• abartmıyorum, savaşsever gençlerin yarısı cod yerine bunu oynasa, bir nesil içinde dünyada ordular, sınırlar, devletler, dinler filan ortadan kalkar, kel kafalı kaptanlarla uzak galaksilere gidip john lennon heykelleri dikeriz.

    ("abartmıyorum" ile başlayan cümlelerin hepsi abartıdır, bu dahil)

    oyun çok güzel, steam yaz indiriminden aldım ve indirimsiz haline de değer bence, helali hoş olsun. ama ilk oynayışta oyun mekaniğini çözünce, mütemadiyen gerçek potansiyeline ulaşamadığı hissini veriyor.

    daha zorlayıcı olması lazım: belli bir eşiği aşınca, neredeyse hiç zor karar vermek zorunda kalmıyorsun. ben de çoğu kişi gibi bolluk içinde bitirdim, usul usul yanan sobanın önünde 5 arkadaş oturmuş gitar, cigara, alkol eşliğinde öldürdüğümüz sniperların hikayelerini anlatıyorduk. savaş bitmesin diye dua eder haldeydiler, normal hayatta öyle lüks bulamazlar.

    tekrar oynanabilirliği düşüren de bu. son oynayışımda artık heyecan olsun diye, dolap tıka basa sebzeli et yemeği doluyken 3 gün aç bıraktığım adamımı bir de sarhoş edip, ertesi gün o halde askeri üsse saldırıya yolladım. hem de elinde kürekle (evde yataktan çok makineli tüfek vardı). en azından üstüne çelik yelek verdiğim için biraz dayandı.

    şimdi bu güzelim eseri özel yapan böyle fantaziler yapmak değil, ne bileyim yardım istemeye gelen çocukları soğukta kapıda bekletmek, kapitalist papazı levyeyle öldürmek, yaramı iyileştiren doktoru soymak, tecavüze kalkışan askeri kapı deliğinden izleyip eve dönünce rakının dibine vurmak değil. bunu özel kılan o korku ve belirsizlik hissi, hiç bir zaman rahat edemeyeceğimizin bilincinde seçimlere zorlanmak. mesela...

    oyun ilerledikçe evimiz yanlışlıkla bombalansa, yangın çıksa, bazı görevlere iki kişi çıkabilsek, daha önce temizlediğimiz mekanlara başkaları gelip bize dalaşsalar, değişik yağmacı gruplarıyla ittifak kurabilsek, savaşta taraf tutabilsek, evde siyasi tartışmalar çıksa, faşistle komünisti aynı yatak odasında yatırsak, karakterlerin hikayeleri oyunu daha çok etkilese, ailelerini bulmaya çalışsak, sevdikleri bize gelip sığınsa, komşuların evine gidebilsek, komşu kızına aşık olsak, daha güzel bir yer bulursak oraya taşınabilsek, saklanıp bize de pusu kurabilseler, komşu kızını hain bir terör örgütü pususunda yitirip psikopata bağlasak, bizim elemanları yağmaya giderken yağmalasalar, kadın karakterimize tecavüze yeltenseler, hayalarına bi tekme atıp kurtulsak, gece kabuslar görsek, etlerimiz bozulsa, buzdolabımız bozulsa, halımıza işese yağmacılar (bkz: that rug really tied the room together), kışın ayı gelse eve, ayıyı evcileştirip gece bekçisi yapsak, çok daha farklı eşyalar toplayabilsek, kamera bulup savaş suçlarını kaydetsek, telsizle bm'ye raporlar versek amerikan mandası istesek, bilgisayar bulup bodrum katında bi counter atsak, elektrik olmadığını öğrenince jeneratör yapsak, benzin istasyonu yağmalasak, petrol rafinerisi kurup opec'e rakip olsak, banka soyup yüzlük dolarları sobaya atsak, mahzenlerden güzel şarap yağmalayıp alem yapsak, bisiklet yapıp daha uzak mekanlara gidebilsek, iltica etmeye çalışsak, motosiklet yapıp oyundan çıksak yan oyuna geçsek...

    bunları ingilizceye çevirip bir bir yazıyorum üretici firmaya, ikinci versiyonunda görürsünüz.
  • 11 bit studios tarafından piyasaya sürülmüş düşük bütçeli ancak birçok yüksek bütçeli oyunun veremediği zevki veren oyun. mutlaka oynamanızı tavsiye ederim, gerçekten başarılı bir oyun. oyunu bayağı bir inceleme fırsatım oldu.

    öncelikle karakterlerin her birinin farklı özellikleri ve hassas oldukları noktalar var.

    anton: matematikçi. bağımlılığı yok. bağımlılığı olan karakterler bağımlı oldukları şeyi içmediklerinde üzülüyorlar. bu abimizde böyle bir şey yok. en fazla 8 eşya taşıyabiliyor.
    arica: artısı gizlice sızmada usta olması. koşarken daha az ses çıkartıyor aynı zamanda kapı falan kırarken de daha az ses çıkartıyor. bu nedenle yakalanma olasılığı da daha az. eksisi sigara bağımlısı olması. en fazla 10 eşya taşıyabiliyor. dikkat edilmesi gereken nokta depresyona girerse evden kaçabiliyor ve kaçarken malzeme çalıyor.
    boris: artısı oyundaki en fazla malzeme taşıyabilen karakter olması. eksisi ise en yavaş karakter olması. sigara bağımlısı. en fazla 17 eşya taşıyabiliyor.
    bruno: bildiğin kebapçı, daha az malzemeyle yemek yapıyor. sigara bağımlısı. şişman.
    cveta: çocukları seven gereksiz teyze. oyundaki en gereksiz karakter. bağımlılığı yok. en fazla 8 eşya taşıyabiliyor.
    emilia: avukat. adam öldürdüğünüzde herkes üzülürken bu abla objektif bakıyor, üzülmeyebiliyor. 10 eşya kapasitesi var.
    katia: oyundaki en iyi pazarlık yapan kişi. pazarlık yaparken malzemeler %20 daha da değerleniyor. kahve bağımlısı. eşya kapasitesi 10.
    marin: el işine yatkın. daha az malzemeyle eşya yapıyor. kahve bağımlısı. 10 eşya taşıyabiliyor.
    marko: boris'ten sonra en yüksek eşya kapasitesine sahip karakter. 15 eşya taşıyabiliyor ve boris gibi yavaş değil.
    pavle: hızlı koşuyor ancak çok duygusal. ota boka depresyona giriyor. 12 eşya kapasitesi var.
    roman: dövüş ve savaş yetenekleri gelişmiş olan karakter. silah kulladığınızda diğer karakterlere göre %20 daha fazla hasar veriyor. sigara bağımlısı. bu abinin diğer bir eksi yönü de depresyona girerse evdekilerin kafasını gözünü kırabiliyor. 10 eşya taşıyabiliyor.
    zlata: genel mutluluğu arttırıyor, evdekilerin moralini yukarı çekiyor. 12 eşya taşıyabiliyor.

    bana kalırsa en iyi üçlü marko, katia ve marin. marin yerine roman da gelebilir çünkü ileride adam öldürmeniz gerekiyor, roman hiç dert etmeden öldürüyor. diğer karakterler öldürdüklerinde daha rahat depresyona giriyorlar.

    ufak tüyolara gelirsek:

    - karakterleri hiçbir zaman tam doyurmanıza gerek yok. "very hungry" olduklarında yemek yedirin ve "hungry"de bırakın.
    - kış mevsiminden başlamadıysanız hemen soba yapmanıza gerek yok. ileride yapın, ona malzeme harcamayın.
    - oyundaki en pahalı ve en önemli eşyalar yemek, bandaj ve asprin. bunlar dışında alkol de iyi para ediyor, takasta kullanabilirsiniz. takasta bandaj ve yemek vermemeye özen gösterin, ileride çok ihtiyaç oluyor.
    - fare kapanından mutlaka 2 adet yapın, mümkünse çürük domates falan koyup yemek almaya bakın. domates yoksa 1 yemek koyup 2 yemek de alabilirsiniz.
    - radyo yapın ve gündüz vakti mutlaka klasik müzik çalsın. kitapları da yakmayın, elemanlar okuyup mutlu oluyorlar.
    - bağımlılıkları önemseyin. sigara bağımlısı adamı sigarasız bırakmamaya çalışın yoksa morali düşüyor. savaş ilerledikçe fiyatı da arttığından takasta da önemli hale geliyor. fiyatların artıp artmadığını radyodan takip edebilirsiniz.
    - bir yeri yağmaya gittiğinizde girdiğiniz yere en yakın noktayı es geçin. içeriden eşya toplayıp tüm eşyaları bu girişteki bölüme yığın. daha sonra yağmadan ayrılmadan önce alacağınız ihtiyaçları alın ve dönün. bir sonraki gelişinizde yığdığınız eşyalar orada duruyor olacak. girişten hemen alıp çıkarsınız, boşuna binayı baştan gezmeyin.
    - ikili yemek tekli yemekten daha kârlı, ikili yemeğe yönelin.
    - savunmasız insanları öldürmemeye özen gösterin yoksa depresyona girebiliyor karakter. ucu ölüme kadar gidebiliyor.
    - yardım isteyen komşulara elinizden geldiğince yardım edin. hem evdekilerin morali yükseliyor hem de karşılığında 2-3 gün sonra eşya getirebiliyorlar.
    - yaralı veya hastaları yağmaya yollamayın, daha yavaş hareket ederler. yaraları sarıp/ilaç verip yatakta uyutun.
    - bir karakteri depresyondan kurtarmak için üzüntü seviyesi daha düşük (örneğin sad depressed'den daha düşük) karakteri alın ve depresyonda olan karakterle konuşturun. bunun dışında karakere içki içirip o günü sarhoş geçirtmek*, komşunuza yardım etmek ya da gece yatakta uyutmak depresyondan çıkmaya yardımcı olur.
    - military outpost dışında birçok yerde ateşli silaha ihtiyaç olmuyor çünkü çok gürültü yapıyorlar ve yerinizi ele veriyorlar. o nedenle military outpost'a gitmiyorsanız silahları evde bırakın ev halkı kullansın. bıçakla gidin işiniz görün.
    - silahlı bazı karakterleri hemen öldürmeyin. size silah çektiklerinde vurun, dövün, kafasını gözünü kırın. canları azalınca yalvarmaya başlıyorlar. yalvardıklarında bırakabilirsiniz. bir daha rahatsız etmezler. ha öldürürseniz silahını alırsınız ancak karakterinizin morali düşer.
    - küreksiz kürek gerektiren yerleri kazmayın, çok vakit kaybı. maymancukları da her yerde kullanmayın. gürültü yapılabilecek yerlerde levyeyle kırın gitsin.
    - oyunda ticarete önem verin. ticaret yaparak yemek ve tıbbi malzeme almaya çok kalkmayın çünkü donunuza kadar istiyorlar. elinizde katia varsa kıymetini bilin. ticareti mutlaka onunla yapın.
    - kapıya takas yapmaya ya da yardım istemeye gelen elemanlar saat 1.30'dan sonra gelmezler. 1.30'a kadar gelmedilerse ve işiniz yoksa geceye atlayabilirsiniz, tüm gün beklemeyin.
    - çok agresif oynamıyorsanız silah yapılan yeri 3. aşamaya getirmenize gerek yok ancak ocağı, mutfağı ve atölyeyi* mutlaka üst seviyelere çekin.
    - oyuna başladığınızda mevsim kış ise işiniz daha zor. ona göre daha dikkatli oynamanız gerekiyor.

    ve son olarak eğer başladığınızda pavle, cveta ve anton gibi karakterlerle başladıysanız çok ümitlenmeyin. pavle ota boka depresyona girip intihar ediyor. cveta oyundaki en boş ve gereksiz karakter. antonun da pek işe yaradığı söylenemez. boris, marko, roman, katia, marin, bruno gibi karakterler geldiğinde oyun daha zevkli oluyor.
  • çok güzel oyun panpalar mutlaka oynayın. çok acayip bir oyun resmen karakterlerinize bağlanıyorsunuz.
    goy goy ve tanım bitti şimdi dikkat kesilin size oyunu nasıl bitireceğinizi anlatacağım;

    oyunda 2 karakter yeterli arkadaşlar 3. olabilir 4. gereksiz. "karakterlerimi yaşatarak oyunu bitireceğim aq" gazıyla oynayabilirsiniz ama doğru seçim 4 adamdan faydasız olanı gömmek. ben daha hiç gömmedim ama resmen asalak gibi yaşıyor 4. dallama.
    ideal üçlü olarak; kurulumlarda %20 indirim sağlayan marin, 17 slotlu ama yavaş boris (boris yerine marko da kullanılabilir) ve pazarlık ustası katia diyorum. marin ile kurulumları yaparken, boris ile scavange yapacaksınız katia ise guard ve satış işlemlerini yapacak. bu üçlü ve birazcık ta şans ile size karada ölüm yok. şimdi geliyorum oyunu kazanma adımlarına;

    - "aç" 2 gün sonra "çok aç" oluyor. "çok aç" depresyona yol açıyor "aç"ın morale etkisi yok. bu sebeple adamlarınızı ilk defa 3. günde yedirin ve bundan sonra hep tek günlerde yemek verin.
    - balta oyundaki önemli kırılım noktalarından biri. baltayı aldığınızda sadece kendi evinizdeki mobilyaları parçaladığınızda dahi 15-20 arası yakacak elde ediyorsunuz böylece önemli bir süre odunlarınızı yakacağa çevirmenize gerek kalmıyor.
    - asla kitap yakmayın dallamalar bu kitapları okuyarak mutlu oluyorlar. mutlaka adam sayınız kadar kitabınız olsun
    - envanterinizde mutlaka herşeyden 1-2 tane olsun. asla bir malzemenin tamamını satmayın. komşu gelip yardım istediğinde vb. verebilecek birşeyleriniz olsun duruma göre siz vermeyi ya da vermemeyi seçin.
    - oyundaki tek pozitif üretici fare kapanı. en kötü senaryoda 1 yemek verip bir süre sonra 2 yemek alıyorsunuz. evinizde en az 2 tane olmalı.
    - oyunun item bottle neckleri; hırdavat, companent ve electronic parts (kutu, dişli ve lamba). bu ürünleri asla satmayın. high tier ürünlerinizi bunlar karşılığında satabilirsiniz.
    - aşçınız olsa da olmasa da mutlaka ocağınızı ikinci seviyeye çıkarın. 2 günde bir 3 kişilik yemek yapmak demek oyun sonuna kadar yaklaşık 60-75 arası yemek yapılacak demek. ne kadar erken ocağın seviyesini arttırırsanız o kadar karlısınız demektir. aşçı yoksa zaten balta ile beraber ilk hedefiniz kesin bu olsun.
    - alkol iyi satılıyor. alkol için şeker ve su gerekiyor. şeker scavange den geldiği kadar ama suyunuz hırdavata bağlı bu sebeple hırdavat seviyeniz yüksek olsun ki diğer yapılarla beraber bir yandan da su toplayabilin.
    - alkolü bandaj yapabilirseniz fevkaladenin fevkindesiniz demektir
    - sigara bir süre sonra baya pahalı bir şey oluyor, yapın
    - 3 ten az kişi ile ilerliyorsanız mutlaka 2 su kollektörü kurun yoksa hem adamları dinlendirip hem de suyu toplayamıyorsunuz. hatta her halükarda bir süre sonra kollektörü 2 ye çıkarmak lazım
    - herhangi bir rakibin olmadığı bölümlerde yapacağınız hareket şu olmalı: giriş kısmında bulunan ilk "dolab" ı ellemeden geçin. içerden toplayabildiğinizi toplayın sonra bu ilk dolaba gelip hepsini buraya boşaltın. bu şekilde tüm haritayı bu dolaba yığın. böylce bundan sonraki gelişlerinizde çok kolay bir şekilde scavange run ı ihtiyaçlarınıza göre ayarlayabilirsiniz.
    - kilitleri açmak için levye kullanın, maymuncuğu ancak scavange run da sessizce yağma yapmanız gerektiği zaman kullanırsınız.
    - bir adet rekreasyon alanı kurun (iki üç sandalye ya da koltuk radyo falan) sigaracılar burda sigarasını tüttürsün kitaplarını okusunlar. gitar bulduysanız biri gitar çalsın radyoda müzik falan çalsın. mutlu olsun piçler
    - sobayı mutlaka 2. seviyeye çıkarın. sakın atlamayın.
    - çok fantastik bir oyun tarzınız yoksa ateşli silahınızı evde bırakın. evi koruyan kullansın.
    - sebzeler iyidir arkadaşlar, buldunuz mu acımayın. aşçı eleman varsa nispeten biraz daha gereksiz oluyor ama her halükarda 2 li yemek daha "cost efficient"
    - benim izlenimime göre negatif etkenler yani "wound" ve "sick", "slight" dahi olsa uyuyarak ya da dinlenerek geçmiyor ya da çok uzun sürede geçiyor. illa ilaç ya da bandaj gerekiyor. geçer diye beklemeyin.

    gerisi size kalmış panpalar takılın

    düzenleme;
    - çok önemli bir şeyi atlamışım bak. geceleri evde bulunan adam kadar silahınız olsun. bıçak levye tabanca vb. sadece guard içn değil evde kalan herkes için. yoksa gece yağmaya geldiklerinde silahsız kalan adamınızın yaralanma şansı oluyor. evde 3 kişi kaldı 1 i uyuyor diğerleri nöbetteyse evinizde 3 silah olmalı. 2 olursa uyuyan adamın yaralanma şansı var. en kötüsünden de olsa adamınız kadar silahınız olsun.
  • uzun zamandır takip ediyordum ve çıkar çıkmaz aldım. tam da tahmin etiğim gibi içine çekmeyi başaran oldukça duygusal bir oyun olmuş. savaşanları değil, savaşın ortasında hayatta kalmaya çalışan sivilleri oynamak açısından valiant hearts the great war ile benzerlik gösteriyor. yüzbin tane anlamsız savaş oyunu arasında savaşın asıl yüzünü gösteren bu tarz oyunlar artsa keşke... neyse, oyunda sürekli bir şeylere karar vermek zorundasınız ve kararlarınızın geri dönülmez sonuçları olabiliyor. herkes açken ilk hedef yemek bulmak mı olmalı, yoksa hasta olan tek bir kişi için ilaç mı aramalı? ya da kendi sebzelerinizi yetiştirmek için gereken yapıyı kurmak için malzeme arasak uzun vadede daha etkili olmaz mı? gerçi bu tarz bir karar verdikten sonra istediğinizi bulabilmek de ayrı bir mesele. gece olduğunda yağmalamaya gideceğiniz yeri seçerken orada ne bulabileceğiniz yazıyor, tehlikeli olup olmadığı da. ama yemek aramak için gittiğiniz bir yerde yemeği bulana kadar silahlı adamlarla karşılaşıp eliniz boş dönebiliyorsunuz, ya da gün doğana kadar yemek bulamayabiliyorsunuz. en kötüsü harika şeyler bulup tam dönecekken kaçamadan öldürülmek oluyor. veya kaçmayı başarıp sığınağa döndüğünüzde saldırı olduğunu, sınırlı miktardaki yemeğin, ilacın vs. çalındığını öğrenip iyice umutsuzlaşabiliyorsunuz. işler kötüye gittikçe sığınaktaki insanlar da umutsuzlaşıyor, onlarla beraber siz de. ama tam o anda kapı çalıyor ve 3 konserve yemek getiriyor biri mesela yardım için. ya da tam herkes açlıktan ya da hastalıktan ölecek diye düşünürken o gece yağmaladığınız yerden harika kaynaklarla dönebiliyorsunuz. ya da aksine, her şeyin çok iyi gittiğini düşünürken bir bakıyorsunuz iki kişi hastalandı ve ilacınız kalmamış... mesela 2 küçük çocuk geldi günün birinde, "annemiz hasta, ilaç bulamazsak ölecek" diye, kalan son ilaçları verdim(vermeyebilirsiniz de tabii, tamamen seçime bağlı). birkaç gün sonra tekrar geldiler, bu sefer "annemiz iyileşiyor ama bu sefer de yemeğimiz yok" diye. yalnızca 2 konservem kalmış ki 4 kişiyiz. vermedim. veremezdim yani. demem o ki kaynak yönetimi açısından o kadar kısır ki oyun, tırnak yeme raddesine geliyorsunuz. bu kendi sebzelerini yetiştirme şeysini kurunca rahatlayacağımı düşünmüştüm ama onda da 4 sebze için 10 birim su istiyor, çüş. e su için de filtre yapmak, filtre yapmak için de ıvır zıvır gerekiyor, sürekli bir şeyler için başka bir şeyleri feda etmek durumundasınız. iç savaşın ortasında, pislik hükümetin bütün yolları kapattığı, isyancılara kaynak gönderilmesine izin vermediği bir ortamda o kadar gerçekçi olmuş ki her şey. yağmalamaya gittiğiniz yerlerde bulduğunuz mektuplar, fotoğraflar... korunmasız yaşlı çiftin evine gidip her şeylerini çaldığınızda pislik gibi hissediyorsunuz, ama yapacak bir şey yok, savaş bu, hayatta kalmalısınız. aynı eve bir sonraki gidişinizde ise... neyse. radyo yaparsanız ara sıra haberler geliyor, kimse savaşın ne zaman biteceğini bilmiyor. savaş bitse oynayacak bir şey de kalmayacağını bile bile "keşke bitse" derken buluyorum kendimi. daha ne diyeyim gerçekçilik hakkında...

    kalbinizi kırıyor bu oyun, ama "bir gün daha dayanın" diyorsunuz, "belki savaş biter..." ta ki sığınaktaki herkes soğuktan, hastalıktan, kanamadan ya da açlıktan ölene kadar(bazen de "başka yerde hayatta kalmak daha kolay olur" diye düşünerek terk ediyorlar sizi, "bi boku beceremedin" diyorlar kısaca). sonra tekrar başlıyorsunuz.

    savaşı en gerçekçi şekilde anlatan oyunlardan biri, steam'de 31 lira. ayrıca müzikleri ve çizimleri de çok güzel. alın aldırın bence.
  • bugün ilk kez oynadım. dealer geldi kapıya bi tane. elmas verdim adama 2 kutu konserve vermedi piç. insanlığınızı sikeyim sizin. moralim bozuldu oynayamadım. öyle de manyak bi oyun.
  • herkes oyunda ne kadar süre hayatta kalabildiğini yazmış genellikle ama steam'de oyun hakkında yapılan yorumlardan birisinde (en çok beğeni toplayanı) muhteşem bir hikaye okudum az önce. bir gün daha hayatta kalabilmek yerine başka birisine, kendisinden yardıma daha çok muhtaç birisine yardım eden birisinin hikayesi. film şeridi gibi aktı gözümden o sahne.

    not: kullanıcının adı alamist. oyunu birkaç saat oynadıktan sonra en vurucu anılarından birisini paylaşmış.

    --- spoiler ---

    "...bu yaşayan cehennemde 3. gündü. şehir boka sardıktan sonra kıl payı kaçabilmiştim ve eski lise arkadaşımla kalıyordum. ilk iki gün boyunca eski bir evi yağmaladıktan ve kendimize sonraki birkaç gece için yeterli erzağı topladıktan sonra, gecenin karanlığı üzerine çökmüş bir süpermarkete yönelmeye karar verdim. marketin girişinde ürperdim ve kapalı kapının ardında, dökülen molozların içinde cılız bir ses duydum. yavaşça kapıya yaklaştım, çok fazla ses çıkarmamak için dikkat ettim. bir dizimin üzerine çöküp kapı deliğine doğru eğildiğimde, kalbim yerinden sıçradı. önümde, yarım metreden az bir mesafede, kalıplı, askeri kıyafetli bir adam elinde ak-47 tutuyordu. önünde bir genç kız birkaç moloz eşeliyor ve yemek için mırıldanıyordu.

    - "aradığın şey ne tatlım?" diye sordu adam.

    - "lütfen... yemek. yemeğe ihtiyacım var".

    - "bende yemek var. senin istediğin yemek. belki seninle bunu bir iyilik karşılığında takas edebiliriz."

    - "ben... ben... öyle düşünmüyorum."

    - "beraber bir akşam yemeği yeriz, sonra biraz eğleniriz."

    - "ben... eve gitsem iyi olacak".

    kız yürümeye başladığı anda, adam hemen kızı arkasından çekip "buraya gel ****" diye bağırdı ve silahının dipçiğiyle kızın suratını duvara doğru dağladı. kız yere bayıltmıştı.

    - "hemen ayağa kalk! yoksa seni vururum!"

    adam, kızın arkasına dayadığı silahla onu inleye inleye ve dizlerinin üstüne çökertmiş vaziyette süpermarketin arkasına götürdü.

    etrafın güvenli olduğundan emin olduktan sonra, dikkatlice kapıyı açtım ve etrafı yağmalayarak yemek ve teçhizat topladım. sırt çantamı ağzına kadar doldurduktan sonra, marketin arkasından gelen iniltileri duyunca oraya doğru yöneldim. meraklı birisi olarak, incelemeye karar verdim. marketin dışında, kalın bir kapısı olan küçük bir baraka vardı. büyük kapıya doğru kulağımı bastırdım ve çok sayıda inleme ve direnme sesleri duydum. ne olduğunu anlayınca kalbime bir şey saplandı. zavallı kız tecavüze uğruyordu.

    bu andan sonra bir karar vermeliydim. erzağımla beraber ayrılmalı ve bir başka günü daha mı yaşamalıydım, yoksa bu genç kızı kurtarmalı mıydım ? heyecanlanmadan, dualar eşliğinde, kapının kolunu tuttum ve kalın kapıyı açtım. sonsuz gibi hissettiren bu şey, sonunda kapının açılmasıyla bir yolu da açmıştı. ve beni bekleyen sonu da görmüştüm.

    kız, benimle göz göze gelerek "lütfen! yardım et!" diye bağırdı.

    bu da adamın bana doğru dönüp üzerime silahının şarjörünü yağdırmasına sebep oldu.

    ölürken, nefeslerimi almakta zorlanırken, kızın kırık bir alışveriş arabasının üzerine çıkıp parmaklıklardan kaçtığını gördüm. kaçmıştı. karanlığa doğru süzülürken, güldüm; o kızın başka bir günü yaşamak için kaçabildiğini bilerek.

    bu da arkadaşımızın son anları

    --- spoiler ---

    not2: çeviriyi nurella ifadesiyle okuyanlar için yorumun orijinali
  • akşamları yağmaya çıkıyorsunuz ve hepinizin bildiği üzere bu yağmalar çok önemli. boş dönmek kesinlikle sıkıntı. boris ya da marko ikilisinden birisine sahipseniz ayrıca avantajlısınız demektir çünkü bu karakterlerin taşıma kapasiteleri yüksek. takas için katia'yı ve ev işleri içinse marin'i kullanmak daha ekonomik bir gelişim imkanı sunuyor.
    ayrıca az önce bahsettiğim yağmalarda en önemli konu yağmaya ilk çıkışta yanınıza alacağınız eşyalar. testere, levye, lockpick vs. bunlardan birisi bile eksik olursa bazı yağmalar tamamen angaryaya dönüşüyor. bu yüzden üşenmedim mekanların büyük bir kısmı için yaklaşık olarak ilk gidişte gereken eşyaları derledim. bu mekanlara yağmaya giderken bu yazacaklarımı kesinlikle yanınızda bulundurun. eğer mekanda isyancı ya da asker vs yoksa ilk gidişte hızlıca ne bulursanız alın ve eşyaları kullanarak bütün engelleri kaldırın. aynı mekana ikinci gece gittiğinizde bütün engeller kalkmış olacak. hızlı bir yağma sizi bekliyor...

    spoiler içerir;

    -harabe: yanınızda az da olsa yiyecek bir şeyler olsun. orada karşılaşacağınız adama yiyecek verdiğiniz zaman bütün oyuncuların morali iyileşiyor. ayrıca testere almayı unutmayın. başka bir şeye gerek yok.

    -garaj: en az bir adet ilaç alın. takas etmek isteyen bir adamla karşılaşacaksınız. faydası olabilir. ayrıca testere almayı unutmayın.

    -kilise: testere alın. ben burayı detaylı yağmalamadım hiç çünkü bütün ekibin morali bozuluyor ve söylenmeye başlıyorlar. yok kırbaçlı adamlar kilisede içki içtilerde bu cuma açıklayacağız da bilmem ne. detaylı yağma sıkıntı.

    -bombalanmış kulübe: kürek, lockpick (x2) , burası zengin bir yer.

    -küçük apartman binası: mekanın moduna göre değişiyor ancak genelde burada silahlı adamlar oluyor. sessiz ve hızlı bir adam lazım. marko iyi olabilir. kürek ve lockpick alın.

    -süpermarket: lockpick alın. levye almayın. ben sürekli unutup levyeyle gittim. boş geldim.

    -hastane: burası da büyük sıkıntı. ilaç açısından zengin ancak ev ahalisi darmadağın oluyor burayı yağmaladığınız zaman. hele hali hazırda zaten moraller bozuksa sakın hastaneye bulaşmayın. sonra ev kontrolden çıkar. yine de karalıysanız yanınıza bi levye alın kafi. daha sessiz olsun derseniz lockpick de olur.

    -sessiz ev: levye alın. savunmasız iki yaşlı var korkacak bir şey yok. evde sağlam malzeme var ancak yine ekibiniz aşırı demoralize oluyor. dikkat edin.

    -şehir meydanı: takas için iyi bir yer. yanınıza takas malzemesi lockpick ve testere alın. yağma biraz zor burda. silahlı adam çok.

    -askeri üs: takas yapılabilir. lockpick alınmalı. x3 testere ve levyeye de ihtiyaç var. zor bir bina.
    -yıkık apartman bloğu: testere (x2) alın.

    -yıkılmış villa: lockpick alın. sessiz ve hızlı adam yollayın.

    -inşaat alanı: testere ve levye kafidir.

    -kerhane: testere ve bol silah, halka tatlı, peçete...

    -terk edilmiş kulube: kürek ve levye yeterlidir.

    -keskin nişancı kavşağı: levye ve testere alın. hızlı bi adam yollayın. nişancı şarjör değiştirirken koşun. sıkıntılı bir yer.

    -bombalanmış okul: kürek, testere(x2) ve levye alın. hepsi lazım. mekan büyük.

    -otel: testere, lockpick ve kürek gerekiyor.

    -yarı yıkık ev: lockpick ve kurek kafidir.

    -yağmalanmış benzin istasyonu: testere, lockpick ve kürek alın.

    -depo: zengin bir yer. lockpick alın ancak silahlı adam çok burda. dikkat edin.

    -eskişehir: müthiş bir yer, özellikle barlar sokağı filann..... pardon.. testere, levye ve kürek yeterli.

    şimdilik bu kadar. şeytanınız bol olsun.

    katkı için kerr e teşekkürler.
  • bir kaç deneme sonunda en fazla 23. güne ulaşabilmiştim. tamam son bir kere daha denicem sonra da bir daha başka zaman oynarım dedim, random'ı tıkadım. anton, pavle, zlata ve oyunun en gereksiz karakteri olduğu konusunda şüphe bulunmayan cveta'yı verdi oyun. kısacası bir yaşlı, bir depresif mal, bir neşeli kızcağız ve bir adet çocuk sever okul müdiresi. bu dörtlünün en büyük avantajı sevgi kelebeği ve gitar üstadı zlata'nın olması ve karakterlerin hiçbirinin bağımlılığının olmaması.

    başladık. dört kişi ile oynamak biraz kastı önce çünkü dört karın doyurman lazım, kim ne halde napıyor diye takip etmek lazım. güzel kısmı gün içinde bir sürü yapacak şey oluyor dört karakterle. iki karakterle oynarken, evde yapacak bir şey yoksa malak gibi yatırıyordum yatakta. şimdi işte birini diğeriyle konuşturdum, ateş etrafında akdeniz akşamları söylettim, radyo dinlettim falan.

    oyunun en zor kısmı elemanların psikolojisini yüksek tutmak. fare kapanları ve su arıtma cihazını kurduktan sonra yemek ile ilgili çok sorun olmuyor. çifter çifter pişirip 2-3 günde bir yedirdim. ama psikoloji olayı gerçekten kasıyor. özellikle bazı durumlarda hırsızlık ya da adam öldürmeden başka çaren yok. kendini savunurken birini öldürsen bile depresyona giriyor karakterler. o öldürmese kendisi ölecek. belki o yüzden depresyona giriyordur. oyunda adam öldürüp depresyona girmediğin yer hatta bütün gruba iyi gelen şey, süpermarketteki askeri oradaki kıza tecavüz etmeden önce öldürmek. bıçakla gidin, kapıyı açıp dalabilirsiniz direk.

    her neyse, bu oyunla ilgili herkesin ilginç ilginç hayatta kalma hikayeleri var ama, benimkisi biraz trajikomik oldu. ilk 15 gün dört kişiyle devam ettim, işte evi kurdum, yatak, ocak, atölye, su artıma cihazı vesaire. o süpermarketteki adamı erken öldürürseniz, silahı size geçiyor ve gece evi koruyabiliyorsunuz o silahla. iki kişiyi uyutup, birini bekçi yapıp, diğerini de göreve çıkardım. genelde pavle gitti göreve, hızlı koşuyor diye.

    15. gün marko kapıyı çaldı, abi dedi ben eski itfaiyeciyim elimden her iş gelir ben de sizinle kalayım. la dedim tamam gel hele. doyurmamız gereken boğaz 5'e çıktı. elemanların 3'ü ağır depresyonda, daha önceki hastane hırsızlıklarından cinayetlerden falan, ve bir tanesi de çok ağır hasta, ilaç lazım. anton kendi kendine diyor, gerekirse adam öldürür de getiririm o ilacı. dedim hadi o zaman verdim eline bıçağı doğru o squatlardan birine gönderdim. işte gizlendi mizlendi en sonunda merdivenden çıkan adamı göremeyip alnının ortasına kaleş mermisini yedi. neyse dedik, boğaz sayısı yine 4'e düştü ama anton'da elimizdeki tek levye ve bıçak vardı. marko dedi ben alır gelirim, hem de içimdeki intikam ateşini söndüreyim. dedim git. hop aynı yerde anton'un üstüne yığıldı kaldı. hasta olan zlata'ya bandaj getiremediğimiz için öldü, ertesi gün de pavle evi terketti.

    kısacası 17. gün anton , 18. gün marko , 19. gün zlata öldü, 20. gün de pavle kaçtı. bizim müdire evde yalnız kaldı. ağır yaralı olarak. dedim bitti. lethally wounded diyor. bandajladım yatıp uyuttum iki gün belki yeni bir karakter kapıyı çalar diye. 4-5 günün sonunda arica geldi. dedim gel hele, arica efsane işler çıkardı, antonla markonun öldüğü yeri bitirdi, intikamını aldı, ilaç falan getirdi. marketplace'de yer altına girdi çıktı, oynarken en heyecanlandığım yerler oralardı galiba. bu arada cveta uyuyor hala evde. en sonunda severly wounded'a yükseldi durumu, sonra yavaş yavaş da iyileşti. hatta steamden achievement açıldı, hasta yatağından bu hale getirme başarısını gösterdin diye. geldiğinin 10. günü falan arica'yı fena kıstırdılar marketplace'deki binada, dışarı çıktı koşarken sırtından kalleşçe öldürüldü. cveta yine yalnız kaldı yaralı olarak. bu arada kış var, evde ne bulsam yakıyorum. silah mücevher satıp odun ya da yakacak bir şey alıyorum. böyle böyle derken oyunun en gereksiz karakteri dediğimiz cveta karakteri ile 42. günün sonunda barış şarkıları söyledim. neymiş küçük görmemek lazımmış müdireyi, herkesi gömdü kadın.
  • distopik sims şeklinde özetlenebilecek ancak oynadıktan sonra kalitesinin farkına varabileceğiniz bir simulatör. savaş sırasındaki yaşam mücadelesini oldukça gerçekçi bir şekilde yansıtmışlar. bir kere bitirdikten sonra -ki bu en az 10 saatlik oyun süresi- tekrarladığı için bayıyor; yine de olumsuz bir özellik olarak sayılamaz zira herşey gibi oyunlar da tüketilir.
hesabın var mı? giriş yap