• --- spoiler ---

    deli gibi arzuladığı bir kız ile seviştikten sonra onu kocaman bir sahanın ortasında tek başına uyanmaya bırakarak çekip giden ve daha sonra bundan romantik romantik ''oouuv siz bilemezsiniz böylesi gerçek bir aşkı ama ben tattım'' diye zırvalayan bir adet çapsızı barındıran film. kavuşamamak aşktır yalanına inanıp kendisine hiç yoktan yokluklar, ayrılıklar yaratan insanoğlunun ağzına aşk kelimesi hiç yakışmıyor. bunu bi kez daha görüyorsunuz. diğer şeylere zaten değinilmiş fazlaca.

    --- spoiler ---
  • james woods'un canlandirdigi aile babasi karakteri gunumuz amerikan muhafazakar (cumhuriyetci, christian) ebeveyn modelini o kadar ba$arili yansitmi$tir ki, kendisini ve yaptiklarini seyrederken yuzumden gulumseme hic eksik olmadi. nedenine gelince, bu ozelliklere sahip bir cok aile taniyorum, hatta biri benim de host family'm olur. james woods'un eve gelen genclere ucaklar hakkindaki bayan teknik bilgiler vermesi mi dersiniz, baseball sevdasi, kasilarak bir robot gibi yurumesi mi, her bir $eyi e$ine dani$ma mi, sofraya her oturulu$ta dua etmek mi dersiniz... hatta benim host family'min babasi da zamaninda matematik ogretmenligi yaptigi icin resmen onu seyrediyormu$ gibi hissettim bu filmi izlerken. kathleen turner despot (tabi bu tip anneler kendilerinin son derece sevgi dolu oldugunu sanirlar) anne rolunde o kadar ba$arili ki, ele bir tava gecirilip kafasina indirilmemesi icin bir neden goremiyorum. cogu ki$i filmi kirsten dunst icin izliyor olsa da filmde bir de andrea joy cook faktoru vardir. filmi izlemeden once kendisini tanimazdim, 78'liymi$, kirsten gibi me$hur olamamasi uzucu tabi. filmde kisa bir sureligine gozuken, saclarini briyantin ile sivami$, italyan mafyasi gorunumlu bir de velet var, o da sofia coppola'nin kuzeni. sofia'yi tebrik ediyorum, lost in translation'da yarattigi o izleyiciyi vurucu hava biraz daha dozaji azaltilmi$ olarak bu filmdede bulunmakta.
  • izlemesi çok zor bir filmdi, biraz fazla empati yaptığımdan mı ne bilemiyorum. ben kendi adıma bu filmi, teenage bunalımları, baskıcı aile vs. değil, tamamen kadının (veya kız çocuğunun, her neyse) baskılanması, sesinin kesilmesi şeklinde okudum.

    --- spoiler ---

    film birtakım oğlanların bakış açısından anlatılıyor. kızların iç dünyalarını hiç göremiyoruz. filmin hiçbir sahnesinde, hiç kimse kızlara "nasılsın? nasıl hissediyorsun?" diye sormuyor. (ki bu iç parçalayıcı gerçekten) film bittiğinde biz hala kızlar hakkında elle tutulur bir şey bilmiyoruz. psikiyatrist de sormuyor, sözde kurtarıcı olacak çocuklar da sormuyorlar. hatta ortalarda bir sahnede kızlardan biri, ona "merhaba" diyen küçükçe oğlana gayet arkadaşça bir şekilde "benimle konuşmak zorunda değilsin." diyor. oğlan "ama konuşmak istiyorum." demiyor mesela. onlar da hormonlarıyla hareket ediyorlar sadece. o trip denen orospu çocuğu da "i didn't see her after that, but it was true love." falan gibi laflar edebiliyor. ama kimse kızları tanımıyor. onları okul tuvaletinde, evde odalarında beraber vakit geçirirlerken görüyoruz uzaktan. lux ve cecilia dışındakilerin isimlerini bile hatırlamıyorum şu an mesela, filmi 15 dk önce izlediğim halde. hangisinin duygusal olarak nasıl dönemlerden geçtiğini, neleri sevdiğini, neye gıcık olduğunu, hangisinin komik, hangisinin akıllı olduğunu vs. vs. hiçbir şey bilmiyoruz. kızlar sadece birbirlerine sahipler ve kapalı kapılar ardında beraber bu karara varıyorlar.

    'kimsenin, kimseyi umursamaması' teması aslında sadece kadınlarla sınırlanacak bir şey değil tabi ki. aslında herkes çabaları takdir edilsin, dayandığı zorluklara saygı duyulsun, bir şekilde başkaları tarafından onaylansın istiyor, fakat kimse de karşı tarafı gerçekten dinlemiyor. bir de herkes bu ihtiyaçlarını bir şekilde cinsellikle karıştırıyor. karışık işler yeğen.
    --- spoiler ---
  • filmle alakalı ilginç bir detay da şöyledir:

    --- spoiler ---

    kızların baloya gitmeden önce babalarına çektirdikleri şu fotoğraf nasıl öleceklerini belirtir:

    lux: elinde sigara tutar gibi => garajda arabayı çalıştırıp camını açarak egzoz dumanıyla zehirlendi, yalnızca araba camından dışarı sarkmış eli gözüküyordu

    therese: gözleri kapalı => uyku hapı ile intihar etti

    mary: diğer iki kızın arasında sıkışık bir vaziyette gözleri açık => kafasını fırının içine sıkıştırmak suretiyle intihar etti

    bonnie: boynunu tutar vaziyette => kendini astı

    kaynak

    --- spoiler ---
  • danny devito doktor rolünde azcık görünüyor
    hastanede şöyle bişi geçiyor:
    dr:what are you doing here honey? you're not even old enough to know how bad life gets.
    cecilia:obviously doctor, you've never been a 13-year-old girl.*
  • --- spoiler ---

    en küçükleri olan cecilia'nın intiharı içlerinde en anlamlısı olmuştur. partide zeka geriliği olan joe ile alay edilmesinden sonra aşağı atlamıştır.

    --- spoiler ---
  • -bugün kahvaltımızı fotosentezledik mi?
    (mr. lisbon okulda çiçekleriyle müebbet muhabbetteyken)
  • hüzünlü, iç burkan ama garip bir şekilde insanın yüzünde hafif bir tebessüm bırakan film. müziklerin seçimi ve sahnelerde kullanılış şekli ise tam bir ustalık. filmi izledikten sonra sesi açın ve gözlerinizi kapayarak rüyalar alemine dalın gitsin.
  • bu josh hartnett kişisinin okulun kolidorunda yürüyüş sahnesi vardır ki ilk izleyişimizde koltuktan fırlayıp televizyona yapışmıştık o saçları savururken yüzümüze çarpsın diye, sonradan duydumki postişle uzamış o saçlar.. içinizi titreten bir film, sonunda bir süre yerinizden kalkamıyosunuz bu film çok etkileyici şahane olduğu için değil de düşüncelerinizi olaydan koparmaya çalıştığınız için..
    (bkz: playground love)
  • amerikan sinemasinda uzun süre alayla konu olmus sofia coppolanin basarili yonetmenlik denemesi. filmde genc intiharlari konu alindigi icin amerikada vizyona girerek mpaa okuz bir rating vererek pek cok yasi kucuk film izleyip intihar etme meyillisi arkadasin sinemalara alinmamasini saglamisti.
    (bkz: blame canada)
hesabın var mı? giriş yap