• nerdeyse belgesel tadında bir film olmuş. birleşmiş milletler görevlisi iki doktorun aşkını temel alarak aslında liberya ve sudan'daki iç savaşların vahşetini anlatmaya çalışan, sert ve sarsıcı bir film olmuş. çatışma sonrası görüntülerde kan, kemik, yanık cesetlerde, organ parçaları hiç esirgenmemiş. film bitince en az 2 saat kendime gelemedim, "biz neleri dert ediyoruz, elalem neler yaşamış, ne acılar çekmiş" diye. açlık ve susuzluk üzerine bir de iç savaş yaşayan ülkelerde, insanlar neden savaşmıyor ve kaçmaya çalışıyor sorusunun cevabı da bu filmde. suriyeli mülteciler konusu henüz çok sıcakken, film başka bir yerden afrika'nın içinden bu konuya dikkat çekiyor.

    jean reno filmin sürprizi olmuş. yaşlanmış da olsa, kendisini yıllar sonra perdede görmek iyi geldi. charlize theronise çok güzel, her sahnesinde iç eritiyor. filmin imdb notu çok düşük, sanırım yeteri kadar insan henüz izlemedi. bakmayın imdb notuna gidin ve kendinizi sorgulayın, yaşadığınız yere ve zamana şükredin.
  • rhcp otherside ile başlayıp, aynı şarkıyla biten film.

    hans zimmer adını görünce heyecanlanmıştım. ilk defa hayal kırıklığına uğradım. filmin bir derdi var belli. izlenmesini tavsiye ederim lakin bu tarz filmlerde derdin tam anlatılamaması beni hep rahatsız etmiştir. o yüzden filmin türkçe ismine yaraşır olduğunu düşündüm. ikiyüzlü...

    --- spoiler ---

    açlıkla boğuşan afrika'da son model silahların nereden geldiği, bu savaşlardan kimin çıkarı olduğu (halkın olmadığı kesin bilgi yayalım), savaşı destekleyen güçlerin oradaki barış güçlerinin de sahibi olduğu gibi gerçekler es geçilmiş.

    beni en çok etkileyen sahnelerden biri; filmin başında cam bir fanusa barınak, yemek ve güvenliği temsil eden üç taşın konulmasının ardından gelen "sizce bu dolu mu?" sorusu idi. sonrasında kum ve su ile boşluklar doldurulmuş, öğrencilerden biri ise "taşlar yerleştirilmeden hiçbir zaman tam dolu olmaz." repliğiydi.

    diğeri ise dünya tarım ve gıda organizasyonu'nun (fao) gönderdiği yüksek karbonhidratlı yardım yiyecekleri ile sam'in babası ile olan sahnesiydi.

    dünyanın bir yarısı evlerinde huzur içerisinde uyurken ve elde edemediklerine hayıflanırken, diğer yarısı hayatta kalma mücadelesi veriyor.

    sığınmacılarla ilgili zayıf da olsa bir gönderme içerdiğini de belirtmeliyim. sığınmacı kabul etmeyen bir ülke menşeili bu filmde.
    --- spoiler ---
  • dünyanın korkunç yüzünü bir kere daha gösteren film.
    çoğu sahneyi gözlerim dolu dolu izledim. dünyada neden bu kadar çok kötülük var bilmiyorum.
    birileri istediğini yer içerken, birileri evlerinde güvenle uyurken başka birileri hayatta kalmaya çalışıyor.
    hayatta en çok korktuğum şeylerden biri çaresizlik. ımdb puanı düşük kalmış, izleyin.
  • imdb'yi "iyi film izleme kriteri" olarak görmemiştim hiçbir zaman ama en azında fikir sahibi olmak adına bakıyordum, bu filmin 4.7 puanını görünce ondan da vazgeçtim.

    kahraman amerikalı doktor dünyayı kurtaramadığı için zorlarına gitmiş olmalı. bunun başka açıklaması olamaz. büyük ihtimalle "nasıl olur da o kamptaki herkesi kurtaramaz, şuradaki 50 teröristi tek yumrukla yere serip, buradaki 20 çocuğu birden sırtında taşıyamaz" diye hayıflanmışlardır.

    film bugün yanımızda, suriye'de yaşananları görmemiz için iyi fırsat, savaş ortamı her yönüyle merhametten uzak. merhamet edene de acımıyor...
  • sean penn'in yönetmenliğini üstlendiği 2016 yapımı nefis film.

    filmi 2016 yılında ilk kez bilkent'te sinemada izlemiştim. salonda tek başımaydım. başından sonuna kadar ağladığımı hatırlıyorum. bugün tekrardan izledim. tıpatıp aynı etkileri bıraktı. sarstı.

    her şeyden önce şunu belirteyim: charlize theron sen harika bir kadınsın.

    filmden akılda kalacak o kadar çok sahne, o kadar çok replik var ki hangi birini yazacağımı bilmiyorum. ilk kez izledikten sonra hayatımı değiştirmişti. sanırım bugün yine değiştirdi.

    --- spoiler ---

    filmde ilk dikkatimi çeken miguel karakteri üzerinden batı avrupa ve birleşmiş milletler eleştiri yapılmasıydı. absürt kaçan bir politik yaklaşım olduğunu düşünmüyorum. gerçekleri güzel yedirmiş yönetmen.

    filmin türkçe isimlendirilmesi çok güzel olmuş bence. gerçeğin iki yüzü diyerek wren ve miguel kast edilmiş. wren birleşmiş milletlerin bir yüzünü temsil ederken miguel de başka bir yüzünü temsil ediyor. ben filmi izlerken hem wren tarafını hem de miguel tarafını haklı buldum. öyle bir açmaza sokuyor ki film sizi o savaş alanında kalsan ne olacak diye sorarken oradan gittikten sonrası hakkında da tamamen endişe yaratıyor kafanızda. baştan sona kadar çok ince politik göndermeler vardı. "in the name of me and you" repliği ise ince bir dini göndermeydi. beğendim.

    bütün bu politik duruşu tutkulu bir aşk hikayesi ardına gizleyerek veriyor yönetmen. çok başarılı. işlenen politik bakış açısı da aşk teması da hiçbir sahnesinde absürt kaçmıyor. filmi birden çok kez izlemiş biri olarak çok rahatlıkla hiç sıkılmadığımı söyleyebilirim. ilk izlediğimde gözyaşına boğulmuştum. ilk izlediğim kadar olmasa da bugün de ağladım.

    bütün bunların yanın mültecilere karşı ön yargıların da ne kadar yanlış ve ikiyüzlülük olduğunu filmin son sahnesinde yüzümüze vuruyor yönetmen.

    --- spoiler ---

    izleyin, izlettirin.

    charlize theron'un harika bir kadın olduğunu söylemiş miydim?
  • bölgedeki savaşın gerçek yüzünü, nedenini ortaya koymadığı söylenerek eleştirilen film. eleştirenlere "filmin aslında tarih kitapları gibi o savaşın siyasi detaylarını ortaya koymak gibi bir misyonu var mıdır?"diye sormak gerekir.
    the last face savaşı, savaşın yaşattıklarını, dünyanın acımasızlığını, mülteci olmakla ilgili durumu, savaş/zaman/ayrı yerlerde olma/aynı noktaya farklı boyutta bakan tüm koşullara rağmen doğabilen ve devam edebilen aşkı oldukça iyi anlatan başarılı bir film.
    filmde özellikle mültecilerle ilgili konuşma empati kurmak adına etkileyici olduğu söylenebilir.
  • sean penn'in yöneteceği, charlize theron, javier bardem ve adèle exarchopoulos'un oynayacağı pre production aşamasındaki film.

    http://www.imdb.com/title/tt3286560/?ref_=nv_sr_1
  • beni ağlatan film.
    film,çaresizlik duygusunu öyle bir aktarıyor ki karşı tarafa,ister istemez kendimi orda hissettim.
    mültecilerin hayatlarını ve hayatın onlara ne kadar acımasız davrandığını anlatıyor temelde. ama filmdeki aşk hikayesi de benim içimi bir o kadar acıttı. hayatın içinden ilişkiler,hayatın içinden gerçek hayatlar.
  • çok etkileyici, çok sarsıcı, çok sert ve çok gerçek filmdir.
  • türkçe altyazısı da çıkmış. özellikle sonlara doğru bir sahnede 1 dakikaya yakın ekrana öylece bakakaldım, boğazım düğümlendi... afrika'daki çatışmaları, muhaliflerin eylemlerini, oralardan kaçan mültecilerin içine düştüğü sert ve zor şartları tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren, başarılı bir film.
hesabın var mı? giriş yap