• filmde casusluk yapan cypher ajana aktör olmak istediğini söyler, gerçekten de bu kişi bir aktördür.
  • ikinci milenyumun sonlarında gelen müthiş hikayeler zinciri. the matrix doğduğunda, google henüz anne sütüne devam eden bebekti. facebook, instagram, twitter, youtube, yoktu. iphone / android, bunlar da hak getire. işte the matrix böyle bir dünyaya doğdu. dolayısı ile matrix, sinemanın bilim kurgu türünü yapıldığı yıla göre en çok ileri taşıyan bilim kurgu başyapıtlarından biri olmuştur. burada zirve elbette 1968 tarihli 2001 a space odyssey indir.

    çok zorlu bir proje olan "the matrix", yönetmenlerinin de "all in/rest" dedikleri hayati bir kumardır. eğer proje tutmasaydı, wachowski kardeşler'in ismi tarihten silinmişti. ancak böylesi bir büyük filmin devamını kardeşlerin getirdiğini söylemek zor (kendi yönetmenlik kariyerleri anlamında). the matrix kariyerlerinin çok başında çektikleri bir film ve ikilinin tek mükemmel filmi. matrix 4 ten oldukça umutlu bir sinemasever olarak, wachowskiler dünyaya, bu seriyi çekmek için gelmiş gibiler. aynısı george lucas ve star wars serisi için de geçerli.

    böylesi bir yapım doğal alarak sinema akışının ekseninde kaymaya sebep oldu, aynı 2011'deki büyük japonya depreminin dünya ekseninde kaymaya sebep olup, bir dünya gününü milisaniye bazında kısaltması gibi. çıtayı çok yükseklere çıkaran film, eski/yeni bir çok filmle kıyasa girdi. 2010 tarihli nolan filmi inception'la bile kıyaslandı. wachowski'lerin yapımı evinize doldurduğunuz iki aylık erzak deposu gibi. ne ararsanız var. dondurmacıya gidin ve 23 çeşidin hepsini kutuya koydurun. hepsinden azar azar tadın. cmylmz'nin dediği gibi, "lidıl lidıl in tu dı midıl". adeta 3 michelin yıldızlı restoranda 12 tabaklık 185 euro değerindeki tadım menüsünün keyfini çıkarıyorsunuz.

    işte filmi bu kadar önemli yapan da bu, "çok soru sorup sizi şaşkına çevirmesi". sorduğu sorulara da kendince verdiği anlamlı cevaplarla sizi bambaşka diyarların varlığına inandırması. bu öyle altından kolaylıkla kalkılabilecek bir şey değil. the matrix bunu başarabilen nadir örneklerden.

    film, morpheus'un neo'ya dediği gibi, görselleriyle beynimize kazınıyor ve bizlere hayatımız boyunca unutamayacağımız bir deneyim sunuyor. sinemaseverleri çok rahat ikiye ayırabilirsiniz. the matrix bu anlamda "mihenk taşıdır." matrix serisini benim gibi çok sevenler/bayılanlar ya da basit/gereksiz/overrated bulanlar.

    the matrix sinema tarihine altın kodlarla yazılmış bir başyapıttır. işte bunun sebepleri;

    ****keanu reeves. esas adam. "the one". başka söze gerek olduğunu sanmıyorum. neo = one
    ****orijinal metin. bir "sahte dünya" ancak bu kadar soğuk/antipatik yapılabilirdi. aramızda dolaşan insanların mutsuzluğu, bizleri de matrix'in varlığına inandırmıştı. full matrix script toplum mutsuz
    ****olağanüstü aksiyon sahneleri. "bullet time" sahneleri sinemadaki ilk uygulamaydı ve mükemmel bir görsellik sunuyordu. neo'nun bacağından vurulduğu sahne, izleyiciyi everest'e çıkarmıştı. (filmin senaryosundan sonraki en önemli kozu tam da burası) neo'nun kurşundan kaçışı
    ****yoldaşlar, trinity & morpheus. neo'nun gerçek ailesi olan ikiliyle uyumu muazzamdı. özellikle morpheus'un neo ile ilk karşılaşma sahnesindeki konuşması unutulmaz bir sahneydi. neo and morpheus
    ****esinlenmelerin bolluğu ve sinemaseverin yiyebileceği en lezzetli karışık pizza olması. anime, hristiyanlık/incil, japonya, tevrat/yahudilik, hindistan, superman, israil, kudüs, budizm, çin, yoga/meditasyon, hinduizm, alice in wonderland, şeytan/demon, çizgi roman, kabala vb. bir çok kaynağı kullanması
    ****soundtrack. mükemmel bir film ancak mükemmel bir soundtrack ile taçlanırsa tamamlanır. the matrix'in soundtrack'i en güçlü yanlarından biri. özellikle rob dougan'ın "clubbed to death" i. hastasıyım! clubbed to death
    ****kostüm. evet baya bildiğiniz kostüm. neo ve ekibinin bölük pörçük kazakları pantolonları, ajanların tiril tiril takımları, zion vatandaşlarının alternatif rocker tarzı giyimleri harikaydı. mimarı unutmak ne mümkün. mimar, yelekli jilet gibi takımı ile arz-ı endam ediyordu. bu rolü sean connery'nin reddettiğini de ekleyelim. mimar
    ****serinin ikinci bölümü reloaded için inşa edilen otobanda geçen sahne. bu sahne bana her zaman terminator 2'deki kovalamacayı hatırlatır. buradaki kovalamaca ise çok sesliydi ve tabii ki çok daha komplikeydi. dahil olan kişi sayısı 10'dan fazlaydı. inanılmaz bir sonla biten sahne, seyircinin ağzını açık bırakmıştı.otobanda amansız takip
    ****unutulmaz replikler barındırıyordu. "there is no spoon." , "what is the matrix." , "i know kung fu." , "free your mind." , "you are the cancer and we are the cure." , "hello neo!" , "ignorance is bliss." , "no one can be told what the matrix is, you have to see it for yourself. " off ki ne off, say say bitmez.

    her sahnesiyle izleyicisini karanlık ama bir o kadar da çekici dehlizlerde sürükleyen film, etkileyicilik dozu çok yüksek, kara bir masaldı. filmi sinemada izleyeli bugün tam olarak 21 yıl olmuş. 25. yılına özel, 2024'te tekrar sinemada görmek istediğimdir. umarım bu dünya gözleri ile bu muhteşem başyapıtı tekrardan sinemada izleme zevkini tadabilirim.

    edit 1: şubat 1999 doğumlu ekşi sözlük'ün, "the matrix" ile akran olduğunu unutmuşum. muhteşem bir yılda doğmuşsun sözlük, iyi ki varsın ;)
    edit 2 : matrix reloaded'tan iki adet parçayı da, elektronik müzikseverler için paylaşayım istedim. birincisi; orijinal ismi "fluke - slap it" olan, reloaded soundtrack'inde "fluke - zion" olarak geçen çalışma; fluke - zion (matrix reloaded ost)
    fluke - slap it (original version) (progressive trance türündeki parçanın, yüksek ses ile dinlenmesi tavsiye olunur)
    ikinci çalışma da meşhur otoban sahnesinde geçen, "juno reactor - mona lisa overdrive" adlı goa/psychedelic trance türündeki parça. şarkı otoban sahnesinde fırtına gibi esiyordu. tüyler diken diken; juno reactor - mona lisa overdrive (movie version) /// juno reactor - mona lisa overdrive (original extended album version)
  • en az 50 kere izlediğim film. ancak halen konusunu anlamış değilim. diyaloglar güzel dövüş sahneleri güzel. ancak konusu ne anlamış değilim.
  • matrix in konusu,bir ben vardır bende benden içeridir. yaşam ve varlığımız ile ilgili teoremlere ilişkin mesajlar yüklüdür. derin mevzulardır bunlar. yazar yaparlarsa anlatırım uzunca..
  • illumina adlı yazar kardeşim yazdığı girdide bir hatayı düzeltmek için yazayım dedim zira kendisine mesaj gönderilemiyor. bullet ride sahnesi matrix'ten daha önce de bir sinema filminde yapılmış bir iştir. ne yazık ki şimdi filmin adını hatırlayamıyorum.
  • (bkz: bullet time)
    bullet ride ne ya?
  • seçim yapabilme yetisinin her zaman özgürlük olmayabileceğini karar verirken de tutsak olabileceğimizi alt metninde harika bir şekilde izleyiciye anlatmış bir film üçlemesidir.
  • sana sadece gerçeği vaat ediyorum neo.
  • geçen gün seriyi tekrar izlerken ozellikle zion ve matrixin gozden kacan cok onemli bir islevi ile yeniden aydinlanma yasadigim film.

    not: bundan sonrasi agir spoiler ve kendimce baudrillard yorumu icerir. *

    zion ile ilgili dusuncelerim kendini surekli guncelleyen 3 asamadan olusmustu. bunlar;

    ılk asama: zion gercekti. ilk izledigimde zion sehrinin gercekliginden hic suphe etmemistim cunku filmi klasik hollywood filmi mantigiyla izleyip her seyi kabullenmistim.

    ıkinci asama: zion da bir simulasyondu. seriyi bir daha izlemeye basladigimda ve uzerine dusundugumde aslinda zion sehrinin gercekte var olmayabilecegi ile ilgili bir takim dusuncelere sahip oldum. bu dusunceleri destekleyecek kendimce birkac kanit da bulduktan sonra kendimi bu senaryoya inandirdim.

    ucuncu asama: aslinda zion un oldugu ancak zion ile ilgili esas gercegin sadece makineler tarafindan bilindigi ve orda yasayan insanlarin zionun esas amacini bilmedigi bir senaryo. yani sistem %1 lik kesim matrixe zarar vermesin diye zion diye bir yer olusturup onlari oraya aktariyordu. daha sonra tehdit ciddi bicime gelince de zionu yikip yeniden tasarliyordu. ziondakiler sadece onlara verilen ozgurluk ile yetinip kendini kandiriliyorlardi.

    sımdi ise dorduncu bir senaryonun olabilecegini dusunuyorum.

    kendimce aydinlanma olayini ve iliskileri anlatmaya baslamadan once sanirim bazi kucuk bilgiler vermek yerinde olacaktir. wachowski kardeslerin jean baudrillard(yazinin devaminda jb olarak ifade edecegim) saygisi bilinen bir sey ve seri boyunca da kac kere gonderme yaptilar ona. burda da jb ve onun disneyland hakkindaki dusunceleri bizim icin onem teskil ediyor. kabaca ozetlemek gerekirse jb diyor ki; 'disneyland aslinda basit bir fantazi mekani olmanin otesindedir. onun yuklendigi misyon gercekligin degisik bir yansimasini gostermekten ziyade gercekligin gerceklik olmadigini gizlemektir.' tam olarak boyle soylemiyor ancak ben bu sekilde kisalttim.

    bu neden onemli? cunku matrix serisinde matrix esas olarak disneyland islevini goruyor. tabii ordaki insanlarin bunun esas islevini dogru degerlendirmesini gectim, gorunen islevleri bile farkli farkli degerlendirilebilecek bir tur karmasik simulasyon. bunlar da soyle siralanabilir

    1- mesela sadece cizgi filmler, fantastik icerikler ile buyutulen ve onun disindaki dunyayla tam tanismamis bir cocuk disneylandi gercekligin carpitilan yansimasi olarak degil, gercek olarak kabul edebilir. matrix orneginde de bu cocuk matrix disina hic cikmamis ve orada yasayan biri.

    2- yasadigi dunya ile icine girdigi disneyland dunyasinin farkini bilenler yetiskin kisiler. matrix serisinde ise bunlar matrix disindaki dunyayi deneyimleyebilmis kisiler.

    her durumda da simulasyonun diger dunyadan cok daha iyi oldugunu anliyoruz. cypher karakteri bunun en belirgin ornegi. simulasyonun bildigi anlamina geri donmek ve onun zevkini yasamak icin bir takim seyler yapmaya oldukca gonullu. mesela yedigi etin gercekte olmadigini ve matrixteki duzenlemelerle birtakim seyleri hissedecegini bildigi halde bunun onemli olmadigini ve bu bilgiyi bilmedigi hale donmek istedigini soyledigi sahne bunu net sekilde belirtiyor. en sonda da 'cahillik mutluluktur'. diye ekliyor. burasi onemli cunku aslinda cypher hala cahil cunku matrixin esas islevini anlaymamis ancak kendisini bilgili saniyor.

    disneyland ornegindeki benzerlik ise yetiskinlerin orada yer alan dunyanin aslinda olmadigini bilmeleri ancak bazilarinin buna ragmen oradan zevk almalari ve cocukluklarina donup orada vakit gecirmek istemeleri seklinde. yani kisacasi yetiskinlik dunyasina adim atma ile gercek dunyaya girdiklerini saniyorlar. bu asamayla da o kucuklukte var oldugunu dusundugu seylerin aslinda var olmadigini bilgisi ile tanistiklarini ancak bu bilginin iclerindeki o gunlere geri donme istegini bastiramadigini goruyoruz. kisacasi onlar da cypher gibi bilgiyi unutmaya meyilliler ve bir nevi 'cahillik mutluluktur' gibi dusunup kendilerini bilincli saniyorlar. tabii gercekte ise onlar da tipki cypher gibi hala cehaletin onlara sundugu mutluluk ile ilgililer.

    neyse konuyu dagitmayalim. esas onemli kisma gelecek olursak, disneyland deneyimi sonrasi oradan cikan biri nasil ki kendini aslinda gercek olmayan ancak onun gercek sandigi bir dunyaya geri donmus hissediyorsa burda da durum ayni sekilde. matrix deneyimi sonrasi insanlarin icine girdigi yepyeni ortam onlara gore kesinlikle bir gerceklik olmali. bu gerceklik dusuncesinin de kendine gore bircok onemli sebepleri var. en belirgin sebep o diger dunya matrix kadar iyi olmadigi icin matrixin esas amaci o dunyayi carpitmak olmali. ancak biliyoruz ki aslinda bu sadece senin gormeni istedikleri sey. gercekte matrix gercekligin gerceklik olmadigini gizliyor.

    simdi biraz daha derine inelim. disneylandin gercegin gercek olmadigini gizledigini biliyoruz. o halde ilk soracagimiz soru gercek olmayan ancak gercek olarak bildigimiz nedir? bu durumda disneyland icin cevap su; en temelde bize gosterilen/aktarilan yetiskinlik dunyasi. yani seyleri baskalarinin bize gosterdigi temsili goruntuler gibi gormek. simdiki durumda sosyal medyaki icerikler ve ordaki temsili hayatlar vs gibi ornekler verebiliriz.

    bu tur durumlar gercek seyleri gizliyor cunku gordugumuz seyler hep temsili seyler. bu temsili seyler bizim bunlara bagimli yeni arzu nesneleri olusturup bunlarin pesinden kosmamizi saglayip bizim yasamimizdaki tekduzeligi gormemizden alikoyabliyor.

    bu bilgiyi alinca matrixin gizledigi gercegin zionun gercekligi ile ilgili oldugunu dusunebiliriz. yani temsili zionu gercek zion sanmalari gibi. gercekte aslinda makineler tarafindan amaclarina hizmet edebilmek icin kullandiklari bir arac oldugunu. benim dusunceme gore olay bundan bambaska bir sey.

    simdi gercekligin gizlenmesin olayininin en temelindeki en can alici kisim su; temsili goruntuleri bize sunanlarin amaci bizi bir sekil manipulate etmek. manipulasyon ile istediklerini degisik bicimlerde yaptirmak. bu da demek oluyor ki bizlerin gonullu isbirligi onlar icin elzem.

    matrix serisinde olan sey de bu. temsili seyler sadece matrix icersinde verilmiyor, zion da temsili bir sey. zion'un temsil ettigi sey ise ozgurluk. yani ozgur olmak isteyen insanlar temsili zion ile manipule ediliyor.

    simdi ilerlemeden once onemli birkac bilgiyi yeniden hatirlayalim. temelde makinelerin filmde gösterilenin aksine insanlarin beyinlerine ihtiyacı olduklarını biliyoruz. diger yandan kendilerini surekli gelistirip sistemin olabilecek en verimli sekilde kullanilmasi da en temel amaclari. kontrollu zion dusuncesinin esas cikis noktasi da bu. %1 lik kesimi kontrol altinda tutup sistemlerinin devamliligini saglamak.

    diger yandan soyle bir sikinti var ortada; zion dusuncesi ile kontrol altina aldiklari kisilerin sadece zionda yasamakla yetinmeyeceklerini biliyorlar. film serisinde de oldugu gibi olabildigince cok kisiyi kendi taraflarina cekmek, yani matrixten kurtarmak gibi bir seyin pesinden gidecekleri belli. ajanlar bunlari engellemek icin gorevlendirilenler.

    benim teorime gore ise aslinda %1 lik kesim sisteme zarar gelmemesi icin degil, sistemi cok daha iyi hale getirmek icin ziona gonderildi. genel olaylara gore zionun ancak cok buyuk bir populasyona sahip olup buyuk bir tehdit olusturursa yok edilip yeniden tasarlanacagini dusunuyoruz ancak durum oyle degil bence. yani 'makineler hadi insanlari salalim disariya, simdilik istedikleri gibi at kostursunlar durum cok ciddi olursa onlarin icabina bakariz' seklinde dusunecek yapida degiller. bu bizlerin gozundeki temsili olay.

    dorduncu asama ise su olabilir: zion sadece bir kesim sisteme tehdit olmasinlar diye kurulan ve onlari oraya yonlendirip zamani geldiginde yikmak uzerine kurulan bir yer degil. yani orada yasayanlar oylesine bos verilmiyor, manipule edilip isbirligine zorlaniyorlar. tabii onlarin bundan haberleri yok. onlardan surekli olarak yeni yeni bilgiler aliniyor ve bu bilgilerle surekli olarak sistem gelistiriliyor bence. yani aslinda ziondakiler de matrixe calisiyor olabilir. bilgiyi cok net almak icin ise onlari disarda bir yerde kendi hallerindeymis gibi birakarak hareket etmelerini dusunmeleri de en mantiklisi. yani observer effect etkisini yok etmek icin zionu sadece tehdit oldugu anda yok edilecek gibi gosterdiler.
  • konusu oldukça tırışka ama aksiyonu çok çok iyi. yalnız aksiyonu çıkarırsan film genel haliyle dark city'e(simülasyon) biraz blade(bullet-time) basılmış gibi hissettiriyor. tabii çocukken izlediğimiz blade'den sonra en etkileyici film buydu. bu açıdan nostalji faktörü de devreye giriyor ama yine de abartmanın lüzumu yok, 98-99 dönemi içinde oldukça klişe bir filmdi. tarih açıp kapattığını söyleyenlere he he deyip geçin. devam filmleri de ayrı sucks zaten, izle geç boş aksiyon filmleri. ama bu sefer aksiyon yönetimi ilk film gibi muazzam hissettirmiyor.

    ama ilk film 8/10, gayet iyi.
hesabın var mı? giriş yap