• insanda 3 duygu uyandırıyor, seyahat etme isteği, hemingway okuma isteği ve evlenme isteği. çok derin bir film değil ama oyuncular o kadar samimi ve inandırıcı oynuyor ve aralarındaki kimya o kadar iyi ki, film sizi içine çekiyor anında.
  • çocuklarınızı büyütmüş, evlendirmiş, iş güç sahibi yapmış, boyunuzca torunlarınızı sevmiş, dünyadan kâm almış ve yavaş yavaş terk-i diyar etme vaktinin geldiğini idrak etmişsiniz. bir yandan başlayan hastalıklar hayatı çekilmez bir yük haline getirirken diğer yandan çocuklarınıza ve torunlarınıza bela olma, onların hayatını eziyete çevirme kaygıları başlamıştır. elli yıldır hayatı paylaştığınız ciddi anlamda entelektüel donanıma sahip eşiniz, beynini boş bir tenekeye çeviren alzheimer hastalığından mustarip, siz ise giderek tüm organlarınıza aç kurt gibi saldıran bir kanserin yıkmaya çalıştığı bedeninizi hayatta tutmaya çalışıyorsunuz.

    artık yaşlısınız, yetmiş küsur senedir sizi taşıyan bedeniniz durmadan hata veriyor, emrettiğiniz komutları yerine getiremiyor. zaman, gün içinde sık sık, "gelecek" başlığında size yer vermek istemediği uyarısı yapıyor. zihniniz bilir iken bilmez olmuş beş dakika öncesini hatırlayamıyor, yanında uyandığınız kadını tanımıyorsunuz. bedeniniz bağırsak ve kas kontrolünü sağlamaya başladığınız 1-3 yaş arasındaki anal dönemin öncesine dönmüş; gazınızı tutamıyor, işediğinizi fark edemiyorsunuz. hasılı kelam yaşlandıkça daha çok sevdiğiniz ve bağlandığınız dünya sizinle olan bağını koparmak istiyor artık.

    peki soru şu: elli yılınızı verdiğiniz, büyük bir aşkla benimseyerek birbirinize el ayak, göz kulak olduğunuz eşiniz gün içinde birkaç kez pırıl pırıl bir zihinle "size döndüğü anlar" dışında isminizi bile unutmaya başlamış halde iken siz de belalınız olan kansere her an yenik düşmek üzere iseniz ne yaparsınız?
    akla ilk etapta iki cevap geliyor: ya çocuklarınızın hayatını cehenneme çevirmeyi göze alıp tüm varlığınızla onların vicdanına ve insafına kendinizi teslim edersiniz, ya da iyi bir yaşlı bakım yurdu bulup emeklilik imkanlarınızın elverdiği şartlarda sığınacak bir ortam bulup orada ölümü beklemeye başlarsınız.

    türkçeye "karavan" olarak çevrilen filmde helen mirren ve donald sutherland'ın canlandırdığı karakterler, "bu aşamada ne yapılmalı" sorusuna kendilerince farklı bir cevap üretiyorlar. ella ve john, akranlarının davranış kalıplarının dışına çıkarak, garajda kendileri gibi yaşlanmakta olan karavanlarına atlayıp ömürlerinin son deminde içlerinde kalan tortuları gidermek, hayatın sunduğu güzellikleri son bir kez sindirerek yaşamak ve birlikte yaşanmış bir hayatı birlikte noktalamak üzere güneye doğru yola düşüyorlar.
    hikaye kim zaman sesli sesli güldürecek kadar komik, kimi zaman göz dolduracak kadar hüzünlü bir formatta akıyor, akarken de geçen giden zamanı, hayatı, yaşlılığı, ölümü, aşkı-bağlılığı sorgulatıyor. yani esasen filmin maksadı fazlasıyla hasıl oluyor.

    erik erikson, sekiz aşamalı psiko-sosyal gelişim kuramında son aşama olan 60 yaş üstü dilimi, "benlik bütünlüğünün tamamlandığı dönem"olarak tanımlıyor. yani bu dilimi kişinin, geçmiş yaşantıların tümünün kendine ait olduğunu kabullendiği, geçmişle ilgili pişmanlıklardan arındığı aşama olarak görüyor. yalnız her yaşlının bu arınmışlığı yakalayabilmesi, kaygı ve korkularından kurtulabilmesi mümkün olmuyor. bunu başarmak belli bir geçmiş muhasebesini ve iç-dış hesaplaşmalar yapmayı gerektiriyor. işte sıra dışı çiftimiz bu yolculukta içlerinde ukde olarak duran meselelerle hesaplaşıyor ve geçmişteki soru işaretli bölgeleri çözümlüyorlar. ne zaman ki o çözümleri yapıyorlar, artık çatışmalar sona eriyor, erikson'un bahsettiği benlik bütünlüğünü, tamamlanmışlığı, huzuru yakalıyor ve ölümle barışıyorlar.
  • filmekimi kapsamında ankara'da da gösterilen çok içten, bol bol güldüren, sıcacık bir film.
  • oyunculuk inanılmaz. samimiyetiyle göz dolduran bir film. karakterlerin gelmişini geçmişini izlemek istiyorsunuz. öyle tatlılar. böyle samimi aşkları ütopik bulanların beğenmeyeceği bir anlatımı olabilir ancak yaşayanların çok gerçekçi bulacağını söyleyebilirim.
  • son zamanlarda izlediğim en tatlı filmdi. benim algıda seçiciliğimden mütevellit ağır varoluşçu ve hatta gestaltcı bir tarafı vardı. tercih edeceğim bir yaşam ve ölüm biçimini anlatıyor. tavsiye ederim.
  • karnımda kelebekler uçuşan bir günde çok sevdiğim eski sevgilimin tavsiyesiyle izlediğim film. belki bir gün okursun, teşekkür ederim pp.

    baş parmağım telefonda adını tuşladı ama bir türlü aramaya cesaret edemedim. keşke aramızdaki iletişim bu filmi izledikten sonra sana teşekkür edip iyi geceler diyebilecek şekilde kalsaydı.

    film tam keyif filmi. yol güzel, hikaye güzel.

    --- spoiler ---

    en çok neyini seviyorum biliyor musun, john?

    sessiz kaldığında huzursuz olmuyorum.

    hayatım boyunca hiç ‘ şu an bir şey söylemem gerek’ diye düşünmedim.

    --- spoiler ---
  • nefret ediyorum yaşlı oyuncuların ne yapsa iyi durmasından. senaryosu cinsiyet disforisinden muzdarip.
  • film o kadar güzel ki böyle tertemiz, hiçbir duyguyu abartmadan veriyor her şey yerli yerinde ne fazla ne az, akıp gidiyor izlerken ve en önemli özelliği aşırı içten oluşu
    sadece iki entry görmek üzdü
  • yönetmenliğini paolo virzi'nin yaptığı, başrollerinde donald sutherland
    ve helen mirren'in oynadığı film (2017). michael zadoorian'ın romanından uyarlanmış.

    son zamanlarda izlediğim en tatlı filmdi, oyunculuklar duble espresso kıvamında... başta biraz önyargıyla yaklaşsam da film aktı gitti, şurup gibi...

    filmde geçen janis joplin şarkısının sözlerini koyalım buraya, uyar duruma:

    freedom's just another word for nothin' left to lose
    nothin', don't mean nothin' hon' if it ain't free, no no

    busted flat in baton rouge, waitin' for a train
    and ı's feelin' near as faded as my jeans
    bobby thumbed a diesel down, just before it rained
    ıt rode us all the way to new orleans
    ı pulled my harpoon out of my dirty red bandanna
    ı was playin' soft while bobby sang the blues, yeah
    windshield wipers slappin' time, ı was holdin' bobby's hand in mine
    we sang every song that driver knew

    freedom's just another word for nothin' left to lose
    nothin', don't mean nothin' hon' if it ain't free, no no
    and, feelin' good was easy, lord, when he sang the blues
    you know, feelin' good was good enough for me
    good enough for me and my bobby mcgee

    from the kentucky coal mine to the california sun
    there bobby shared the secrets of my soul
    through all kinds of weather, through…
  • helen mirren ve donald sutherland gibi iki çok iyi oyuncunun yeni ve oldukça iyi filmi.

    birlikte büyümenin, ne kadar klişe olsa da bir hayatı bütün yükü ve tüm lezzetiyle paylaşmanın anlatıldığı, izlemesi ara ara zor gelen ve kadın karakterin, planını akıllıca uygulamasına şapka çıkartan, yine de trajik bir son içeren bu film, izlediğim son filmler içinde dikkatimi çekmeyi başardı. geçmişlerini değerli bulan ve beraber yaşadıkları insanlara değer veren insanların kesinlikle izlemesi gerektiğine inanıyorum.
hesabın var mı? giriş yap