• 1966 yapımı, başrollerini robert redford ve natalie wood'un paylaştığı sydney pollack filmi.. tren yolları görevlisi owen legate, iş için dodson kasabasına gider.. görevi, işten çıkarılan işçilere durumu tebliğ etmektir.. kasabanın en güzel ve flörtöz kızı alva starr'la aşk yaşamaya başlarlar.. e tabi doğal olarak..
    kanımca 60'ların en iyi filmlerindendir.. tennessee williams'ın oyunundan sinemaya uyarlanmıştır ve senaristlerden biri, francis ford coppola'dır..
    alva karakteri, onun yaşamı, çıkmazları, natalie wood'u alva olarak izlemek, her rastlandığında sonuna kadar yeniden seyretmeyi kaçınılmaz kılar filmi.. robert redford ikinci plandadır.. arşivlik..
    bu arada, alva'nın barda sarhoş olduğu sahnede natalie wood zorluk çektiği için, gerçekten içmiş ve sahneyi sarhoş oynamış.. böööle..
  • bir duvara karşı vak'ası. içinde çocuklar da var. "ben çocukken ne müthiştim" ya da "ben çocukken de müthiştim" diyenler, small town bitch diye bir şarkı dinlediginde "aha" diyenler için güzel film. postmodern cart curtla kafası sikilmiş, ruhu sıkılmış olanlara hitap etmez. robert redford çok yakışıklı. natalie wood heryerine buz sürüyor. küçük kız, tren raylarında gidebilecegi kadar uzaga gidip, ölmemek için geri dönüyor. gece, göle çırılçıplak giriyorlar. ve daha bir sürü şey....

    bu filmle birlikte seriyi tamamlamak için geriye bir film daha kalıyor: iki küçük çocuk evlenmeye karar vermişlerdi, kasabadan kaçmaya çalışıyorlardı, herkes onlara karşıydı, "bu yaşta evlenemezsiniz, sizi hapse kaparız" diyorlardı... o filmin arkadaşı, ama o film bu film degil. o filmi de bulsam da iki filmi sözlükte buluştursam ama nafile.
  • 1966 yılı mahsulu abd yapımı bir sydney pollack filmi.

    başrollerde natalie wood (alva starr), robert redford (owen legate) ve gencecik bir charles bronson (jj nichols) var. su gibi akıp giden, insanı kendinden alan bir film. artık böyle filmler yapılmıyor diyorlar ya bazen, öyle işte.

    bu filmin çekimleri esnasında natalie woodun intihar girişiminde bulunduğuna dair söylentiler mevcut.

    alva wanted out in the worst way!
  • şu güzel dizelerle başlayan çok güzel film:

    “kırmızı güller dile bana
    ve sarı balonlar
    neşeli dans şarkılarıyla
    dönen siyah payetler
    tüm bu hazineleri istiyorum
    verebileceklerinin en fazlasını
    o yüzden bana bir gökkuşağı dile
    yaşadığım sürece
    yarınlarım aşkına bağlı
    üstümde bir gökkuşağı dile bana”
  • biz eski türk filmleriyle dalga geçiyorsak dalga geçilmesi gereken yol geçen hanı filmi. fakat geçemiyor insan dalga filan. hüzün bile doluyor. (yazılar akarken coppala adını kendi gözlerimle yakalamıştım, film başlamazdan evvel. fakat ne maksatla aktığını yakalayamamıştım. senaryoya katkı babında bir coppala!)

    (bkz: wish me a rainbow)
  • ikinci paragraf spoiler içerebilir.

    oyunu yazan başyapıtlar kaleme almış tennessee williams
    williams'ın oyunundan uyarlayan başyapıtlar yönetmiş francis ford coppola
    coppola'nın senaryosunu filme aktarmış oyunculukta da, yönetmenlikte de döktüren sydney pollack
    pollack'ın filminin başrollerini üstlenmiş robert redford ve natalie wood...

    bu harika ekip bize duygusal, ecnebilerin "heartbreaking" dedikleri, bizim "yürek parçalayan" dediğimiz bir öykü anlatırlar. işi insanları işten atmak olan owen bir kasabaya gelir. burada herkesin (annesinin sevgilisinden özgüvensiz gence kadar herkesin) aşık olduğu güzeller güzeli alva'yla tanışır. eh afişten anlaşılacağı ve tahmin edileceği üzere birbirlerine aşık olurlar. filmin jeneriğinde önce wood'un adı geçer. daha sonra filmin adı yazılır ve "co starring" bölümüne diğer oyuncular yazılır. yani filmin esas karakteri alva'dır. filmde owen'dan çok alva'ya odaklanılır. herkesin aşık olduğu, annesinin bir pezevenk gibi davranıp zengin bir adama peşkeş çekmeye çalıştığı, babası terk ettiği günden beri mutsuz olan alva'nın yürek parçalayan hayatına odaklanılır. ama öyle güzel anlatılır ki bu öykü... etkilenmemek zor. pollack'ın en kaliteli filmlerinden olduğu su götürmez bence. diyaloglar, monologlar, oyunculuklar, her şey şahane. ben bilhassa wood'tan etkilendim. bu kadının yüzü filmlerde hiç gülmeyecek mi, hiç mi doğru bir aileye sahip olmayacak, hiç mi sevinmeyecek? wood; west side story'de sevdiği adamı kaybeder. rebel without a cause'da da mutsuzdur. the searchers'da amerikalı kimliğini yitirip, asimile olup kızılderiliye dönüştüğü için amcası tarafından öldürülmeye çalışılan bir kızı oynar. yani gene mutsuzdur. splendor in the grass'da da aşkından deliye döner, hastaneye kapatılır. hep mutsuz, ailesiyle sorunlar yaşayan karakterlere hayat vermiş wood. ama şu bir gerçek ki bu karakterleri hep çok iyi canlandırdı.

    sonuçta etkileyici bir film.
  • peri masalı tadında bir film.
  • filmin setinden natalie wood:

    görsel
hesabın var mı? giriş yap