• giriş kısmının melodik olarak beni hatırla'ya benzerliğinin dışında nakaratlarında da sık sık remember me denmesi benzerliği pekiştiren bir diğer unsur olarak göze çarpmakla beraber... tamam yedinci dakikaya girdi şarkı şu an ve kelimeleri bir araya getiremiyorum...
  • john petruccinin ağzından :

    according to writer john petrucci, the song tells a story of a man who saves a woman from drowning, but himself dies in the process; the lyrics revolve around the woman being unable to live her life with the memory. the woman wants to "go to the other side" to meet the man who saved her. the man eventually pulls her through to the "other side."

    the first line, "the water's edge is where she waits, lost soul still wandering, meant to die, but she's stuck not crossing over" is aparently a reference to the mythological river styx. according to the story, the ferryman charon transported the souls of the newly dead across this river into the underworld. if they didn't have the money to pay, the deceased had to wander the banks of the styx for one hundred years.

    tercüme etmeye çalışayım :

    şarkının yazarı john petrucci'ye göre şarkı bir kadını boğulmaktan kurtaran,fakat bu esnada kendisi hayatını kaybeden bir adamın hikayesini anlatıyor.sözler kurtulan bayanın etrafında gelişiyor,kendisi bu acı hatıra ile yaşayamıyor.bayan "öbür taraf"a gidip kendisini kurtaran adam ile tanışmak istiyor.kurtaran adam da bayanı doğal olarak "öbür taraf"a çekiyor.

    şarkının ilk satırı "suyun kenarı beklediği yer,kayıp ruhlar hala geziyor,ölmesi lazımdı,fakat bu dünyada sıkıştı (öbür tarafa gidemiyor)" sözleri mitolojideki styx nehrine bir göndermedir.hikayeye göre,ferry kaptanı charon yeni ölenlerin ruhlarını nehrin karşı tarafına buradan da yer altına götürüyordu.eğer ki ölülerin yeterli parası yoksa styx nehrinin kenarında 100 yıl boyunca dolanmak zorunda kalıyorlardı.
  • girişi beni hatırla*yı hatırlatan, hatta yine araklamış dt diye geyik sohbetlere meze şarkıdır.
  • yapı ve ilerleyiş itibariyle endless sacrifice'ın daha bir güzelleştirilmiş, daha bir mantıklı progressive edilmiş versiyonu gibi duran şarkı.

    ayşegül aldinç yüzünden böyle basit ve güzel bir melodiye çağrışımlar ekleştirmek de biz türkler'in şanssızlığı olsa gerek.
  • 10küsür dakikalık dream theater şarkılarının son bibuçuk dakika içinde uçurması geleneğine uygun yaradılışlı, sözlerinin de petrucci'den olmasını beklediğimiz parçamız.
  • girişi ve bitişi feci bir şekilde -bir diğer mükemmel dream theater parçası olan- octavarium'un son bölümüne benzeyen aşmış şarkı.
  • aklıma geldi de, hüzünlendim bak yine. bu şarkıyı o kadar çok seviyorum ki, lügatte bahis olunan çok kelimesinin sözlük karşılığı bunu ifade etmeye maalesef yetmiyor.

    mesela tam 10:08'de başlayan melodisi. ölmeden önceki son 5 dakikanda sevgilinle mi beraber olmak istersin yoksa, şarkının 10:08'den 12:44 e kadar olan kısmısını mı dinlemek istersin diye sorsalar; tereddütsüz bunu dinlemek istediğimi söylerim. böyle bi manyaklık bendeki.

    systematic chaos çıktı çıkalı yastayım ben abi. 3 senedir aynı şarkıyı dinlemekten manyadım, artık hayal kurarken bile arka plana bu şarkıyı koyuyorum. rüya görürken inceden bu şarkı çalıyor, belki günde 24 saatimden 15 dakikamı çalıyor. ama çalarken, o an dünyada yapabileceğim en güzel işin bu şarkıyı dinlemek olduğunu düşünüyorum.

    erkek adamız, ağlamayız etmeyiz triplerine girmeyeceğim ama çok zor ağlarım ben birader. bu güne kadar hüngür hüngür bir kez ağladım, o da çocukluk arkadaşımın cenazesinde... bayılana kadar ağladım. zehra hocam vardı sağ olsun, biyoloji öğretmenim. o eşşeoğlu eşşek kadar halimizle kadının kucağına bayılmıştım ağlamaktan, üzüntümden. en son burnumu önlüğüne silerken hatırlıyorum kendimi ehe. tamam lan şaka yaptım kendi ceketime siliyodum (ıyk).

    aha bir de bu şarkı yaptı beni böyle. yahu biliyorum, iki tınıya bu kadar büyük anlam yüklemek ne denli normaldir, tartışılır tabi de; kim ne derse desin şartlar olgunlaşınca böyle iki damla yaş süzülüverdi gözümden. (yağmurda otobüs yolculuğu, karanlık istanbul sonbaharı ve -eski- sevgiliden gelen bir mesaj)

    velhasılı hayattaki en büyük zevklerimden oldu bu şarkı benim. öyle bir yerleşti ki; çay ile beraber sigara içmek gibi. özlenen dostlarla görüşüp muhabbet etmek gibi, doğum gününü sevgili ile geçirmek gibi. ekmek gibi, su gibi. tarif edilemez ne kadar mutluluk var ise hepsinin toplamı somutta bu şarkı ile vücut buldu.

    hatta bursa'dan gelen gol haberinden bile güzel ehe. (hatta ve hatta anne-baba ile vakit geçirmekten bile güzel. tamam anne vurma şaka yaptım.)

    "ömrü hayatında diğer insanlardan farklı olarak ne yaptın pezevenk" diye sorsalar, aha bu şarkıyı dünyada en çok ben sevdim diyebilirim. öyle olduğunu düşünüyorum, zira bendeki sevgi eminim petrucci'nin kendi yaptığı şarkısına olan sevgisinden bile fazladır. bununla övünüyorum ben, en çok ben seviyorum bu şarkıyı. benim kadar sevebilecek biri olduğunu daha sanmıyorum.

    işte böyle. bir insan şarkıya aşık olur mu? olur. aşığım ben bu şarkıya.
  • albümü* ilk defa dinlerken, allah allah araya türkçe şarkı karışmış herhalde dedirten şarkı. sözler girince küçük bir şok geçirebiliyor insan.
  • ortalarında bir yerde bir süre polifonik olarak seyretmektedir. gerisi hakkında bir şikayetim yok ancak şarkıyı bu kadar uzun tutmak yerine o kısmı çıkarıp atabilseler daha güzel bir şarkı olurmuş.
  • introsunu ümit besen'in okul yolu adlı şarkısına benzetmekteyim.

    http://www.youtube.com/watch?v=aeyhoyjc6yo the ministry of lost souls
    http://www.youtube.com/watch?v=smw6pzoeegc okul yolu
hesabın var mı? giriş yap