• holywood versiyonunu, cogu insanin korku filmi izlenmesini bilmemesi veya senaryonun akisina cok fazla onem vermesinden dolayi anlayamadigi, mukemmel korku gerilim filmi. orijinal versiyonu, ringu, kat kat basarili olmasina ragmen, dreamworks tarafindan yapilan yeni versiyonu gorsel acidan su gune kadar izledigim en guclu filmlerden biri olmakla kalmamis, ayni the blair witch project'te oldugu gibi filmi izlememden saatler sonra ortaya cikan ve bir hafta kadar devam eden bir paranoya ve korku hissi yasatmistir, herkese tavsiye edilir*.

    (bkz: ring)
    (bkz: ringu)
  • yıl olmuş 2011, sinemada izlediğimin üzerinden 8 yılı aşkın bir süre geçmiş ve üzerine sayısız korku filmi izlemiş ve etkilenmemiş olmama rağmen hala ikinci kez izlemeye cesaret edemediğim şaheserdir. hatta bir keresinde evde tek başımayım, saat 12 yi geçmiş televizyon izliyorum ve kanal değiştirirken tv8 de bu filme denk geliyorum o an mantıklı bir insanın yapması gereken ya filmi izlemek veya korkuyorsa kanalı değiştirip başka birşeyler izlemek olması gerekirken ben ise kumandayla birlikte odadan dışarı çıkıyorum. yaklaşık 10-15 dakika kadar odaya girmeye cesaret edemedikten sonra, şalterleri kapatıp açarak televizyonu kapatmayı başarıyorum.** televizyonu bir şekilde kapatmış olmama rağmen tv8 de o an yayınlanıyor olması ve durduk yere filmin aklıma gelmesi beni huzursuz etmeye yetmişti.

    bu kadar etkilenmemdeki en büyük etken video kasetteki görüntülerdir. görüntüler tek kelimeyle kusursuz ve rahatsız edici, kasetteki görüntüleri bir noktadan sonra izlemiyorsunuz da bilinçaltınızın size oyun oynadığını düşünmeye başlıyorsunuz.
  • ad seçimi çok başarılı olan film. çünkü ring ingilizcede halka anlamına gelmekle beraber ayrıca telefon sesidir.
  • telefondaki sesle pazarlık yapma istegi uyandıran film..
    -hadi be abi 10 gün olsun bari aslan abim
  • filmin en başında görülen dreamworks yazisinin d harfi, logo göründüğü anda birkac saliseliğine afişteki yuvarlak şekle dönüşmekte, hemen ardından tekrar d harfi olmaktadır. *
  • 2010'ların conjuring, annabelle, insidious, lights out'larını izlerken, bir önceki on yılın yani 2000'lerin korku kültlerinden birine dönüş yapma fikri aklıma fena takılmıştı bu ara. ve aralarından the ring'i seçtim. sanırım pek yerinde bir seçim oldu. artık iyice birbirinin tekrarına dönüşen ve adına parapsikolojik korku-gerilim filmi denen saçmalıkların üzerine gore verbinski'nin bu filmi ilaç gibi geldi. gündüz gözüyle ve yıllar sonra izleyince hem görüntülerinin hem müziklerinin hem gerilim unsurlarının hem de yoruma açık senaryosunun ne kadar üst seviyede olduğunu fark edebildim. çoğunluğun bildiği gibi bu film bir remake. (bkz: ringu). orijinalini henüz izlemedim ama bu filmin televizyon figürü üzerinden bir şekilde yorumlanması lazım.

    şimdi filmin adından başlayalım, the ring yani halka. şu arkadaşımızın dediği gibi telefon sesi de ring demek. iki anlam da film için kullanışlı. henüz isminde çok anlamlılığı yakalayan bu filmin, içerisinde de çok anlamlılık ögeleri yani metaforlar ve semboller barındırması yüksek gibi duruyor. peki filme ismini veren halka ne demek? halkayı nerede görüyoruz? ilk olarak video kasetin içinde fark ediyoruz. fakat film ilerledikçe rachel'in düştüğü kuyuda samara'nın gözlerinden kuyunun kapağının kapanışı sonrası ışığın bize ulaştığı şekil bir halka belirtiyor. yine filmden öğrendiğimiz gibi muhtemeldir ki samara burada 7 günlük bir ölümle mücadele vermiş. yani 1 hafta. hafta, sonu başına dönen bir tekrardır. bu tekrara halka şekillerde de rastlayabiliriz. çemberin başı ve sonu olmaz, çember tekrar demektir. burada 7 gün sadece 7 gün demek değildir. kendini sürekli tekrar eden 7 gün yani hafta demektir.

    filme ismini veren halka özellikle bu görüntüden geliyor gibi. bu görüntüyü yorumlarsak, kuyunun içinden dışarı bakış neticesinde görülebilen bir görüntü. yani halkayı fark edebilmek için kuyunun içinde olmak lazım. peki kuyunun içi ne demek? bence kuyunun içi televizyonun içi demek. halka da televizyonun içinden bize atılan bir bakış sonucu ulaşılabilen bir görüntü. televizyon, karşısında oturan seyircinin kendisini tekrara ve döngüye hapsetmesinin bir sembolü. nitekim bu kuyu sahnesini izlerken sanki ekranın içinden bana bir bakış atılıyor gibi hissettim ki tek fark benim ekranımın dikdörtgen olmasıydı.

    yani bu filmin asıl korku ögesi televizyon dedik. izlemeye başladıktan sonra içine düşülen bir kuyu ve sonu hiçbir zaman gelmeyen günler, haftalar, yıllar boyunca izleyeni zehirleyen bir makine. bu yüzden samara televizyonun içinden çıkıyor, samara'nın televizyonun içinden çıkması tesadüf olamaz. televizyon, zararsız olduğu düşünülen ve her gün çok fazla kullanılmasına rağmen ne kadar sıklıkla kullanıldığını kullanıcısına fark ettirmeyen bir nesne. öyle bir şey ki orada izlenilen görüntülerin kameralarla çekildiğini bile fark edemeyen insanlar var, tıpkı video kasetteki ayna görüntüsünde kameranın gözükmesi gerekirken gözükmemesi gibi. televzyona yüklenilen bu özelliklerin benzeri günümüzde porno için de geçerli bu arada. porno da cinsel dünyayı sarsan bir bilinçaltı virüsü. samara'yı da televizyonun içindeki virüs gibi düşünmek lazım. insanları zehirleyen izlemeye başlayanı 1 hafta içinde öldüren yani içine çekip hayatını yok eden virüs. ve bunu telefonla arayıp haber verecek kadar da ortada olan.

    peki samara'nın rachel'i öldürmeme sebebi, rachel'in samara'ya yardım etmesi miydi? ilk başta bunun böyle olduğunu düşündüysek de daha sonra öğrendiğimiz gerçek rachel'in kaseti kopyaladığı için yaşamda kaldığıydı. bu ilk bakışta anlamsız gibi gelse de samara'nın amacının adeta bir virüs gibi yayılmak, kendisini insanlara haberdar etmek olduğunu öğrendiğimizde o kadar anlamsız gelmiyor. samara, eğer insanlığın kanserlerinden biri olan televizyon virüsüyse yayılmak için rachel'i seçmesi o kadar mantıklı ki. çünkü rachel gazeteci, yani basın, yani televiziyoncu değilse bile yaptığı haber televizyona çıkacak birisi. bir nevi o, televizyonun içinde. bu yüzden rachel kuyuya düşüyor. çünkü kuyu televizyonun içinde ve rachel de televizyonun içinde. bu yüzdendir ki kasetin kopyalanması sadece bir kopyalama hareketi değil. insanların trajedilerini yayan basına ve kullandıkları araçların en etkilisi televizyona bir gönderme. nasıl insanın yaşaması için oksijene ihtiyacı varsa, basının ve televizyonun ihtiyacı olan şey de reytingdir. reytingin trajediden veya yalandan gelmesi hiç önemli değil. rachel da filmin sonunda yaşamak için kopyaladığı kasetleri insanlara izlettireceğinin sinyallerini vermez mi? çünkü o bir gazetecidir.

    televizyonu yok eden filmler deyince akla gelen iki film: network, agresif bir dram filmi olarak televizyonun insanları nasıl realiteden uzaklaştırdığını haykırıyordu. yine televizyonun iç dünyasını ve seyircinin tepki koyma mekanizmasının bile televizyon tarafından yönlendirildiğini görüyorduk. ikinci film man on the moon ise komedi filmi olarak geçmesine rağmen içinde ağır dram saklayan ve televizyon dünyasına savaş açan andy kaufman'ın ilginç hikayesiydi. andy, burada yine hem televizyonun iç dünyasıyla hem de izleyicilerle derdini anlatma mücadelesindeydi. artık the ring'i de bu filmler arasına ekleyebiliriz. bu sefer korku türünde, ve diğer iki filme göre söylemek istedikleri çok daha derinlerde, gizli ve yorumla ulaşılması gereken yerlerde.

    yorumlardan okuduğum kadarıyla bu filmi izledikten sonra televizyonlarını duvara çevirenler mi dersiniz, yoksa televizyonu kapatmaya korktuğu için elektrik şalterini indirenler mi dersiniz. bu film tam olarak televizyondan bu denli korkacak kadar ona bağlı olan insanların düştükleri kuyuyu ve bu kuyuda geçirdikleri sonu gelmeyen 7 günü anlatmak istiyor. bu yüzden televizyonunuzdan korkmayın, televizyonunuzu parçalayın. televizyonu kullananın samara'sı eksik olmayacaktır.

    son olarak televizyon hiçbir zaman bir kutu değildir. televizyonun gözükmeyen kısmı yani ideası bu filmlerde asıl eleştirilendir. yani kontrol, yönlendirme ve sisteme karşı gelebilecek tehlikelere karşı insanları aptallaştırma gibi misyonları. eğer inanırsanız aya adam bile koyar bu şerefsizler. hakikaten eğer inanırsak birey olamayız. yazımıza iki şarkıyla son veriyoruz.

    r.e.m - man on the moon
    goran bregovic, iggy pop - tv screen
  • filmdeki at sahnesi görüp görebileceğim hatta biraz ileri gitmek gerekirse çekilebilecek en korkunç film sahnelerinden biridir. bu saatte durup dururken akla gelmesi de cabası. tövbe est.
  • hayatim boyunca izledigim en korkunc film.
  • ringu'nun inglizce olan bu versiyonunda, hatunun internette gezerken browser'in adres barında "c:\windows\desktop\...." tarzı adresleri görünce, bütün internet'i makinasına indirdiğine inandığım film. bu arada bu versiyonundaki video, orjinal japonca'sındakinden çok daha korkunç.
  • ilk izlediğim de anlamakta zorlandığım korku filmi. tabi ikinci izleyişim de tek olmamın da avantajını kullanarak olayları daha iyi anlamış oldum. film gerçekten altıma sıçırtmaya yetti de arttı. teşekkürler hollywood yıllardır korku filmlerini komedi filmi izleyerek seyretmiş biri olarak bir ilki başardın. o gün bugündür samarayı sayen de aklıma kazıdım. ne zaman bir açık kalmış static tv, su çekilen kuyu ve sessizlikte çalan telefon görsem aklıma hep beni altıma sıçırtan samara geliyor.
hesabın var mı? giriş yap