• gelenekçi ve ruhban sınıfına odaklı din ile insanın iç dünyasından, hissedişten ve akıldan beslenen bi nevi tahkiki imanın savaşının kaydıdır the night of the hunter. ortaçağın günahını çıkarırcasına, cadı olarak addedilebilecek yaşlı teyze ve ihtirasları için dini kullanan kadın düşmanı mitchum the ruhban. ortaçağda mitchum'un borusu ötüyor, halkı istediği gibi yönlendirebiliyordu fakat aydınlanma ile birlikte savaşın galibi vicdanlı 'cadı' oldu. halk ise her zamanki gibi, günün şartlarında ortalama algısı neyi kabul ediyorsa onun peşinde gollum. dün cadıyı yakıyordu, bugün ruhbanı.

    işin ehilleri için altından girilip üstünden çıkılabilecek bir altmetin deryasıdır film o ayrı da, sinema dili açısından da eşsiz yahu. dışavurumculuk tamam ama orda durmuyor ki film. şu nehir altı sahnesi nedir aga? ahır sabahı atlısı? kötülüğün yaklaştığını kodlayan ilahi ve cadı teyzenin karşı ilahisi? yukarı da dini noir denmiş, hehe öyle sanırım.
  • film noir dediğinde sayılmış öğelerin dışında yozlaşmış iktidar olur. polis ise şerrefsiz polistir, rüşvet alır, zenginse parasını şerrefsizlik yaparak kazanmıştır. bu öğeler de pek görülmez night of the hunter da.
    ha bir yozlaşma unsuru olarak robert mitchum'un dini kötüye kullanması desek, o da kişisel psikopatlıktan kaynaklanan bir durumdur. dolayısıyla dini noir da ne derece isabetli bir tespit bilemeyeceğim.

    esasen night of the hunter bir masaldır, kabustur. kötü cadı yerine robert mitchum'dan kaçar çocuklar, öksüz kalırlar, kelimenin tam anlamıyla dere tepe düz giderler ve cadının tam tersi diyebileceğimiz yaşlı kadının evinde kendilerine yeni bir yuva bulurlar. gerisi mitchum ile kadının ego savaşı gibidir, final ise, onu açıklamaya benim gücüm yetmiyor, her izlediğimde nefesim kesiliyor.

    eğer çocukken dinlediğiniz masalların sizde yarattığı etkiyi özlüyorsanız akşam ışıkları kapayın, bir battaniyenin altına girin, salep içip izleyin bu filmi.
  • donemin alman sinemasindan fazlaca etkilenmi$ bir filmdir. zaten 2. dunya sava$i sirasinda almanya'dan hollywood'a kacan beyinlerin uzantisidir bu tarz filmler. modern bir hansel ile gretel hikayesi ama 1955 yapimi. alakasiz olacak belki ama bu filmi renklendirmeye cali$tilar mi hic ara$tirmadim. ama olmaz. olamaz yani bu filmin renklenince ayni tadi vermesi.. bu filmi izleyip de robert mitchum'dan tirsmami$ bir insan evladi olabilecegini sanmiyorum. ama cocuk heyecani ve meraki ile izleyeceksin, oyle vakit gecsin diye izlememek lazim bu filmi.. yillar once izlemi$tim, az evvel yine izledim, ayni heyecan, ayni gerilim... film surukluyor i$te ne yaparsin.
  • empire dergisinin; " this is the film equivalent of the one-great-album-band-split-up-never-get-shit punk ethos " diye sözettiği, charles laughton'un ilk ve son filmi. klasiğin daniskası.
  • robert mitchum ortalıkta vahşi bir hayvan gibi dolanır bu filmde, şarkılar söylerken bile ürperticidir.
  • istanbul modern sinema'da 8-31 ocak günleri arasında sunulacak "robert mitchum ve cool'un doğuşu" baslikli programda caniler avcısı adiyla gosterilecek film.

    psikopat vaiz ve yasli cadimtirak kadin aslen iki ayri insanlik gorusunu sembolize etmektedirler. vaizinki surekli insanin dogasinda bulunan ve birbiriyle didisen iyilik ve kotuluk kavramlarini gurestirdigi iki eli ve habil ve kabilden dem vurdugu vaazlariyla diyalektik gibi dursa da aslinda sadece kotulugun kazandigi ve karanligin hukum surdugu bir dunyaya pupa yelken gidisi simgelemektedir. yasli cadimtirak kadin ise her insanin iyi oldugu ve firsat verildiginde iyiyi sececegine dair humanist bir yaklasim icindedir. ve ikisinin karsilikli ayni ilahiyi soyledikleri sahne kadinin adama bir meydan okumasi ve zaptedilmis bir kaleyi kendi yontemlerince geri almasidir. adamin bir bataga cevirdigi sapkin inancini kendi temiz evine cekerek yok etmesidir
    .
  • film noir (kara film) türünün nadide filmlerinden biridir kendisi. hem sinemasal anlamda hem de yönetmeni charles laughton'ın ilk ve tek filmi olması sebebiyle sinema tarihinde önemli bir yere sahiptir. film, 1953 yılında amerikalı yazar davis grubb tarafından yazılan aynı isimli romandan uyarlanmıştır. filmin yönetmen koltuğuna ise dönemin en büyük karakter oyuncularından biri olan ingiliz aktör charles laughton oturtulmuştur.

    filmin baş karakteri olan vaizi (harry powell) canlandırmak için laughton, bu role ilk olarak kendisini düşünmüştü. rolün altından kalkabilecek yeterlilikte bir oyuncu olmasına rağmen filmin hem yapımcısı hem de laughton'ın yakın arkadaşı olan paul gregory; stüdyonun filmi, anca bir başkasını vaiz olarak oynatması şartıyla finanse edeceğini söylemesi üzerine laughton'ı bu fikirden vazgeçirdi. laughton, daha sonra gary cooper'ı bu rol için düşünmüş olsa da cooper kariyerini kötü etkileyebileceğini düşünerek rolü reddetti. düşünülen birkaç ismin de çalışma programlarının uymaması sebebiyle rolü geri çevirmek zorunda kalması üzerine bu efsanevi rol sonunda onu hak eden kişiye yani robert mitchum'a kaldı.

    fakat filmin adapte edileceği romanın yazarı grubb'a göre mitchum, uzun boyu ve heybetli yapısıyla bu vaiz rolü için fazla seksiydi. grubb'ın bu düşüncesine karşı laughton ise şöyle düşünüyordu: "if you want to sell god, you have to be sexy (tanrıyı satmak istiyorsan seksi olmak zorundasın)".

    ve bu muhteşem film 1955 yılında gösterime girme imkanı buldu. ancak ilk gösterimin ardından gelen yorumlar hiç de iç açıcı değildi. hem izleyiciler hem de eleştirmenler filmi hiç beğenmemişti; çünkü film, onların alışık olduğu tarzda bir amerikan, daha doğrusu hollywood filmi değildi. yönetmen oldukça sert bir konuyu, kendini o kadar da fazla ciddiye almadan anlatmıştı. filmin, alman dışavurumculuğundan fazlasıyla esinlenen stili ve geneline hakim olan ironik ve tekinsiz gotik üslubu hem izleyiciye hem de eleştirmenlere kabul edilemez gelmişti.

    filmin acımasızca eleştirilmesini laughton fazlasıyla kişisel algıladı. gişe başarısızlığının ardından hem stüdyo laughton'a bir daha film çektirmeyecek hem de kendisi tüm eleştirilere kırılıp ikinci bir film çekmeye tövbe edecekti. fakat kaliteli işlerin elbet bir gün hak ettiği yere ulaşma gibi kötü bir huyu vardır. film yıllar geçtikçe, kulaktan kulağa fısıltı gazetesi yoluyla kalitesini yaymaya başladı. özellikle 70'lerde ortaya çıkan yeni nesil film eleştirmenleri tarafından film, göklere çıkarılmaya başlamıştı bile. roger ebert'e göre "the night of the hunter", en korkutucu filmlerden biri olmakla birlikte aynı zamanda sinema tarihinin de en unutulmaz kötü karakterlerinden birine ev sahipliği yapmıştı.

    film, günümüzde tartışmasız bir şekilde film noir türünün başyapıtları arasında gösterilmekte ve pek çok "tüm zamanların en iyi korku filmleri" listesinde de kendine ilk sıralardan yer bulabilmektedir. "the night of the hunter" filmi bugün, coen kardeşlerden guillermo del toro'ya kadar pek çok ünlü yönetmenin en sevdiği ve en çok referans verdiği filmlerin başında gelmektedir. filmin ikonik karakteri vaiz harry powell'ın iki elinin dört parmağına yazdığı "love" (aşk) ve "hate" (nefret) dövmeleri hala sinema tarihinin en unutulmaz anlarından biridir.
  • charles laughton'ın bu filmin bir başarısızlık olduğuna inandığını ve bir daha asla yönetmeyi denemediğini duymuşsunuzdur. belki de sinema tarihinin en acıklı olaylarından biridir bu zira bu ilk ve son filmi ancak psycho'nun yanına konulabilecek mükemmelliktedir. sürekli aynı ayarda aynı saçmalıkları üreten hollywood çakallarını düşünüyorum da iç geçiriyorum. insan yönetmenliği veya sanatçı olmayı ancak kendi içinde duyabilmeli. ya devam etmeli ya da laughton gibi inzivaya çekilmeyi bilmeli. hollywood onlarca film çekmesine rağmen bugün hatırlanmayan doğuştan hayatı kaymış yüzlerce yönetmenle dolu. ama charles laughton bu tek filmiyle hep hatırlanacak.
  • benzer işler:

    the night of the hunter (1955) : görsel

    the exorcist (1973) : görsel

    the conjuring the devil made me do it (2021) : görsel
  • robert mitchum ustadan gece gece korkmamı ve tiksinmemi sağlamış filmdir. o bakışlar, o konuşma, gülüşündeki o şeytanilik ve sinsilik, bir elinde iyilik yazmasına rağmen içinde zerre iyilik barındırmaması... mitchum sağlam oynamış. epey bir geriyor. zaten mitchum hapisten çıkıp "gidip bulalım şu parayı" diye düşünerek yola düştüğünde gerilim başlıyor. çocukları bulacağına ve onlara zarar vermeye çalışacağını biliyoruz zira. gerilim de yukarıda belirtildiği gibi alfred hitchcock'un gerilimlerini akla getiriyor. başarılı bir filmdir özetle. aktör charles laughton ilk ve tek yönetmenliğidir. halbuki devam etseydi ne eserler koyardı önümüze. bu filmden yedi yıl sonra vefat etmiş kendisi. neyse özetle izlenesi bir film. özellikle hala masallara kayıtsız kalınamıyorsa bu film muhakkak görülmeli. zira film her anıyla bizlere anlatılan o masalları (özellikle hansel ve gretel) akla getiriyor.
hesabın var mı? giriş yap