• başka bir, güzel yapılmış netflix belgesel serisi. emma stone seslendirmektedir.
    hatta bazı bölümlerinden notlar aldım.
    yani daha once netflix te herhangi bir şey izlerken not almamıştım.
    tavsiye edilir.
    edit: imla
  • oooo dediğim netflix yapımlarından biri. hafıza hatırlama unutma rüyalar anksiyete ve başetme yöntemleri konusunda yüzeysel de olsa kaliteli bilgiler sunan mini dizi. kaygının seratonin eksikliğinden kaynaklanabileceğini, kaygı ile başetmede kaygıdan kaçmak değil bdt yöntemlerinden biri olan maruz bırakma ile tedavi edileceğini tilki kaplumbağa örneğiyle anksiyete geldiğinde panik yapmadan bekleyip onu izlemenin olumlu sonuçlar verdiğini anlatmış. ayrıca bedenimizle birlikte bize ait olan nefesimizi kontrollü kullanmanın önemine dikkat çekiyor. son bölümde ise ‘kaygı bozukluğu tedavisinde madde kullanımı’ ile alakalı ilginç araştırmalara yer veriyor. ufkumu tazeledi. kaydettim ara ara tekrar izleyeceğim.
  • görsel tekniklerle zenginleştirilmiş, etkileyici bir belgesel serisi. çeşitli eylemleri gerçekleştirirken beynimizin içerisinde gerçekleşenler kimi zaman mizahi bir yaklaşımla anlatılmış. beynin çalışma sistemine meraklı olanlar kaçırmasın. özet halinde verilen bilgiler ve bölüm başı 20 dakikalık süresiyle sıkılmadan izliyorsunuz. emma stone tarafından seslendirilmesi ise bonus.
  • netflix mini belgeseli. inanılmaz ufuk açıyor bu kesin. ama bazen sanki beynimde bazı fikirler değişiyormuş gibi hissettim.

    oturdum bunun sebebini düşünüyorum. şu ana kadar anlatılanları yıkan çok şey var. beni araştırmaya yöneltti daha çok. merakımı körüklüyor. herkes izlesin ama daha önceki bilgiler gibi bence bunlara da tutunup kalmamalı oraya dikkat.
  • zihnin dogasini ve calisma prensiplerini hafiza, rüyalar, anksiyete, farkindalik ve psikedelik maddelerin etkileri gibi 5 farkli yönden inceleyen, 5 bölümlük mini bir netflix belgesel serisi. görsel acidan tatli bir anlatima sahip ve genelde 101 niteliginde bilgiler iceriyor. ancak izledikten sonra kendime bundan takeaway ne olmali diye sorduktan sonra, unutmak istemedigim veya daha sonra tekrar dönmek, üzerinde arastirma yapmak istedigim bazi noktalari not düsmeye karar verdim. ancak yazmaya bir kere baslayinca, bu notlar planladigimdan biraz daha detayli ve kapsamli oldu.

    1. bölüm memory (hafiza)

    öncelikle hafizanin zaman icinde bozulmaya ugradigindan, hatiralarimizin ve anilarimizin ne derecede güvenilmez hale gelebileceginden bahsediliyor. bunun nedeni ise anilarimizi ve hatiralarimizi nasil olusturdugumuz ile ilgili.

    temelde hafizanin implicit (örtülü bellek?) ve explicit (acik bellek?) olarak iki türü var.
    implicit bellek, bisiklete binmek gibi bilincli düsünme gerektirmeyen, otomatiklesmis aliskanliklarimizi kaydeder. olgulari, tarihleri, sayilari ve ezberlenebilecek tarzdan seyleri kaydeden semantic bellek ve yasadiklarimizi, kisisel deneyimleri saklayan episodic memory ise explicit bellege dahildir. yasadigimiz deneyimin farkli farkli yönleri (fiziksel, duyusal, duygusal vs.) beynin farkli bölgelerine dagilarak ilgili bölgelerde kaydedilir. medial temporal lob ise bu parca parca halindeki tüm unsurlari bir bütün haline birlestirerek bir arada tutar. bir olayi hatirlamak ise aslinda bu parcalarin medial temporal lob tarafindan tekrardan birlestirilmesidir.

    bazi seylerin daha iyi hatirlanmasini saglayan 3 faktör var.

    a) duygular. duygusal olarak yogun bir deneyim yasadigimizda, duygusal merkezimiz amygdala harekete gecer ve hemen onun yaninda bulunan hippocampus u aktive eder. bu sekilde bizde yüksek duygusal etki uyandiran olaylar daha kolay hatirlanir.

    b) bulunulan yer. (sense of place)

    c)hikaye. hikaye gibi anlam bütünlügü iceren bilgi cok daha kolay akilda kaliyor.

    ancak biz olaylari makine gibi her unsuruna esit önem vererek nesnel bir bicimde algilamiyoruz. bizim icin duygusal önemi yüksek olan unsurlari daha agirlikli olarak algiyarak deneyimliyoruz. bu da olaya öznel bir boyut kazandiriyor. ayni olayin detaylari, farkli insanlardan farkli farkli hatirlanabiliyor, cünkü herkes icinde bulundugu durumu farkli duygularin penceresinden deneyimliyor. önemsenmeyen detaylar, hafizada bosluklar olusturuyor ve de o deneyim tekrar hatirlanirken, zihin onu anlamsal bir bütünlük icinde, celiskisiz hale getirmek icin bu bosluklari kendine göre tamamliyor. bu yüzden episodic hafiza, yani yasadigimiz deneyimlerin hatiralari esnek, carpitilabilmeye yatkin olabiliyor.

    ilginc olan nokta ise, hafiza mekanizmasinin fonksiyonlarinin sadece gecmisi hatirlamak ile sinirli kalmayip, ayni zamanda gelecegi hayal etme ile dogrudan iliskili olmasi. yapilan bazi deneylerde, hatirlama ve hayal etme anlarinda beyinde aktif olan aglarin birbirine cok benzedigi görülmüs. zihnimiz, düsüncelere daldiginda, sürekli olarak gecmis ve gelecek simüle eder. bu da hafizanin rolünün sadece gecmisi pasif bir bicimde kaydedip, hatiralarin yeniden olusturulmasi ve gelecege projekte edilmesinin ötesinde deneyimleyenin, deneyimlerinin bütünlügünü, yani kendi hayat hikayesinde bir devamlilik hissetmesini sagladigini düsündürüyor. bu da su demek: hafiza, anilarimiza ve deneyimlerimize zaman icinde bir süreklilik, devamlilik ve de bütünsellik kazandirarak bize bir kimlik duygusu vererek kisiyi (egoyu) olusturuyor.

    2. bölüm dreams (rüyalar)

    rüyasiz uyku sirasinda, uyaniklik halinden farkli olarak, beynin tüm bölgelerindeki aktivitenin büyük oranda azaliyor. (slow-wave sleep)

    ancak rüya görme basladiginda, yani uykunun rem (rapid-eye-movement) periyoduna gecildiginde, beyin dalgalari uyaniklik haline yakin bir sekilde yeniden canlaniyor ve hareketleniyor. pons adinda, beyin sapinda bulunan bölge ise uyku ve rüya sirasinda göz haric, bütün bedenimizi gecici olarak paralize ederek rüya sirasinda hareketsiz kalmamizi sagliyor.

    öte yandan rem sirasinda, uyaniklik halinden farkli olarak, beynin mantiksal yargi fonksiyonundan sorumlu prefrontal cortex büyük oranda devre disi kaliyor. (rüyalarimizin bilincine varip kontrol edebildigimiz lucid dream sirasinda ise prefrontal cortex cok daha aktif oluyor) beynin duygusal merkezi amygdala ve hippocampus ise yogun aktivite gösteriyor. bu yüzden rüyalarimizi mantiksal iliskiden yoksun, duygusal acidan yogun sekilde deneyimliyoruz.

    hafiza bölümünde, duygusal yogun deneyimleri daha kolay hatirlariz demistik. fakat o zaman nasil oluyorda, rüyalarimizi bu kadar bulanik ve eksik olarak hatirliyoruz? bunun nedeni ise rüya sirasinda, norepinefrin gibi kimyasallarin seviyelerinin düsük olmasi. norepinefrin, bizi uyanik ve tetikle tutarak hatira olusumuna yardimci oluyor.

    seratonin seviyesinindeki düsüs ise yasadigimiz deneyimleri cok önemli olaylar olarak algilamamizi sagliyor. sonuc olarak ise, uyandigimizda hatirlamakta zorlandigimiz ama önemli ve derin seyler yasadigimiz hissine kapiliyoruz. bu bulanik ancak önemli hissi, rüyalara, yorumlara acik, mistik bir yön katiyor. ınsanlik tarihi boyunca, bir cok farkli kültürde rüya yorumlarina büyük önem atfedilmistir, yer yer antik misirda oldugu gibi tanridan gelen mesajlar olarak görülmüstür.

    zaman icinde insanlarin rüyalara bakis acisi degisti. bu degisimde etkili olan özellikle iki isim var. santiago ramon y cajal, nörolojinin temelini atti ve rüyalari da bu alanla iliskilendirerek, rüyalarin bilimsel acidan incelenmesinin önünü acmis oldu.

    freud ise traumdeutung (rüya yorumu) kitabiyla, rüyalarin bilincaltimiza acilan bir kapi oldugunu öne sürdü. rüyada gördüklerimiz, freud a göre aslinda en derin arzularimizin gizli sembolleri ve bu arzular genellikle cinsellikle ilgili. carl jung ise bu sembollerin sadece cinsellik degil, diger temel duygulari da (kaygi, korku, bilme arzusu) ifade ettigine inaniyordu. ortak nokta, rüyalarimizin iceriginin köklerinin günlük yasantilarimizda olmasi. arastirmalara göre, rüyamizda göreceklerimizi belirleyen en önemli etkenlerden biri, gün icindeki yasadigimiz yogun duygu ve düsünceler. üzerine cok düsündügümüz, mesgul oldugumuz seyleri, bizi duygusal olarak etkileyen seyleri rüyamizda görme ihtimalimiz dogal olarak cok daha fazla.

    fakat rüyalar sadece olmus olan olaylarin ve yasanmis durumlarin pasif yansimalarindan ibaret degil, yaraticilikla ilgili aktif bir yöne de sahip ayni zamanda.
    genel kani, rem uykusunun, yani rüya görmenin ögrenmeye, yeni bilgileri islemeye katkisi oldugu ve tek cözümü olmayan, karmasik problemleri cozebilmemizi saglayacak yaraticiliga zemin hazirladigi yönünde. ancak rüyalar hakkinda henüz bilmedigimiz cok sey var..

    3. bölüm anxiety (anksiyete)

    dogada bir canlinin kendini tehlikelere karsi korumasi icin faydali bir mekanizma olan savas veya kac modu, bir sey tehtid olarak algilandiginda amygdalayi costurarak bütün vucüda alarm verir. adrenalin salgilanir, kacarak ya da savasarak hayatta kalabilmesi icin enerjinin büyük bir bölümü gerekli kaslara aktarilir. sempatik sistem devreye girer. parasempatik sistem tarafindan yönetilen sindirim sistemi gibi mekanizmalar büyük sekteye ugrar. cünkü o anin önceligi hayatta kalmaktir.

    temel sorun, biz insanlarin bu anksiyete sürecini gercekte hayatimizi tehtid etmeyen olaylarda da yasayip, ayni fizyolojik tepkimeleri vererek vucüdumuza icinde bulundugumuz durumun gerektirdiginden cok daha fazla stres uygulamak. ilkel beyin, modern dünyanin kosullarina ayak uydurmakta cok zorlaniyor. akilli bidik prefrontal cortex, bagiran bir amygdala ile basa cikamiyor. yetistirilmesi gereken bir ödev veya yatirilmasi gerekilen bir fatura, normalde ormanda bir aslanla karsilasildiginda hayatta kalmamizi saglamak icin gelismis ayni mekanizmayi harekete gecirerek gereginden fazla kaygi yasamamiza neden olabiliyor.

    amygdala ne kadar hassas olursa, anksiyeteye yatkinlik da o kadar artiyor. cünkü amygdala, tehtid algisi ile dogrudan iliskili. hassas bir amygdala siradan veya dogal olaylari tehtid unsuru olarak algilayabiliyor. isin özü, aslinda vucütta sempatik sistemi harekete gecirerek stres reaksiyonlarini baslatan, genellikle bir olayin kendisinden ziyade, bizim o olayi nasil algiladigimiz ve yorumladigimiz oluyor.

    korku cesitlerine göre dört anksiyete tipinden bahsediliyor:

    a) katastrofik korkular. örnekler: separation anxiety ve fobiler. b) yargilanma korkusu. örnek: sosyal fobiler. c) kontrol kaybi korkusu: panik ataklar, agorafobi. d) belirsizlik korkusu: genel anksiyete, obsesif kompülsif bozukluk.

    kaygi ve korkulari gereginden fazla yasamamizi saglayan anksiyetenin sebeplerinden birinin de serotonin seviyesinin düsüklügü olabilecegi söyleniyor. 2. bölümde, serotonin düsüklügü rüyada yasadigimiz olaylari cok önemli olarak algilamamizi sagladigindan bahsediliyordu. bu durumda, serotoninin anksiyete ile iliskisi, yasanan bazi durumlarin gereginden fazla büyütülüp önemsenmesi ve hayati bir mesele gibi algilanmasi olabilir. serotonin ayni zamanda mutluluk hormonu olarak da gecer. kendimizi rahat ve mutlu hissettigimiz zamanlari gözlersek, ayni zamanda bir cok seyi kafaya takmadigimiz, bazi seyleri daha rahat görmezden gelip veya bizi rahatsiz eden seyleri umursamadigimiz, tolere edebildigimiz bir kafada oldugumuzu da görebiliriz. bunun tam tersi durumu düsünürsek, serotonin eksikligi de vücut tarafindan bir seylerin yolunda gitmedigi seklinde algilaniyor olabilir ve böylelikle algida olumsuz secicilik veya tehtid beklentisi ortaya cikiyor olabilir.

    bazen de, olaylari algilayisimiz travmatik deneyimler tarafindan da olumsuz sekillenebiliyor. zihin, benzer bir durumun tekrar yasanmasini önlemek amaciyla, travmatik deneyimi herhangi bir sekilde cagristiran unsurlari tehtid olarak algilayip alarma gecebiliyor. buradaki temel sorunlardan biri de bu cagrisim mekanizmasinin, carpik iliskilendirmeler ve baglantilar kurarak, gereginden fazla genisleyebilmesi.

    bölüm sonuna dogru, tedavi yöntemleri olarak egzersizlerin, terapilerin, farkindalik meditasyonunun ve ilaclarin etkilerinden bahsediliyor. psikoterapiler arasinda örnegin olumsuz düsünce ve davranis kaliplarini degistirmek icin yapilan cognitive behavioral therapy (bilissel davranisci terapi) var. genel uygulama metotlarindan biri kisiyi korkulariyla dereceli olarak kademeli dozlarda yüzlestirmek.

    en sonda ise "..we used to think that we might be able to cure anxiety, but that doesnt necessarily seem to be the case. treating anxiety is much more about learning how to experience anxiety." deniyor. yani stresi veya kaygiyi kökünden kazimaktan ziyade, bu duygularla beraber nasil yasayabilecegimizi ögrenmek daha dogru bir yaklasim olur diyor. bizi rahatsiz eden duygulari silmek yerine, onlarin varliklarini kabul ederek, etkileri altinda kalmadan yasamayi ögrenmek. bunun bir yolu, bir sonraki bölümün konusu: mindfulness pratigi.

    4. bölüm mindfulness (farkindalik meditasyonu)

    meditasyon genel bir terim ve spor gibi bir cok cesidi var. mindfulness meditasyonu ise bunlardan biri. bu bölümde genel olarak etkilerinden ve de tekniginden bahsediliyor.

    mindfulness meditasyonunun kökü, zamaninda buddhanin gelistirdigi satipatthana meditasyonuna uzaniyor:

    sati - attention yani dikkat, upa - inside yani ic, thana - to keep yani tutmak, saklamak.
    satipatthana - to keep your attention inside, yani dikkati ice yöneltmek ve orada tutmak.

    bu yöntemin amaclarindan biri, zihnimizde olan bitenlerin, duygularimizin, tepkilerimizin daha cok farkina varma aliskanligi kazanmak. gözlem yoluyla kazanilan farkindalik sayesinde, duygular veya düsüncelerin akisina kapilip gitmek yerine, onlara disaridan bakarak etki alanlarinin disina cikmayi basarabiliriz. sonuc olarak, belli duygu ve düsüncelerin bilincsizce bizi yönetmesinin önüne gecmis oluruz. burada önemli nokta, duygu ve düsünceleri onlari yargilamadan gözlemleyebilmek. cünkü tepki verdigimiz zaman, savastigimiz zaman, farkinda olmadan, tekrar o duygu veya düsüncenin etkisi altina girmis oluyoruz.

    fakat zihnin dikkatini uzun süre bir noktada tutmak, zihnin yapisi geregi neredeyse imkansiz.
    zihnin dogasi ile ilgili kavramlardan biri: mind-wandering. zihnin bir düsünceden düsünceye atladigi, genellikle gecmis ve gelecek arasinda gidip geldigi hal. budistler buna monkey mind diyor.

    mind-wandering veya daydreaming halindeki bir beynin aktivite durumuna nörolojide default mode network (dmn) adi veriliyor. gecmisi hatirlarken, gelecegi hayal ederken, kendimiz, duygularimiz veya baskalari ile ilgili düsüncelere daldigimizda da beyinde bu ag aktif olur. kisacasi, zihin simdide olmayan durumlarla mesgul olur. su anda olup biten yerine, artik varolmayan bir gecmis veya hayali bir gelecek üzerine anlamli anlamsiz bir yigin düsünce üretip durur.

    mindfulness veya farkindalik meditasyonunun üzerinde calistigi nokta da aslinda tekrar tekrar gecmise ve gelecege kacmaya meyilli zihni, her seferinde yeniden simdiye geri getirip, zihni icinde bulundugu anda kalmaya ve varolanla ilgilenmeye egitmek. zihne bu aliskanligi kazandirmanin yolu ise sürekli pratikten geciyor. zamanla zihin, dikkatinin kayboldugunun farkina daha cabuk ve cabasizca variyor.

    zihni, simdiye cekmenin, o anda olup biten, varolanla ilgilenmenin yollarindan biri de nefesi izlemek. dikkatimizi tekrar tekrar nefesi izlemeye odakladigimizda, yani dikkat etme becerisinin pratigini tekrar tekrar yaptigimizda, aslinda odaklanmamizi saglayan kontrol merkezinin parcalarindan biri olan ve beynin ön kisminda bulunan dorsolateral prefrontal cortex (dpc) aktive ederek gelismesini sagliyoruz. deneyler, mindfulness meditasyonu, dpc ve dmn arasinda bir iliski oldugunu gösteriyor. uzun süre meditasyon uygulamis kisilerin beyin taramalarinda dmn bölgesinin, yani zihnin kafasina göre takilma hali, daha az faal oldugu gözlenmis. bir nevi, depresyon, anksiyete, stres gibi durumlarda görülen olumsuz düsüncelere kapilip gitme halinin tam tersi.

    bir baska bulgu da, meditasyon uzmanlarinin yüksek agri ve rahatsizliklara karsi cok daha dayanikli oldugu. (pain tolerance) bunun bir nedeni, aciyi veya rahatsizlik verici durumla ilgili beklenti sirasinda (no rumination) amigdalada görülen yüksek aktivitenin, uzman meditasyoncularda görülmemesi. aciyi nötr ve dogal bir olay olarak yargisiz ve tepkisizce karsiliyorlar. ne kadar cok meditasyon, o kadar az amigdala tepkisi. farkindalik calismasi sayesinde, 3.bölümde bahsedilen prefrontal cortex ile amigdala iliskisinde ipler bu sefer prefrontal cortexin elinde oluyor. bu da güclü bir tepki kontrol mekanizmasi demek.

    daha üst boyutlarda bu olay, yerlesik düsünce, duygu ve davranis kaliplarinin bir bütünü olan kisilik denen olgunun veya egonun esnemesine kadar gidebiliyor. cünkü eger kisi dedigimiz sey, 1. bölümde bahsedildigi gibi gecmis ve gelecegin, süreklilik yoluyla bir bütünsellik kazandirilmasi ile meydana geliyorsa, yani default mode networkun aktivitesiyle ilgiliyse, farkindalik meditasyonu dmnyi biraz daha devre disi birakarak, bizi egomuzun kati kaliplarinin ötesine gecirebilir ve özgür yasamin kapilarini acabilir.

    5. bölüm psychedelics (psikedelik maddeler)

    egonun zincirlerini kirdigi, altered-states of consciousness lardan biri de final bölümünde incelenen psikedelik maddelerin kullanimiyla yasanan deneyimler.

    bu bölümle ilgili fazla detaya girmeyecegim. genel olarak lsd gibi kimyasallarin kesfi, yayilma ve yasaklanma ile ilgili tarihi, 60lar ve hippiler, klasik psikedeliklerin serotonine etkisi, bazi psikedelik maddelerin depresyon, anksiyete vs. gibi durumlarda psikiyatri tarafindan ilac veya yatistirici olarak kullanilip kullanilamayacagi, yan etkileri ve zararlari, amerikanin bu konudaki arastirmalari ve saglik politikasi, psychedeliclerin samanizm kültüründeki rolü vs. konu ediliyor.

    ilginc bir nokta, deneyimlerle ilgili. egonun, benligin veya kisiligin kirilma ve parcalanma yasadigi deneyimlerde, devaminda daha büyük bir bütünün parcasi hissinin ve yogun bir sevgi halinin hissedildigini söylüyorlar. bu deneyimin kendisini, dogal yollar (meditasyon, trans teknikleri vs.) veya belli bir kimyasal ilacin etkisiyle olusmasindan bagimsiz olarak ele aldigimizda, genel olarak zihnin böyle bir deneyime olan potansiyele sahip oldugunu görmek ilginc. yani bir sekilde ego asildiginda, yerini birlik hissine birakmasi ve birlik hissinin de duygusal karsiliginin sevgi olmasi.

    not: belgeseli bana tavsiye ettigi icin @agirroman adli yazara burdan tesekkür ederim.
  • final bölümünde lsd ve benzeri saydeliklere özendiren mini netflix dizisi.
  • 4.bölümde mindfullnes'ı konu alıyor. hep dikkatimi çekmiştir aslında ama nedense bana uzak gelirdi. ızledikten sonra tekrar araştırma gereği duyuyorum. ayrıca meditasyon yapmak da aklımın bir köşesinde er ya da geç başlayacağım.
  • konu başlıkları (hafıza, rüyalar, anksiyete, farkındalık, psikedelik maddeler) ile oldukça ilgimi çektiği için başlamıştım bir süre önce. bugün de farkındalık bölümünü izleyince yazmak istedim. malum pek iyi günler geçirmiyoruz 2020 başladığından beri. hem dünyaya hem ülkemize hem de diğer insanlara karşı oldukça olumsuz düşünce ve tavırlar içerisindeyiz. en çok ihtiyacımız olan şeyin farkındalık olduğunu düşünüyorum ve bu yüzden herkesin izlemesini/tanışmasını istediğim bir bölüm. ben de mindfulness la yaklaşık bir sene öncesinde tanışmıştım. üzerine birçok şey okudum ancak öğrenmesi kolay hayata geçirmesi de bir o kadar zor. mindfulness hakkındaki araştırmaları kısa da olsa akıcı ve net bir şekilde aktardıklarını düşündüğüm ve daha fazla araştırmaya sevk eden tatlı bir bölüm olmuş. hayatımıza katmamız ve hatırlamamızı istediklerimi not ettim, şöyle bırakıyorum:

    ~pek çoğumuz dikkatimizi neye verdiğimizi bilmiyoruz, farkında olmadan bir şeyler yapıp duruyoruz. farkındalığın amacı ise zihnin ne yaptığına dair fikir sahibi olmak.
    ~ farkındalık duygularımıza yaklaşım tarzımızı değiştiriyor. bu da dünyaya yaklaşımımızı değiştirebilir.
    ~hayatımızdaki olayları kontrol edemeyebiliriz ancak olanlara verdiğimiz tepkilerimizi kontrol edebiliriz.
    ~panikle savaşma, paniği izle, ona "merhaba panik hoş geldin" de.
    ~diğer insanların da içlerinde iyilik olduğunu düşünebilmek. onların da mutlu ve acısız bir hayat istediğini düşünebilmek.

    kapanışı da şu cümleyle yapmak istiyorum. hey senn içeride mutlu değilsen dışarıda da mutlu olamazsın, unutmaa.

    not: bölümde geçen meditasyon uygulama önerileri(headspace, calm)
  • bu akşam tesadüfen gözüme çarptı ve hem az bölüm oluşu hem de bölümlerin ilginç ama kısa oluşundan dolayı bi şans vermek istedim. iyi ki de vermişim, oldukça keyifli bi çalışma olmuş. özellikle anksiyeteden bahsettikleri bölüme bayıldım. keşke daha çok bölüm olsaydı da izlemeye devam etseydik be netflix.
  • netflix'in yeni mini dizisi.
    hafıza, rüyalar, anksiyete, farkındalık ve psikedelik maddeler isimli bölümlerden oluşuyor. bölümler ortalama 20 dk ve izlemeye değer.

    1.bölümde "hafıza" ele alınmış.

    uzmanlar gelecek ve geçmiş bağlantılı olduğunu düşünüyorlarmış. insanları tarama cihazına sokup geçmiş deneyimleri hatırlayıp geleceği hayal etmeleri istenmiş, insanlar hatırlamaya başladığında beyinde belirli bir ağ canlanmış, ve aynı ağ insanlar geleceği düşündüklerinde de canlanmış.

    2. bölümde "rüyalar"dan bahsediyor

    uzmanlara göre rüya görürken beynimizin ön bölümünde yer alan mantıksal yargı süzgeci devre dışı kalıyor ve tuhaf anlamsız rüyalar görüyoruz. o esnada beynimizin duygusal kısmı ateş gibi aydınlanıyormuş, ve yürürken olduğundan daha aktif hale geliyormuş.
hesabın var mı? giriş yap