• senaryoda "çok fazla" zoraki nokta olsa da, sürükleyicilik açısından gayet yeterli buldum ve oyunculuklar da kanımca çok sırıtmamış. diziyle ilgili bir diğer not olarak da, tom hiddleston bazı sahnelerde bir sonraki james bond benim diye bağırmış resmen. kendisi buradaki rolüyle mevcut adaylar arasından james bond rolüne oturtabildiğim üç isimden biri oldu (diğer iki isim ise tom hardy ve damian lewis)

    --- spoiler ---

    senaryoda fazla zorlanmış bulduğum noktalara gelince:

    corcoran'ın gözden düşüp, pine'ın hızla yükselmesi biraz fazla oldu bittiye getirilmiş gibi. bu olayın ne kadar sürdüğü dizide açıklanmıyor* ama olayların akışından çok kısa sürdüğü gibi bir hava oluşuyor*. dizinin başında roper'ın çok zeki ve tetikte biri olduğundan bahsediliyor ki yakalanmamasının sebebi de bu. bu şartlar altında pine öyle bir güveni 5-10 seneden önce kuramaz gibi (ki corcoran-roper'ın mazisi muhtemelen 5-10 seneden de fazladır).

    evinde telefon istemiyorsun (ki haklı nedenlerin var), çocuğa candy crush oynasın diye almışsın bir tane, tamam diyelim ama evinde henüz güvenmediğin bir insan varken telefon kayboluyor ama telefonu aramak için altını üstüne getirmiyorsun oranın.

    ingiliz teşkilatındaki hiyerarşiyi tam çözemedim ama teşkilatın içindeki yozlaşmış kişiler angela burr'ü (hamile kadın) durdurmak için aslında yeterli güce sahipmiş gibi duruyorlar, ancak iş işten geçene kadar shevchenko karşısındaki servet gibi basireti bağlanmış bir şekilde bekliyorlar gibi geldi.

    angela burr'ün karargahı boşaltıldığında, her ne kadar belgelerde köstebeğe dair kimliğini ortaya çıkaracak hiçbir şey yazmıyor olsa da, oradaki bilgilerden (mesela kayıt tutulmaya başlanma tarihi-pine'ın roper'ın yanına sızma tarihi, vs) köstebeğin kim olduğunu bulmak yine de mümkün olabilir gibi geldi.

    300 milyon dolar az para değil ama roper gibi senelerce silah ticareti yapmış bir adam, son işinin yarı ücreti kadar bir meblağ zarar etti diye mısırlılara karşı o duruma düşmezdi gibi geliyor. tamam, battı gibi bir hava yaratılmadı zaten ama yine de kötü giden teslimattan sonraki tepkisi roper gibi biri için fazla duygusal, kontrolsüz bir tepkiydi.

    dizi boyunca şüpheli durumda olmasına rağmen, hem askeri kampta hem otellerde pine'ın çok rahat etrafta cirit atabilmesi de biraz tutarsızdı.

    son olarak da, normalde "aa bak güneş gözlüğünden kameraman görünüyor", "bunun morluğu diğer gözündeydi" gibi ayrıntıları yakalayan bir insan değilim ama final bölümünde pine'ın havuzda hamid'i öldürdüğü sahnede ben bile "tamam bu eleman havuza girdi ama otele nasıl dönecek o ıslak kıyafetlerle" diye düşünmüşsem, pine otele hemen ütülü, kupkuru kıyafetlerle dönmemeliydi herhalde. affedilmez bir devamlılık hatasıydı kesinlikle.

    --- spoiler ---
  • john le carre'ın 1993'de yayınladığı romanı. bbc beyaz ekrana mini dizi şeklinde hayata geçiriyormuş ve başrollerinde hugh laurie ve tom hiddleston olacakmış. buranın yalancısıyım.
  • çok başarılı oyunculuklara sahip ama malesef bbc'nin o rezil oryantalist bakış açısına maruz kalmış dizi.

    dünyanın dört bir tarafını gezen ve bu sayede seyirciye değişik şehirleri ve mekanları gösteren dizi yapıyorsun. ama gel gelelim mekanları resmedişin epic fail. kahire görüntülerinin hepsi istisnasız piramitli ve ezan sesli. istanbul görüntülerinin hepsi istisnasız camili ve ezan sesli.

    düşünün bir dizi çekmişsiniz ama new york görüntüleri her sahnede empire state binası ve kilise çanından ibaret. londra'da geçiyor mesela, londra kulesi + kilise çanı. paris için de öne eyfeli koy, daya arkasına kilise çanını. komik değil mi? ama aynı gerzek mantık işte. istanbuldaki lüks otelin duvarlar bile cami motifleriyle bezeli. ulan lalelideki leş otellerde bile öyle duvar süslemeleri yok. dizideki kahramanlar dünyanın über zengini, herhalde intercontinental'e veya swissotel'e gitmişlerdir, değil mi?

    haydarpaşa limanında geçen sahneler var güya. lan koysana arka plana haydarpaşa garını! yok.

    dizi malesef 60'larda çevrilmiş sean connery'li james bond filmlerindeki oryantalizmi damardan vermiş. o yüzden o yetenekli oyunculara rağmen olmamış diyorum.
  • kimse kusura bakmasın ama 1. sınıf oyuncuların oynadığı 3. sınıf bir dizi olmuş. kitabını okumadım etmedim bilmem. ama bu kadar klişelerle dolu, bu kadar basit senaryosu olan bir dizi türkiyede "bile" tutmaz. aldığı ödüller ve başrol oyuncuları (bkz: hugh laurie) (bkz: tom hiddleston) sebebiyle izlemek istedim. 6 bölümü iki günde izlediğim için de bütük klişeler ve saçmalıklar hala aklımda.

    --- spoiler ---

    -mafyanın içine girmek için oynanan "soygun ve çocuğunu kaçırma" oyunun geçtiği restoran, sadece deniz yoluyla gidilen bir mekan. mafya babası olduğu etrafındaki silahlı korumalardan belli olan bir adamı "cüzdanınızı ve kıymetli eşyalarınızı verin" diyerek soymaya çalışan iki tane adam var. bu iki adamı dağ gibi silahlı korumalar durduramıyor ama bizim aşçı yamağımız korkutup kaçırıyor. yav he he

    -mafya babasının küçük oğlu sahilde yürürken kahramanımız olan "içerdeki" ajana "babamın da işte gizli odası var, kapıdaki alarmı da her gün saat 11:00 de kontrol ediyolar biliyo musun" hani girip gizli belgeleri çalmak istersen falan haberin olsun minvalinde bir açıklama yapıyor.

    -o çok gizli ve önemli oda da bildiğimiz anahtarla açılıyor lan. adam sadece bir satıştan 240 milyon dolar para kaldırıyor ama aşırı gizli odası bildiğin 10 liralık kapı kilidiyle korunuyor. kapı açılırsa alarm çalıyormuş. hele hele.

    -tamam tom hiddleston abimiz karizmatik falan olabilir de, hikayenin içinde önemli bir yer tutsa bile "mafya babasının metresine aşık olma" gibi dünyanın en eski klişesini bari kullanmasaydınız lan. her şeyde kolaya kaçmak bu. kasanın şifresi öğrenilecek, kim yapar, tabii ki metresi. nerde lan bunun zeka pırıltısı?

    -bu kadar büyük kanunsuz iş yapan adam sırf çocuğunu kurtardı diye birine 600 milyon dolar emanet eder mi lan. nerde yaşıyosunuz oğlum siz.

    -adam silahla şov yapmak için köyü napalmla yakıyo, akşamına bir baba oğul ellerinde keleş, "dedemiz çok yaşlı olduğu için köyden kaçamadı, şimdi hesabını sorcaz mafyadan" diye kapısına dayanıyorlar. yaşlı amca ölmüş ama napalm yüzünden değil de böyle bi nefes tıkanıklığından ölmüş gibi sanki.

    -mafya babası planlarının açığa çıktığını anlıyor, bunu ajanımıza da söylüyor, ama herkes sanki hiç bişey olmamış gibi kamyonla silah teslimatı yapılacakmış gibi bi havalar bi havalar.

    -en son kasa şifresi öğrenme yöntemi zaten efsaneydi, "pazardan kolye aldım hayatım, şunu o acayip önemli gizli belgelerini de koyduğun kasaya koyar mısın bi zahmet. çok hırsız var biliyosun burda".
    --- spoiler ---

    uzun uzun okumak istemeyen varsa, puanım 5/10.
    1 puan sadece tom hiddleston'un ingiliz aksanı için verdim. yarım puanı da isviçre alplerindeki manzaralar için. gerisini siz düşünün artık.
  • 2016 yılının en iyi dizisi.
  • başroldeki elizabeth debicki adındaki taşın 1.92 olduğunu öğrenmemle bana şok yaşatmıştır.
  • bir günde bitirdiğim mini dizi.
    aksiyon, dram, gerilim derken bir bakmışsınız bitmiş oluyor. kuşkusuz hugh laurie var diye bir bakayım deyip tom hiddleston 'ın oyunculuğunu da epey beğendim. bu arada elizabeth debicki'i izlerken mütemadiyen sanem çelik geldi aklıma, sanki sanem'in sarışın uzun boylu kara melek'teki halleri.
  • 2. bölümüyle birlikte yavaş ama etkili olarak ilermeye devam eden dizi.dizideki ağır toplar hugh laurie ve tom hiddleston olsa da 2. bölüm itibari ile olivia colman tam anlamıyla yardırmıştır.özellikle de tom hiddleston ın ile karşılıklı sahnelerinde.

    gayet doğru bir cast tercihi olmuştur olivia colman.ayrıca dizide şişman hamile olarak görünen angela burr öyle kurgulanmamıştır.olivia colman ın o sıralar gerçekten hamile olmasından dolayı kurguya eklenmiştir.yani dizide gördüğümüz hamile angela burr aslında o sıralarda gerçekten hamile olan oliva colman dır ki ağustos ayında da kız çocuğu dünyaya getirmiştir.
    http://www.radiotimes.com/…own-on-the-night-manager
  • ilk 3 bölüme göre daha heyecanlı bir 4. bölüm vardı.bölümdeki istanbul sahneleri istanbul da çekilmemiştir.en azından oyuncular istanbul a gelmemişlerdir.muhtemelen ekipte birkaç kişi gelip ir iki görüntü alıp sahnelere eklemişler ki ekip berlin de dizinin ilk gösteriminde dizinin çekildiği yerler arasında istanbul u saymadılar.fas ta yada başka bir yerde çektiler muhtemelen istanbul sahnelerini.
    normalde istanbul u set olarak en fazla kullanan ülkelerden birisidir ingiltere ama malum sebeplerden dolayı artık yabancı film yada diziler için set yeri dahi olmayacak duruma geldi.
  • konusu klişe ama çok iyi oyuncuları olan dizidir.
    --- spoiler ---

    ulan istanbuldaki her sahnede ezan mı okunur ya. tamam mistik falan geliyor size de bokunu çıkarmayaydınız:\
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap