• eşimi çok seviyorum. hep eşime benzeyen, gülünce zeytin gözleri kaybolan, upuzun kirpikli, gülen gözlü esmer bir oğlum olsun istedim. gabriel'i gördüğümde "aman allahım hayalimdeki çocuğun ete kemiğe bürünmüş hali bu!" dedim. sonra da izlemeye başladım.
    izlerken eşim geldi yanıma, ne izliyorsun dedi, sonra gabriel'i gördü "ana!! küçüklüğümün kopyası,dizimi çekmişler!" dedi. dizinin konusunu sordu ama cevap veremedim. neler olduğunu anlatamadım. dile getirmeyi kalbim kaldırmadı. biraz izleyince anladı. ikimiz de ekranın karşısında burnumuzu çeke çeke izledik.
    ah çocuk.. umarım gittiğin yerde çok mutlusundur. hiç acı çekmiyorsundur. çocuklar da acı çekecekse bu dünya neden var??
    o anası olacak şerefsiz ve onun erkek arkadaşı, allah bin belanızı versin.
  • insanın, inanıp-tutunduğu ne varsa, yerle yeksân eden, toz eden, küle çeviren yayın, belge; her neyse.

    savunmasız, ufacık bir çocuğun yaşadığı eziyetin yığınla emaresini göz ardı ederek görmezden gelen, kendi kişisel ya da kurumsal menfaatlerini, kaygılarını korumakla yükümlü olduğu kişilerin hayatından öncelikli gören böyle harami düzeni olmaz olsun. yerin dibine batsın.

    bu gezegende çok fazla kötülük yaşıyor. delirmemek, isyan etmemek buna bir anlam vermeye çabalamak hiç kolay değil.
  • en düşündürücü olani da kucuk cocugun hala annesini seviyor olmasi. ne tuhaf degil mi seni zerre sevmeyen sana iskence eden insandan hala sevgi beklemek.
    mahkemenin son kisminda ogretmenin dedigi gibi gabriel hayatta olsa annesini affederdi. o kadar sevgiye muhtac o kadar ana kuzusuydu iste.
    ama maalesef annesini secme sansi yoktu ve anne olmamasi gereken bir canlinin yavrusu oldu.
  • --- spoiler ---

    ikinci bölümdeyim kedi kumu yedirip, ayaklarını kelepçeleyip bir dolapta kalması, stresten timus bezinin küçülmesi...
    --- spoiler ---
    herhangi bir insanın bunu yapabilecek kadar kötü olmasını aklım almıyor.
  • ilk bölümünden son bölümüne kadar ağlatan netflix yapımı mini dizi serisi.

    bol bol ruh hastası, şerefsiz, haysiyetsiz insan müsveddesi ve ne yazık ki hiçbir günahı olmayan, güzeller güzeli, sevimli bir çocuk içeren bir olay. sanki günlük hayatta insanlığı hiç sorgulamıyormuşçasına insana yeniden insanlığı ve hayatı sorgulatıyor.

    seni çok seviyorum küçük adam... umarım senin gibi iyi niyetli, sevimli bir oğlum olur günün birinde...

    kalbim acıyor...
  • 8 yaşındaki çocuğa sadece fiziki işkencenin yapılmadığı, insan onurunu ayaklar altına alan her türlü psikolojik işkencenin de yapıldığı dizi. izlerken kalbim sıkıştı, devamını getiremeyip kaç defa kapattım. böyle vahşet görmedim.
    --- spoiler ---

    çocuğun annesiyle gittiği bir merkezde, güvenlik görevlisini görünce sessizce yaklaşıp, adamın dikkatini çekmeye çalışması içimi dağladı. belki adam yardım eder diye. adam da anlamış. hem de bu çocuk istismarı demiş içinden. çünkü çocuğun yüzü paramparça. okulda öğretmenine kaç defa eve gitmek istemiyorum demiş. bu dünyada hiç kimse 8 yaşındaki gabriel'e yardım edememiş. o kadar acı çeken, korkan çocuk, evet çocuk olduğu için, hiçbir şey yapamamış. yara bere içinde okula gitmesi mavhetti beni. saçları gelişi güzel kazınmış, kafa derisi parçalanmış, dişleri dökülmüş halde hem de. verdikleri fiziksel ceza yetmemiş, bir de hep utandırmışlar yavrumu. o da annesine sevgi dolu kartlar hazırlamış okulda, o halde.
    cehennemin baş köşesinde yanın. bu dünyada en büyük acıları, o iğrenç koğuşunuzda çekin. tüm vücudunuz yara içinde kalsın. zebaniler. idamı en çok hakeden anneydi. adam aldı. adamı evden kovması yeterdi çocuğunu korumak isteseydi. asıl o iğrenç kadın idam cezası almalıydı.
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    .
    .
    .

    çocukken istismara uğradığınız zaman, zorbalığa uğramış, küçük düşürülmüş ve zayıf hissedersiniz. herkes kocamandır ve siz küçüksünüzdür. ve birinin sizin için savaşmasını istersiniz.
    --- spoiler ---

    gabriel’in davasında görevli savcının bu sözleri aklıma aziz nesin‘in “öyle bir ölsem / öyle bir ölsem ki çocuklar / size hiç ölüm kalmasa” dizelerini getirdi. vicdan, insanlık, kötülük ve kötülüğün sınırları üzerine düşünüp kendini sorguluyor insan izlerken.

    tanım: vicdanı olan herkesin yüreğinde bir şeyler kıran belgesel.
  • yavrucak etrafını saran çaresizlikten, umursamazlıktan ve kötülükten ancak ölerek kaçabilmiş :/

    ne anladık bundan? abd gibi büyük ve zengin bir ülke bile, kimsesiz, muhtaç çocukların hepsine yetişemiyor. eğitimli, aklı başında insanlar zaten bakabileceği kadar çocuk yapar veya yapmaz. nerede cahil, ipsiz, sapsız, sorumsuz o. ç. varsa kuluçka makinası gibi çalışıyor. yok size çocuk mocuk deyip kısırlaştıracaksın bu tipleri !!!
  • los angeles’ta vuku bulan bir suçun belgeseli. üstteki entrylerde bahsedilmemiş bir detay var ki izlerken beni benden aldı , beyin şartellerimden bir kaçı attı, aklıma her türlü kötülük geldi .--- spoiler ---

    pearl ile tony gabriel öldükten hemen sonra yanyana 2 hücrede nezarette tutuluyorlar. bir dedektif onlar girmeden gizli ses kaydedicisi koyuyor. herhangi bir niyet veya itiraf duyabilir miyim küçük oğlanın ölümü ile ilgili diye düşünerek. pearl ün sesinden tony’e kendini düşünüp mastürbasyon yapması için fanteziler anlatılıyor.

    - hatırlıyor musun kendi kendimi okşuyordum sen de kameraya çekiyordun gene düşünsene bebeğim ! hadi bebeğim !

    --- spoiler ---
  • 4.bölümdeyim, çocuğun fotoğrafları her ekranda belirdiğinde kafamı çeviriyorum bakamıyorum yüzüne resmen bakamıyorum sanki suçluymuşum gibi bakamıyorum. özellikle hiçbir şey okumadım kim ne ceza aldı bilmiyorum ama umarım ağır bir ceza alırlar yoksa dişlerimi sıkmaktan çenem kırılacak. belgeseli izleyemiyorum yüzünü görmek istemediğim, gördüğümde dayanamadığım o kadar çok sahne var ki.

    --- spoiler ---

    kafayı yiyeceğim çocuk resmen sosyal hizmetlerin ihmali yüzünden ölmüş resmen. kolay kolay kendimi kaybetmem ama bu belgeseli izlerken gerçekten çok zor tuttum kendimi şu an stephanie’ye saldırmamak için zor duruyorum mahkemeye çıksın diye bekliyorum sanki saçını başını yolabilecekmişim gibi. umarım ceza alır almazsa daha da kendimi yiyebilirim.

    doktor, otopsiyi yapan doktor otopsinin 2 gün sürdüğünü ve bunun normal olmadığını söylediği andan itibaren sağ tarafım uyuştu. 3 bölümdür sağ tarafım tamamen uyuşmuş halde. o kadar çok suçlu var ki o kadar görmezden gelinmiş bir olay ki yüreğim kaldırmıyor.

    jon hatami.. öyle güzel sorular sordu kanıtları öyle özenle sundu ki jüriye. zamanında diğer çalışanlar bu adam kadar özenli olsaydı çocuk şu an hala yaşıyor olurdu. kendi hayat hikayesini anlattığı kısmın sonunda şöyle bir cümle kuruyor “evet, o kürsüye çıkıp onlar için savaşacağım, kendileri için savaşamayan çocuklar için savaşacağım.”

    belgeseldeki herkese çok kızgınım. o çocuğu kurtarmayan, kurtaramayan herkese çok kızgınım. çıkıp konuşan kimseye üzülmedim kimseye. kurtarılabilirdi, o çocuk şu an yaşayabilirdi. herkes durumu geçiştirip hayatına devam etmiş. öğretmene de bir öğretmen olarak ayrıca kızgınım. böyle durumlarda öğretmenin hiçbir şey yapmaya hakkı yok bunu biliyorum. kadının biri o çocuğu göndermezdim diyor. öyle bir hakkı yok öğretmenin ama yine de daha fazlası yapılabilirdi, sosyal hizmetlerden başka birinin bu konuyla ilgilenmesini isteyebilirdi. of kimse bu çocuk için yeterince savaşmamış kimse onca işarete ve onca kanıta rağmen. o çocuğu o halde görüp üstelik. on üç gün sonra sınıfa gelince rahatlamışmış hanımefendi aptal karı on üç gün boyunca nasıl bıraktın o çocuğu nasıl ilgilenmedin niye bir şey yapmadın niye daha fazla kişiyi aramadın neden yüz yüze görüşmedin kimseyle. ihmal nedeniyle bir çocuğun hayatının nasıl elinden alındığını görmüş oldum. nasıl öğretmen olunmamalı bu belgesel bana bunu bir kez daha göstermiş oldu.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap