• yönettiği ilk film olan the father ile büyük bir başarı elde eden tiyatro yazarı florian zeller ikinci filminde yine aile üzerinden yürüyerek ergen depresyonu ve baba-oğul ilişkisini ele almış. film venedik film festivali'nde ağır eleştirilere maruz kalmış fakat beni derinden etkilemeyi başaran filmin bu kadar gömülmeyi hiç de hak etmediğini düşünüyorum.

    baba, birkaç yıl önce boşanmış ve kendisine yeni bir hayat kurmuş, yeni eşinden bir oğlu olmuş. işine fazla odaklanan ve zaman harcayan biri olmakla birlikte huzurlu bir aile ortamı kurmuş. başarılı bir avukat ve önü açık bir siyasi danışman. bu başarısını annesine ve kendisine kötü davranan babasına rağmen çok çalışarak elde etmiş.

    oğul ise boşanma sonrası annesinde kalmış fakat anne'nin boşanma sürecini fazla acılı yaşaması ve dağılması çocukta derin ve kalıcı izler bırakmış. film de zaten anne'nin çocuğun son bir aydır okula gitmediğini söylemek üzere eski kocasının kapısına gitmesiyle açılıyor.

    baba, vakti değerli bir plaza insanı ama kendi babası gibi olmak istemeyen; çocuğunu anlayan ve önemseyen bir baba olma çabası içerisinde elinden geleni yapmaya çalışıyor, yıllardır hayalini kurduğu kariyerinde sıçrama yaptırtacak fırsatı oğluna zaman ayıramama riski nedeniyle reddedebiliyor.
    yeni karısı da oğula evini açacak, ona yardımcı olmaya çalışacak kadar iyi biri esasen. pek de sevimli olmayan çocuğu sevemese de kocasına olan aşkı onu çocuğa karşı iyi olmaya zorluyor da diyebiliriz.

    baba'nın ve yeni karısının çocuğu kazanma gayretleri çocuğun ruh halinin değişmesine dönemsel katkıda bulunsa da genel anlamda sorunları çözmeye yetmiyor. filmin analizlerinde çocuğun akıl hastası olduğu şeklinde yorumlar ağırlıkta olsa da o ruh halinde yaşayan pek çok genç görmüş biri olarak sorunun, yeni jenerasyonun dünyaya bakışı, hayatı okuması ve hayata uyum problemi bağlamında ele alınması gerektiğini düşünüyorum. 16-17 yaşında, az konuşan, duygularını belli etmeyerek sabit bakan, sorununu ve yaptıklarının nedenini izah edemeyen, sosyalleşme ve arkadaş edinme sorunu yaşayan, kendisini çok yorduğunu düşündüğü hayata intibak edemeyen ve henüz yaşamadığı hayatın tükenmişliğini hisseden, ürkek-kırılgan-hassas olduğu kadar empati yoksunu ve özgüveni ciddi oranda kırık gençler. anlamayı hiç düşünmedikleri ebeveynlerine karşı öfkeli ve onlardan hep alacaklılar.

    çocuğun haklı olduğu noktanın, babasının ona yardımcı olma biçiminin çocuğun ruh dünyasına etki edememesi olduğunu söyleyebiliriz. baba çocuğun düzenli olarak okula gitmesini çok önemsiyor; ödevlerini, testlerini, gireceği sınavları gündem ediyor, başarılı olma ile mutlu olmayı özdeş göstermeye çalışıyor.
    çocuğun, yıkıcı iç geriliminden kurtulmak için kollarına çizik attığını, hayata anlam yükleyemediği için yaşamanın acı verdiğini, okulun veya başarının zerrece umurunda olmadığını, içinde hapsolduğu yalnızlık ve yalıtılmışlığın tercih gibi görünmesine rağmen anlam eksikliğinden kaynakladığını göremiyor veya görmek istemiyor.
    hayat, dünyayı karamsar ve kasvetli ruh haliyle algılayan çocuğa cehennem gibi geliyor. bir önceki neslin kutsalları olan okumak, başarmak, kariyer yapmak onun için çok manasız kalıyor. okul; onu boğan, bunaltan, hapishaneden veya kışladan farksız bir kapatılma ve biçimlendirme mekânı olarak çok sevimsiz geliyor.

    hayatı belli bir anlam ufkuna oturtamayan, dünyaya yabancılaşmış, intihara meyilli böylesi gençlere; kendini gerçekleştirme, başarma, motivasyon, mutlu olma vb. kişisel gelişim yaklaşımları etkili olmuyor. hatta etkili olamadığı gibi bu yaklaşımdaki ebeveynle çocuk arasındaki mesafenin açılmasıyla sonuçlanıyor. eskinin "disiplin toplumu"nda emir-yasak-ceza ile yapılmaya çalışanı şimdi bu tür makyajlanmış "olumlu düşünme" ifadeleriyle yapıyoruz. ama derin depresyon yaşayan ve ruhunun katmanlarına inilemeyen çocuk için bunlar laf-ı güzaftan öte anlam taşımıyor. bir anlamda kanser bürümüş bünyeyi ağrı kesicilerle tedavi etme mesabesinde kalıyor.

    yukarıda betimlemeye çalıştığım genç sanılmasın ki istisnai bir vakıa. o yaşta evladı olanların deneyimlediği üzere genel anlamda yeni yetişen jenerasyon buna yakın bir ruh haline sahip. anne babalar aynı filmdeki baba gibi yardımcı olmak istiyor, çocuklarının etrafında, o mutlu olsun diye, pervane oluyorlar. fakat teşhis yanlış konulduğu için uygulanan tedavi yöntemleri pek bir işe yaramıyor. hatta aşırı hassas davranılıp "kıyamamak" biçimindeki yaklaşımlar ters tepip daha kötü sonuçlara yol açabiliyor.

    baba karakterinin, anthony hopkins'in canlandırdığı kendi babasıyla olan diyaloğu, kuşaklar arasındaki baba-oğul ilişkisinin nasıl bir değişim-dönüşüm yaşadığını göstermesi bakımından önemliydi. ilgisiz baba elinde büyüyen çocuk kendi çabalarıyla, okuyarak-çalışarak başarıyı yakalamış, kendince anlamlı bir dünya kurmuştur. ancak aynı çocuk büyüyüp ilgili baba olduğunda hayata kayıtsız kalmış kendi evladına deva olamamaktadır. babası gibi olmamak için yaptığı hiçbir olumluluk çocuğu üzerinde işe yaramamaktadır. çünkü çok farklı bir kuşağın ortalama bir örneği ile muhataptır. filmde ebeveynlerinin boşanmasının çocuk üzerindeki etkisine vurgu yapılmakla birlikte boşanmamış ailelerde de benzer yapıdaki gençlerin aynı sorunları yaşıyor olması meselenin genel, problemin ciddi olduğunu gösteriyor. ama maalesef şu ana kadar gördüğüm kadarıyla, eskinin araçları ve yöntemleriyle anlayamadığımız, çözümleyemediğimiz yeninin sorunlarını çözmeye çalışıyoruz.

    not: belirtmeden geçersem içime sinmeyecek; laura dern bu nasıl kötü bir oyunculuk, nasıl rahatsız edici bir olmamışlıktır. evladı oynayan zen mcgrath ile birlikte filmin meselesine de hugh jackman'ın sıra dışı performansına da gölge düşürmüş, filmi aşağı çekmişsiniz.
  • amc'nin yeni draması. başrolde pierce brosnan abimiz var. aynı isimli kitaptan uyarlanmış enteresan bir senaryosu var. güzel bir dizi geliyor gibi.
  • şöyle mükemmel bir açılışı olan dizi. ayrıca pierce brosnan aşırı karizma be.
  • the father ile bu sene bolca konuşulan florian zeller'in yeni projesi, yine kendi yazdığı oyundan uyarlama olacak.

    --- spoiler ---

    on monday morning, french playwright florian zeller’s first feature film, the father, collected six oscar nominations. and it seems there will be more where that came from. speaking via zoom after nominations were announced, zeller revealed to deadline that he’s currently finishing up an adaptation of the newest of his plays: the son—and he knows exactly who he wants to cast, too.

    a story of the slow slide into dementia, the father is told from the point of view of anthony (anthony hopkins), as he wanders confused through a mental hall of mirrors, failing to recognize his daughter (olivia colman) and his environment. the son forms a trio with the father and another of zeller’s plays, the mother. the son is also, zeller said, particularly special to him, as he has not wanted to write anything new since. “now ı know that this is the story ı want to tell as a film. ıt’s pretty clear in my mind. the only thing that ı want to do actually, is to do the son… ı’m finishing the script right now.”

    --- spoiler ---
  • bana göre çok depresif bir dram filmi olmuş. sonunun ne olacağını bildiğim halde, çocuğun tipi hareketleri falan lan bu velet ana babasını zehirleyecek, ahanda kurşuna dizecek diye yerimde duramadım resmen. ama tabi korktuğum gibi değil beklediğim gibi oldu, fakat çok üzdü. baya oturdum ağladım, çünkü bir şeylerin düzeldiğine inanmıştım ailesi gibi. yüzü çok tekinsiz ve sevimsiz bir çocuktu ama yüreğimi dağlamayı da başardı.
  • hugh jackman ve laura dern'in de kadrosuna katıldığı florian zeller filmi.

    --- spoiler ---

    oscar-nominee hugh jackman and oscar-winner laura dern have been set to star in blue-chip feature drama the son, writer-director florian zeller’s follow-up to his oscar-nominated movie the father.

    oscar-winners ıain canning and emile sherman (the king’s speech), and joanna laurie of see-saw films, produce with christophe spadone (the father) alongside zeller. film4 are co-financing production.

    cross city films and embankment are launching international sales, with cross city films and caa media finance co-representing u.s. rights.

    adapted by zeller and oscar-winner christopher hampton (dangerous liaisons), from zeller’s acclaimed stage play, the son focuses on peter (hugh jackman) as his busy life with new partner emma and their baby is thrown into disarray when his ex-wife kate (laura dern) turns up with their teenage son, nicholas. the young man is is troubled, distant, and angry, playing truant from school for months. peter strives to be a better father, searching to help his son with those intimate and instinctive moments of family happiness. but the weight of nicholas’ condition sets the family on a dangerous course.

    --- spoiler ---
  • 2020 yılında the father filmi ile insanları şaşırtan florian zeller imzalı the son filminde florian zeller bir önceki filminde kullandığı anlatım dilini büyük ölçü de terk etmiş.
    fakat bu filmin etkisinden hiçbir şeyi götürmemiş. hugh jackman ise tam bu rollerin insanı, ki zaten mcu'yu da terk etmesindeki ana neden dram filmlerinde / oyunlarında daha fazla oynamak istemesi.

    filmi bfı sayesinde izledim... pek çok insan the father ardından düşük bir film olarak görmüş... benim fikrim ise tam tersi yönünde... florian zeller bize farklı bir tonda aynı etki ile yine çok iyi bir film izletiyor.

    christopher hampton tarafından yazılan bir senaryodan florian zeller tarafından beyaz perdeye uyarlanan 2022 yılında çekimleri tamamlanan drama filmi.

    filmin senaryosu aynı zamanda zeller'in aynı adlı 2018 tiyatro oyunundan uyarlanmıştır.

    hugh jackman, laura dern, vanessa kirby, zen mcgrath, hugh quarshie ve anthony hopkins filmin kadrosundaki isimler.

    the son dünya prömiyerini 7 eylül 2022'de 79. venedik uluslararası film festivali'nde yaptı ve 25 kasım 2022'de new york city ve los angeles'ta bir haftalık sınırlı bir sinema gösterimi için gösterime girdi, ardından 20 ocak 2023'te, sony pictures classics tarafından amerika'da gösterime sokuldu.

    film, zeller'in yönetmenliğini, senaryosunu, mcgrath'ın performansını ve depresyon tasvirini eleştiren eleştirmenlerden olumsuz eleştiriler aldı, ancak çoğu kişi jackman'ın performansını övdü.

    jackman, 80. altın küre ödülleri'nde performansıyla drama dalında en iyi erkek oyuncu dalında aday gösterildi.

    yönetmen florian zeller, 93. akademi ödülleri adayları açıklandıktan sonra zoom üzerinden verdiği bir röportajda deadline'a, the son adlı oyunlarından birinin uyarlamasını bitirmekte olduğunu açıkladı.

    ana çekimler ağustos 2021'de başladı.

    temmuz 2021'de sony pictures classics, filmin dağıtım haklarını satın aldı.

    stx entertainment, aynı ay ingiltere, benelüks, italya, iskandinavya ve izlanda için dağıtım haklarını talep etti.

    ancak stx entertainment'ın ingiltere ofislerinin kapandığının duyurulmasının ardından dağıtım lionsgate uk olarak değişti.

    filmin dünya prömiyeri 7 eylül 2022'de 79. venedik uluslararası film festivali'nde yapıldı.

    kuzey amerika prömiyeri aynı ay 12 eylül 2022'de toronto uluslararası film festivali'nde gerçekleşti.

    ayrıca 5 kasım 2022'de 2022 afı fest'te gösterildi.

    ps; hugh jackman'in en büyük başarısı çok iyi bir amerikalı taklidi yapabilmesi.
  • 2011 yapımı yerli film.

    (bkz: oğul)
  • neredeyse entry girilmemesinw çok şaşırdığım baş rolünde (bkz: pierce brosnan) ın oynadığı, çok büyük bir prodüksiyon olan yapım. mutlaka izlenmeli şiddetle tavsiye edilir
  • (bkz: das siktir)
hesabın var mı? giriş yap