• kitabini okumadim, ama filminde bence bi problem yok, gayet guzel olmus.

    --- spoiler ---

    icinde bilimkurgu ogeler gecen filmler her zaman bu tarzi yakalayip onun ustunden devam edecek diye birsey yok sonucta, bu hikayede de aynen bu oluyor. belki filmin adinda zaman yolculugu gectigi icin bilimkurgu kisminin agir basmasi beklenebilinir ama zaten oyle bi dertleri olsa filmin ismi the time traveler olurdu, karisini karistirmazlardi. iste bu yuzden film cok guzel olmus. zaman gelis gidislerinde mantik hatasi olsa bile zaten bu konuda bi iddiasi olmadigi icin goze carpmiyor, askin uzerinden yuruyup gidiyor yavas yavas.

    ne kadar zor bi hayat ya, hangi an nereye gidecegin ve ne kadar duracagin belli olmadan yasiyorsun. ve boyle bi dert varken ustunde bir de ask yasamaya calisiyorsun. ask zaten zoru sever ya, iste cuk oturmus bu hikayeye. zorluklar arttikca birbirine daha cok baglanan bir cift, hicbirseyden yilmadan. arada clare birkac kezbanlik yapiyor tabi sanki adam kendi istegiyle zamanda gidip geliyormus gibi ama o kadari da olucak artik.

    okudugum spoilerlardan kitabin sonuyla filmin sonunun cok farkli - daha dogrusu eksik - oldugunu anladim ama boylesi de olmus bence. sadece 1 dakikaligina da olsa sarilabilmek icin bekleyen ve vakit geldiginde olabildigince hizli kosmaya calisan clare beni benden aldi, hungur hungur de aglatti.

    empatiyle yaklasildiginda insanin icinde dokunan bir film.

    --- spoiler ---
  • sadece ekşi sözlük yorumlarına bakılarak değerlendirilmemesi gereken film. çok seveni de var, yereni de. hareket severler basit kalabilir tabi. bana göre çok duru, naifti.

    bilim kurgu gibi gözükse de pek değil. daha ziyade dram üzerinde durulmuş filmde. açıkçası ben çok sevdim. never let me go'yu anımsattı biraz. benzer duygular uyandırdı bende.

    zaman yolculuğu bilim kurgu konusu ama filmde kadın düşük yapıyor, ağlıyor, birileri kavga ediyor, tuvalete gidiyorlar, ölen var, doğan var, piç bir baba var... bunlar çok sıradan, çok normal şeyler. herkesin hayatında olan şeyler. işte bu filmi (ve never let me go'yu) güzel kılan da bu. olağan dışı bir konunun sıradan olaylarla birleşmesi.
  • izlerken duygulandığım filmlerden biridir. klasik romantik filmlerden biraz farklı. başta sıkıcı gibi gelebilir ama daha sonra kesinlikle izlemeye değer bi film olduğunu anlayacaksınız..

    "seninle geçirdiğim hayatın bir saniyesini bile değiştirmek istemezdim.." (bkz: rachel mcadams)
  • harika bi film.. fakat bilhassa erkekleri etkilemis bi film.. ekside de okudum bunu, baska sinema sitelerinde de.. hayatini tespit yapmadan geciremeyen biri olarak dusundum.. dedim neden bu filmi, normalda okuz hoduk vs gibi gorulen erkekler bilhassa cok sevmis? eger konu sadece romantizm olsaydi, bu filme gelene kadar binlerce romantiklik vardi.. ama bu filmin ozelligi, tatli bi kadin olan rachel adamsin adama saf ve tatli bi bicimde asik olmasi.. romantik komedilerde genelde erkek kadin icin bisiler yapar, bu tarz konular meshur olur.. oysa bu filmde, kadin taa kucucuk bi veletken asik oluyo adama.. gidiyo ilk bulusmada hemencecik " sana hayatim boyunca asiktim" diyo..

    genelde biz kadinlar, erkeki ne kadar surundurursek o kadar degerli olacagimizi vs dusunuyoruz.. turklerin mal beyanatlarindan biri.. turk analarinin sucu.. kizlari pirenses ya, erkekler de sikme pesinde abaza.. neyse, oysa bu safi zor kadin ayaklari ancak adam kizi elde edene kadar tutuyo.. zaten ondandi bi cok kadinin, mana verememesi kendine o delice adamin bi anda okuzlesmesine..

    oysa ben sundan yanayim.. aynen bu filmdeki gibi baslarda sonsuz bi sevgi ve ask verirseniz karsinizdakine, o kisi bunun verdigi guveni huzuru hisseder ve bunu ilerde geri cekerseniz, iste o zaman o noktaya geri donek icin ugrasir.. cunku oteki turlu, adam baslarda butun enerjisini yitirmis oluyo.. oysa sev karsindakini lan.. ver sevgini yani.. bu kadar guvensiz olmamali insan kendi sevgisine dair..

    nese, o yuzden bu film aski icin bisiler yapan kadinla ilgilidir.. ve erkeklerin sevdigi ve icsellestirdigi yegane romantik filmlerdendir..

    sosyolojik tespitimi burda noktaliyor, isime gucume donuyorum..
  • bayıldığım iki oyuncunun (bkz: rachel mcadams) (bkz: eric bana) başrol oynadığı nefis kurgulanmış saf temiz üslupla işlenmiş abartıdan kaçınılarak gayet doğal ve derin duygusallık yaratmış zekice filmdir.
    --- spoiler ---

    elin camdaki izi gibi ayrıntılar beni benden almıştır. çekim şekli sade, renkler ise tam kıvamında denebilecek tonlarda seçilmiş ne parıltılı ne karanlık bir atmosfer yaratılmış. zaman yolculuğunun paradoksuna da "ne kadar denersem deneyeyim asla zamanında ulaşamıyorum" cümlesiye gayet yeterli bir çözüm bulmuş.
    --- spoiler ---
    yönetmenini ayrı, senaristini ayrı, kameramanı ayrı, oyuncuları apayrı alınlarından öperim.

    hüngür hüngür ağlatır. kız arkadaşla izlemeyin eric bana'ya kaptırırsınız. beni kaptırdılar*
  • about time izledikten sonra bunu da izledim ve evet sanki bu biraz daha romantik. diğeri daha komik ama bu biraz daha aşk kokuyor.
  • film uyarlamasının kitaba kıyasla sönük kalmış olmasına karşın yine de izlenebilecek romantik bir film.
  • about time izledikten sonra bunu da izledim sonuç olarak iki filmi toplasan back to the future serisinin çeyreği etmez.
  • öncesinde the notebook sonrasında bu filmi izlediğinizde önünüzde rachel mcadams'a aşık olmanızı durduracak bir engel bulunmuyor.

    güzel bir filmdir. yalnızlar için 14 şubat gecesi izlenmesi tavsiye edilir.
  • filme bilimkurgu demek doğru olmaz. tamamiyle fantastik bir film ama o kısmı da çok fazla hissetmiyorsunuz çünkü acılar, sevinçler çok güzel yedirilmiş. ya da benim gözüme çok batmadı normal bir şeymiş gibi izledim.

    klişe romantik komedilerden değil. rachel mcadams var. vakit kaybı olmaz. izleyin ama aşağı yukarı benzer film olunca ve yine rachel mcadams olunca; about time>the time traveler's wife.
hesabın var mı? giriş yap