• bir suriyeli ile bir amerikalı yemek yemeye nereye gider sorusunun yanıtını verir bize bu film..

    --- spoiler ---
    yatagan kebab house
    --- spoiler ---

    bir de hapishane ya da filmdeki adıyla ıslahevi denen yerin, en neşeli insanı bile nasıl bir karanlığın içine düşürdüğünün yanıtını..
  • station agent ile amerikan sinemasında yeni bir tarz yaratan thomas mccarthy'nin yazıp yönettiği 2007 tarihli ikinci filmi. film monoton hayatını müzikle renklendirmeye çalışan bir üniversite profesörünün tesadüfen bir sunum için yıllar sonra gittiği new york'taki dairesinde, daireyi bir dolandırıcıdan kiralamış olan biri suriye'li biri senegal'li bir çiftin kalmakta olduğunu görür. ancak onların iyi niyetli tavırları karşısında bir süreliğine yanlarında kalmalarına izin verir. ve olaylar gelişir. station agent, "station agent tarzı filmler" şeklinde cümleler kuracak kadar, ekol olmuştu benim için. bu film de en az o kadar iyi olmuş; yine sıcak, yine samimi, yine oyuncu seçimleri dört dörtlük olan, yine hayatın içinden karakterlerle kurulmuş mutlaka izlenmesi gereken bir film.
  • sideways'den bir miktar sikilmis bir insan olarak korkuyla yaklasmistim bu filme. bunu neden belirtiyorum? zira bu filmin sideways ile hicbir alakasi yok. station agent ile de benzer bir yani yok. her ikisini de sevmemis olsaniz bile bu filmi izlediginizde hoslanma olasiliginiz gayet yuksek. bu yuzden belirtiyorum.

    prof. walter vale (richard jenkins) universitede senelerdir ayni dersleri vermekte, baskalarinin ricasi uzerine makalelere ortak olmakta ve yetenegi olmadigi halde caresiz bir sekilde piyano calmayi ogrenmeye calismaktadir. ortak makale yazdigi meslektasi dogum iznine ayrildigindan makaleyi sunmak uzere new york'a gitmesi rica edilince istemese de mecburi kaldigindan new york'a gider. new york'taki bos duran dairesine gittiginde onu nereye surukleyecegini hic bilmedigi misafirlerle karsilasir...

    farkliliklar ve farkindaliklar hakkinda soyleyecek seyleri var thomas mccarthy'nin. bu da bunun ikinci halkasi. olabildigince duz bir seyi, oldukca sade anlatmaya calisiyor. hic goklere cikartmiyor hikayesini, yere batirmadigi gibi. insanin arzuladigi yasam, yasamak zorunda birakildigi yasam ve istenmese bile hayatin insanin karsina neler cikartabilecegini ve sonucunda yasaminda ne gibi degisimlere yol acabilecegine dair ilginc bir seruven sunuyor.

    sunu belirtmeden gecmeyeyim. film tum bildik kaliplara uyuyor. bu sebepten belki sikilmaniz olasi. sure tutarak izlerseniz tam onuncu dakikada birinci surprizi gosterdigini, altmisinci-yetmisinci dakika arasinda ikincisini yaptigini ve sonucta da tempoyu dusurmeden bir sona ulastigini gorebilirsiniz. aradaki diger zamanlarda da yine kurallara uyuyor. bu kurallara uymusluk izlenirligini kolaylastiriyor ve fakat yine bu sebepten oturu sikici olma riskine giriyor. oyuncularinin yetenekleriyle bu riski cok rahat gogusledigini de soylemem gerek. yine de bu riske hic girmeyebilirdi.
    oyuncu bazli bir film oldugundan oyunculara deginmek gerekir. bu senenin oscar'larinda aday olmasi umulan richard jenkins'in neden gercek bir oyuncu oldugunuzu goruyoruz bu filmde. bircok filmde ve dizide gordugumuz, gozumuze asina olan bir oyuncu richard jenkins ama parmakla gosterdigimizde ismini cikartamiyoruz. ben cikartamadim en azindan. su dizide vardi, aaa ben onu su filmde de izlemistim dedim demesine ama ismini bir turlu hatirlayamadim. seviyorum boyle oyunculari. ister istemez bir yakinlik hissediyorum.
    bunun disinda filmdeki oyunculugu gercekten sapka cikartilacak cinsten. film gibi sade ve duru bir oyleymis gibi davranmama, oyle olma resitali sunuyor richard jenkins... digerlerinin hakkini yemeyelim filmin basindan sonuna kadar (bir yer haric) oyuncularin geneli bu sekilde. oyuncu secimini bu bakimdan kutlamak gerekiyor.

    hikayesi ise ayri bir guzel. farkindaliklar ve farkliliklar demistim. bunu bosuna soylemedim. filmin en cok degindigi seyler farkliliklar. bazen bu farkliliklarin farkinda olmadigimizi, aslen cesitliligin ne kadar guzel bir sey oldugunu gosteriyor. konferans dahil her kitadan insanlari gosteriyor. bu tur insanlarin aslen ne kadar icice gectiklerini ama birebir kaldiklarinda birbirlerinden ne derece uzak olduklarini cok guzel bir sekilde gosteriyor. bu mesafenin cok kolayca asilabilecegini ve asildigi takdirde neler olabilecegini...
    bunu yaparken kullandigi dil ise biraz fazla naif gelebilir elbet. yine de peri masali dozajina girdigine inanmiyorum. o kadar naif olsa metrodaki sahneye hic basvurmaya bilirdi veyahut finale...
    izleyici ya da en azindan ben filmin sonuna kadar duzinelerce teori urettim. kimini evlendirdim, kimini bosandirdim. hepsini bosa cikartti. boyle oldugu icin filmden daha naif oldugum sonucuna vardim. oyle olmamasi gerektigini bildigim halde bunlari dusunmem herhalde bu seker hikayenin drama bogulmamasi isteginden kaynaklaniyordu. belki de tarik/tarek karakterini canlandiran haaz sleiman'in o seker yuz ifadesinden oyle oldu. kim bilir belki de tarik'in annesi mouna rolundeki hiam abbass'in o kolay incinebilir bakislarindan oyleydi... bilmiyorum ve acikcasi da bilmek istemiyorum.

    once arkasi izledigim icin midir bilmem muzigin filmlerde orantili kullaniminda cok guzel isler ciktigina inancim pekisti.

    son soz olarak; thomas mccarthy boyle hikayeler anlatmaya devam etsin, bizler de tatli tatli izleyelim.
  • sideways adlı müthiş filmin yönetmeni olan alexander payne, bu filmin de yapımcılığını üstlenmiş ve thomas mccarthy ile kafa kafaya verince ortaya çok leziz, naif, melankolik ve kesinlikle çok başarılı bi film çıkmış. benim, niye bitti ki kategorime giren filmlerden biridir aynı zamanda. profesörün hayattan zevk alma çabasını ve sevgililerin yaşama tutunabilmek için verdikleri mücadeleyi anlatan film, sık sık vurguladığı habibi sıfatını hakeder nitelikte. tarzları her ne kadar farklı da olsa; eşkıya, her şey çok güzel olacak, a clockwork orange, full metal jacket, when harry met sally gibi birden fazla kez izlenebilecek filmler listesine dahil olmayı hakeden bir film.
  • içinize işleyen filmlerden, günler / aylar geçer izlemenin ardından; filmden kareler düşer - kendi izdüşümünüze.
    müzik vardır, acı vardır, aşk vardır, dostluk vardır ama ağırdan alır herşey; ağır ağır.
  • ha sikeyim yaa... dağılmış durumdayım şu an. film hakkında söyleyebileceğim tek bir şey var: fazla güzel. çok fazla..
  • amerika'nin 11 eylül saldirisi sonrasi gocmenler(müslümanlar) karsisinda takindigi tutumu resmi gayriresmi bir cok kaynaktan dinledik. ama hicbir yerde bu filmdeki kadar samimi, bu filmdeki kadar yalin ve durust anlatilmadi zulüm.
    sanatin guzellgi bu iste, siradan bakis acilarini yerle bir eden, yalan soylemeden yikan, temizleyen ve yeniden kuran.
  • kahramanlarının (profesör ve tarek) shwarma (şark döneri) yemeye mcdougal caddesindeki yatağan adlı türk dönercisine gittikleri film.
  • 27. istanbul film festivali kapsamında ülkemizde gösterilen amerikan bağımsız sineması örneklerinden biridir. thomas mccarthy yönetmenliğinde 2007 yılında çekilen film, 2008 yılında the method fest independent film festival'da en iyi erkek oyuncu*, en iyi yönetmen* ve en iyi yardımcı kadın oyuncu* dallarında 3 ödül kazanmıştır.
  • thomas mccarthy'nin yazip yonettigi 2007 yapimi bir film. profesor walter vale (richard jenkins) bir konferans vermek uzere new york'a gelir, sehirdeki apartmanina geldiginde evinde yasayan bir cift oldugunu farkeder ve olaylar gelisir.

    http://www.thevisitorfilm.com/
hesabın var mı? giriş yap