• son zamanlarda izlediğim en iyi bilim kurgu. en azından türkiye şartlarında...
  • “basın yönetenlere değil yönetilenlere hizmet için vardır”
  • new york'ta dönem filmi çekiliyorsa mutlaka birileri karşıdan karşıya geçerken arabaların önüne atlayıp ani fren+korna çalınmasına sebep olur.

    bir yerde şöyle okumuştum: streep ve hanks'in oynadığı, spielberg'in yönettiği siyasi içerikli bir dönem filmi: sanki bir ödüllü film parodisi

    benim kısa yorumum ise şu: profesyonel film.

    güncel konularla bağlantılı etkileyici bir dönem hikayesi buluyorsun, iki yıl önce spotlight'ın başarısı da göz önüne alınınca gazetecilik üzerine film dikkat çeker diyorsun. sonra ödül avcısı, kendini kanıtlamış çok iyi başrol oyuncuları buluyorsun. iyi bir kurgu ekibi ve görüntü yönetmeni de ayarlayınca zaten spielberg profesyonelliğini konuşturuyor.

    tek sorun, bu hikaye özelinde olmasa da dönemin ve watergate'in çok kez işlenmesi neticesinde hikayenin yeterince ilgi çekici olmaması.
  • yine gazetecilik mesleği üzerine bir yapım olan, 2016 yılında en iyi film ve en iyi orijinal senaryo oscar ödülünü alan the spotlight filminden daha iyi olan filmdir ve 90. oscar ödüllerinde en iyi film adayıdır. her iki filmde gerçek olaylara dayanmaktadır. yeri gelmişken söyleyeyim gerçek olaylara dayandırılan filmlerin en iyi orijinal senaryo dalında aday olmaları bana çok saçma geliyor. ayrıca bu tarz filmere hem abd'nin trump yönetiminde hem de bizdeki tayyip yönetiminde ihtiyaç vardır. 1-2 saatlik bir film belki bir şeyleri değiştirmez ama onu izleyenler birçok şeyi değiştirebilirler.

    filmden;
    "basının görevi halka hizmet etmektir, halkı yönetenlere değil."
  • elimde sihirli bir değnek olsa türkiye'deki tüm medya patronlarını bir sinemaya tıkıp, seyrettireceğim film.
  • oldukça güzel film.

    film, washington post ve new york times'ın "devlet sırrı" olarak nitelendirilen belgeleri nixon'un tüm baskı ve zor araçlarına rağmen yayınlamasını, gazetecilik yaptığı için yargılanan ve yine pes etmeyen bir avuç insanı anlatıyor.

    bi' şu amerikan gazetecilerine ve patronlarına bakıyorum bi' de bizimkilere.
    medyanın özgür olmadığı ülkede kimse özgür değildir ve medya "halkın hizmetindedir, halkı yönetenlerin değil."
  • "basının görevi halka hizmet etmektedir, halkı yönetenlere değil."

    "neyi yayınlayıp neyi yayınlamayacağımızı devletin söylediği bir dünyada yaşıyorsak bildiğimiz post'un varlığı çoktan son bulmuş demektir."

    "güçlerini denetleyen kişiler olmak zorundayız, onlara biz hesap sormazsak, tanrı aşkına, kim soracak?"
  • '' the press was to serve the governed, not the governors ''

    bu cümlenin gerçekten ne anlama geldiğini anlatıyor film. kafanıza vura vura . elbette bu topraklarda yaşayan biri için anlaması zor . tamam tüm ayrım olmaksızın yeryüzündeki tüm iktidarların hayali/ hedefi'dir daha kontrol altında daha az özgür bir basın ama benim ülkemde bizzat basının amacı da budur. aman bana bir şey olmasın , mamam kesilmesin.

    bazıları için ağır hatta kimileri için yer yer sıkıcı gelebilir ama izleyin . izlettirin.
  • filmi izledikten sonra, "bir şey mi kaçırdım ben? film hiçbir şey anlatmıyor, bir şey kaybetmezsiniz," diye düşünüyorsanız anlamamışsınız demektir. filmi bir daha izleyin.

    can dündar'ın mit tırları haberi yüzünden neden yurt dışında olduğunu merak ediyor musunuz? hani özgür basın, ifade özgürlüğü, halkın haber alma özgürlüğü filan? hah! bu film de vietnam savaşı ve pentagon belgeleri üzerinden gazete ile abd ordusu arasındaki benzer mücadeleyi gözler önüne seriyor. ortada bir haber var; abd hükümetinin savaşı tırmandırması ve kamuoyuna yalan söylemesiyle ilgili. bunun belgeleri ordu analisti tarafından sızdırılıyor ve bir gazete sahibi ile editör bu haberi yayımlayıp yayımlamama konusunda gelgitler yaşıyor. netice?

    --- spoiler ---

    haber tabii ki basılıyor. çünkü özgür basın susturulamaz.

    --- spoiler ---

    spielberg'ün elinden yine keyifli ve lezzetli bir film olmuş. bu adamın dönem filmlerine ve mizansenine bayılıyorum. hanks ve streep ortaklığı da çok güzel olmuş.
  • spielberg bir taşla iki kuş vurmuş aslında. hem ülkesinde tehlikeye girdiğini düşündüğü basın özgürlüğü mevzusuna derinlemesine bir dalış yapmış hem de güçlü bir kadın karakteri başrole koyarak bu senenin modası olan kadın mevzusuna parmak basmış. oscarı almak için elinden geleni yapsa da muhtemelen heykelciği daha feminist olan three billbords filmine verecekler. çünkü bu sene kadınların senesi. geçen sene oscarda nasıl siyahileri sevindirme senesiyse bu sene de kadınları mutlu etme senesi.
    bu arada film bir harika. ilk yarısı nispeten sıkıcı gelse de gizli evraklara ulaştıkları andan itibaren filmin seyir zevki de hızla artıyor. basın nedir, neye hizmet etmelidir veya kimin arkasında durmalıdır, film bunları müthiş anlatmış. filmin bence en vurucu iki cümlesi filmi fazlasıyla anlatmaya yetmiş. "onlar kaybederse biz kaybederiz" ve "basın, yönetilenlere hizmet etmelidir, yönetenlere değil".
    "i am the state" demeyen insanlarca yönetilmek dileğiyle.
hesabın var mı? giriş yap