• joseph conrad in 1897 tarihli romanidir. tam adi the nigger of narcissus - a tale of the forecastle'dir. ahlak, sorumluluklar, otekilestirme, denizcilik ile ilgilidir kabaca.
  • insan doğası, ölüm üzerinden vicdani rahatlama ve daha birçok şeyi anlatan sıkı roman.
    http://sarikent.blogspot.com/…k-toplama-vicdan.html
  • karanlığın yüreği'nden daha iyi bir roman. bakmayın karanlığın yüreği'nin daha "önemli" kabul edilmesine, bu romanda insan daha gerçek. şu "büyük söz söyleme" ve "büyük sözlere eşlik etme" tutkusu yok mu edebiyatla ilgili kişilerin, hep ondan oluyor bu işler. halbuki rahat bırakınca ne güzel bir "hikaye" çıkıyor ortaya.
  • naber dergi'nin altıncı sayısına konu olmuş, conrad'ın "dur bi zencili öykü yazayım" diye kaleme aldığı öykü.
  • konusu sarmaşık filmi ile çok fazla benzerlik gösteriyor. ikisini de okuyan/izleyen varsa üzerine konuşmak isterim.

    (bkz: sarmaşık/#64797702)
  • kitabın kendisini okumadım ama umut sarıkaya'nın naber dergisindeki ustalara saygı bölümünde özetini okudum. direkt aklımda tolga karaçelik'in sarmaşık filmi canlandı. tengri nasip ederse, kitabın kendisini de okumak isterim.
  • bir arkadas sarmasik filmiyle benzerligini sormus, sarmasik buna 10 basar kardesim. edebiyatseverler basimiza ususmesin de cok gerekli bir kitap degil bence. nedenlerime geliyorum.

    sarmasik ornegiyle karsilastirmali devam edebilirim, neden olmasin, simdi sarmasikta net bir sorun var, geriliyoruz ve hissediyoruz sonuna kadar. gorunen sorunlarin yaninda ustu kapali mesajlar da cok net aslinda, egilip bukulmemis. gemideki adamin kavgasi da burokrasiyle yildizimizin barismamasi da gercek dertler ve bizde bir karsiligi var.

    bu kitabin vermek istedigi mesaj ya da uzerinde dusundurmek istedigi konular bambaska, aslinda erdemler uzerine yazilmis bir eser denebilir. bunlar hic olmasin demiyorum ama buradaki konunun sarmasik kadar bizi etkileyebilir bir tarafi yok bana kalirsa. bu baglamda, gectigi mekan bakimindan sarmasikla benzer gibi gorunmelerine ragmen aslinda farklilar var ve bence olay akisi dusunulunce, surukleyicilik ve okuru/ izleyiciyi yakalama kapasitesi bakimindan sarmasik, the nigger of the narcissus'a tur bindirir.

    en basiti nigar diycem siktigim adini yazip durmak istemiyorum, kitap bize gemi yasamindan alelade bir kesit sunuyor sadece. karakterlerin bir derinligi yok. her karaktere sondajla girelim demiyorum da yok iste kardes, havada suzuluyor adamlar. conrad bunu ozellikle yapmis bence, adamlara degil konuya bakin, olaya bakin demek istiyor. saygi duyuyorum ama tarzi da derdi de sarmadi beni yani.

    singleton mesela, derinliksiz karakterlerimiz arasinda en derinlikli olani, ustelik cok az bahsedilmesine ragmen okuru merak ettiren bir karakter. yani derinlesse okutur kendini, singleton hakkinda baska neler var acaba diye merak ettim kitap boyunca, elle tutulur disle yenir pek bir sey cikmadi ama yine de cok kilit noktalarda biraz singleton tasviri kitaba keyif katan tek detay olmus bile diyebilirim.

    singleton yasli kurt, gemideki en akilli ve bilge kisi. belki bu karakter daha cok sessizlik uzerine kurgulanmis da olabilir, suskunlugum asaletimdendir tarzi bir kezoit cisimcigi oldugunu da dusundurmek istemem ama singleton'in suskunlugunun kesinlikle bir anlami var ama ben yine de singleton neden bu kadar az anlatilmis diye gicik olmadim degil. gerci toplasan kitabin anlatmak istedigi ne var ki, dogru duzgun bir kurgusu olsun da singleton da derinlestirilsin. oylesine yazilmis gibi( bunu da conrad'in kasten yaptigina eminim, bu adam salak degil, tarzi bu) mesela bir bolumun sonunda singleton'dan bahsederken artik onun jenerasyonundan insanlarin kalmadigini, bu sebeple yavastan onun da gitme vaktinin(olum) geldigini ve bu jenerasyonun yeryuzunden silinmesiyle onlarin olusturmus oldugu tum degerlerin de yitip gidecegini falan anlatmis conrad. nerede o eski tayfalar tarzi bir nostaljiyle, genclerin sorumsuz ve sig oldugundan bahsedilmis, bu gidisle her seyin daha da kotuye gideceginden falan. ama bu bile oyle yuzeyseldi ki, ne singleton'in gecmisini tamamen biliyorduk ne de hayattaki durusunu,sanki bir seyleri sezmemizi ister gibi bosluklar birakmisti conrad.

    gelelim biraz kavga gurultuye, gemide hirgur vardi eyvallah da ben hicbir sahnede acaba biri birini oldurur mu diye kolay kolay gerilmedim mesela. belki sonlara dogru donkin zenciyi oldurur diye bir supheye dustum o kadar. oncesini cok hatirlayamiyorum, firtinada da birkac kisi olur demistim olen falan olmadi neyse. sarmasikta gerim gerim gerilmis ve bunu cok net hissetmistim. nigar'da neredeyse ciddiye alinacak karakter yok. chief officerlar mesela, biraz daha akli basinda profiller, biraz da sinifsal tabii mevzu ama onlar da yine yuzeysel bir tanitimla gecistiriliyor. tamam herkes wolf larsen olsun demiyoruz da bana bu kadar yuzeysellik fazla geldi sanirim. belki her sey sadece tum odagin zencide olmasi icindir ve ben anlamamisimdir ama 400 sayfa boyunca amk zencisinden bahsetmeye deger miydi, bilemiyorum conrad. belki sadece anlamiyorumdur seni ve bakisini.

    gelelim zenciye, gemide bir tane zenci var, olucem de olucem, vay benim son nefesim geldi, ha oldum ha olucem diye butun tayfanin keyfinin icine siciyor, herifte calisma gotu yok gemiye gelmis aq. madene gitseydin kank, karanlikta daha iyi saklanirdin. sefer boyunca bu mali tasiyorlar, ustelik is yapmadigi gibi bir de mizmizlanip ilgi bekliyor benim sayili gunum kaldi uhuhu diye agliyor. full duygu somurusu. yengec burcu oldugunu dusunuyorum sjsjjd.

    kitapta guldugum twk bir yer olmustu onu da kaydetmisim, durumun vehametini ve trajikomikligini gostermesi icin aynen aktariyorum. zencinin adi jimmy.

    -jimmy oluyor diye sarkicilarimizin agizlarini bicak acmiyordu. yine bu yuzden, hic kimse, jimmy'yi sonu gelmez son anlarinda rahatsiz etmekle isleyecegi korkunc kotulugun acisini yureginde duymadan- knowles'in deyisiyle- " gariban camasirlarini asmak icin bir civi bile cakamiyordu."

    bu mal zenci hem gemide huzur birakmiyor, hem millete yuk oluyor, firtina cikti analari agladi onda bile olup gitmedi, bir de beni kurtarmadiniz diye agladi. bunlar sonunda biz enayi miyiz bu zenci yatarkeb ben niye calisiyorum aq deyince, olay cikiyor. kaptan zor durumda kaliyor. bak tum bu hirgur bu kadar mi heyecansiz gecer be ksrdesim, biri de cikip birini vuracak mi diye zerre merak uyandirmaz. en itici ve kontrolsuz karakterden bile bir bok cikmiyor, richard the 3rd gibi herkes birbirbini kessin dograsin ortalik kan golu olsun demiyorum( ya da neden olmasin ki) ama bu ne kadar olaysiz, tatsiz sefer lan boyle, cikan olay bile tirt dedirtiyor.

    bu mal zenci olecek mi olmeyecek mi vay efendim gercekten mi hasta yoksa bizi mi sikiyo diye short story yapip 20 sayfada anlatacagi seyi romana cevirmis adam. kagit israfi. ama bak sey guzeldi, singleton adamim diyor ki bu aqmun salagi, zenci yani, karayi gorse olecek. bunun yuzunden biz de karayi goremiyoruz cunku olmek istemiyor. instagrami saran cekim yasasi ve bilincalti kodlamalari muhabbetinden firlamis gibi bir yorum ama saka maka herif karayi gorunce oluyo. o da kucucuk ada, onu gormesi bile yetiyo. olmez bu mal dedigim zencinin olumu de uzmedi zaten, cesedi denize salarken orada bile direndi gitmemek icin. salak belfast bir de vicdan yapti, uzuldu falan. mal misin olm ya? kitapta o kadar dayaklik karakter var ki, belki en gercekci yani buydu.

    kitapla ilgili sunu begenenler olabilir,gun sonunda ya basinda veya firtinada iste insanin dogaya karsi acizligi, ufka dalip birtakim felsefi dusuncelere dalmak falan o donemde mutlaka alicisi vardir da ben bu yuzyilda yavan buldum mesela. uzerinde daha once hic dusunulmemis enteresanlikta bir sey yoktu. ama o bolumler kotuydu de diyemem, doldurma satir gibiydiler benim icin. her denize bakan filozof oluyo aq dedirtebilir.

    sanirim conrad'in vermek istedigi mesajlara gore ben cok anlayisli ve erdemli biri degilim. yine de bu, kitabin zaman kaybi oldugu gercegini degistirmiyor. sunu da anliyorum, belki de o sadece siradan insanlarin siradan olaylari uzerine bir kurgu gelistirmek istedi ve bu yuzden sikintidan patlamalik bir olay orgusu sundu. ama yani abicim insan bir uyari metni koyar, alt yazi gecer amk. bir de sanirim ingilizceyi sonradan ogrenmenin getirdigi bir sey olarak, bakin la nasil guzel ogrenmis miyim der gibi agdali agdali cumleler kurmayi cok seviyo. bir seyi anlatmak icin ayni sozcugun 5 es anlamlisini birden kullanmak olsun, kendi kendini paraphrase eder gibi ayni cumleyi top gibi cevirip durmak olsun conrad'in cok sevdigi seylere benziyo. ben aslinda soverdim bu kitaba ve anlatim teknigine ama hayat hikayesini okudugumda uzmustu, bu yuzden kotu konusmak istemiyorum. bu da boyle bir vicdan kirintisimdir, zenciye gicik olsam da conrad'a hala saygi duyabiliyorum.

    neyse, boyleyken boyle iste. entelektuel bir caba olarak takdir edilebilir ama totalde gereksiz, okumayin.
hesabın var mı? giriş yap