• mutlaka izlenmesi gereken, sahane belgesel. hem ulkeler icindeki siniflar arasi zihniyet farkliliklarini, hem de agabey ulke ile latin amerikadaki kucuk kardesler arasindaki niyet ve istek cesitliligini sade bir dille anlatiyor. emperyalist demokrasi ve isleyisinin teoride degil pratikte ne gibi sonuclar dogurdugunu da gozler onune seriyor.

    ozellikle hugo chavez ve cia yetkilileriyle yapilan roportajlar, zaten bilinen seyleri insanlarin agzindan bir daha dinlemenizi sagliyor.

    (bkz: tadindan yenmez)
  • medyadan nefret ediyorsanız bu belgeseli izledikten sonra o nefretin yanına tiksinme de eklenecektir muhtemelen. biz sizin haklarınızı savunuyoruz kisvesi altında kitleleri manipüle etmek, gerçekleri bu derece saptırmak için bir insanın tüm ahlaki değerlerinden vazgeçip, insanlıktan istifa etmiş olması gerekir. bir fahişenin işinin ne olduğunu bilirsiniz ama medyadaki bu iki yüzlü mahlukların aslında ne olduğunu, kime hizmet ettiklerini, siyah dedikleri şeyin gerçekten siyah olup olmadığını asla net olarak bilemezsiniz. bu tiplerden ülkemizde de bolca var. bedenini satanları fahişe, orospu diye yaftalayan ahlak zabıtaları, din tüccarları, kanaat önderleri, toplum mühendisleri vb. kılıklarda çıkarlar karşımıza. işte tam olarak onlara sorulması gereken bir soru var: bedenini satmak mı yoksa insanlığını satmak mı daha günah, daha onursuzca, daha büyük bir suç?
  • zeitgeist addendum ve the revolution will not be televised belgesellerinden pek farklı bir şey söylemeyen, ancak hugo chavez'le ve şili'deki augusto pinochet diktası sırasında mağdur olmuş kişilerle yapılan ropörtajların etkileyici olduğu, izlenebilir bir belgesel.

    john pilger isimli deneyimli bir gazeteci tarafından yapılmış.
  • yer yer kopartan belgesel. şöyle ki, tam olarak ne işle iştirak ettiğini hatırlayamadığım eski amerika bürokratlarından biri "bizi ne sanıyorlar? bizim kim olduğumuzu bilmiyorlar mı? hergün coca-cola içmenin onlar için de iyi olacağının farkında değiller mi?" gibisinden birşeyler söyler ki zaten görüntülerle tüyleriniz diken diken olmuş ve koltuğun sırtına iyice yapışmışken istemeden kahkahayı patlatmanıza sebep olur.

    bir de chavez'in yanaklarını uzanıp sıkmak istersiniz önce, ingilizce konuşurken, sonra da eğilip fikirlerinin önünde hürmet gösterirsiniz.
  • zeitgeist serilerini izleyince, en fazla rahmetli hugo chavez ile hasret gideriyor gibi oluyoruz. pek fazla yeni bir şey katamıyor. ılımlı belgesel diyebiliriz. ılımlı dememin sebebi ise, en azından michael moore belgesellerini falan izleyince yeni bir şeyler görememek.
  • zeitgeist addendum'daki "the confessions of an economic hitman" bölümüyle benzerlikler taşıyan belgesel. güney amerika'daki abd destekli darbeleri ve katliamları etkili bir dille anlatan film. ayrıca olayları değerlendirirken iki tarafın da görüşünü alması gayet başarılı.
  • bugün habertük'te yayınlanmış düşündürücü belgesel.
hesabın var mı? giriş yap