• --- spoiler ---

    '' onlarin cocuklarina vurmayacaksin. beyazlar, cocuklarini kendileri dovmek ister.''

    --- spoiler ---
  • sene olmuş 2012. martin luther king'in halka i have a dream diye seslenişinden 50 sene geçmiş. 50 sene sonra a.b.d. başkanlık koltuğunda bir siyahi başkan. 50 sene önce wcsini, otobüsünü, üniversitesini paylaşamayan bir ülke için fazlaca iyi bir ilerleme. tabi dünyayı yönetenlerin çook küçük azınlıklar olduğunu düşündüğümüzde ırkçılık kavramını beyninden silmesi gereken hala milyonlar var. etrafımızda da bolca var bunlardan, her gün şahit oluyoruz.

    bu tarz filmleri de işte tam bu tarz ırkçılara izletmek lazım. clockwork orange filmindeki gibi böyle; zorla, göz kapaklarını kanırta kanırta izletmek lazım. izletirken bir yandan da minny'nin turtasından yedirmek lazım bunlara... evet tam bir ırkçı söylemi gibi oldu. hiç hoş değil.
  • --- spoiler ---

    viola davis'e en iyi yardımcı kadın oyuncu oscarını getirmesi muhtemel ırkçılık üzerine yapılmış en iyi filmlerden biri. siyahi hizmetçileriyle aynı tuvaleti paylaşmaya tiksinen, hatta bunun için evin dışında hizmetçiye özel ayrı bir tuvalet yaptıran beyaz kadınlarla, onların çocuklarına annelik yapan, yemeklerini ve temizliğini yapan siyahi yardımcılarının iç içe ama aynı zamanda uzak yaşamlarının etkileyici hikayesi.

    aibileen ile mae mobley'in ilişkisi en dokunaklı anlardı benim için, bakıcılığını yaptığı küçük kızı öz annesinden daha çok sevmesi, daha çok değer vermesi..küçük kıza her fırsatta özel olduğunu hissetirmesi,o içten gelen sevgisi... kendi öz evladını ırkçı ayrımcılık yüzünden kaybeden bu kocaman yürekli, 17 beyaz çocuk yetiştirmiş kadının hikayesi asıl etkileyici olan bu hüznün yansımasıydı... gümüş çatal bıçak takımını çalmakla suçlandıktan sonra aibileen evi terk ederken, mae'nin minik elleriyle cama vurarak ''gitme'' diye ağlaması ve aibileen'in yolun sonuna kadar gidişini izlerken gözlerin dolup taşmaması mümkün değil, akabinde mary j. blige'nin the living proof yorumuyla hiç süphesiz daha da vurucu etki yaratmıştır filmin sonu.

    ''you're my real mama,aibee''

    --- spoiler ---

    edit: bir düzeltme viola davis'e en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü uygun görmüşüm ama kendisi en iyi kadın oyuncu kategorisinde adaydır.shame on me.
  • türkçeye yardımcı adıyla çevrilmiş olan kitap ki doğrusu da bu zaten; kathryn stockett tarafından yazılmış. ayrıca yazarın ilk kitabıymış.

    sıkılmadan keyif alınarak okunacağını söyleyebilirim. 1960-1970 arası jackson mississippi de geçen siyahi-beyaz ayrımcılığını akıcı-insancıl bir üslupla yazmış sonuna doğru baya baya gözleri doldurmuştur.
    zor zamanlar yaşayan insanları dinlemek için güzel bir kitap.

    okudum, sevdim, bildirdim.
  • 2011'in izlediğim en güzel filmlerinden biriydi. zenci beyaz ayrımının üstüne gitmesi ve altmışlarda geçmesi itibariyle zaten kalbimden vurmuştu beni, izledikçe hakkını verdiğini fark ettim. anlatım dili filmin gerçekten yumuşak, gereksiz acıtasyonlar, flashbackler, sorunlu karakterler yok. ama bu kadar yumuşak, sakin bir anlatıma rağmen gerçekten insanın içine oturuyor. insanların arasındaki bu ayrımı görüp ürpermemek elde değil çünkü. oyunculuklar da çok güzel, kesinlikle izlenmeli.
  • 1960'larin jackson, mississippi'sinde zenci hizmetciler ve hizmet ettikleri evlerin hanimlari arasindaki ili$kiye dair etkileyici bir film. guzel gozlu skeeter karakteri (emma stone) ise yazar olmaya niyet etmi$, arkada$larinin irkciligindan tiksinen bir genc beyaz hanim. the help diye isimlendirilen bu zenci hizmetcilerin hikayesini yazmaya niyet eder ve olaylar geli$ir. sinema salonunda yuksek sesle kahkaha atmama neden olan sahneler oldugu gibi zaman zaman aglatiyor da. ho$, benim aglamam nasil bir referans onu bilemeyecegim, reklam izlerken bile dokturebilen bir insanim sonucta...
    ayrica, bryce dallas howard'i 40 sene du$unsem boyle bir role uygun goremezdim ama ne diyeyim, cuk oturmu$. gidin gorun, cok guzel bir film.
  • hizmetçilerin yaşadıkları olaylara ayrıca değinmeye gerek yok, ancak the help'in konu ettiği şeyin "aynı"sı, bu defa ten rengi gözetmeksizin 50 yıl sonra da sürüyor.. türkiye'de uzun süredir "yabancı uyruklu bakıcı/hizmetçi" takıntısı var, biliyorsunuz.. lüks site/villarında oturup, hizmetçilerinin de "üniversite" mezunu olmasını tercih ettiğini gevrek gevrek anlatan, bundan gurur duyan kadın-yaratıklar var.. tek kriterleri var tabii: hizmetçilerin kendilerinden daha "güzel" olmasını istemiyorlar.. buradaki yabancı uyruğun tabii ki ekonomik ayağı da var: çalışma izni olmadıkları için birçoğu yatılı olarak 3-5 kuruşa çalışmaya razı oluyorlar/ediliyorlar.. en ufak bir yanlışlarında "seni şikayet ederim.." gibi doğrudan çalışanın hayatını etkileyecek kozlarını oynayarak bu kadın-yaratıklar kendi "ev köle"lerine sahip oluyorlar.. çocuk bakımından, ev temizliğine-
    işte the help'in aynısı.. ve bu kadın-yaratıklar tıpkı filmin en itici karakteri hilly gibi, içinde bulundukları berbat durumdan gurur dahi duyabiliyor..

    filmi bence mutlaka izleyin, izlerken de türkiye'de çalışan yabancı uyruklu "ev köleleri"ni düşünün..
    (http://yucitek.blogspot.com/…ki-yabanc-uyruklu.html)
  • --- spoiler ---

    beyaz kadınlar, yardımcılarından hastalık kapmamak için,
    ayrı tuvalet bile yaptırmaktadır.
    asıl ironik olansa,
    kendi tuvaletlerini kullandı diye yardımcılarını kovarken,
    afrikalı çocuklara yardım geceleri düzenlemeleridir.

    filmde birkaç hastalıktan daha bahsedilmekte.
    asıl tehlikeli hastalık, yardımcıların haksızlıklara, ezilmelere göz yumması, ses çıkarmamalarıdır.

    beyaz kadınlar açısından tehlikeli olabilecek "hastalıksa",
    sırf ten rengi farklı diye aşağılanan, ezilen insanların sesi olması, bir şeyler söylemeye başlamalarıdır.
    skeeter'ın işte bu "hastalığı" yavaş yavaş diğer ezilenlere de bulaştırmaya başlamasıyla,
    asıl hastalıklıların aslında beyaz kadınların olduğu gün yüzüne çıkmaktadır.
    yazarın adının skeeter* olması da, bu açıdan raslantı değildir.

    --- spoiler ---
  • çok sıcak ve çok gerçek bir film. uzunluğuna rağmen sonuna kadar merakla kendini izletiyor.
    ve film sırasında insan bu filmin herhangi bir dalda oscar kazanacağına emin oluyor.

    --- spoiler ---
    aibe ile küçük kızın son sahnesinde gözlerden yaş gelmemesi mümkün değil.
    --- spoiler ---

    ve bir de, skeeter bana isim olarak devamlı , harry potter'a musallat olan gazeteci rita skeeter'i çağrıştırdı. ikisinin de gazeteci olması da ilginç bir tesadüf.
  • --- spoiler ---

    bir tür milgram deneyi yaşadığımız bu dünya. otoriteye duyulan inanç, ona olan koşulsuz bağlılık bizi insanlığımızdan çıkarıyor. sorun burda. ve insanlığımıza aykırı kurallara uyma konusunda, bizi rahatsız eden vicdanımızı susturan da o. ne zaman vicdanımız ile kurallar arasında kalsak sopasıyla beliriveren de o. bize otorite tarafından öğretilen "değerleri" değil, artık vicdanımızı dinlememiz gerekiyor. vicdanı olan insanların artık sesinin daha çok çıkması gerekiyor ki bu lanet düzen artık biraz insanileşebilsin.

    ırkçılık ve ayrımcılık sadece bizim değil, bütün dünyanın en büyük problemi. ama biz bu savaşımızda henüz çok yeniyiz. bin dokuz yüz yirmilerin başında insanlar bunlar için hayatlarını verirlerken, biz bu konuda kulaklarımızı tıkamakla meşguldük. hala çoğumuz buna kulaklarını tıkamaya devam ediyor. ama eugene nin annesinin yaptığı gibi hilly yi evimizden kovabiliriz, kovmalıyız da. ırkçılığı evlerimizden kovabiliriz. filmdeki siyah karakterlere duyduğumuz sempati, "biz"den olmayan bütün halkları da kapsamalı artık. çok daha büyük bir "biz" kavramı mümkün çünkü.

    insanlık tarihinin hiç de şanlı olmadığı bu filmle bir kez daha göz önüne seriliyor. bizim ülkemizin yakın tarihinin de "şanlı" acılarla dolu olduğunu hepimiz biliyoruz artık. görmek ya da yüzleşmek istemesek de yaşanan acılar orada duruyorlar ve değişmeyecekler. ancak geçmişin acıları intikam duygularımız yerine, birlikte çok daha güzel günlere olan umudumuzu çoğaltmalı. gandhi nin dediği gibi "göze göz, tüm dünyayı kör eder." artık yeni acılar yaratmaktan yorulma zamanıdır. yorulmadık mı yeterince?

    --- spoiler ---

    bazı filmler var sadece hikayesine odaklandığınız, oyunculuklarına, yönetmenin yapmaya çalıştıklarına, kurgusuna, kamera açılarına dikkat etmediğiniz...bu film, bu türden bir film.
hesabın var mı? giriş yap