• making a murderer izleyip sinir hastası olanları daha da beter edecek güzel bir belgesel.

    belgesel 86 doğumlu aaron swartz isimli aktivistin idealleri uğruna savaşırken güçlü ahmaklar tarafından intihara sürüklenmesini anlatıyor. dünyanın tamamına virüs gibi yayılmış bir soruna net bir pencere açıyor. o sorun iyi çoğunlukların güçlü ahmak azınlıklarına boyun eğmek zorunda kalışı.

    amerikada lobi faaliyetleri, kampanya destekleri, adı çok uzun süre önce koyulmuş ancak bir türlü önüne geçilemeyen sistemin kökünde bir kusur. bizde sadece adı yok ancak demokrasi ile işleyen cahil toplumların ortak problemi aynı. para kimdeyse onun ufkuyla ilerliyor hayat. çünkü seçim süreçleri propagandaya dayanıyor, çünkü propaganda pahalı. kampanyana maddi desteği verenlerin değirmenine siyasi destek vermezsen konumunu koruyamıyorsun.

    sorgulamayan çoğunluklar, doğruyu işaret eden kendi öz çocuklarını yanlışa isyan ettikleri için baskıyla öldürüyorlar.

    belgeseli izlerken öyle üzüldüm ki bunu yazarak anlatmak çok zor. iyi bir şeyler yapmaya hayatını adamış idealist bir genci hayattan bezdiren, onu korkuyla yola getirmeye çalışan bu düzen dünyanın her yerinde ne kadar benzer.

    zamanınız olduğunda mutlaka izleyin.
  • bir insanın kız arkadaş seçiminin ne kadar önemli olduğunu da ortaya koyan bir yapım. iyi bir insanın zor hayatını ve dünyayı değiştirmek için şartların her zaman harika olmasını beklemememiz gerektiğini gösteren bir belgesel.

    "ben evde televizyon izleyip çok para kazanırken bir madencinin kan ter içinde çukur kazması, kazmasa o akşam masasına yemek koyamayacak olması çok saçma geliyor. açıkça ortada ki dünya saçma bir yer."

    kendisi y jenerasyonuna örnek olması gereken kişidir. yaşadığı sağlık sorunlarına rağmen, psikolojik sorunlarına rağmen dünya için eşitlik için insanlık için özgürlük için mücadele vermiş.
  • aaron swartz adlı dahi gencin çocukluğundan 26 yaşında intihar ettiği döneme kadar geçen kısa ama dünyayı değiştirme gücünde olan özverili hayatını anlatan belgesel.

    amerika'da mahkemeler hukuki dosyaları, belgeleri halkın erişimine serbestçe sunmuyorlar, avukatlar ve hukuki arşive ulaşmak isteyen kişiler sayfa başına kredi kartı ile belli bir ücret ödeyerek belge indirebiliyorlar. bunu internet üzerinden belirlenmiş bir firmanın sayfasından yapıyorsunuz. aynı şekilde bilimsel vb. olan yazın hayatı da bu şekilde büyük şirketlerin tekeline geçmiş, belirli siteler üzerinden ücretli bir şekilde herhangi bir bilimsel makaleyi, kitabı indirebiliyorsunuz.

    burada bilim adamları büyük şirketlerin güdümüne girmiş durumda, hukuk ve adalet sistemi de büyük şirketlerin güdümünde. yani her şeyi para yönetiyor, teknoloji ve bilim ideolojik birer aygıt olarak işliyor, kapitalizmin tekelinde. aaron swartz bu çarpık ilişkilere bu büyük firmaların sitelerine sızarak ulaşıyor ve kamuya ait olan hukuki arşivi, bilimsel ve kültürel yazın hayatını kamuya serbestçe, herhangi bir ücret almadan ve denetimsiz özgür bir şekilde ulaştırmak için uğraş verirken tutuklanıyor, yargılanıyor. daha sonra üstündeki baskılardan dolayı hayatına son veriyor. mutlaka izleyin belgeseli.

    (bkz: the ınternet's own boy; the story of aaron swartz)
  • belgeselini yeni izleme firsatim oldu, izlenmesi gereken en guzel belgesellerden biridir.

    aaron swartz'in 3 yasinda okumayi nasil soktugunu, 14 yasinda rss'in gelismesine nasil yardimci oldugunu, kurucu ortagi oldugu reddit'ten nasil kovuldugunu, gunumuzun en pariltili zekasi iken nasil da sistem tarafindan devlet tarafindan harcandigini izliyorsunuz.

    belgesel sonunda, aaron sayesinde jstor dosyalarina bedava ulasan 14 yasinda bir cocugun pankreas kanseri icin erken tani testini nasil buldugunu ogreniyoruz. bu bile aaron'in insanliga ne buyuk katkilari olabilecegini gostermistir bizlere. basariyla sonuclanan herbir arastirma eminim aaron'a yattigi yerde huzur veriyordur.

    olumu sonrasi tim berners-lee tarafindan yazilmis cok guzel bir yazi;

    aaron is dead.

    wanderers in this crazy world,
    we have lost a mentor, a wise elder.

    hackers for right, we are one down,
    we have lost one of our own.

    nurtures, careers, listeners, feeders,
    parents all,
    we have lost a child.

    let us all weep.

    ayrica (bkz: aarons law)
  • tam hali, the internet's own boy: the story of aaron swartz olan belgesel. aaron swartz'ın reddit'i kuruşundan*, intiharına kadar geçen süre zarfı anlatılmaktaymış. *

    bu da imdb linki.
  • aaron swartz'ın mücadelesinin özünü anlatan, henry david thoreau'nun sözleriyle başlayan belgesel;

    “unjust laws exist; shall we be content to obey them, or shall we endeavor to amend them, and obey them until we have succeeded, or shall we transgress them at once? "

    mealen;
    "adil olmayan yasalar var, onlara itaat etmekle mi yetinelim, değiştirmek için mücadele edip değişene dek itaat mi edelim, yoksa biran evvel ihlal mi edelim?"

    haksızlığın karşısında durup, düzeni değiştirmek için mücadeleye girişmenin, ve hatta bu mücadele sırasında yasaları ihlal etmenin meşruluğunu daha iyi anlatabilmek için, swartz henüz canına kıymışken, jstor'dan alıp halka açtığı makaleler sayesinde pankreas kanserinin erken teşhisine dolaylı olarak önayak olmasını örnek göstermek yeterli.

    (bkz: sivil itaatsizlik)

    edit büdüt: bb8'in uyarısıyla son paragraftaki anlatım bozukluğu düzeltildi.
  • cikmistir. ucretsiz izlemek isteyenler archive.org'dan izleyebilirler https://archive.org/…etsownboythestoryofaaronswartz

    ayrica amazon instant video'da satiliyor (mantigi neyse artik?) ve sinemalarda. aaron swartz'in cocukluguna dair bir cok goruntu de iceriyor, cok guzel belgesel. izlenmeli.
  • izledikten sonra aklıma, ileriki yıllarda yaşanacak ve dünyadaki kişisel özgürlüklerin sınırlarını belirleyecek bir "savaş" ihtimalini getirmiştir. internet kitleler üzerinde kişisel özgürlükler konusunda kolektif bir bilinç oluşturmakla kalmayıp, aaron swartz gibi kahramanların önderlerliğinde onları hükümetlerle karşı karşıya getirebilmeyi başarmıştır.
  • gecenin bir vakti hüzünlendirdi beni de.

    herkesin bilgiye özgürce ulaşması, dünyanın daha iyi bir yere gelmesi için çabalayan bir gencin uğradığı haksızlıkları, adaletsizlikleri anlatan belgesel. aaron reyis intihar etmeseydi daha çok çomak sokardı bu adaletsiz sistemin çarkına.
  • güçlü para babalarının, milyon dolarları milyonlarca insanların emekleri üzerinden kolayca kazanan kötülerin,
    aslında sonuna dek de aptal olanların,
    iyi ve iyi kalmak adına yani dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek isteyen insanları nasıl dibe düşürdükleri,
    bu noktada bir dehanın ve aslında "iyi insan olan, bunun için uğraş veren" bir dehanın nasıl harcandığının filmi.

    harcanmış mıdır peki aaron?

    intihar diyor herkes filmde ve biyografisinde ama ben buna inanmıyorum, inanmak da istemiyorum sanırım. çünkü bu yürek, aaron'ın yüreği kocaman bir yürek ve 27 yaşındaki bu amerikalı gencin, henüz daha 14'ünde iken, "dünya daha iyi bir yer olmalı" demesine şahit olmak enfes bir duygu yaratıyor kişide, filmi izlerken.

    çocukluğundan büyüdüğü ana dek hiçbir depresif anı yok gibi görünüyor. mutlu bir çocukluk geçirmiş.. sevmiş ve sevilmiş. ama onu yok edenler "aaron's rule" a ve 14 yaşındaki bir başka gencin aaron'ın açtığı yoldan giderek bir makaleye erişmesi sonucu pankreas kanserini nasıl durdurabileceğini öğrenmisine şahit olmuşlar. bu bize yeter mi? bilmiyorum.

    aaron; dünyayı daha iyi bir yer yapmak için uğraş verdin dostum. canım kardeşim.
    dedin ki;
    "ben evde yattığım yerde, televizyon izleyip, çok para kazanırken bir yerde, bir madencinin kan ter içinde metrelerce çukur kazması ve eğer o çukuru kazmazsa, o akşam masasına yemek koyamayacak olması bana çok saçma geliyor. açıkça ortada ki; dünya saçma bir yer."

    seni seviyoruz aaron. iyi ki geldin bu dünyaya, iyi ki yaşadın.
hesabın var mı? giriş yap