sorgulayıcı, didaktik bir yapıda olan; 1957 yapımı
ingmar bergman klasiği film. hemen hemen her filminde oynayan
max von sydow ve
bibi andersson da filmdeki oyunculardan.
başta da dediğim gibi filmin ana teması, belki de sorgulamak. "ölüm" konusu çoğumuz için bir sözcük olarak anlam taşısa da derin düşünüldüğünde korku anlamını da taşımaktadır. evet çoğumuz ölüm kelimesini dilimize kolayca koyabilirken azıcık düşündüğümüzde, beraberinde gelen korku, dilimizden hemen bırakmamızı sağlıyor. filmde de ölüm teması geniş bir yelpaze de sunulmuş. şu konuşma da zaten filmin en can alıcı yeri;
---
spoiler ---
– tanrının kendini göstermesini, benimle konuşmasını istiyorum. karanlıkta ona sesleniyorum ama sanki hiç kimse yok.
+ belki de kimse yoktur.
– o halde yaşam korkunç bir şey. her şeyin bir hiç olduğunu bilen biri ölüm karşısında yaşayamaz.
+ çoğu insan ne ölümü ne de yaşamın hiçliğini düşünür.
– ama bir gün hayatın sonlarında karanlıkla yüzleşmeleri gerekecek.
+ o gün…
– korkumuzdan bir imge yaratır ve sonra o imgeye tanrı adını veririz.
---
spoiler ---
ve evet! film ölümü sorguluyor. ölüm meleğiyle oynanan satranç ise tartışmasız sinema tarihin en mükemmel sahnelerinden. karakterimiz de bu durumu, şu replikle çok iyi bir şekilde aktarıyor bizlere:
---
spoiler ---
"bu benim elim. hareket ettirebiliyorum. kanım damarlarımda akıyor. güneş tepemizde parlıyor. ve ben, antonius block… ölüm’le satranç oynuyorum!"
---
spoiler ---
film öyle iyi bir kurguya sahipki, karakterlerin içsel çekişmeleri ve korkuları etkileyici bir şekilde işlenmiş. üzerine, defalarca düşünülüp beyin yakabilir. bergman'ı ve onun sinemasını anlamak için kesinlikle iyi bir başlangıç. bu sanatçı ruhundan olan yönetmeni izleyin, izlettirin. son olarak bir replik var ki filmi ve bergman' ı beğenmemeyi imkansız hale getiriyor.
"nereye dönersek dönelim arkamız hep arkamızda kalır."