• amerikan yazar horace mccoy tarafından 30larda yazılmıs bir fiction.orjinal ismi de they shoot the horses dont they? di.
    küçükken okuduğum bir kitaptı, aklımda kalan şey bir dans yarışmasındaki sunucunun sözleri
    -evet şimdi yorulana dek alkışlayın onları...
  • konusu, ekonomik kriz doneminde amerikada gecer. kapitalizmin vahsi pencesindeki insanlarin hayatta kalmak ugruna ne derece caresiz kalabileceklerini gosteren bir filmdir. filmde bir yarismaya katilan insanlar, yorulup da elenene kadar dansetmektedirler. bu insanlik disi yarismada, seyircilerin muthis keyif almalari, eski yunan'da gladyatorlerin birbirini oldurmelerini veya ortacag avrupasinda yakilan, idam edilen insanlari halkin zevkle izlemesini hatirlatir bize.

    peki bu filmin konusu neden bize gayet normal ve sira-ici gelmektedir? (bkz: dokun bana) ve bakiniz adini bilmedigim, bilmek de istemedigim o dans yarismasi..
  • amerikalı pulp roman ve senaryo yazarı horace mccoy'un romanıdır. amerikanın ünlü buhranlı yıllarında geçen manyaklık boyutuna varmış bir dans yarışmasını konu alır. başlık yazarın kişisel olarak nefret ettiği tek bir at olmadığı için çoğuldur.
  • 1969 yapımı filmi sydney pollack yönetmiş ve başrolde jane fonda var. 1930'larda great depression döneminde 1500$ ödülü kazanmak için girilen bir dans yarışmasını anlatan film, içinde en iyi kadın oyuncu ve en iyi yönetmenin de olduğu bir sürü dalda oscara aday olmuş ama sadece yardımcı kadın oyuncu oskarını almış.
    izlerken yüksek enerjinin içinde bozulan sinirler filmin sonlarında artık insanı ruhsal çöküşe doğru götürüyor. daha sonraları fantastik- bilim kurgu filmlerinde daha çok alışık hale geleceğimiz halkın başkalarının sefaletinden eğlence çıkarıp, galeyana gelmesi olgusu tamamen günlük hayata sokulduğunda çok etkili bir film olmuştu.. ama bugün geriye filme bakınca ve demek bir bildikleri varmış diyor insan..
  • sydney pollack'in horace mccoy'un romanini konu alarak 60’li yillarin sonunda yaptigi, basrollerini jane fonda ile michael sarrazin'in paylastigi bir film.
  • kısa ve kolay okunan bir kitap. acıya bağımlı bir insanı onun iç sıkan hikayesini, popüler kültür ve halen süren dokun bana tarzı yarışmalar içerisinde anlatır. yarış düzeni, amerika ve pop kültüre dair kısa ve evet varoluşçu tanımlanabilecek bir kitaptır. horace mccoy yazarıdır.
    atların daha fazla acı çekmemeleri için vurulması gerektiğinden alır adını.
  • aslen 30ların amerikasını anlatmaktadır ama günümüze bakıldığında değişen hiç bir şeyin olmadığını görmemizi sağlamıştır..

    insanların kendinden kötü olanları görmekten zevk alması, kaybedenlerin her zaman kaybetmeye mahkum oluşu, parası olan adamların* her işten kolayca sıyrılabilmesi, insanların umutlarıyla oynanması..

    (bkz: her türlü reality show)
    (bkz: bbg)
    (bkz: gelinim olur musun)

    (bkz: herkes bir gun 15 dakikaligina meshur olacak)
  • yazarı horace mccoy'un pek de şaşılası olmayan ilerigörüşlülüğüne, filmi izlettirdiğim sınıfta şahsen tanıklık olduğum bir sydney pollack filmi. 80 sonrası doğmak gibi, kanımca, bir şanssızlığa sahip gençler, dans aralarında yapılan ve ayakta kalanların yarışmaya devam edebildiği dolap beygiri koşusu sırasında düşenlere ve onlara basıp ilerlemeye çalışan survivorlara bakıp kahkahalarla gülmüşlerdi. düşen insanlara gülmek insani (!) bir tepkidir derler ama böylesi trajik bir sahnede, dokun bana veya göster marifetini (adı öyle miydi sahi, aile babalarının üç otuz para için eşlerinin, çocuklarının ve milyonlarca insanın gözü önünde rezil rüsva oldukları yarışmanın?) gibi insanlık dışı yarışmalarla büyümüş ve başkalarının trajedilerini komedi filmi gibi izlemeyi kanıksamış gençlerin bu tepkileri bana çok daha trajik gelmişti. neyse, bir de spoiler verelim de, üstüne tüy dikelim (bkz: üstüne tüy dikmek)

    --- spoiler ---
    bacağı kırılan atların vurulması, atların acı çekmesini önlemek gibi kulağa insanî gelen bir nedenden değil, atlardaki kırık kemiklerin çok zor iyileşmesinden kaynaklanmaktadır. diğer bir değişle, bacağı kırılan at, kapitalist terminolojiyle açıklamaya çalışırsak, üretim zincirindeki faydalı rolünden çıkarak işe yaramaz hale gelecek, sahibine maddi külfet olacaktır. kapitalizmin kuramcılarından biri (yanılmıyorsam adam smith idi), "bir adamın boş oturmasındansa, o adama işe yaramayan çukurlar açtırıp sonra kapattırarak para vermek, ekonomik düzenin geleceği açısından daha karlıdır" demiş zamanında. benzer bir şekilde, filmin sonunda, içinde bulundukları durumun altında yatan asıl nedene uyanan jane fonda, daha fazla acı çekmemek için değil, insanlığını yitirdiği ve bu durumun farkında olarak yaşayamayacağı için kendini vurdurtur michael sarrazin'e.
    --- spoiler ---

    arz ederim.
  • kitabinda hadise nasil gerçeklesiyor, okumadigim için bilemiyorum ama, filmde belki de yönetmenin özel olarak üzerinde fazla durmadigi bir nokta var; esas oglanin günes isigina saplanti derecesinde meraki. ayni insanin, yarismanin üzerinde biraktigi yikici etkiden sonra, bu merakindan uzun süre mahrum birakacak bir eylem yapiyor olmasi, sistemin dis(li)leri arasinda ezilen bireyi, birey yapan niteliklerinin yokolacagi seklinde yorumlanabilir, yorumlanmayadabilir. kesin olan birsey varsa, o da bu filmde olup bitenlerden olumlu bir yorum çikmayacagidir, bosuna kasmayalim. hatta bu filmi izlemeyelim olsun bitsin, biz olmusuz at hatta essek, topallayip duruyoruz, vuranimiz yok.
hesabın var mı? giriş yap