• işlerini tombulkedi yani fatcat isimli güzel mi güzel bir kayıt şirketinden çıkaran her zaman olmasa da zaman zaman turnayı gözünden vuran şarkılar yapan iskoçya kökenli 3 kişilik bir gruptu. gruptu diyorum çünkü yakışıklı basçıları craig orzel 2010 da kişisel sebepler yüzünden, bir sır, gruptan ayrılıyor. hani yukarıda solistimiz james graham'ın ismi bastırıla bastırıla söylenerek "kadife ses tonu"ndan dem vurulup "resmen akıyor" denirken klavyecimiz ve davulcumuz sadece arkadaki klavyeci ve davulcu olarak kalmış ya, insan üzülüyor. tabii ki graham bey'in şarkı söylerken kafamıza kafamıza çarptığı r harfini nerede duyarsak tanırız ama gitarda ve elektroniklerde andy macfarlane, davulda ve klavyede mark devine var. kimseye haksızlık olmasın. ayrıca yeri gelmişken iskoçya'nın birleşik krallık'tan ayrılıp bağımsız olup olmayacağının belirleneceği 25 eylül 2014 referandumunu da hatırlayalım diyorum. benim aklım bir adanın bölünmesinden çıkıp şöyle bir galler'i, sonracığıma söyleyeyim, irlanda'nın kuzeyli tarafını bir güzel baştan başa aşarak uzay hukuğuna, uzayın ülkeler arasında uydular için falan nasıl paylaşıldığına varıyor ama uzaya çıkmaya gerek yok. hem benim bu grupla ilgili bahsedeceğim başka bir şey var: görsellerinin güzelliği. mesela aynı isimle çıkardıkları albümün görseli. ya da fourteen autumns & fifteen winters (14 sonbahar &15 kış) adlı albümünün tuhaflığı hatta the wrong car, yani yanlış araba'nın sahiden yalnızca bu şekilde anlatabileceği gerçeği var. grubun başka bir yerden sevilmesi gerekiyor gibi duruyor. ısrarla kapakları kimin tasarladığına bakmıyorum. insanın her sevdiği sanat dalının altında danimarka'dan deli bir tip sotede bekleyince bakamıyor tabii. kesin danimarka'lıdır. no one can ever know albümlerinden bir şarkıyla bitirelim: nil
  • fourteen autumns and fifteen winters isimli albümünlerindeki "walking for two hours" adli parcalari sozlerinde "tears" kelimesi gecen tum parcalar guzeldir tezimi dogrular, begeninize sunulur:

    walking for two hours

    why do they come when you're always raining?
    and why can't they make a sound?
    and seeing the other ones fall back down.

    because you're so far from old,
    and you're wailing.

    why do they come when you're always raining?
    and why can't they make a sound?
    and seeing the other ones fall back down.

    because you're so far from old,
    and you're wailing.

    you're so far from old,
    and you're wailing.

    and watched it grow in a small dark corner.
    and why can't they make a sound?
    and watching the other ones fall back down.

    and i've watched you go cold,
    and there's no tears left.

    and why do they come when the light stops raining?
    and where have the colors gone?
    and wiping their white across,
    and now it's all gone.

    because you're so far from old,
    and you're wailing.
  • klavye ve davul çalan arkadaşların tüm konser boyunca renksiz bi huşu içinde olmuş olmaları dahi bu grubun sahnelerinin müthiş olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. *
    james graham resmen akıyor.
  • bu bayların müziklerini size şöyle anlatabilirim; kahve ve incir ağacı beslendiği toprakların tüm minerallerini, kokusunu, dallarına, yapraklarına değen rüzgârların getirdiği havayı ve çevrelerindeki diğer bitkilerin tüm kokularını, tatlarını hatta renklerini bile özümser, sindirir ve inanılmaz bir şekilde meyvelerinin tadına bunu yedirir. kahve çekirdeğinde topraktaki tüm tatlar ve rayihâlar mükemmel bir filtreden geçerek, banbaşka bir kimya yaratır ve kahvenin özüne yerleşir bu bu tatlar incirde de vardır aynısı. bir incir meyvesinde, ılgınların, söğüt ve huş ağaçlarının, yoncaların, eğrelti otlarının ve yakın çevresinde göğermiş tüm bitkilerin kokusu ve tadı vardır. aroma, lezzet dedikleri şey bu ama sanatkâr bir damağa değdiğinde bu meyveler onu var eden tüm hikâyeyi az çok sezerler.

    işte bu bayların müzikleri de britanya'nın, irlanda'nın, iskoç halklarının, keltlerin, cermenlerin, saksonların tüm o uçsuz buçaksız tarihlerinden, ortaçağ'dan, barok ve gotik akımlardan, skolastik dönemlerden, kilise despotizminden, ingiltere çayırlarından, londra'nın, glasgow'un karanlık, kasvetli, yağmurlu ama bir o kadar da edebi, şiirsel atmosferinden tatlar içeriyor. there's a girl in the corner' in daha giriş pasajındaki notalarda bile hemen william blake kara büyüsü sarar sizi. orgun karanlık, tedirgin edici tuşları, gitarın en ürkütücü tellerinin titreşimiyle derhal kaygılı, umutsuz bir hava yaratırken asıl vurucu darbeyi davullar ve ziller yapar. of daha fazla anlatamayacağım, çok dinlemek zararlı bunları.
  • ilk albümleri fourteen autumns and fifteen winters ile gönüllerde yerini alan iskoç* grup.
  • ünü gün geçtikçe artan, albüm-ep-single isimlerinden kartonetlerine yayılan bir coollukla müzik hayatlarına devam eden, son olarak 27 ekim 2014'te nobody wants be here & nobody wants to leave adlı 4. stüdyo albümlerini çıkaran iskoç menşeili-glasgow'lu güzel grup. tarzları oturmuş ve böyle devam ederlerse benim açımdan kült bir grup haline gelecekler.

    son albümleri de eskileri gibi güzel gitar riffleri ile karanlık havalarda. insanı alıp götürüyor. bildiğim kadarıyla mogwai'nin stüdyosunda kaydedilmiş 10 şarkılık bu albüm. vokal james graham'a göre albümü albüm yapan - açıklayan iki şarkı varmış; bunlar albüme ismini veren nobody wants to be here and nobody wants to leave ile it never was the same imiş... bence last january ile in nowheres de dikkat çekici.

    the quietus albüm için şöyle bir yorum yapmış: "the synths are comfortable in their supporting role, new orchestral sounds emerge, guitars return to the forefront and graham's rich vocal is more assured, with a newly matured verve for heart-melting melodies that elevates this record to a place where the band had earlier dabbled."

    liste şöyle:
    1-there's a girl in the corner
    2-last january
    3-i could give you all that you don't want
    4-it never was the same
    5-drown so ı can watch
    6-in nowheres
    7-nobody wants to be here and nobody wants to leave
    8-pills ı swallow
    9-leave the house
    10-sometimes ı wished ı could fall asleep

    ve son notumuz şu ki robert smith abimiz açılış parçası olan there is a girl in the corner'ı coverladı... gruba bak be !
  • iskoç bir müzik grubu. bir ay kadar oldu kendilerini keşfedeli ama hemen bağlandık diyebilirim. "ingilizler şarkı söylerken aksanları nereye gidiyor kardeş?" diye soranlar varsa, bu grubu dinlemelerini tavsiye ederim. ingilizlerin aksanı nereye gidiyor bilemem ama belli ki iskoçlarınki hiçbir yere gitmiyor.
  • aradan kaç ay geçmesine rağmen hala istanbul konserini unutamadığım topluluk.
  • iskoc aksanini dibine kadar duyabileceginiz, iskoc kislari gibi karanlik ve depresif muzik yapan grup.

    son albumleri "ıt won/t be like this all the time" isminin hakkini veren her zaman bu kadar iyi album olmaz bak bunu dinleyin dedirten grup.

    vtr
  • iskoc aksanini sevdigim grup. bazen fransizca bazen almanca soyledigini zannediyorum ama aslinda inglizce soyluyor. james graham o kadife ses tonuna, aksani ...o "r"leri soyleyisi alip beni goturuyor. 1 kasım 2012 the twilight sad istanbul konserinde de alip goturmesini diliyorum.
    tur olarak indie olarak tanimlanmakta ancak post-punk ve industrial da agir basmakta.
hesabın var mı? giriş yap