• tanımadığı zenciden aldığı hapı ağzına atan genconun yaşadığı kafaları anlatan üçlemenin ilk filmi.
  • gaza geldim seriyi 101. kez izledim yine yok yine yok. yine o ölümcül felsefeyi anlamadım yine aauuvv 15 kişiye saldırdı bee diyip durdum. sikeyim!
  • sinema tarihinin gelmis gecmis en guzel filmlerinden biri. bu filmi digerlerinden ayiran onemli ozelligi filmdeki bircok detayin biz izleyenler tarafindan tam anlasilamamis veya dikkatlerimizden kacmis olmasi. yazacaklarimi okuduktan sonra filmi bir daha izleyince bana hak verme ihtimaliz artacaktir diye inaniyorum.

    --- spoiler ---
    oncelikle neo insan degil, bir robot. matrix'in gelismesine onemli katkilardan birini saglayan onemli bir program. makina dunyasi tamamen denklemlerle calisan deterministic bir sistem. neo'nun, matrix'in kuruculari architect ve prime program'in amaci insanoglunun tahmin edilemeyen secimlerini daha iyi anlayarak matrix'i her defasinda daha da gelistirmek. neo bunu her defasinda secilmis kisinin yani kendisinin kodu ile matrix'e reset atarak yapiyor. simdi filmde bunu asagidaki diyalogdan biraz anlayabiliyoruz.

    mimar ile neo odada konusken aralarinda su sozler geciyor:

    from the architect neo hears that his “function is now to return to the source allowing a temporary dissemination of the code you carry reinserting the prime program".
    turkce meali su: mimar neo'ya diyor ki, gorevin kaynaga geri donerek tasidigin kodu prime program'a tekrar yuklemek.

    diger bir noktada yine mimar neo'ya su sozleri soyluyor:
    "though the process has altered your consciousness, you remain irrevocably human".

    yine cok acik bir sekilde mimar bilincin degistirldi ama hala insani taraflarin kaldi diyor. simdi bu noktayi destekleyen baska bir detay agent smith'in zion'a girebilmesi. ayni mantik aslinda, agent smith bir virus olarak prime program'a ait olan bir yetenegi ogrendi ve kendini kopyalabiliyor dolayisiyla zion'dan matrix'e baglanmis bir kisinin bilincini degistirebiliyor, vucut ayni olmasina ragmen zion'daki vucut aslinda agent smith cunku insani yonlendiren bilincidir.

    neo'nun diger bir ozelligi matrix'e kablosuz bir sekilde baglanma yetenegi. bununla ilgili iki onemli detay var. birincisi sentinelleri hissedip kontrol edebilmesi. ustelik bunu gercek hayatta zion'da ve makinalar sehrinde yapabilmesi. benzer detayi sentinelleri durdurduktan sonra iki dunya arasinda tutuklu kaldigi zaman da gorduk. neo'ya bakan hemsire neo'nun beyin dalgalarina bakarken diyor ki "komada olan birisi icin ilginc beyin dalgalari goruyorum". trinity nasil oldugunu sordugunda hemsire neo'nun beyin dalgalarinin matrix'e bagli olanlarla ayni oldugunu soyluyor. yalniz bu ozellik neo'ya nasil verildi o konu ile ilgili bir cevabim yok. belki makinalar insanlarin dna'larini degistirmeyi ogrendiler onlari yetistirirken ya da vucutlarina bir donanim ekliyorlar insanlari her sekilde takip edebilmek adina. bilemiyorum.

    onemli baska bir konu ise matrix'de code exchange (kod degisimi) konseptinin olmasi. ilk bakista hic dikkat cekmeyen bu ozellik aslinda filmin onemli parcalarindan birisi. daha ilk filmde bile gundeme geldi.

    kod degisimi birkac sekilde yapiliyor. birinci yol (kirmizi / mavi) haplar veya sekerler. birazdan daha detaya girecegiz bu konuyla ilgili. diger bir yontem kavga etmek. bunun ornegi kahin'i (the oracle) koruyan seraph neo ile ilk karsilasiginda veriliyor. seraph neo'ya "kavga etmeden kimin kim oldugunu anlayamazsin" diyor. yani the one (secilmis kisi)'in o oldugu ancak kaynak kodlarina bakarak anlayabilecegini soyluyor. baska bir yontem yiyecek vermek. bunun iki onemli ornegi var. birincisi the french man (merovingian) bir pasta sayesinde restorandaki bir kizin kodunda degisiklikler yapabiliyor. ikinci ornegi ise kahin ve neo arasinda geciyor. kahin neo'ya ilk tanistiklarinda bir kurabiye yani cookie veriyor! cookie, simdi dusununce cok mantikli geliyor degil mi? kahin aslinda neo'ya seker ya da kurabiye vererek neo'nun kaynak kodunu patch ( ya da update ) ediyor . oncelikle neo, mr. anderson'dan neo haline kahin ile gorusup bir kurabiye yedikten sonra donusebiliyor. yine ayni sekilde neo'nun gelecegi gormesi. bu kahin'e ait bir ozellik. bunu merovingian zaten dile getiriyor. diyor ki "kahin'in gozleri alinamaz sadece verilebilir". yani kahin'in gelecegi gorme ozelligi alinamaz sadece verilebilir. neo gelecegi gorme ozelligini kahin ile bulusmasindan sonra elde ediyor. her seferinde kahin neo'ya bir seker ya da kurabiye vermeye calisiyor, neo 'yu bir sekilde yonlediriyor aslinda.

    filmde dikkate deger baska bir nokta ise kahin'in rolu. kahin mimar'in da daha once belirttigi uzere the prime program. yani ana kurucu program. bunun ile ilgili ipucu agent smith kendini kahine kopyaladiktan sonra neo ile agent smith'in ilk bulusmasinda veriliyor. agent smith neo'ya ne diyor ki: "bak ! dunyayi ne hale getirdigimi begendin mi?". yani agent smith kendini prime programa kopyaladiktan sonra prime programin kontrolunu ele gecirip matrix'de istedigi degisiklikleri yapabilir hale geliyor. agent smith ucmasini da zaten bu olaydan sonra ogreniyor farkindaysaniz.

    aslinda kahin yani prime programin neo ile ilk karsilasmasi cok onemli ipuclari barindiriyor. aralarinda soyle bir konusma geciyor:

    oracle: i know you're neo. be right with you.
    neo: you're the oracle?
    oracle: bingo. not quite what you were expecting, right? almost done. smell good, don't they?
    neo: yeah.
    oracle: i'd ask you to sit down, but your not going to anyway. and don't worry about the vase.
    neo: what vase?
    oracle: that vase.
    neo: i'm sorry.
    oracle: i said don't worry about it. i'll get one of my students to fix it.
    neo: how did you know?
    oracle: what's really going to bake your noodle later on is, would you still have broken it if i hadn't said anything.

    simdi hepsini cevirmeyecegim. ama son satir cok onemli, ozellikle su cumle "what's really going to bake your noodle later on is...". simdi kahin gelecegi yazan, matrix'de gelecegi kuran denklemleri yazan dolayisiyla kendi yazdigi seyleri gorebilen ana program. goremedigi, yanildigi ya da tahmin edemedigi sey insanlarin tercihleri yani the choice. "everything begins with choice (hersey secimle baslar)" ya da "no one can see beyond a choice they don't understand, and i mean no one (kimse anlamadigi tercihlerin - secimlerin otesini goremez,hic kimse!)". tanidik geldi mi?

    simdi makina dunyasinin en buyuk problemi insanlarin tercihleri cunku ne kadar deterministic bir sistem kurarlarla kursunlar insanlarin random secimlerine karsilik birsey yapamiyorlar dolayisiyla bu "random choice"lari daha iyi modelleyebilmek icin insan ozelliklerini en iyi ve gercekci sekilde ogrenmek istiyorlar. bunu da neo uzerinden yapiyorlar. kahin "bake your noodle later on (kafanı asil karistiracak olan şey, ...)" derken gelecegi gormenin otesinde onu etkileyebildigini de gostermis oluyor. vazo ornegi!

    --- spoiler ---

    daha bunun gibi bircok konu var aslinda. mesela key-maker (anahtarci)'in bahsettigi 314 saniye. size bir sey hatirlatiyor mu bu rakam bilemiyorum ama bana bir seyler hatirlatiyor. hatta ipucu mimar'in neo'ya soyledigi su cumlede gizli:

    "an anomaly, which despite my sincerest efforts i have been unable to eliminate from what is otherwise a harmony of mathematical precision". cumlede dikkat edilmesi gereken nokta "harmony of mathematical precision (matematiksel kesinlik (hassasiyetin) harmonisi)". size bir sey hatirlatti mi bilmiyorum, benim aklima "mathematical precision ve harmony" diyince iki sey geliyor: pi ve altin oran.

    neyse bu yorumlari burada birakiyorum. eminim bircogumuz bu filmi izlerken degisik fikirler urettik, teoriler gelistirdik ama yukaridaki analizler benim icin en mantikli olanlari. bu noktalari dusunerek filmi tekrar izlediginizde daha farkli bir matrix izleyeceginizden hic suphem yok.

    edit:

    soru: peki kahin'in neo'dan taraf oldugu gibi bir sey soz konusu mudur? kahin matrix'in yok olmasini engellemek istemez miydi?

    benim yorumum: matrix yok olmadi. sadece denge saglandi. aslinda kahin cok tehlikeli ama bir o kadar da akillica bir oyun oynamis oldu. daha onceki versiyonlar matrix surekli yikiliyordu ve yeniden kuruluyordu. ancak neo'da ki ask ve sevgi ozellikleri ("you remain irrevocably human") aslinda bilerek konulmus (kahin tarafindan konuldugu mimar tarafindan soyleniyor filmde) ve tehlikeli bir oyunun parcasi, tamamen kotu bir yikim yaratabilirdi. yani normalde neo architect (mimar) ile konusurken de belirtildigi uzere sag kapiyi secip kaynak kodunu matrix'e goturup 23 insani alip matrix'in yeniden kurulmasina yardimci olmaliydi ama ask ve tutku diger kapiyi sectirdi ki o kapidan cikarsa normal beklenen sonuc matrix'e bagli tum insanoglunun oldurulmesi ve makinalarin daha ilkel bir seviyede hayatlarini devam ettirmesiydi ("there are other certain life forms that we can survive or we can admit..." gibi birsey diyor artchitect orada) eger neo basarisiz olsaydi ama neo basarili oldu ki o da kahin'in bir numarasi, cunku neo ilk neo oldugunda agent smith orada "purposely" (bir amac icin) bulunuyordu. agent smith'in neo tarafindan oldurulmesi ve neo'un kodunun bir kisminin agent smith'in uzerine "printed" (kopyalanmis) olmasi da kahin'in bir oyunu.

    sonuc olarak kahin oynadigi tehlikeli oyun sayesinde matrix'in surekli yilikp yeniden kurulma olayina bir son vermis oldu, dengeyi sagladi. aslinda en son sahnede architect kahin'e zaten bu oynadigin cok tehlikeli bir oyundu diyor dikkat ettiyseniz :) yani kahin'in oynadigi oyunun cok tehlikeli oldugunun asil farkinda olan architect. benim gorusum tabii.

    edit : yazim. makyaj, kil, tuy, kese, yikama, yaglama, derisini yuzup hepsini hallettik nevzat komiserim (bkz: başkomser nevzat).
    edit2 : ceviri hatası. teşekkür ederim.
  • inception'ın babasıdır.
  • şimdi şöyle bir düşünelim. güzel kardeşim, koskoca robotsun. bi yerden sonra alıp başını gitmişsin, acayip ivme yakalamışsın. insanların da çok afedersin içinden geçmişsin. nükleerdir bombadır işlemiyor. komple ele geçirmişsin. nerden nereye, yüz yıl içinde acayip bir yaşam formuna ulaşmışsın. aklım almıyor, yap ar-ge işini, çık uzaya. ev üstüne ev mi olur? adım adım. önce bir şu havayı filtrele, dev vantilatörler kur mesela. tertemiz güneş ışığını al, karanlıktan bir kurtul. ilkelerin var saygılısın. ekolojik düzeni destekleyeceğine eminim. dünyayı temizle elin değmişken iki kuş uçsun, balıklar vesaire için ferahlasın. beton yığınlarıdır altyapıdır düzelt bence. imkanın var. petroldür barajlardır nükleerdir hepsi emrinde. insanı bağladın güneş de geldi. yaz kodunu çık uzaya amına koyayım ya. ne işin var dünyada? oksijen sorunun da yok. senin ben vizyonunu sikeyim. insanla uğraşmaya değer mi? yok sanal dünya kuracaksın yok bilmemne. çık marsa abi başla bakalım ne var ne yok. uzaylı avla biraz. ışık hızını geç o zevki tatsana hırsın yok mu hiç? başka galaksiler bul. garibanla onla bunla uğraşıyorsun. virüsüdür ajanıdır. yakıştıramıyorum dert oldu içime.
  • film 24 yıl önce bugün gösterime girmiş. o gün sgk girişimizi yapsaydık hepimiz emekliydik bugün.

    wachowski'ler filmin bütçesini 180 milyon dolar hesaplamışlar. warner bros çok fazla, en çok 60 milyon dolar veririm demiş. yönetmenler de tamam diyip filmi avustralya'da çekmişler.

    senaryoyu görselleştirmek için 3 çizgi roman sanatçısı tutmuşlar. 600 sayfalık çizgi roman yapmış adamlar.

    çekimler çok uzadı diye wb filme müdahale etmek istemiş. yönetmenler de filmin açılış sahnesini göndermişler stüdyoya. adamlar bir daha size karışmayacağız diye söz vermiş.

    johnny depp, leonardo di caprio ve brad pitt filmi direkt reddetmiş. lou diamond philips'in menajeri "bu tam bir fiyasko" diye oyuncuya bile söz hakkı vermemiş.

    wb filmin geleceğinden çok endişeliymiş. neo'yu kadın yapalım, sandra bullock oynasın demişler, kadın rolü reddetmiş.

    keanu reeves matrix'te 35 milyon dolar kazanmış. yüzde 70'ini lösemi araştırmalarına göndermiş. üç filmde 75 milyon dolar kazanmış.

    morpheus rolü russell crowe ve sean connery'e teklif edilmiş. russell senaryonun sadece ilk 42 sayfasını okuyup gerisini okumamış. sean connery senaryoyu okuyup bir şey anlamadım demiş.

    ajan smith rolü jean reno'ya gitmiş ama o da farklı bir film için reddetmiş. film de godzilla.

    james cameron filmi sinemada izleyince "şimdiye kadar yapılmış en derinlikli bilim kurgu filmidir bu" demiş. quentin tarantino "akıllara durgunluk veren bir deneyimdi benim için" demiş.
  • 2010-60 insanlar, işçi ve köle olarak kullanmak üzere yapay zeka sahibi insanımsı asalak robotları yarattı.

    2069 daha sonra morpheus'un kaptanlık yapacağı hoverkraft nakliye gemisi "nebukadnezar", abd'de inşa edildi.

    2075 yapay zeka programları gelişti ve bazı robotlar, insan efendilerine öfke duymaya başladı.

    2077 robotların insanlara karşı ilk isyanı patlak verdi. uşak robot b166er'in 2 insanı öldürmesi üzerine, b166er tipi bütün robotlar yok edildi, robotlara ve yapay zekaya karşı şiddetli bir tepki ortaya çıktı.

    2080-85 makinelere ve robotlara karşı isyan ve şiddetin artması, robotların büyük şehirlerden kaçmalarıyla ve ortadoğu'nun ücra bir bölgesinde "zero one" olarak bilinen kendi şehirlerini kurmalarıyla sonuçlandı.

    2085-2095 "zero one" üstün nitelikli araçlar, bilgisayarlar ve silahlar üreterek, gelişmeye devam etti. makinelerin işgücünden yoksun kalan insanların ekonomisi çökmeye başladı.

    2096 birleşmiş milletler, robot medeniyeti "zero one"ı egemen bir devlet olarak tanımayı reddetti. robot ürünlerinin önlenmesi, insanlar ve makineler arasındaki savaşı başlattı.

    2097 "zero one" ısıya ve radyasyona dayanıklı sakinleriyle nükleer saldırı karşısında ayakta kalmayı başardı, makineler kayıpları hemen telafi etti. insanlara yönelik karşı saldırılar başladı.

    2098 insan şehirlerinin teker teker düşmesi üzerine, umutsuzluğa kapılan askeri komutanlar, robot şehrinin ana enerji kaynağı olan "güneş"i, engelleme girişiminde bulundu. planları atmosferi yok etti, gökyüzü boğucu siyah dumanla kaplandı, ama bu bile makineleri durduramadı.

    2099 makineler, savaştan sağ kurtulanları ve sivilleri deneyler yapmak için tutsak etmeye başladı. amaçları, güneş enerjisi yerine insanlardaki biyoenerjiyi kendilerine kaynak olarak kullanmaktı.

    2100 makineler, 1999 dünyasının benzeri bir rüya olan "matrix"i yarattı. matrix, komadaki "pil insanları" yaşatmak için kullanılmaya başladı.

    2105 matrix'in içindeki insanların arasındaki "seçilmiş kişi", içinde bulunduğu dünyaya düşüncesiyle müdahale edebildiğini keşfetti ve özgür kalmak için onu parçaladı. "seçilmiş kişi", yeraltındaki insan kalesi "zion"a ulaştı.

    2105-2150 "seçilmiş kişi" açıklanmayan bir şekilde ölürken zion direniş hareketi doğdu.

    2161 morpheus, matrix'de kozada doğdu, çocukken kurtarılarak özgürleştirildi.

    2167 trinity, matrix'de kozada doğdu, çocukluk döneminin başında özgürleştirildi.

    2175 kahin, morpheus'a, ikinci "seçilmiş kişi"yi bulacağı kehanetinde bulundu.

    2199 trinity ve morpheus, matrix'de hacker olan neo'yu keşfederek, onu özgürleştirdiler. matrix'deki gedikleri keşfeden insanları yok etmesi için tasarlanan ajan smith'le büyük bir mücadeleye girdiler.

    2201 başka bir isyancı gemisi olan osiris, makinelerin zion'a ulaşmak için dünyayı kazdıklarını fark etti. mürettebat, vatandaşlarına, yok olmalarına az bir zaman kala matrix üzerinden haber gönderdi.

    2201 artık zion'da yaşayan ve isyancılarla makinelere karşı savaşan neo, matrix'i yaratan yapay zeka programı "mimar"la yüzleşti.

    2201 mimar, yok edilmek üzere olan zion'da yaşayan isyancıların da matrix'in parçası olduğunu, sistemdeki gedikleri temizlemek için daha sonra yok edildiğini anlattı. mimar, zion'un daha önce 5 kez yok edildiğini söyleyerek, matrix'in düşüncelerden çok daha yaşlı olabileceğini belirtti.
  • ikinci milenyumun sonlarında gelen müthiş hikayeler zinciri. the matrix doğduğunda, google henüz anne sütüne devam eden bebekti. facebook, instagram, twitter, youtube, yoktu. iphone / android, bunlar da hak getire. işte the matrix böyle bir dünyaya doğdu. dolayısı ile matrix, sinemanın bilim kurgu türünü yapıldığı yıla göre en çok ileri taşıyan bilim kurgu başyapıtlarından biri olmuştur. burada zirve elbette 1968 tarihli 2001 a space odyssey indir.

    çok zorlu bir proje olan "the matrix", yönetmenlerinin de "all in/rest" dedikleri hayati bir kumardır. eğer proje tutmasaydı, wachowski kardeşler'in ismi tarihten silinmişti. ancak böylesi bir büyük filmin devamını kardeşlerin getirdiğini söylemek zor (kendi yönetmenlik kariyerleri anlamında). the matrix kariyerlerinin çok başında çektikleri bir film ve ikilinin tek mükemmel filmi. matrix 4 ten oldukça umutlu bir sinemasever olarak, wachowskiler dünyaya, bu seriyi çekmek için gelmiş gibiler. aynısı george lucas ve star wars serisi için de geçerli.

    böylesi bir yapım doğal alarak sinema akışının ekseninde kaymaya sebep oldu, aynı 2011'deki büyük japonya depreminin dünya ekseninde kaymaya sebep olup, bir dünya gününü milisaniye bazında kısaltması gibi. çıtayı çok yükseklere çıkaran film, eski/yeni bir çok filmle kıyasa girdi. 2010 tarihli nolan filmi inception'la bile kıyaslandı. wachowski'lerin yapımı evinize doldurduğunuz iki aylık erzak deposu gibi. ne ararsanız var. dondurmacıya gidin ve 23 çeşidin hepsini kutuya koydurun. hepsinden azar azar tadın. cmylmz'nin dediği gibi, "lidıl lidıl in tu dı midıl". adeta 3 michelin yıldızlı restoranda 12 tabaklık 185 euro değerindeki tadım menüsünün keyfini çıkarıyorsunuz.

    işte filmi bu kadar önemli yapan da bu, "çok soru sorup sizi şaşkına çevirmesi". sorduğu sorulara da kendince verdiği anlamlı cevaplarla sizi bambaşka diyarların varlığına inandırması. bu öyle altından kolaylıkla kalkılabilecek bir şey değil. the matrix bunu başarabilen nadir örneklerden.

    film, morpheus'un neo'ya dediği gibi, görselleriyle beynimize kazınıyor ve bizlere hayatımız boyunca unutamayacağımız bir deneyim sunuyor. sinemaseverleri çok rahat ikiye ayırabilirsiniz. the matrix bu anlamda "mihenk taşıdır." matrix serisini benim gibi çok sevenler/bayılanlar ya da basit/gereksiz/overrated bulanlar.

    the matrix sinema tarihine altın kodlarla yazılmış bir başyapıttır. işte bunun sebepleri;

    ****keanu reeves. esas adam. "the one". başka söze gerek olduğunu sanmıyorum. neo = one
    ****orijinal metin. bir "sahte dünya" ancak bu kadar soğuk/antipatik yapılabilirdi. aramızda dolaşan insanların mutsuzluğu, bizleri de matrix'in varlığına inandırmıştı. full matrix script toplum mutsuz
    ****olağanüstü aksiyon sahneleri. "bullet time" sahneleri sinemadaki ilk uygulamaydı ve mükemmel bir görsellik sunuyordu. neo'nun bacağından vurulduğu sahne, izleyiciyi everest'e çıkarmıştı. (filmin senaryosundan sonraki en önemli kozu tam da burası) neo'nun kurşundan kaçışı
    ****yoldaşlar, trinity & morpheus. neo'nun gerçek ailesi olan ikiliyle uyumu muazzamdı. özellikle morpheus'un neo ile ilk karşılaşma sahnesindeki konuşması unutulmaz bir sahneydi. neo and morpheus
    ****esinlenmelerin bolluğu ve sinemaseverin yiyebileceği en lezzetli karışık pizza olması. anime, hristiyanlık/incil, japonya, tevrat/yahudilik, hindistan, superman, israil, kudüs, budizm, çin, yoga/meditasyon, hinduizm, alice in wonderland, şeytan/demon, çizgi roman, kabala vb. bir çok kaynağı kullanması
    ****soundtrack. mükemmel bir film ancak mükemmel bir soundtrack ile taçlanırsa tamamlanır. the matrix'in soundtrack'i en güçlü yanlarından biri. özellikle rob dougan'ın "clubbed to death" i. hastasıyım! clubbed to death
    ****kostüm. evet baya bildiğiniz kostüm. neo ve ekibinin bölük pörçük kazakları pantolonları, ajanların tiril tiril takımları, zion vatandaşlarının alternatif rocker tarzı giyimleri harikaydı. mimarı unutmak ne mümkün. mimar, yelekli jilet gibi takımı ile arz-ı endam ediyordu. bu rolü sean connery'nin reddettiğini de ekleyelim. mimar
    ****serinin ikinci bölümü reloaded için inşa edilen otobanda geçen sahne. bu sahne bana her zaman terminator 2'deki kovalamacayı hatırlatır. buradaki kovalamaca ise çok sesliydi ve tabii ki çok daha komplikeydi. dahil olan kişi sayısı 10'dan fazlaydı. inanılmaz bir sonla biten sahne, seyircinin ağzını açık bırakmıştı.otobanda amansız takip
    ****unutulmaz replikler barındırıyordu. "there is no spoon." , "what is the matrix." , "i know kung fu." , "free your mind." , "you are the cancer and we are the cure." , "hello neo!" , "ignorance is bliss." , "no one can be told what the matrix is, you have to see it for yourself. " off ki ne off, say say bitmez.

    her sahnesiyle izleyicisini karanlık ama bir o kadar da çekici dehlizlerde sürükleyen film, etkileyicilik dozu çok yüksek, kara bir masaldı. filmi sinemada izleyeli bugün tam olarak 21 yıl olmuş. 25. yılına özel, 2024'te tekrar sinemada görmek istediğimdir. umarım bu dünya gözleri ile bu muhteşem başyapıtı tekrardan sinemada izleme zevkini tadabilirim.

    edit 1: şubat 1999 doğumlu ekşi sözlük'ün, "the matrix" ile akran olduğunu unutmuşum. muhteşem bir yılda doğmuşsun sözlük, iyi ki varsın ;)
    edit 2 : matrix reloaded'tan iki adet parçayı da, elektronik müzikseverler için paylaşayım istedim. birincisi; orijinal ismi "fluke - slap it" olan, reloaded soundtrack'inde "fluke - zion" olarak geçen çalışma; fluke - zion (matrix reloaded ost)
    fluke - slap it (original version) (progressive trance türündeki parçanın, yüksek ses ile dinlenmesi tavsiye olunur)
    ikinci çalışma da meşhur otoban sahnesinde geçen, "juno reactor - mona lisa overdrive" adlı goa/psychedelic trance türündeki parça. şarkı otoban sahnesinde fırtına gibi esiyordu. tüyler diken diken; juno reactor - mona lisa overdrive (movie version) /// juno reactor - mona lisa overdrive (original extended album version)
  • 3 amerikalı damdan dama atlarken düşüp ölmüş filmin etkisiyle..eee ne demişler kimse ilk defasında başaramaz.(bkz: amerikalilar salak)
  • --- spoiler ---
    the second renaissance

    matrix’in hikayesi, insanoğlunun yapay zekayı keşfetmesiyle birlikte başlıyor. teknolojinin ilerlemesiyle birlikte insanlar, her türlü işlerini yaptırabilecekleri robotlar üretmeye başladılar. bu robotlar, inşaatlerden ev işlerine, restoranlardan hastanelere kadar birçok yerde insanlara hizmet ediyorlardı. yapay zekaya sahip robotlar, artık kendi kendilerine de yeni şeyler öğrenebiliyordu ve yaptıkları işlerin kalitesi bu oranda yükseliyordu.
    iş yükleri ortadan kalktığı ve istedikleri şeylere daha fazla vakit ayırabildikleri için insanlar da bu durumdan memnundu...
    ta ki, ev hizmetçisi olan bir robot efendilerini öldürene kadar. bu olayı kabullenemeyen ve bir tehlike işareti olarak gören insanlar, genel bir akım başlatarak aralarında yaşayan bütün robotları ortadan kaldırmaya başladı.
    makinaların büyük bir kısmı yok edilerek toplu mezarlara veya denize atıldı. kıyımdan kaçabilenler ise afrika’da toplanarak kendi ülkelerini kurdular. öğrenmeye ve gelişmeye devam eden makinalar, burada insanların yapabildiği üretimden çok daha
    iyisini yaparak son derece teknolojik ve kaliteli ürünleri çok ucuz fiyatlara satmaya başladılar. şirketlerinin hisseleri borsada rekor seviyelere tırmandı. bu sayede makinalar, hem teknolojik, hem de ekonomik olarak insanlardan daha üstün bir duruma gelmiş oldu.
    makinaların gittikçe artan başarılarını kaygıyla izleyen dünya liderleri, en sonunda genel bir toplantı düzenleyerek bu konuda ne yapabileceklerini tartışmaya başladı. bu sırada beklenmedik birşey oldu; toplantıya davetsiz misafir olarak katılan iki robot, iyi niyet ve barışla geldiklerini, insanlarla bir anlaşma yaparak geleceğe doğru birlikte ilerlemek istediklerini söylediler. elçileri çabucak ortadan kaldıran komite, ülkelerin güçlerini birleştirerek makinalara karşı büyük bir savaş başlatması kararını aldı.
    söz konusu savaş insanlar açısından oldukça kanlı ve yıkıcı geçti, zira insan vücudu savaş makinalarına kıyasla çok daha kırılgandı. kayıpları gittikçe artan insan ırkı, komiteyi yeniden toplayarak bu konuda ne yapabileceklerini tartışmaya başladı.

    komite üyelerinden biri makinaların ana güç kaynağının güneş enerjisi olduğunu, ve gökyüzünü karartıp güneş ışığını kesmeleri halinde makinaların kısa sürede işlemez hale geleceğini ve savaşın sona ereceğini öne sürdü. komitede kabul gören bu karar sonucu, birçok ülkeden yüzlerce uçak kalktı ve atmosfere sırf bu iş için geliştirilmiş bombalar bırakarak gökyüzünü siyah bulutlarla sonsuza dek kararttı.
    bunun üzerine makinalar, yeni bir enerji kaynağı arayışına giriştiler. aradıkları cevabı ise insan vücudunda buldular. insan vücudunun yaydığı ısı ve sahip olduğu elektrik gücü, belli bir füzyonla birleştirilerek enerjiye dönüştürülebiliyordu.
    bunu icat eden ve insan bedeninin yapısı hakkındaki araştırmalarını hızla ilerleten makinalar, en sonunda dünya liderlerinin karşısına bir anlaşma ile çıktılar. bu anlaşmaya göre insanlar robotlara teslim olma ve bedenlerinin enerji santrallerinde birer pil gibi kullanılmasına izin verme karşılığında, makinalar tarafından yaratılan bir hayal dünyası (simülasyon) içerisinde eski dünyalarında yaşama şansını elde edebileceklerdi.
    bu hayal dünyasını yöneten makinaya (programa) matrix adı verilmektedir. matrix, “architect” adı verilen bir makina tarafından tasarlanmıştır. matrix’e ense kökünden beynine sokulan bir alıcı / verici ile bağlanan bir insana, normal şartlarda göz, kulak, burun, dil ve teninin ilettiği sinyalleri matrix iletmektedir. örneğin matrix’e bağlı bir insan kolunu kaldırmak istediğinde, beyinden çıkan bu emir koluna değil, matrix’e ulaşmaktadır. matrix ise bu isteği ve sonuçlarını hesaplayarak, ilgili göz ve ten sinyallerini gerçekmiş gibi insan beynine geri iletmektedir. bütün bu işlem sırasında ise, söz konusu kişi gerçek dünyada hiç hareket etmemektedir. 7 milyar kişi bu interaktif sisteme bağlı olduğunda, gördükleri ortak hayalin kendileri açısından gerçek dünyadan hiçbir farkı kalmamaktadır.
    sonunda makinaların dediği oldu, ve aynen anlaşmada yazıldığı gibi, insanlar mükemmel bir dünya hayali içerisinde yaşamaya başladılar. makinalar ise gerçek dünyada insanlardan çektikleri enerji ile varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlardı.
    makinalardan kaçabilen asiler ise yerin altında zion adlı bir şehir kurup yaşamlarına orada devam ettiler.
    ne var ki, işler baştan planlandığı gibi gitmemeye başladı. mükemmel dünya programı insanların yaşayageldikleri dünyadan oldukça farklı ve insan yapısına tersti; bu programı kabul edemeyen insanlar birer birer ölmeye başladı ve makinalar, “ekinler”inin büyük bir kısmını kaybetti. bunun üzerine architect, insanlara daha uygun yeni bir matrix yaratmaya başladı.
    bu kez, insan doğasını ve psikolojisini anlama amacıyla makinalarca geliştirilen oracle adlı programdan yardım alıyordu. oracle, insanların %99’luk bir kesiminin seçim şansı verildiği sürece her türlü şartı ve ortamı kabul edebildiklerini keşfetti. bunun üzerine architect, yeni yaratacağı matrix’i insanların seçimlerine göre şekillenebilecek bir hale getirdi.
    bu yeni matrix birincisine kıyasla daha başarılı gözükse de, ortada bir risk vardı: inanç ve seçimle herşeyin yapılabildiğini bir şekilde keşfeden bir insan, matrix çerçevesinde geçerli olan fizik kurallarına da karşı gelebiliyor, bununla kalmayıp uyanarak matrix dışındaki gerçek hayatına geri dahi dönebiliyordu. insanları bu matrix’in içinde tutmak, belli bir zaman sonra uyanabilecek olmalarına göz yummak anlamına geliyordu.

    architect’in planlarına göre matrix’den kurtularak gerçek dünyaya geçiş yapan insanların nüfusu ve kapasitesi belli bir seviyeye ulaştığında, şehirleriyle birlikte yok edilmeleri gerekiyordu.
    programlardan oluşmuş bir sistem olan matrix, programlar arasındaki bir takım çıkışlara da sahipti. kendisi ikinci matrix’in inşası sırasında kullanılan bir program olan keymaker, oluşturduğu özel anahtarlar (programlar) sayesinde program çıkışlarına ulaşmayı ve bu çıkışlardan başka programlara geçmeyi mümkün kılabilmektedir. ikinci matrix’in inşasından sonra kendisine gerek kalmayan keymaker, başka birçok program gibi silinmekten kaçarak saklanmayı seçmiştir.
    merrovingian, programların işleyişlerini kontrol eden ve silinecek / görev alacak programların hangileri olduğuna karar veren bir başka programdır. kendisi, persephone adlı bir program ile “evlidir”.
    ajanlar ise, matrix’e bağlı çalışan görevli programlardır. görevleri ise insanların matrix’den dış dünyaya geçiş yapmalarını mümkün olduğunca önüne geçmek ve silinmekten kaçan programları yakalamaktır.
    architect’in sistemi başarılı olur. ne var ki hem makinaları hem de insanları oldukça iyi analiz edebilen oracle, gelecekteki varlığın ancak iki ırk arasındaki barışın sağlanmasıyla mümkün olabileceğini tespit eder. bu yüzden, yüklenildiği insana matrix içerisindeki herşeyi değiştirebilme ve matrix’in sınırlarını aşabilme gücü veren bir program hazırlar. bu şekilde; matrix içerisinden yeterince insan kurtarıldığında ve insanlarla eşit şartlara ulaştıklarında, makinaların barışa daha sıcak bakacağını düşünmektedir.
    ne var ki, oracle’ın “the one” adlı programı yüklediği kişiler 5 kez başarısız olur ve zion her seferinde ortadan kaldırılır. 6. döngüde ise neo, morpheus ve trinity ile karşılaşıyoruz.
    oracle devreye girmeden önce, insanlar makinalarla savaşmaya devam ediyordu. morpheus ve niobe arasında bir ilişki vardı, trinity’nin çok iyi bir arkadaş olarak gördüğü ghost ise trinity’e aşık idi. trinity ise kısa süre sonra karşılaşacağı neo’ya aşık olacaktı.
    oracle matrix’de morpheus’un karşısına ilk kez çıktığında kendini tanıttı ve makinalarla insanlar arasında süregelen savaşın bitmesini istediğini, ve bu amaca yönelik bir yol görebildiğini söyledi. oracle morpheus’a matrix’i değiştirebilen, matrix’in dışına çıkan ve başkalarını serbest bırakabilen ilk kişinin the one olduğunu, bu kişinin geri döndüğünü ve morpheus’un kendisini bulup ona getirmesi gerektiğini söyledi.
    bunun üzerine hedeflerini ve yaşamını değiştiren morpheus’a daha fazla dayanamayan niobe kendisini terk etti ve zion ordular komutanı lock ile birlikte olmaya başladı. buna rağmen yılmayan morpheus, matrix’i değiştirme potansiyeline sahip herkesi uyandırmaya (matrix’den kurtararak dış dünyaya çıkarmaya) ve oracle’a götürmeye başladı. söz konusu kişiler genellikle çocuklardı ve kaşıkları bükme, eşyaları hareket ettirme gibi yetenekleri vardı.

    what ıs the matrix

    final flight of the osiris

    morpheus’un sıradaki hedefi, matrix dünyasında bir bilgisayar programcısı ve hacker olan thomas andersen (neo) adlı kişi oldu. ajanlar tarafından engellenmeye çalışılmasına rağmen morpheus, neo’yu kendi yanına aldı ve oracle’a götürdü. oracle neo’yu taşıyıcı olmaya uygun bularak, bir kurabiye içerisine gizlediği “the one” programını kendisine yükledi. neo bu andan itibaren matrix’i istediği gibi değiştirebilme gücüne sahip oluyordu. gelişen olaylar sonucunda neo, özgürlüğünün sınırsızlığını keşfederek matrix’de ölümden dönme, kurşunları durdurma ve uçabilme gibi yetenekler sergileyebilecek hale gelir.
    ajan smith’i de benzer bir yetenekle yok eder. ancak smith, matrix’de öldürüldükten sonra silinmek üzere the source’a gitmeyi reddeder ve neo’da yüklü bulunan the one adlı programdan kendisine geçen özellikler sayesinde bir virüs karakterine bürünür. artık smith, başka programlara bulaşarak kendi kendini kopyalayabilmektedir.
    bir süre sonra, bir devriye uçuşunda osiris adlı gemi, makinaların toprağı kazarak zion’a ulaşmaya çalıştıklarını fark eder.
    sentinental’lerin (gezici savaş makinaları) gemiyi fark etmesi ve peşine düşmesi üzerine gemi kaptanı, mürettebattan birini matrix’e gönderir ve gemi havaya uçmadan önce belli bir posta kutusuna uyarı mesajını bırakmasını sağlar.
    osiris’in bir paket bıraktığını ve mürettebatın bu paket uğruna hayatlarını feda ettiğini öğrenen niobe ve ghost, matrix’e girer ve ajanlar ve polisler tarafından korunan posta idaresine giderek paketi ele geçirir. durumun ciddiyetini gören niobe, halihazırda devriyede olan bütün gemilerin kaptanlarını iç matrix’de toplantıya çağırır. burada daha önce görülmemiş büyüklükte bir makina ordusunun toprağı kazarak zion’a ulaşmaya çalıştığını ve 72 saat sonra kapılara dayanmış olacağını söyler. bu sırada merkez’den bütün gemilerin zion’a dönmesi yolunda bir emir gelir, ancak morpheus, oracle’dan bir mesaj gelmesi ihtimalina karşılık gemilerden birinin geride kalmasını rica eder.

    enter the matrix &
    matrix reloaded

    toplantı, ajanların kapıya gelmesiyle birlikte dağılır. niobe ve ghost buldukları tünelden kaçarlarken, keymaker karşılarına çıkar ve onları güvenli bir yere alır. keymaker, cebinden bir anahtar çıkarır ve niobe’ye bu anahtarın çok önemli olduğunu ve the one’a ulaştırmaları gerektiğini söyler. tam bu sırada merrovingian’ın adamları ortaya çıkar ve keymaker’ı yakalayıp götürürler, ghost ise mahzene atılır. onu kurtarmaya çalışan niobe, bir odada persephone ile karşılaşır ve persephone, kendisini öpmesi karşılığında ghost’u serbest bırakacağını söyler. niobe ona istediğini verir ve ghost ile birlikte kaçar.
    niobe dış matrix’e geçtikten sonra jason, kendisine morpheus’u hapse atacağını söyler. niobe ise, morpheus’un insanları ikna etme kabiliyetinin çok yüksek olduğunu ve onlara savaşı kazanacaklarına dair sürekli moral verdiğini söyleyerek jason’un fikrini değiştirir.
    morpheus zion’a geri döndükten sonra jason tarafından sorgulanır, ve o gece yapılan toplantıda insanlara makinaların yaklaştığı gerçeğini açıklar; aynen niobe’nin söylemiş olduğu gibi, insanların olaya korkuyla değil umutla bakmasını sağlar. neo ise trinity’nin vurulduğu bir rüya sebebiyle bir türlü uyuyamamaktadır.
    ertesi gün yapılan savaş planlarında jason, konseyi niobe’nin gemisi link’in çok küçük olduğu ve savaşta kullanılamayacağı yönünde ikna eder; aslında amacı sevgilisinin savaşa gitmesini önlemektir. bunu niobe’ye söylediğinde niobe hayal kırıklığına uğrar.
    oracle’ın beklenen mesajı geride kalan gemi tarafından alınır. gemi mürettebatı matrix’den dış dünyaya geçiş yapmak üzereyken beklemedikleri birşey olur; smith, geride kalan bir kişiye kendi kendini kopyalayarak çalan telefonu cevaplar ve dış dünyada söz konusu kişinin bedenini bir kukla gibi kontrol etmeye başlar.
    neo, aldığı mesaj doğrultusunda oracle ile görüşmeye gider. oracle neo’ya, the one adlı programa dış dünyadaki makineleri ve programları da etkileme gücünü verecek olan bir şeker uzatır. herşeyden habersiz olan neo şekeri yer ve oracle ile bir süre sohbet eder. oracle kendisine keymaker’ı kurtarması gerektiğini söyler ve doğru zamanda doğru yerde olursa bunu başarabileceğini söyler. bu sırada ortaya çıkan smith neo ile dövüşmeye başlar, ne var ki neo, karşısına binlerce smith çıkınca uçarak kaçar.
    neo, morpheus ve trinity, merrovingian’a keymaker’ı istemeye giderler, ancak kendisi bunu yapmaya yanaşmaz. onlara oracle’a geri dönmelerini ve onun zamanının neredeyse dolduğunu söylemelerini ister. ne var ki, merrovingian’ın başka kızlarla kırıştırmasından sıkılmış olan persephone onlara yardım edebileceğini, ama bunun karşılığında neo’nun kendisini bir kez öpmesini ister. neo isteneni yapar ve keymaker’a ulaşırlar. tam bu sırada merrovingian ve adamları gelir ve bir kovalamaca başlar.

    bu olaylar sırasında konsey, morpheus’dan birkaç gündür haber alınamadığı için iki gemiyi yardıma gönderir, bunlardan biri de niobi’nin gemisidir. niobi’nin de yardımıyla keymaker’ı alarak güvenli bir yere ulaştırırlar. keymaker onlara the one’ı the source’a ulaştırabileceğini söyler, ancak bunu yapabilmesi için bombalarla donatılmış bir binanın elektriğinin kesilmesi gerekmektedir. niobe ve ghost şehir elektrik santralini havaya uçurur, diğer geminin mürettebatı ise yedek sistemi havaya uçuramadan ölürler (dış dünyada gemilerine bir bomba isabet eder). bunun üzerine trinity matrix’e geçerek hacker yeteneklerini ortaya serer ve yedek sistemi devre dışı bırakır. bu sırada odaya giren bir ajanla savaşmaya başlar.
    neo, morpheus ve keymaker ilgili kapıya ulaşmadan hemen önce smith tarafından engellenmeye çalışılır. neo ve morpheus içeri girerken keymaker, neo’ya anahtarı vererek vurulur. doğru kapıdan geçen neo, the source’un girişinde architect ile karşılaşır. architect kendisine matrix hakkındaki tüm gerçeği anlatır ve iki seçenek sunar: sağdaki kapı, the source’a çıkmaktadır ve bu kapıdan geçerse, zion’daki insanlar yok edildikten sonra seçeceği 23 kişi ile birlikte yeni bir şehir kuracaktır. soldaki kapı ise iç matrix’e geri dönmektedir ve neo bu kapıdan geçerse, halihazırda (rüyalarında görmüş olduğu gibi) düşmekte olan trinity’e gidebilecektir. bunun bedeli ise, zion ile birlikte matrix’e bağlı bulunan herkesin ölmesidir.
    architect, bunun daha önce 5 kez yaşanmış olduğunu ve her seferinde the one’ın taşıyıcısının sağdaki kapıyı seçmiş olduğunu söyler.
    soldaki kapıyı seçen neo, düşerken vurulan trinity’i havada yakalar. trinity kurşun sebebiyle ölür, ancak neo yeteneklerini kullanarak hem kurşunu çıkarır hem de trinity’e yeniden hayat verir.
    bu sırada zion’un önünde gemiler makinalarla savaşmak için hazırlanmaktadır. smith’in kukla gibi yönetmekte olduğu kişi, empd silahını ateşleyince (bunun olduğunu kimse bilmemektedir) 5 gemi düşer ve makinalar geriye kalan birkaç gemiyi parça parça eder, olaydan sadece smith kurtulur ve bir başka gemi tarafından iyi niyetle kurtarılır.
    dış dünyaya geri dönen neo ve trinity, bir bombanın kurbanı olan gemilerinden morpheus ile birlikte son anda kurtulur. neo, yeni kazanmış olduğu özellikler sayesinde üzerine gelen makinaları matrix’de kurşunları durdurabildiği gibi durdurur, ve hemen düşüp bayılır.
    olaydan sonra smith’i kurtaran gemi onları da kurtarmaya gelir. niobi ve ghost ise, makinalardan kaçarken bir yerlere düşen gemilerinde mahsur kalmış yardım beklemektedir.
    --- spoiler ---

    hazırlayan: kerem koseoglu
hesabın var mı? giriş yap