• kate seni üzerim, gerçekten kibarlaştırılmış tabirle seni üzerim dediğim dizi.

    tanımı da verdikten sonra 2x9'daki spoilera gelelim.

    --- spoiler ---

    ilk gençliğinden başlıyorum. ya senin taş gibi güvenebileceğin iki erkek kardeşin, dağ gibi baban, kıskansan da çekemesen de çok güzel ve yetenekli bir annen var.

    hadi fazla kilo şu bu zor atlattın gençliğini. ulan babanın reankarnasyonu toby var yanında. sen nasıl adama -türkçeye çeviriyorum-, çocuğumuzun düşmesi senin vücudunda olmadı, bir tek ben hissettim bunu dersin? adam kendini paraladı kargolarda sadece ısmarladığınız bebek bilmem nesi gelmesin diye. senle acısını paylaşmaya çalıştı. bu ne şımarıklık be? obezim, sorunluyum ve sorun çıkarmak benim hakkım mı? s. git ordan sana çok laflar hazırladım. bu ailede en sevmediğim sensin.

    randall bile bu kadar olmamışlığın içinde (bir zenci olarak beyaz ailede büyümek) adımlarını bu kadar sağlam atıyorsa, sen sadece kilolarınla bu kadar egoist olacaksan sus konuşma bence. hala tob'a kapris yapıyor deliricem.

    evet ailenizde herkesin sorunları var, her ailede olur normaldir ama seninkiler egoistçe .

    --- spoiler ---
  • ilk bölümüne başladım şimdi. eski bir obez olarak, o tartıya kulağındaki küpeleri bile çıkarıp basmanın ne kadar acınası bi şey olduğunu biliyorum. yememesi için dolaptaki yemeklere kağıt yazmış kardeşi galiba. ağlancak çok şey vardı. doğum sahnesi falan. ama ben bu obez kadının tüm hayallerimi yemiş gibiyim demesinden başka bişeye üzülemedim, ağlayamadım.

    dokunaklı dizi bence
  • jack pearson gibi bir eş, baba,hayat arkadaşı ne derseniz, hayatıma girecek erkeğin böyle olmasını istiyorum. tam olarak böyle.
  • iki günde ilk sezonunu hıçkırıkla, burun çekmeyle, gülümsemeyle bitirdiğim muhteşem dizi. new york da, kapitalizmin göbeğinde bu kadar sıcak bir hikaye nasıl yazılmış dedirtiyor. bu dizi sıcak bir ağustos öğleden sonrası evin en serin odasındaki divana uzanıp şekerleme yapmak gibi, ilkokul kalemliğindeki arımayalı silgi kokusu gibi, yazlık bir sinemada içtiğin serin gazoz gibi, bir trenin ardından el sallar gibi, tarif etmesi güç duygular, inişler çıkışlar yaşatan, karakterlerin her birini zaten tanıyormuşsun hissi veren çok başarılı bir dizi. umarım aynı güzellikte bozulmadan devam eder.
  • gecen gun izlerken neden bu kadar bize geciyor bu dizi diye dusundum ve cevabini da kendimce soyle verdim. cunku bu dizi gercek. bu dizide kimse mukemmel degil, bu dizide herkesin bir hayal kirikligi var tipki gercek hayatta yasayan milyarlarca insan gibi. bu dizide bir ailenin hayatla mucadelesi var tipki gercek hayattaki milyonlarca aile gibi. bu dizide sevgi var, bu dizide sahicilik var bu dizide samimiyet var. tabii ki ayni isler degil ama bana izlerken super baba yi animsatiyor. cunku her ikisi de o kadar gercek ki izlerken dizi degilde yan apartmaninizda yasayan bir ailenin hayatini izliyor gibi hissediyorsunuz. o yuzden bugun debe ye giren entry i yazan yazar arkadasa sonuna kadar katiliyorum. this is us dizi degil tamamen hayatin kendisi.
  • hayata nasıl bakmak gerektiğini anlatan, sevgi kelimesinin sadece bir kelime değil de , içini gerçekten dolu dolu yaşamak olduğunu öğreten, zamanı öylesine geçirip, yaşamımızı bir geçit töreni gibi izlemek yerine bütün anları ,anıları acı-tatlı her şekilde tadına vararak ve fark ederek yaşamak gerektiğini izleyicilere yansıtan nadide harika dizilerden biri.

    ps: jack pearson karakterine dair;
    her çocuğun böyle bir babası, her ailenin böyle mukavemet harikası bir reisi, her kadının böyle bir kocası olmalı dedirten bir personaya sahip.

    kısacası, çabuk tüketmeden yavaş yavaş izlediğim dizilerden biri. her bölüm ayrı ayrı çok iyi.
  • başrollerinde mandy moore, milo ventimiglia, sterling k. brown, chrissy metz ve justin hartley'nin yer aldığı yenilerden bir dizi.

    uzun zamandır böyle gerçek, naif bir dizi izlememiştim. henüz 5 bölüm izledim ve yeni bölümler gelene kadar elimdeki tüm bölümleri tüketesim gelmiyor. her bölüm ayrı vurucu. üstelik bunu yaparken insanı sarsmıyor, aksine hüzünle karışık sıcak bir gülümse bırakıyor yüzde.

    mesela 5. bölüm şu sözlerle bitiyor:
    "we all add our color over the canvas, on top of each other, until eventually we’re not different colors — we’re one painting. ıt’s kind of beautiful, right, if you think about it: the fact that just because someone dies, just because you can’t see them or talk to them anymore, it doesn’t mean they’re not still in the painting. ı think maybe that’s the point of the whole thing. there’s no dying. there’s no you or me or them; it’s just us. and this sloppy, wild, colorful, magical thing that has no beginning and has no end, it’s right here, ı think it’s us.”

    daha ne olsun? kötü bir karakter beklentisini de bıraksak mı? çünkü hayat tam olarak bu kadar. neden hala ali rıza bey'e inme indirecek kötülüklere sebep olan bir ferhunde karakteri, ya da fettan bir firdevs yöreoğlu beklentisi içindeyiz? sadece bu kadar kalsa tüm sadeliğiyle...
  • ilk sezonunu bitirdim. flasbackli muhteşem anlatım tarzı ve duyguyu hissettirmesi bir yana, evliliği "legal seks" olarak gören kekoların mutlaka izlemesi ve aile tanımının dünyadaki en güçlü şey olduğunu görmesi gerektiğine inandığım dizi.
  • iki gun ust uste izlemem ile goz pinarlarimda ciddi bir kuruluga sebep olan dizi.
    milo diyorum baska bir sey diyemiyorum! sanki 15 14 den daha da cok acitti be...

    --- spoiler ---

    ulan, ben mi cildiriyorum , ben mi deliriyorum, bir adamin bir galericiyle konustugu sahnede hickira hickira aglanir mi?
    --- spoiler ---

    edit: alakasiz olarak, kate'in kucuklugu, kate'i oynayan artistin kucuklugunden daha cok kendine benziyor, ben hayatimda boyle iyi casting gormedim.
  • randall için epey laf sayılıyor, ama adam haklı. beyaz bir ailenin yetiştirdiği siyahi bir çocuk o. onun yaşadıklarına empati kuramayanlar sanırım erkekler; çünkü randall'ın içine attıkları, bu topraklarda kız çocuklarının bir benzerini yaşadığı şeyler. karşıdan bakınca mükemmel bir anne/baba görünüyor olabilir. ama bilemedikleri ve anlamlandıramadıkları şeyler için çocuklarının en derinden bir yerlerden kırılmasına sebep olmuşlar. koruduklarını sanırken yapılabilecek en büyük kötülüğü yapmışlar. *kevin'ın da söylediği gibi, "bununla yaşamak çok zor olmalı."

    evet zor.

    ve randall öyle şanslı biri ki, hatalarını kabul edip çözüm yolları arayan bir ailesi ve mükemmele yakın anlayışta bir eşi var. kurtuluşunu sağlayan da bu. ya bu şansa erişemeyenler?

    pre-edit: kız çocukları deyip de sınırlandırmak istemiyorum. erkek çocuklar da sıkıntılar yaşıyorlar maalesef. ama kız çocuklarının yaşadığı randall'ın hissettiği şeye benzer. televizyonda "ne işi varmış o saatte orada?" diye böğüren mi dersin, o söylenene onay veren anne ile baba mı dersin ya da kurbanı savunanı değil katili yücelteni mi dersin? çocuğu koruma namına ona kendisini kollamayı dahi öğretmeyen sistemin içinde hemen tüm çocuklar en ince yerlerinden yaralanıyor. kız çocukları daha fazla...
hesabın var mı? giriş yap