• coktan suyu cikmis found footage ve mockumentary geyiginin en baska, bambaska temsilcisi avusturalya yapimi korku filmi. dagitim surecinde farkli bir yol izleyerek ("lan nasilsa herkes torrent ile indirip izliyor, bari biz kendimiz torrent yapalim da belki aciyip bagis yapan olur" yontemi) baskalasmaya casilsa da, basariya ulasmasi tamamen farkli bir sebepten. devaminda bol bol spoiler olacagi icin kalbinizi kirmadan, hayallerinizi yikmadan kacin gidin buradan.

    "filmi torrent ile indirip izleyin, begenirseniz de allah rizasi icin uc bes kurus bagis yapin karnimiz doysun" dusuncesi acikcasi buyuk firmalar tarafindan ne kadar benimsenir, ya da kim zaten izledigi sey icin sonradan para verir bunlar cok derin, karmasik ve gizemli konular. ama dusunce acisindan yenilikci bir deneme diyebilirim. simdi gelelim yukarida bahsettigim bambaska olma sebebine. mockumentary (bu filmin de dahil oldugu sacma sapan bir akim, kubizm ile hiyarizm'in bir karisimi, corba olmus hali) filmlerde kurgu bir olay gercekmis gibi anlatilir, found footage ile "olay aninda olanlari amator kayitlarla gorme" sahtekarligina basvurulur. iyi kotu hepsi konu aldigi seye odaklanmistir, yaratiksa yaratik (bkz: trolljegeren), hayaletse hayalet (bkz: paranormal activity), uzayliysa uzayli (bkz: the fourth kind) vesaire vesaire...

    spoiler diyorum sen hala okuyorsun, gitsene lan!

    bu filmi cekenlerin ise feci kafasi karismis, artik kokladiklari bali mi fazla gelmis nedir film sehrin altindaki tunellerde varolan bir yaratik, canavar, hayvanevladi, baskalasmis cani bir insanimsi uzerinden anlatilirken, bu fantastik gercek bir anda ikinci hatta ucuncu plana dusuyor. daha acik anlatmak gerekirse; dusunun ki sehrin ortasindaki yeralti tunellerinde insanlari parcalayan birsey var, bunu birincil acidan goruyor, deneyimliyor ve en onemlisi kayda almayi basariyorlar. peki filmin anlatimi ne dersiniz? son donemdeki sacma discovery channel yayin politikasinin "is yaparken birbirini cekistiren adamlar" temasi.

    ayaginin altinda yaratik var ulan! sen ciktiginda hala yakalanmamis. arkadaslarini canli canli parcalamis. korkudan altina etmissin. sen isini kaybetmekten, arkadaslarinla olan iliskilerinden, kariyer hirsinin ne kadar kotu birsey oldugundan bahsediyorsun. yaratik ulan yaratik! hani tunelde az daha seni de parcalayacak olan, cevrendekileri lime lime eden, hah iste ondan bahsediyorum hatirladin mi dumbuk? kime ne senin hissiyatindan, kime ne kariyerinin mahvoldugundan, yaratik diyorum lan!

    evet anladiginiz uzre filmin ekseni o kadar kaymis ki ne yonde ilerleyecegini bilemiyor. kameralara cekilmis ve bugune kadar yakalanmis en buyuk goruntu elinin altindayken kariyerinden, arkadaslarinin cekememesinden, nasil hirsindan pisman oldugundan bahseden insanlar var roportaj seklinde. zaten bu roportaj bolumleri o kadar baltaliyor ki filmin o klostrofobik atmosferini sindirmek mumkun degil. enteresan sekilde gercekmis gibi anlatilmasina ragmen filmi yapanlar bile inanmamis olacak ki yaratik konusu yerine filmin sonunda "habercinin kariyeri coktu" gibi yazilar yaziyorlar. hayir yaratigi niye koydunuz lan o zaman. yaratik diyorum kardesim, insan parcaliyor diyorum.

    acikcasi cok daha kisa ama cok daha saglam bir korku filmi olabilecekken anlamsizlasmis, kendini kaybetmis basarisiz bir yapim, acinasi bir deneme olmus. cunku diger found footage sacmaliklarindaki sarsintili kendi kendine zoom yapip duran cekimlerin aksine habercilerin gitmesi konusu sebebiyle duzgun goruntuler ve saglam bir atmosfer yakalanabilme ihtimalini boyle bir anlatimla harcamak kolay is degil. oyle kendini kaybetmis ki, tunelde yaratik tarafindan parcalanan metro calisanini filmin sonunda hatirlayan bile cikmamis (diger karakterlerin hayatinin nasil degistiginden bahsediyor cunku). ayrica surekli yirtik dondan firlayan cinsel organ gibi araya giren roportajlar sayesinde 2 karakterin de olmeyecegini bariz sekilde gostererek feci bir tempo kaybetmis.

    neyse bu dandik filme niye bu kadar elestiri yazdim? cunku hepi topu 100 yillik mazisi olan ve gorece cok kucuk bir alani kaplayan tuneller icin bir film yapilmisken taa bizanstan hatta belki de cok daha oncesinden kalan istanbul dehlizleri hakkinda veya anadolunun cesitli yerlerindeki yeralti kentleri hakkinda korku filmi yapmayi akil eden (igrenc ve berbat amerikan ozentisi korku filmleri yerine) biri cikarsa gunun birinde, bu kepaze filmin yaptigi hataya dusmesin diye.

    eger ayaginin altindaki tunellerde bir yaratik varsa ve sen bunu iceren bir film cekiyorsan, yaratik herseyden once gelir kardesim, akilli ol.
  • 6 mayis 2014 tarihinde dizimax vice kanalinda baslayacak olan dizidir
  • aradan bir bölümünü rastlantıyla izledikten sonra bugün sabahtan başlayıp sekizinci bölümüne vardığım polisiyedir.

    dizi kuzey avrupa'nın soğuk kasvetini mükemmel bir fon olarak kullanıyor. stephen dillane döktürüyor. asperger sendromlu, sosyal açıdan feci soğuk ama zeki ve gözüpek elise karakterini oynayan clemence poesy de çok iyi, ama insan bu rolde eva green'i hayal etmekten kendini alamıyor.

    karl'ın eşi rolündeki angel coulby'yi merlin'de de sevmezdim, burada zaten sevimsiz bir karakteri oymuyor, iki kat itici olmuş. oyuncular ülkesi ingiltere'de o role başkasını bulamadılar mı diyor insan.

    bu arada, karakterler birkaç saatte bir ingiltere-fransa arasındaki eurotunnel'dan geçip ülke değiştiriyor. kıskanmamak elde değil. hatta ilk bölümlerde karl da ailesyle fransa'da yaşıyor sanmıştım, sonra idrak ettim sürekli ülke değiştirdiklerini. tünel de hikayede bir oyuncu sanki.

    bu arada, tünelin boyu 33 kilometre imiş, yani bizim çınarcık-yenikapı arası kadar filan. tren de 35 dakikada geçiyormuş karşıya.

    son bölümü izledikten sonra gelen edit: sonu bayağı şaşırtmış ve etkilemiştir. amerikan dizileri gibi bir son bekliyordum oysa ki.
  • bron/broen gibi bir güzellik varken neden çekildiği anlaşılamayan dizi. the bridge'e bir şey demiyorum. sonuçta tv izleyen ortalama amerikalı öküzdür, oturup danimarka/isveç dizisi izlemez. o izlesin diye amerikan versiyonunu çekmişler hadi. ama ingilizlere ve fransızlara yakıştıramadım. oturup izleyin işte bron/broen'i. danimarka komşunuz sayılır. ne diye dandik bir versiyonunu çekiyorsunuz!
  • amerikan uyarlaması the bridge ve orjinali bron/broen'den ne kadar farklı olduğunu merak ettiğim. aranızda 3ünü birden izleyen sapıklar varsa cevabını bekliyorum. bron/broen'le konu olarak aynıysa değmez, komple değiştirmişlerse eğer stannis baratheon reyisi izlemek isteriz.
  • ilk sezonu orjinali bron/broen’le aynı olan fakat 2. ve 3. sezonları tamamen farklı ingiliz-fransız ortak yapımı kıyıda köşede kalmış polisiye dizi.
    2. sezonu çok iyi, karl rebouck performansı izlenmeli.
  • bron/broen ardından nefes kesen dizi uyarlaması.
  • korece adı " teo-neol " olan bir adamın kızının doğum günü için evine giderken arabasıyla geçtiği tünelin aniden yıkılmasıyla tonlarca toprağın altında mahsur kalmasını konu edinen güney kore filmi. tavsiye ederim gerçekten çok güzel işlenmiş ve çekilmiş. detaylıca burada anlatmıştım.
  • köpeğin pastayı yemesi beni acayip sinirlendirdi. ben direkt öldürürdüm. o sidik içme olayıda 127 hours filmini anımsattı. gene çerezlik film, izlenir.

    (bkz: 127 hours)
  • bron/broen'in ingiltere (sky atlantic) ve fransa (canal plus) ortak yapımı yeniden çevrimi. başrollerde harry potter serisinde fleur delacour rolünde izlediğimiz clémence poésy ve game of thrones'ta stannis baratheon karakterini canlandıran stephen dillane yer alacak. ingiltere ile fransa'yı denizden birbirine bağlayan manş tüneli'nin ortasında bir ceset bulunmasıyla olaylar başlayacak.

    http://www.imdb.com/title/tt2711738/

    bron/broen'in bu ay yayınlanmaya başlayan bir diğer uyarlaması olan the bridge'i yerden yere vuranlar, buna da önyargıyla yaklaşıp burun kıvıracaklardır muhtemelen. farklı bir soluk getirmesini bekliyorum ben şahsen.
hesabın var mı? giriş yap