• ryan murphy and brad falchuk together is the new black dedirten yapım. bu adamlar artık daha ne yapsın ha ne yapsın!?

    olağan dışı mekan seçimleri ve yaratılan kusursuz atmosferin yanında benim en çok keyif aldığım yanı diyalogları oldu. ek olarak gossip girl'den sonra sınırları olmayan zenginlik algısının en iyi yansıtıldığı yapım olabilir (bir tutam cahil abartması). hikaye de buna sınırsız imkan sağlayacak yapıda olduğu için resmen gözünüz doyuyor.

    o kadar beklemediğiniz bir anda, öylesine sıradan bir şekilde nasıl o kadar doğru olduğuna inanamayacağınız bir cümle duyuyorsunuz ki, bütün farklılıklara rağmen hayatın aslında evrensel kodları olduğunu hatırlatıyor. bazen tam bir ka-ka-kara mizah şov.

    son olarak, sana aşığım river gardaşım. sen gerçek olamayacak kadar güzel bir amerikan klişesisin ama aşığım artık yapacak bir şey yok.

    --- spoiler ---
    2. bölümde izlediğimiz şahane bir sahne var mesela; keaton hobart'ın eşinin boşanmak istediğini söylediği an. son zamanlarda izlediğim en güzel şey olabilir. bunu takip eden hastane sekansı, aptal bebelerden birinin "neden boşanmak istedin ki" sorusuna georgina hobart'ın verdiği cevap "sürprizlerle karşılaşmamaktan, yanlış hiç bir şey yapmamaktan sıkılmıştım ve can sıkıntım kırgınlığa dönüştü". bu yaptığınız var olduğunu bile bilmediğimiz yaralara tuz basmaktır kardeşim. sahne tondan tona atlıyor adeta. mizah dengesi okkkadar iyi ki.
    --- spoiler ---
  • durmadan izlemek istiyorsunuz, temposu düşmüyor, oyuncular haddinden fazla iyi iş çıkarmış. bu diziye komedi de, kara mizah da, dram diyen de çıkacaktır. zira hepsi bir arada. şahsen benim için dram yanı daha ağır bastı. bireylerin iç hesaplaşmalarını kararlarına nasıl yansıttığını izliyoruz. hayalleri peşinden giden insanların bu hayallerine ulaşmak için neler yapabilecekleri çok güzel aktarılmış. her karakterin vazgeçtiği bir değer mevcut. kimisi para için ailesini, kimisi aşk için düzenini, kimisi nüfuz için etiği, kimisi de birazcık da olsa huzur için canını arkasında bırakıyor. hepsinde de sarsılmaz bir hırs mevcut.

    sahneler çok güzel. hakikaten çok güzeller, açısından, renklerine kadar. karakterlerin arasında ilginç diye nitelendirmeyeceğim birisi dahi olmadı. bu da diziye renk ve tahmin edilememe hissiyatı kattı. tabi oyuncular da bu karakterlerin altından fazlasıyla kalkınca seyir keyfi tavan yaptı.

    özetle netflix turnayı gözünden vurmuş bu yapımla. sonraki sezonlarında kalitesini korursa, bir netflix klasiği olmaması mümkün değil!
  • siyaseti seven herkesin seveceği, kendinden bir şey bulacağı dizidir. netflix'te ne izlesem derken gördüğüm önce yeni bir house of cards mı geliyor diye düşünürken, ergen geyiği olduğunu okuyunca "neyse biraz da gülelim fena olmaz" diyerek başladığım dizidir.

    ------spoiler-------
    son bölümünde arkadaşları, "kampanyasız yapamazsın senin olayın bu" derler. o noktada tam olarak kendimi gördüm. seçim atmosferi olmayınca etrafta kampanya olmayınca, hali hazırda yerelde kampanyaya kafa yormadığımda (bir partide gönüllü çalışırım), gerçekten canım sıkılıyor. seçim zamanları daha bir heyecanlı oluyorum.

    yalnız son bölümde politik doğruculuklarını baya batırdılar. 8 bölüm boyunca her türlü ilişkiyi bize izlettikten sonra son bölümde rakiplerinin 3'lü ilişkisini duyunca heyecanlanıp gaza geldiler. bakalım gelecek sezon orayı nasıl toparlayacaklar.

    -----spoiler---------

    sonuçta izleyin eğlencelidir.
  • 4. bölümdeyim. izleyip bitirenlere göre çok şanslı, hiç izlememiş olanlara göre çok şanssızım.
    iyi diyaloglar, sürprizli bir senaryo, sınırsız bir hayal gücü. izleyiniz.

    1.sezon tamamlandı editi
    --- spoiler ---
    7 yaşında amerikan başkanı olmayı kafaya koymuş payton’ın hikayesini keyifle izledim. başkan olabilmek için harvard’a girmesi gerektiğini bilen, harvard’a hakkıyla girebilmek için okuduğu lisenin öğrenci birliği seçimlerini kazanmak zorunda olan çok varlıklı bir ailenin evlatlık çocuğu payton.
    bu yönüyle bizdeki proje çocuklarına benzese de hayatına şekil vermeye çalışanlar bizim proje çocuklarının aksine payton’ın ebeveynleri değil, kendisi.

    iyi kalpli insanlar neden iyilik yapar? yaptıkları kötülüklerin sonunda onlara iyi insanlar diyebilir miyiz? yeterli motivasyonu ve bir hedefi olduğunda insanın her şeyi yapabileceğinin birbirinden iyi örneklerini sunan dizi yin yang felsefesiyle izleyicinin bu sorulara yanıtlar aramasını istiyor.
    siyasetin insanı yozlaştırması bilinen bir gerçekken günlük hayatın içindeki bireysel politikalarımızın yarattığı küçük dramlara tanıklık ediyoruz.

    dizinin müziklerinden, oyunculuklarına, tahmin edilemez kurgusundan görüntü yönetmenliğine, müzikal altyapısından senaryosuna beğendiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. içinde bulunduğumuz gerçeklikten bizi olabildiğince koparıp kurmaca da olsa başka gerçekliklerin kapısını aralayan 8 bölümlük bir seyahat bileti bu.

    --- spoiler ---
  • gece başladım, fragmanı izleyince oha oyunculara gel tepkisi vermiştim. şu an 4. bölümdeyim. harika.
    homofobikler izlemesin.

    bitirdim. 2. sezonu dört gözle bekliyorum.
  • bütün diziyi bir oturuşta izledim (boşluğa düştüğümü daha belli edemezdim sanırım), uzun zamandır izlediğim en en en en güzel dizilerden biri. ımdb'de 10/10 verdim seviyesinde bayıldım diziye, normalde çok zor veririm. eleştirecek hiçbir şey bulamıyorum, hayran olduğum ayrıntılarını yazsam oldukça uzun bir post olur.

    o yapımcı üçlüsüyle ilişkim glee ile başlamıştı ve her yapımlarında gittikçe güçleniyor.
    ryan, brad, ian sizi seviyorum <3
  • ilk fragmanı çıkan netflix dizisi.
  • birinci sezonun 7. bölümündeyken aydınlandım ve bir şeyler keşfettim. sizinle ve ilerisi için kendimle paylaşmak istedim. diziyi rastgele gördüm, saçma netflix dizisi kesin gene neyse yatmadan yarım saat izleyim dedim 11 gibi ve o gece 3te uyudum.

    beklediğimden çok daha iyi çıktı ve bu kadar gözden uzak kalması şaşırttı.

    --- spoiler ---

    7. bölümde payton saçmayla vurulup komada riverla konuşurken normalde hiç olmadığı şekilde aydınlandım.

    öncelikle burası kendimi anlattığım bölüm olacak. düşüncelere ve derslere kendi üzerimden nasıl vardığımı açıklayabilmek adına. isterseniz 5 paragraf sonra dersleri okumaya geçebilirsiniz. oradan sonra da diziyle alakalı yorum olacak.

    uzun bir zaman sonra ikisinde de kendimi gördüm. yıllarca bir yanım iyiliği, yoğun hisleri, empatiyi ve doğruluğu savunup hayata çevremdeki her şeyin hisleri olduğu fikriyle bakarken, kim bilir ne çeşitli acılar çektikleri için intihar eden balinalara üzülürken diğer yanım da doğanın bir kanunu olduğu, zayıfın ölüp yenileceğini ve güçlünün hayatta kalacağını savundu.

    yıllarca, uzun yıllar bu pragmatik yanım hayatıma yön verdi. hep mantıklı kararlar aldım. hep en doğru olanı hesaplayıp üzerine düşünüp ilerledim. en yapılması gerekene yöneldim. karşıdan karşıya geçerken hipotenüsün beni en az mesafe yürüyecek şeklinde olmasına yönelik hesaplar yaptım. bir caddede yürürken yolun karşı tarafında bir sokağa gireceksem o caddeye çıktığım anda araçların uygunluk durumunu kontrol etmeye başlayıp yürürken o geçişi tamamladım mesela. bugün baktıkça çevremde kimsenin bunu siklemediğini fark ediyorum. önceden sorun onlarda diyordum. mantıklı ve hızlı düşünemiyorlar diyordum. şimdi bende bir sorun var sanırım. neden bu kadar ciddiye alıyorum her şeyi diyorum. 5 metre yürümenin de hesabını yapmazsın.

    konuyu çok dağıtıp saçma örnekler vermiş olabilirim ama derdimi anlatamıyorum kimseye. ben böyle biriydim. uzaktan bakınca çok garip geliyor. insanlar içimdeki hesapları bilmedikleri için onlara büyük bir olay gibi gelmiyor.

    noldu da değiştim konusuna gelirsek bütün yaptığım seçimlerin beni getirdiği noktada mutlu olmadığımı fark edince ne yaptığımı anladım. 28-29 yaşlarım buna milad oldu. yıllarca uğraştığım şeylerin ne kadar küçük ve boş hesaplar olduğunu istediğim noktaya gelip de çevreme bakınca anladım. bu muymuş ya dedim. bunun için mi bu kadar ciddiye aldım hayatı ben? bunun için mi riskleri en aza indirdim, tavlada rakibimin işine yarayacak zarların kombinasyonunu kafamda yapıp en düşük ihtimalli olana yönelik oynadım. o düşük ihtimallerin arada gerçekleşip benim taşımı kırdığında anlamam gerekiyormuş aslında evrende hiçbir hesabın kesinlik barındırmak zorunda olmadığını.

    buradan sonra kendi adıma çıkardığım dersler var

    evet varız, burdayız. bir kütlemiz var ve buna karşılık bir çekimimiz de var ama başkalarının da kütlesi var. benim kütlemin yetmeyeceği günler gelecek belki. ya da başkasının kütlesi sebebiyle yörüngem kayacak. elimizde olan hiçbir şey yok. tek bildiğimiz ve emin olabileceğimiz şey kendi bilincimizin varlığı.

    aklın hayatınıza bu kadar hayata etki etmesi sonrasında gelebilecek herhangi bir olumsuz sonuç yıkıma sebep oluyor işte. patikayı dolaşa dolaşa, dinlene dinlene ve arada nefeslenirken geriye dönüp her yükseklikte manzaranın keyfini ayrı ayrı çıkara çıkara hatta istersen bana bu da yeter dersen zirveye ulaşmadan keyfi olarak yürüyüşü sonlandırabileceğin bir şekilde tırmanmak varken aman hemen tepeye çıkıyım da manzarayı görüyüm dersen gördüğün manzara seni mutlu etmezse yıkılırsın. zaten beklentin de yorgunluğun sebebiyle daha yüksek olacağı için beğenme ihtimalin de düşer.

    oysa hayatı bir varış noktası olarak değil bir tırmanış ve yolculuk olarak görmek kendimize büyük bir katkı olacaktır.

    dizi ile ilgili yorumlarım

    ikisinde de kendimi görünce anladım ki river ve payton tamamen bir kişi aslında. river kalbi simgelerken payton aklı simgeliyor. payton politikacı olacak. kendisini buna yönelik her adımda hazırlamış. kalbini dondurmuş. zaten jenerikte de her şey anlatılıyor. makineye bal mumu döküp canlandırıyorlar. ruhu yok. sadece düşünüyor ve işlem yapıyor. ama içinde gelişen duygular olmaya başlıyor. hissetmeye başlıyor.

    oysa politikada hislere yer yok. o yüzden ilk seçimine girmeden önce river'ın ölmesi gerekiyordu. hislerini tekrar öldürerek seçime girdi kalbi ise ona ölürken hayatta kazanmaktan daha önemli şeylerin olduğu mesajını vererek gitti.

    payton artık değişti. hislerinin sadece arada bir ruh gibi uğrayacağı bir hayatı olacak. başka bir yola girdi. geri dönebileceğini sanmıyorum ve onun için çok üzgünüm. bir şeyleri anlasa bile geri dönemeyecek. o kadar yorulduktan sonra geri dönüp başka bir yola girmek çok zor. tamamen bir yıkım ve psikolojik olarak zor zamanlara girip buhranda hayatını sorgulayacak. bunu yapmaktansa diğer yolda mutsuz da olsa devam etmek daha kolay gelecek. bir şeye belirli bir süre emek verdikten sonra bundan dönmek çok daha zor oluyor. bunun bi teorimi vardı sanırım. öyle işte.

    --- spoiler ---
  • ryan murphy'nin ana tanrıçası jessica lange ve american horror story murder house'un ben harmondylan mcdermott'un da kadrosuna katıldığı; merakla beklediğimiz dizi.

    ryan murphy yapıyorsa, muazzam olacağına şüphem yok. ucundan kıyısından evan peters'ı da katarsa güzel olur.
  • netflix anasayfasında tesadüfen rastladığım ve pek ciddiye almayacak olduğum, sonra jessica lange ve gwyneth paltrow'u görünce bir duraksadığım dizidir.

    şahane bir introsu olduğunu düşünüyorum. ana karakterin ne kadar sahte, ne kadar automatonolduğuna dair ilk izlenimi en iyi şekilde veriyor.

    çok çok renkli sahnelerin ne kadar kara mizah içerebileceğine dair şaşırdım kaldım ilk bölümü izlerken. konusundan mütevellit, pek çok politik gönderme bekleseniz de, aslında günümüz politikasıyla ilgili pek bir şey bulmuyorsunuz. daha çok geçmişe dair politik ögeler yansıtılmış, eh, risksiz kılçıksız bir tercih. bunun dışında, dizinin asıl eleştirisi sanıyorum günümüz genç jenerasyonuna. nasıl içi boş bir generation zyetiştiğine dair son derece dolu diyaloglar ve nüanslarla dolu.

    --- spoiler ---
    your generation got the terrible idea that it was best to vomit every thought and feeling all over each other. ıt's a pandemic of overcommunication that's led to an absence of intimacy.
    --- spoiler ---

    bu arada, özleyenlerinin kesinlikle glee tadı alacağını düşünüyorum.

    edit: 6. bölüm bitti spoiler'ı

    --- spoiler ---

    american horror story asylum *hatırlar mısınız bir sister judy* var idi. kendisinin vintage bir jukebox'a eğilip the name game isimli şarkıyı başlatıp bize şahane bir 3 dakika yaşattığı sahneyi, bu iki dizinin ortak yapımcısı ryan murphy, the politician'ın 6. bölümünde öyle güzel hatırlatmıştır ki, bir an "nana"mız kalkıp o bar masalarında hoplayıp zıplayarak lana lana banana diye gezecek sandım. harika bir bölümdü. şarkı seçimleri muazzam.

    --- spoiler ---

    edit: ilk sezon bitti. payton ve alice'ten chuck & blair havası alıyorum. tamam westworld, mindhunter, dark evet gerçekten sağlam diziler ama, şu politician'ın kapattığı açık anlatılmaz yaşanır. böyle dizi sektörüne bir wes anderson eli değmişçesine bir dizi.
hesabın var mı? giriş yap