*

  • jules dassin filmi(kara). raoul walsh'in 40'ların başında they drive by night ile ele aldığı kamyonlar elma taşır, ben şöförleri düşünürüm; san francisco'da evimizde temasını 49'da tekrarlar. tabi walsh'a göre daha özgür, daha ideolojik yaklaşır olaya. tüm film boyunca başrolün kullandığı kamyonun koca bi yıldızı vardır üzerinde misal. paralar her daim buruşuk her daim elin kiridir. evlenmeye odaklı nişanlı sıkıntı yaratırken, san francisco meyve halinin orospusu baştacı edilir. sermaye sahipleri puştun önde gidenidir. başrol, hakkını almaya çalışan bir çiftçiden öte hiçbirşeydir. halbusem they drive by night da öyle miydi? patron iyiydi de çevresi kötüydü.
  • le salaire de la peur ve onun amerikan menşeli yeniden çevrimi the sorcerer'ı hatırlatır. fakat dendiği gibi le salaire de la peur'dan daha iyi değildir. ne işsizliği, ne de işçi kardeşlerimizin bir kuruş için mücadeleleri le salaire de la peur'daki kadar iyi anlatılmıştır. evet, bu filmin de merkezinde bir noktadan başka bir noktaya para kazanmak amacıyla üç kamyonla harekete geçen dört işçi vardır . bu işçiler san fransisco'ya satın aldıkları elmaları daha yüksek bir fiyattan satmak amacıyla gelirler. burada onları bir dolandırıcı beklemektedir. zaten merkezdeki karakterin (nick) asıl amacı da babasının sakat kalmasına yol açan bu dolandırıcıdan parasını geri almaktır.

    jules dassin'in (night and the city, rififi, topkapı gibi etkileyici filmlerin yönetmenidir) yönettiği bu filme kalitesiz demek mümkün değil tabii ki. ama kalkıp da "başyapıt", "mükemmel bir film" diyemiyorum. ortalamanın üstünde, komedisi fena olmayan, üzerinde biraz daha düşünülse, yan karakterlerine (mesela kamyonları kullananlara) daha fazla alan açılabilse daha iyi olabilecek bir film. dassin'in rififi'sini ve diğer enfes filmlerini izledikten sonra bunu izleyince hayal kırıklığına uğruyor insan. zira kara film olarak bakıldığında da o dönem çekilen onca kara filmden daha iyi değildir ve o dönem çekilen onca kara filmden çok da farklı değildir. gerilim olarak ele aldığımızdaysa le salaire'nin tırnağı bile olamaz. evet, ed'in kamyonunun bozulduğu, son hızla ilerlediği o sekans tabii ki gerilimlidir. ama kalkıp da bu sekanstan ve önceki bir iki gerilimli sekanstan ötürü ilk 30 dakikadan sonra finale kadar germeyi başaran le salaire'den daha iyi olduğunu iddia etmek benim açımdan doğru değil.
  • basit bir olay örgüsüne sahip, iyi oyunculu, sürprizli kara komedi.
  • izlerken kendimi ufak da olsa gazap üzümleri ortamında hissettiğim 1949 yapımı, kendini izleten güzel bir siyah beyaz film. ilaç gibi geliyor böyle filmleri izlemek.
hesabın var mı? giriş yap