• lady of shallot lanetlendiği için bir kuleye hapsediliyor, laneti ise disaridaya hiç bi şekilde direkt bakamaması ve yün eğirmesi. kulede bir ayna var. dışarı da bir şeyi merak ettiği zaman aynanın görüntüsünden yararlanıyor.bir gün uzaktan bir atlı görüyor.lancelot!! ve aynadaki halinden doğru bile aşık oluyor ona. ne pahasına olursa olsun ona ulaşmak istiyor. ama laneti şöyle bir şey; eğer dışarı bi nazar dahi atarsa ölcek. lady of shallot bunu önemsemiyor(tabular, dayatılan şeyler) ve koşarak kuleden iniyor, kayığa biniyor kuenin etrafındaki su birikintisini aşıyor, lancelota tam ulaşcakken kayıkta ölüyor.
    lancelot onun hiç bir zaman onun için geldiğini, ona aşık olduğunu ve onun için öldüğünü anlamıyor.
    soruyor:"bu lady de kim?"
    şiirde ayna viktoria döneminin kadının dış dünya ile olan tek bağlantısı eşi ya da babasını temsil ediyor.
  • baska bir anlatiya göre shalott'un lady'si ve lancelot'un karisidir. shalott, camelot yakinlarindaki bir göle kiyisi olan bir yerdir. lancelot kral arthur'un karisi guinevere'e asik olunca, shalott'un leydisi kocasinin onu aldattigini bir gece aynaya bakarken görür. bunun üzerine üzüntüsünden intihar eder. lancelot ertesi sabah gölün kıyısında karısını bir kayigin icinde yatarken bulur.

    ayni zamanda john william waterhouse'un en sevdigim tablosu, basucumda asili. defalarca rüyama girmistir.
  • alfred lord tennyson'in $iiri . bir de, loreena mckennitt'in muzik eklemesiyle kendini a$mi$ olay . the visit albumunden .
  • *

    on either side the river lie
    long fields of barley and of rye,
    that clothe the wold and meet the sky;
    and thro' the field the road run by
    to many-towered camelot;
    and up and down the people go,
    gazing where the lilies blow
    round an island there below,
    the island of shalott.

    willows whiten, aspens quiver,
    little breezes dusk and shiver
    thro' the wave that runs for ever
    by the island in the river
    flowing down to camelot.
    four grey walls, and four grey towers,
    overlook a space of flowers,
    and the silent isle imbowers
    the lady of shalott

    only reapers, reaping early,
    in among the beared barley
    hear a song that echoes cheerly
    from the river winding clearly,
    down to tower'd camelot;
    and by the moon the reaper weary,
    piling sheaves in uplands airy,
    listing, whispers "'tis the fairy
    the lady of shalott."

    there she weaves by night and day
    a magic web with colours gay.
    she has heard a whisper say,
    a curse is on her if she stay
    to look down to camelot.
    she knows not what the curse may be,
    and so she weaveth steadily,
    and little other care hath she,
    the lady of shalott.

    and moving through a mirror clear
    that hangs before her all the year,
    shadows of the world appear.
    there she sees the highway near
    winding down to camelot;
    and sometimes thro' the mirror blue
    the knights come riding two and two.
    she hath no loyal knight and true,
    the lady of shalott.

    but in her web she still delights
    to weave the mirror's magic sights,
    for often thro' the silent nights
    a funeral, with plumes and with lights
    and music, went to camelot;
    or when the moon was overhead,
    came two young lovers lately wed.
    "i am half sick of shadow," she said,
    the lady of shalott.

    a bow-shot from her bower-eaves,
    he rode between the barley sheaves,
    the sun came dazzling thro' the leaves,
    and flamed upon the brazen greaves,
    of bold sir lancelot.
    a red-cross knight for ever kneel'd
    to a lady in his shield,
    that sparkled on the yellow field,
    beside remote shalott.

    his broad clear brow in sunlight glow'd;
    on burnish'd hooves his war-horse trode;
    from underneath his helmet flow'd
    his coal-black curls as on he rode,
    as he rode down to camelot.
    and from the bank and from the river
    he flashed into the crystal mirror,
    "tirra lirra," by the river
    sang sir lancelot.

    she left the web, she left the loom,
    she made three paces thro' the room,
    she saw the water-lily bloom,
    she saw the helmet and the plume,
    she look'd down to camelot.
    out flew the web and floated wide;
    the mirror crack'd from side to side;
    "the curse is come upon me," cried
    the lady of shalott.

    in the stormy east-wind straining,
    the pale yellow woods were waning,
    the broad stream in his banks complaining.
    heavily the low sky raining
    over tower'd camelot;
    down she came and found a boat
    beneath a willow left afloat,
    and round the prow she wrote
    the lady of shalott.

    down the river's dim expanse
    like some bold seer in a trance,
    seeing all his own mischance -
    with a glassy countenance
    she looked to camelot.
    and at the closing of the day
    she loosed the chain, and down she lay;
    the broad stream bore her far away,
    the lady of shalott.

    heard a carol, mournful, holy,
    chanted loudly, chanted slowly,
    till her blood was frozen slowly,
    and her eyes were darkened wholly,
    turn'd to tower'd camelot.
    for ere she reach'd upon the tide
    the first house by the water-side,
    singing in her song she died,
    the lady of shalott.

    under tower and balcony,
    by garden-wall and gallery,
    a gleaming shape she floated by,
    dead-pale between the houses high,
    silent into camelot.
    and out upon the wharfs they came,
    knight and burgher, lord and dame,
    and round the prow they read her name,
    the lady of shalott.

    who is this? and what is here?
    and in the lighted palace near
    died the sound of royal cheer;
    and they crossed themselves for fear,
    the knights at camelot;
    but lancelot mused a little space
    he said, "she has a lovely face;
    god in his mercy lend her grace,
    the lady of shalott

    *
  • john william waterhouse'un alfred lord tennyson'ın aynı adlı bu şiirinden betimlediği sahne. arzulu kadınlar ve yansımalar ressamı waterhouse kompozisyonda trajik öyküden çok doğayı yakınlaştırır iz'leyenlere ve duygusallığı ışık ve ayrıntılarla besler. hanımefendi'nin lanetli güzelliğiyle sabah serinlikleri iliklere kadar hissedilir iz'leyenlerce, waterhouse fırçasının yumuşak ve sert darbeleriyle.
  • insanın orta çağda şovalye olmak istemesine sebep olan şarkıdır..

    sizi alır, götürür başka diyarlara.
    gerçekliğin dayanılmaz olduğu bir anda; bir odaya kapanıp, ışığı söndürdükten sonra elinizde bir kadeh içki, hele de kafanız hafif güzelse, sizi alıp başka diyarlara götürür..
    inanılmazdır, dayanılmazdır bu şarkı..
  • lord tennyson'ın kaleminden şiire dökülen en sevdiğim kelt efsanelerinden bir tanesi. william waterhouse'un aynı ismi taşıyan tablosunu görmeden ölmek istemiyordum, 2017'nin en güzel sürprizlerinden biri oldu. hele ki kulaklarımda loreena mckennitt'in yorumu ile resmin olduğu salona giriş anımı unutamıyorum.

    merak edenleri şöyle alabiliriz.
  • ingiliz mitolojisinin en ünlü efsanesi kral arthur efsanesin de gecen shalott leydisi’nin hikayesinden bahsedecegiz.

    bu hikayenin farklı versiyonları bulunmaktadır. fakat günümüzde asıl bilinen ve sanat eserlerinde en çok işlenen ise ingiliz kraliyet şairi alfred tennyson’un aynı adlı lirik şiirinde bahsettiği şeklidir

    ''leydi elaine, camelot yakınlarında bir nehrin ortasında bulunan shalott adasına hapsedilmiştir. bu adada bir kulede dokumacılık yapmaktadır. ancak elaine kuleden çıkarsa, hatta camdan dışarı bile bakarsa ölmekle lanetlenmiştir. dış dünyayla tek bağlantısı pencereden dışarının yansımasını izlediği aynasıdır. halılarına aynadan yansıyanları dokur, görebildiği sınırlı dünyayı böylece ölümsüzleştirir. bir gün şarkı söyleyen bir ses duyar. aynasından bakar ve atının üstündeki lancelot’u görür. kral arthur efsanesinde lancelot, arthur’un yuvarlak masa şövalyelerinden biridir ve onun karısı guinevere’e aşık olarak arthur’a ihanet etmiştir. lancelot oldukça yakışıklıdır. leydi elaine ondan çok etkilenir. gözleriyle görmek ister. peşine düşmeye karar verir yakışıklı şövalyenin. bunun için pencereden dışarı baktığı an yanındaki ayna parçalanır. lanetin gerçekleşmeye başladığını anlar ama yine de bir umutla kuleden çıkar ve nehirde duran bir kayığa atlar ona yetişmek için. nehirde bir süre yol aldıktan sonra lanet gerçekleşir ve son nefesini verir güzel elaine. kayık camelot’a yaklaştığında içinde ölü bir kadın görenler bakmaya gelirler. gelenlerin arasında uğruna öldüğü lancelot da vardır. elaine’e bakar ve ne kadar güzel bir kız diye düşünür, ama her şey için çok geçtir.”

    waterhouse bu şiirden cok etkilenmiştir ve bununla ilgili 3 eseri vardır.

    görsel

    shalott leydisi / john william waterhouse / 1888

    eser şiirin 4. bölümünü anlatıyor. resimde ilk dikkatimizi çeken leydi elaine'dir. hüzünlü bakışları lanetin gerçekleştiğini ve birazdan öleceğini anlamış olduğunu gösteriyor. belki de hüznün diğer sebebi aşkına asla kavuşamayacağını farketmesidir. uzun saçları ve beyaz elbisesi ise saflığını gösteriyor. leydi'nin üzerine oturduğu ve yanlarda görülen dokuma ise kulede yaptığı ve dışarıdaki hayatı resmettiği dokunmadir. dikkatli incelenince sağ alt kısmında atının üzerinde ki şövalyeyi de görebiliriz. aynasından gördüklerini resmettiği bu dokumalar, gerçek dünyaya olan ve en sonunda karşı koyamadığı arzularını simgeliyor. bir sanatçıdır aslında elaine. bazı yorumculara göre bu metafor günümüzde de evlerinde sürekli çalışmak zorunda olan kadınların toplumdaki yerini anlatıyor. leydi sağ elinde bir zinciri tutuyor. bu da tutsakliktan artık kurtulduğunu gösteriyor.

    teknenin başında ise 3 mum görülüyor. bunlardan ikisi sönmüş diğeri ise sönmeye yüz tutmuş. bu yaşamının artık son evresinde olduğunu ve birazdan öleceğini gösteriyor. mumların hemen yanında bulunan çarmıha gerilmiş isa ise ölümden sonra cennete gideceğini sembolize ediyor. kayık solmuş yapraklarla çevrili. viktorya döneminde yapraklar baştan çıkan kadını temsil ediyor. yani leydi aşkı için lanete göze almış ve onu aramaya çıkmış. bu da toplumda maalesef yoldan çıkmışlık olarak algılanıyor.
  • görsel

    shalott leydisi – lancelot’a bakıyor / john william waterhouse / 1894

    ilk resmi için şiirin son bölümü olan dördüncü bölümünü konu alan waterhouse, söz konusu bu resimde etkilendiği şiirin üçüncü bölümüne odaklanıyor. bu bölümde, leydinin aşkı arayışını konu ediniyor. kaledeki tutsak leydi, dokuma yaparken aynanın yansımasında gördüğü ve şarkı söylediğini duyduğunu bir şövalyeye âşık oluyor. eser leydinin tutsak yaşamını sonlandırmak için dokuma tezgâhı başından kararlı bir biçimde kalkışını betimliyor. resimde, dolanmış olduğu iplikler yüzünden dokuma tezgâhının başından aniden kalktığı hissedilen elaine'nin ölüme meydan okuyan bakışları görülüyor.

    leydi'nin arkasındaki yuvarlak ayna da atlı şövalyeyi görüyoruz. bu elaine'nin laneti göze alarak aşkı için ölümü göze aldığı sovalyedir. ayni zamandan ayna boydan boya çatlamıştır. bu da lanetin gerçekleştiğini gösteriyor.

    bu resim ile sanatçının çağının toplum ve kadın problemlerini sorgulayan bir yaklaşım içerisinde olduğu söyleniyor. waterhouse’un yaşadığı victoria döneminde kadın, tek başına doktora gidemeyen, ağrıyan yerini ancak bir
    oyuncak bebek üstünde göstermek zorunda kalan tutucu bir toplumda yaşamak zorunda. önce babanın daha sonra kocanın koruması altında tutulmakta olan kadınlar, toplum tarafından evdeki melek konumunda görülmekteyken gerçekte ise tüm haklardan ve hürriyetten uzak bir yaşam sürüyor.
  • görsel

    shalott leydisi “gölgeler hasta ediyor” dedi / john william waterhouse / 1915

    bu eserde şiirin ikinci bölümü resmediliyor. leydinin aşka dair duyguları ilk keşfettiği anı gösteriyor.

    elaine kumaş dokurken aynanın yansımasından birbirine
    âşık bir çift görüyor. bunun etkisiyle hayallere dalıyor. yukarı bakan ve saçlarıyla oynayan bu şekille aşkın hayalini kurduğunu anlıyoruz. elaine bu resimde kırmızı renkte elbise giyiyor. kırmızı renk, aşk gibi yoğun enerji içeren duygularla ilişkilendiriliyor. bu açıdan
    waterhouse’un kırmızı rengini kendini sorgulayan, uyanış yaşayan ve aşkı uğruna ölümü göze alan kadının
    rengi olarak belirlediği de düşünülüyor.
    munholland ve wright, kadının saçlarıyla oynayışının kontrolsüz cinselliğin belirleyicisi olarak
    görüldüğünü belirtiyor. kalede tutsak hayatı yaşayan kadın, saygılı ve ahlaklı olarak değerlendirilirken,
    kendini dış dünyaya göstermek isteyen kadın kontrol edilemez ve asi olarak değerlendiriyor.

    bu şekilde üçlemeyi tamamlamış oluyoruz. waterhouse hikayeden çok etkilenmiş ve şiirin ilk önce dördüncü sonra üçüncü en sonda ikinci bölümünü resmetmis. bu resimler ayni zamandan eleştiri de içeriyor. modern toplumlarda halen bir problem olarak yaşanan kadının sosyal alandaki değerini sorgulamıs ve bunu kendince ifade etmiştir.
hesabın var mı? giriş yap