kıyameti düşünemiyorum.

    june kaçsaydı ve kanada'da luke ve moira'yla birleştikten sonra gilead'a karşı propagandayı yürüten en ateşli, lider aktivist olsaydı, 3. sezonda bunu ve gilead içindeki etkilerini izleseydik olmaz mıydı? yine nick'in vasıtasıyla hannah'yı dışarıdan kurtarmaya çalışsaydı? luke'un holly'yi kabul edişini filan görseydik? gerçi ne yalan söyleyim, luke çok umrumda değil. kanada'da keyfine bakıyor resmen.

    serena karakterini seviyorum, yani "seviyorum" seviyorum değil, karakter olarak izlemesi, incelemesi çok ilginç. bir de taa chuck'tan kalan bir sempatim var yvonne strathovski'ye (allah'ım doğru mu yazdım acaba, neyse). düşünsenize, kadın gilead'a inanmış, bu sistemin fikir babalarından ("bilim adamı" gibi, "fikir babası" cinsiyetçi geldi birden, hele ki bu dizi için konuşurken), ve sonra kendi kurduğu sistemin içinde parçalanıp gidiyor. sistemden çıkamıyor da, aslında kanada ziyaretine gittiklerinde bir şansı vardı belki ama bunu gururuna da yediremiyor, o yüzden kalmaya devam ediyor. kadın yazar; kitabı kalemi elinden alınıyor, sevdiği, fikirlerinin destekçisi olan kocasından dayak yiyor, parmağı kesiliyor... evet serana'nın june'a yaptığı gaddarlığın haddi hesabı yok ama o da bu korkunç sistemin içinde bir "kadın".

    emily'nin commander'ının gilead içerisinde bir uyumsuz olduğu açıktı zaten. emily'yle birlikte olmaması da, kaçmasına yardım etmesi de şaşırtıcı olmadı. o da sistemin içinde olup gilead'da çürüyenlerden. emily ise... emily artık gilead'dan kurtulmayı hak etmişti. june'dan daha fazla çile çektiği kesin.

    bir de işin bu tarafı var, gerçi bu dizinin başından beri var. june'un bütün karşı çıkmalarının cidden görünür bir cezası olmuyor. kaçmaya kalkıyor, commander'ına ters davranıyor, küfür ediyor, tokat atıyor, hiçbir şey olmuyor. ama etrafında kimi gazladıysa mutlaka sonu kötü bitiyor, eden'a akıl veriyor kızı infaz ettiler, serena'yı gazladı kadının parmağını kestiler, listenin öncesi de var... june bunların da vicdan azabını çekiyor tabii.

    fred için herhangi bir şey söyleyemeyeceğim. izlediğim en büyük piç sanırım.

    --- spoiler ---
  • müthiş bir distopia. bence en iyi roman uyarlaması yapılan dizilerden.

    amerika’da doğum oranı yüzde 4 lere kadar düşüyor. o koskoca amerika’ya teokratik bir düzen geliyor. bir anda eşcinsel evlilikler fesih ediliyor. kadının tüm mal varlığı kocaya devrediliyor. doğurganlığı olan tüm kadınlar, komutanların evine damızlık olarak veriliyor. doğum yaptıktan sonra bebek komutan ve eşine ait oluyor. damızlığımız başka bir komutanın ailesine veriliyor. yani aslında kadın yürüyen bir amdan başka birşey değil.

    1. sezonu dibim düşe düşe izlerken 2. sezonda sallan dolan bi aksiyon olmaması kabak tadı verdi. e hadi bee diye diye o da bitti.

    toplumbilimcilerin, psikologların, politikacıların, muhafazakar bıdınıdıcıların, kadınların, erkeklerin özellikle gençlerin mutlaka izlemesi/okuması hatta derslerde konu olarak işlenmesi gereken bir eser.
1298 entry daha
hesabın var mı? giriş yap