• platon nun devlet adli eserinin birinci kitabindaki karakterlerden en ilgincinin ismi. platon'nun yazmis oldugu tum diyaloglar icerisindeki karakterler arasinda da en ilginclik siralamasinda ust siralardadir. acayip agresif, mevcut degerleri yikici bir bicimde sorgulayan, inatci ve akilli bir yalniz kurt tiplemesidir.devlet'te, kabaca, adaletin guclu olaninin avantajina olan sey oldugunu savunur. bu gorusleri ve davranislariyla zerdüşt ve nietsche'yi yaklaşık iki bin yil oncesinden mustular dersek pekte yanilmis olmayiz.
  • devlet'te, iyi toplum, iyi, yöneticiye itaatkar bireyin ne olduğunu açıklamak için, "sürüsünün iyiliğini düşünen çoban ve emirlere kurallara uyan sürüsü" metaforuna dayanarak bir toplum ideası kuran platon abimize sağlam ayar verip uzaklaşan bir leman tiplemesi, kıllanan adam. "çoban için, sürü için iyi olan, sürüdeki birey için kötüdür", "çobanın derdi sürüyü eninde sonunda mezbahaya ulaştırmaktır" gibi bir eleştiri yapıyordu. platon "iktidar ve kaynakların eğitimli, bilge, erdemli elitlerin elinde olduğu toplum"u savunmaktadır. thrasymakhos da buna karşılık, eğer bunlara itaat erdem ise, erdemli olmanın değil, kanun karşıtı olmanın doğru olduğunu, platonun kafasına göre "erdemli" davranışın ise aslında güçlülerin menfaatine davranış olduğunu iddia edip, eflatun abimize takla attırıp gitmektedir.

    anlamadığım bu adamın argümanları nasıl olmuş da devlet vs. gibi platona ait kitapların içinde bu güne gelmiş. herhalde "ayar verilmez alınır" umdesi burda da geçerli.
  • sokrates'in öğrencilerinden biridir. doğru ve yanlış kavramları üzerine sokrates'in yine maksimum negatif felsefe yaptığı bir gün; doğrunun ve yanlışın sadece güçlü olan tarafından belirlenen, tamamen menfi kavramlar olduğunu söyleyip konuşmaya son noktayı koymuştur.
  • "ey sokrates!" dedi, "nedir bu sizin deminden beri içine daldığınız boş sözler? hem birbirinizin karşısına geçip gösterdiğiniz bu saflıklar, bu karşılıklı eğilmeler de ne oluyor? doğruluğun ne olduğunu gerçekten öğrenmek istiyorsan, yalnızca sormakla kalma; biri bir cevap verirse, alkış toplamak için onun sözünü çürütme. bilirsin ki sormak, cevap vermekten kolaydır; sen de cevap ver bakalım! söyle: doğruluk sence nedir? bak ama bana, doğruluk yok görevmiş, yok faydaymış, yok işe yarayan şeymiş, yok kazançmış, yok insanın işine gelenmiş falan demeyeceksin. bir söyleyeceğin varsa, açıkça ve tam söyle; çünkü böyle saçma sözler söylersen, ben kabul etmem."

    temiz.
  • hakkındaki bilgilere platon* aracılığıyla sahip olduğumuz geç dönem sofistlerinden thrasymakhos'a göre "adalet, güçlünün işine gelendir." bundan dolayı da " güçlü olanın yönetmesi adildir."

    önceki sofistlerden hippias ve antiphon insan doğasının her yerde aynı olduğunu, bu yüzden her insanın eşit olduğunu düşünmüşledir. buna karşı olarak thrasymakhos doğaya bakıldığında işin hiç de bu şekilde olmadığının, kimilerinin doğaları gereği daha güçlü ve daha zeki olduklarının, güçlü hayvanların zayıfları yediğinin, daha akıllı insanların daha aptal ve az kurnaz olanlara hükmettiğinin görüleceğini ifade etmiş ve buradan hareketle güçlü olanın zayıf olanın efendisi olmasının doğal ve adil olan olduğu sonucuna varmıştır. bu da yaklaşık 2500 yıl sonra friedrich wilhelm nietzsche tarafından ortaya atılacak olan ünlü üst insan kuramının temellerini teşkil etmektedir.
  • d. sokrates'le uzlaşısı ve muallaklık

    thrasymakhos için ilk başta sokrates'le uzlaşının imkanı yok gibiydi. ama daha sonra devlet'in 1. kitabının sonunda adalet - erdem tartışmasıyla birlikte sokrates'in seri sorularına karşılık sadece "evet-hayır" şeklinde cevaplar verebilmiştir (en azından ilk baştaki "savaşçı" kimliğinden artıke ser yoktur sofistimizin). sokrates bunu alaycı bir şekilde dile getirmekten geri durmamıştır: "bakıyorum da thrasymakhos, sadece 'evet', 'hayır' demekle kalmıyorsun, harika cevaplar da veriyorsun. hoşuma gidiyor bu." (351c) oysa thrasymakhos'un uzunca bir süre sokrates'in ironi dolu soruları karşısında çaresiz kaldığı aşikardır, sokrates'e burada bunu söyleten thrasymakhos cevabı şuydu: "senin dediğin gibi adillik yanıklık ise, adalete başvurmak zorundadır; fakat benim dediğim gibi ise, sadece haksızlıkla işi yürütebilir." bu söylemle birlikte şu ortaya çıkıyor: her birinin adil olmadığı bir hırsızlar, haydutlar grubunu, bünyesindeki her askerin adil olmadığı bir orduyu düşünün; üyelerin birbirlerine karşı da haksızlıklar yapmaları durumunda grup olarak emellerine ulaşmada başarılı olabilirler mi? thrasymakhos ile sokrates'in uzlaşısına göre, başkalarına karşı adil olmayanlardan oluşan grubun kendi içinde birbirlerine karşı adil olmaları gerekir. zira sokrates bu durumu şöyle açıklıyor: "adaletsizlik insanlar arasında ayrım, kin ve kavga yaratır; tersi ise insanlar arasında birlik ve dostluk yaratır"; thrasymakhos şöyle onaylıyor bunu: "haydi öyle lsun bakalım, seninle tartışmak istemem sokrates" (351d).

    devlet'in 1. kitabı bir platon klasiği olarak muallakta sonlanıyor, bunu sokrates'in itirafında görüyoruz: "...yine de tam tadını çıkaramadım bu durumun. ama bu senin değil benim hatam. önüne konan yemeklerden birini bırakıp diğerine saldıran ve en nihayetinde hiçbirinin tadını tam olarak alamayan açgözlü oburlar gibi daha başta aradığımız şeyi, adaletin özünü bulamadan daldan dala atladık durduk... bütün tartışmamız sonucunda yine ben aslında hiçbir şey bilmediğimi anlamış oldum."

    kimi kritikçilere göre devlet'in 1. kitabının bu şekilde sonlanışı, aslında platon'un bu ilk kitabı diğer 9 kitap için bir giriş olarak (ki platon 2. kitabın başında, 357a'da "bu konuşmaların ardından tartışmamızın sonuna geldiğimizi sanıyordum, yanılmışım. meğer hepsi bir 'giriş'miş" der) veyahut onlardan tümüyle bağımsız düşünerek yazmış olmasıyla alakalıdır. ancak bu tezi kuvvetlendirecek kitabın kendisi haricinde başka delilimiz yok (andrea tschemplik, the republic: the comprehensive student edition, p.9, rowman & littlefield 2005). veysel atayman ile cenk saraçoğlu'nun çevirisinde ise bu durumla alakalı düştükleri not ise şöyle: "bu son sözlerle diyalog platon'un ilk dönem diyalogları gibi bir 'aporie', çaresizlik, ne yapacağını bilmezlik durumu çıkartıyor karşımıza... cevap açık kaldığına göre sonraki bölümleri beklemek durumundayız. böylece bu ilk kitap bir giriş olma özelliğine de kavuşuyor." (platon, devlet, sf.145, bordo siyah yay., 2006)

    genel itibariyle şöyle bir değerlendirme yapmak mümkün, devlet'in 1. kitabında çizilen thrasymakhos profili, açıkça sofistleri simgelemektedir. araştırmacıların çoğu bunu thrasymakhos'un kavgacı ve paraya düşkün tavrına bağlamaktadır (bakın: 337d). hatta kimi kritikçilere göre platon'un burada okuyuculara gösterdiği thrasymakhos kişisine söylettirdikleri sadece hayal ürünüdür, gerçekte yaşamış olan thrasymakhos adalet üzerine bu kitaptaki gibi konuşmazdı (terence irwin, classical philosophy: collected papers, volume 3 plato's ethics, p.21, a garland series, taylor & francis). aslında bu da çok önemli değil, gerçekte yaşamış olan sokrates'in bile neyi "gerçekten" söyleyip söylememiş olduğu bile belli değilken platon'un thrasymakhos'a biçtiği gömleğin önemli olduğunu sanmıyorum. bütünlük çerçevesinde, devlet'in bir eser olarak sunduğu "ideal ülke" düşüncesine -şöyle bir giriş niyetine- thrasymakhos heyecan katmaktadır. bana kalırsa, bu açıdan değerlendirildiğinde thrasymakhos, platon'un en renkli simalarından biridir. ayrıca kendisinden sonra sokrates'le tartışmaya girişen glaukon'la karşılaştırın: #13691328.
  • thrasymakhos adaletsizliği savunmaktan ziyade bana kalırsa realist bir şekilde olan durumu açıklıyor. bu şekilde aslında macchiavelli ve hobbes'un öncülü olduğunu da iddia etmek mümkün. zira thrasymakhos'a göre adalet denen kavram güçlünün çıkarına olan şey her neyse odur (bende g.m.a. grube'un çevirisi var hackett'ten çıkma, oradan bakarak referans vereceğim, 338 c'de "i say that justice is nothing other than the advantage of the stronger" der thrasymakhos) . sonra der ki tiranlıklar tiranlığa yarayacak yasalar yapar, demokrasiler demokrasiye yarayacak yasalar yapar (338 e - "...each makes laws to its own advantage. democracy makes democratic laws, tyranny makes tyrannical laws, and so on with the others."). sokrates buna karşı düzgün bir karşı argüman geliştirmek yerine boş straw man yapıp durur, düşük spekülatif ihtimaller üzerinden "ama bak şöyle şöyle olursa şu şartlar altında senin dediğin doğru olmuyor" der, tartışmanın özünü ıskalar çoğunlukla.

    gerçekten de tarihe baktığınızda thrasymakhos'un tespiti sonuna kadar doğrudur. insanoğlu bencildir. kimse taraf olduğu bir konuda adil kalamaz. dolayısıyla bütün yasakoyucular da hep kendi çıkarlarına olan yasaları çıkarmışlardır. ortaçağ feodalizminde yasalar feodal lordları ve kiliseyi korurlardı. tüccar burjuva sınıfı hep ezilen taraf oldu. sonra tabii palazlanıp güçlenince burjuvalar iktidarı ele geçirdi, bu sefer yasalar burjuvaziyi korumaya başladı.

    bugün de yasalar emeğin aleyhine sermayeyi ve sermayedarı korurlar. batıdaki ya da dünyanın başka bir yerindeki çokuluslu bir şirket çok rahat bir şekilde batıdaki katı ve işçiyi koruyan iş hukuku kurallarından kaçarak asyaya, afrikaya gidip fabrika açabilir, oradaki yetersiz, ya da yeterli olsa bile doğru düzgün denetim olmadığı için uygulanmayan iş hukuku kuralları üzerinden işçileri exploit ede ede çalıştırarak ucuz ve daha az güvenceli iş gücü üzerinden kâr elde edebilir. asya'daki afrika'daki işçi ise avrupa'ya abd'ye çalışmaya yarrak gider. sermaye istediği an dünyanın her yerine gider, bütün dünyadaki yabancı yatırım hukuku kuralları sermayenin lehinedir. ama yine aynı dünyadaki göç ve çalışma hukuku kuralları sapına kadar emeğin aleyhinedir. dediğim gibi insanoğlu bencildir. bir çoğunuz suriyelilerin gelip türkiye'de çalışmasını istemiyorsunuzdur ama benzer fırsat sizin elinize geçtiği anda avrupa'ya abd'ye basar gidersiniz, oradaki insanların sizin gelmenizi istememesi de umrunuzda olmaz. dediğim gibi benciliz hepimiz, yönetilenler de yönetenler de bencil. iktidarda olan kendi lehine kural koyabilecekken kalkıp da adil bir kural koymaz. ucundan kıyısından kendi menfaatine olacak şekilde yontar bir şekilde tüm sistemi. ortada doğru düzgün gerçek bir adalet olmasa bile, genel resmin geniş kitleleri isyan ettirmeyecek kadar adil gözükmesi yeterlidir. bir hukuk sisteminin, o sisteme tabi olan ortalama insanın adalet diye bir şeyin var olduğuna inanmasına yetecek kadar adilmiş gibi algılanması yeterlidir, kesinlikle daha fazlası değil. siz o tüketici hukuku kuralları tüketiciyi korumak için mi var sanıyorsunuz gerçekten? (yanlış anlaşılmasın bu arada solcu ya da sosyalist değilim marx'tan da zerre haz etmem. sonuna kadar kapitalistim ama gerektiği yerde göte göt demeyi bilen bir kapitalistim)

    kendinizi düşünün. size karşı açılan ya da sizin açtığınız bir dava sonucunda aleyhinize karar çıksa mahkemenin adil olduğunu asla ama asla düşünmezsiniz. gerçekten de hukuka uygun olan sizin o davayı kaybetmeniz olsa bile, insan taraf olduğu hiçbir olaya karşı objektif bakamaz.

    yani anlayacağınız adalet, ya da daha doğru bir ifadeyle gerçekte var olmayan "adalet" illüzyonu, thrasymakhos'un da çok haklı bir şekilde tespit ettiği üzere güçlünün (iktidarın) menfaatine olan şeyden başka bir şey değildir. sokrates'in lakırdıları tamamen laf-ı güzaf. thrasymakhos tek cümle ile daha en başta tartışmanın son noktasını koydu. platon'un idealar dünyası, adalet ideası, o ideanın aynısını gerçek dünyaya getirecek philosopher king falan toz pembe gerçekdışı fantazilerden başka bir şey değil. insanoğlu hiçbir zaman o kadar bilge olmayacak. bu diyaloğu ilk okuduğumda bundan 10 sene önceydi, hukuk 2. sınıfta aldığımız felsefe dersi için okumamız zorunluydu. üzerine essay falan da yazmıştık. ben o gün de thrasymakhos'a yerden göğe kadar hak verip sokrates'in boş demagojiden ibaret karşı argümanlarına ayar olmuştum. şu anda yine hukuk üzerine doktorama devam ediyorum. böyle bir diyalog vardı diye hatırlayıp açıp okudum, geçen 10 seneye rağmen fikrim değişmedi, aksine daha da güçlendi.
  • “adalet, güçlünün çıkarından başka bir şey değildir.” sözünün sahibi, platon'un republic kitabında geçen filozof.
  • --- spoiler ---

    şunu demek istiyorum: sana göre, çobanlarla sığırtmaçlar koyunlarla öküzlerini efendilerinin ve kendilerinin yararı için değil, sadece koyunlarla öküzlerin yararı için besler, onların yararını göz önünde tutarak bakarlar. tıpkı bunun gibi, sen öyle sanıyorsun ki, kentlerde gerçekten egemen olan yöneticilerin yönetilenler hakkında gece gündüz düşündükleri, sürünün başındaki çobanın düşündüğü gibi, nelerinden yararlanacakları değildir. sence onlar başka türlü düşünürler. sen doğru ile doğruluğu, eğri ile eğriliği tanımaktan o kadar uzaksın ki, şunu bilmiyorsun: doğrulukla doğru gerçekten bir başkası için yararlı olan, yani güçlünün, egemen olanın işine gelen şeydir; itaat edenin, hizmet görenin zararınadır.

    --- spoiler ---

    kanaatimce güçlüyü savunmaktan ziyade yerinde bir durum tespiti yapan düşünür.. tabii ki bu idealist felsefede doğruluk tanımı için yıkıcı bir şey.. ama thrasymakhos'ın idealist olduğunu kim söylemiş bence oldukça realist birisi.. 'doğruluğu' idealar evreninde tanımlamıyor, reel toplumsal düzlemde gözlemlediğini aktarıyor..
  • (+) devlet/@jimi the kewl
    (+) glaukon/@jimi the kewl
    (+) adeimantos/@jimi the kewl
    (-) ...

    platon'un devlet'te öne çıkardığı karakterlerden biridir thrasymakhos ("thrasymachus" diye de karşılaşabilirsiniz, bu da latincesidir). platon'un kelime oyununun da bir parçasıdır aynı zamanda, sokrates evvela polemarkhos'la (yunancada "diktatör", "kumandan", "savaşın efendisi" manalarında - "warlord") yüzleşir, daha sonra thrasymakhos'la (yunancada "savaşta atılgan", "cüretkar" manalarında - "bold in battle". ayrıca kathryn a. morgan'ın myth and philosophy from the presocratics to plato adlı eserindeki [p.177, cambridge university press, 2000] deyimiyle "the belligerent sophist". bu tabiri önemsiyorum, zira bas bas bağırıyor "ben latinceden geliyorum" diye: latincede "bellum gerere", "savaşmak, savaş yapmak" manalarında, ingilizcede "-nt" takısının kelimeye kattığı anlam "-olan"dır; burada da "belligerent" kelimesi, "savaş yapan, savaşçı, dövüşen" manalarındadır). stanley rosen'ın yorumuna göre (plato's republic: a study, p.38, yale university press 2008) burada bir kelime oyunundan fazlası vardır, zira sokrates'in karşılaştığı her iki isim de savaşta düşmanı yaralayan iki unsuru simgeler. ve thrasymakhos, eğer görüşlerini korursa, gerçek dostlar edinemeyecektir. oysa yine devlet, 498c-d'de sokrates, thrasymakhos'a hiçbir zaman düşman olmadığını, onu ve başkalarını ikna edebilmek için her şeyi yapacağını söyler.

    şimdi şöyle birkaç parça halinde incelemeye başlayalım adamımızı.

    a. sokrates'e önyargısı

    sokrates'in her zamanki gibi ironi yaptığını düşünebileceğimiz bir sözüyle thrasymakhos'un görüşülen konuya dahlini okuyoruz devlet, 336d'de: "...o böyle konuştukça ben dehşete kapıldım. öfke dolu yüzüne dönüp baktım. iyi ki o bana bakmadan önce ben ona bakmışım, yoksa gerçekten de korkudan dilim tutulabilirdi." thrasymakhos'un sokrates'i bu denli korkuttuğu (!) celallenmesinin sebebi nedir, ona bir bakalım. bir kere thrasymakhos, sokrates'in tartışma metoduna karşı önyargılıdır. bunu 337a'da açıkça gösterir; sokrates, thrasymakhos'u önce ona sormuş olduğu sorularla tartışmanın içine çeker, onu över ve ardından hiçbir şey bilmediğini göstermek için öğretmenliğe girişir. 337a'da thrasymakhos, sokrates'in onu övme aşamasında şöyle der: "...duy herakles duy, işte yine sokrates o ünlü ironisini gösterdi. böyle yapacağını biliyordum sokrates. senin bu konuda bir cevap vermeyi reddedeceğini herkese söylemiştim. birisi sana bir soru sorduğunda tam cevabını vermektense alaycılaştığını, akla gelecek her şeyi yapacağını biliyordum." veya 341b'de: "beni ne hileyle ne de söz gücüyle alt edebilirsin sokrates" der.

    devlet'in daha başında platon'un çizmiş olduğu tartışma ortamı gergindir, şüphesiz sokrates'in kışkırtıcılığının bunda rolü büyük ancak asıl pay thrasymakhos'un sokrates'le ilgili önkabulündedir. ayrıca şunu da söylemekte fayda var, a. powell'ın da belirttiği gibi (a. powell, the greek world, p.575, routledge 1995) devlet 337d'de sokrates'in "bu konuda bir şey bilmeyen insanın cezası neyse onu çekmeye hazırım. o ceza da bilenden öğrenmek olsa gerek" deyişine karşılık thrasymakhos'un "çok nazik bir insansın, sokrates; ama bu işten öyle kolay kurtulamazsın, öğrenme cezasının yanında bir de para cezası çekmelisin" demesi aslında yazar platon'un thrasymakhos'un sofistliğini göstermek istemesiyle alakalıdır. yine a. powell'ın aynı yerde söylediğine göre thrasymakhos, profesyonel bir retorikçidir.

    337e'de bu sefer de çevrediklere çatar thrasymakhos: "bakıyorum da sokrates'in her zaman yaptığı gibi başkalarını eleştirip durmasını, onların verdiği cevapları çürütüp kendisinin bir cevap verememesini izlemeye ne kadar da meraklıymışsınız." sokrates'in ironi dolu övgüleri ve çevrenin baskısıyla thrasymakhos, görüşlerini aktarmaya ikna edilir, tabi yine sokrates'e çatarak: 338b:"işte sokrates'in bilgeliği bundan ibaret; kendisi cevap vermeye yanaşmaz. cevabı gider başkalarından öğrenir, ama yine de cevap verenlere minnet duymaz."

    b. "güçlünün çıkarına olan adalet" düşüncesi

    thrasymakhos'un "adalet nedir?" sorusuna ilk cevap verdiği yer, 338c'dir: "benim fikrime göre adalet, güçlünün çıkarına olandan başka bir şey değildir."

    açıklaması şöyledir, her devletin kendine özgü bir yönetilme şekli vardır (örn. tiranlıkla, demokrasiyle veyahut aristokrasiyle). her hükümeti yöneten kişiler aslında güçlü olanlardır. her hakimiyet biçimi de yasaları kendi çıkarlarına uyacak biçimde çıkarır (örn. tiranlıkta tiranlığa özgü, demokraside demokratik, aristokraside aristokratik). yani kurulu hükümetin yararına olan şey adaleti gösterir. zira kurulu düzeni bozmak isteyen herkes kanunlarca cezalandırılır ve yargılanır (338d-339b).

    burada şöyle bir durum ortaya çıkıyor, ya yöneticiler doğru olmayan davranışlar içine girerek yanlış yasalar çıkartırlarsa, o halde adil olan doğru olmayan olmuyor değil mi? sokrates'in buradaki itirazı bunadır. thrasymakhos için de zaten "yanılan yönetici, güçlü değildir" (340c). "eğer bir adam gerçekten de işinin ustasıysa, yanılmamalıdır. sanatçı, bilge veya yönetici gerçekten de bu tanımları hak ediyorlarsa, asla yanılmazlar (340e). buradaki "gerçek bilge yanılmaz" düşüncesi platon'un felsefesine yakındır. peki yanılmayanın konumu ne olmalıdır? tabi ki yöneticilik (bilge-kral). bunu da platon yine devlet, 473d-e'de dile getirir, ki eserin can alıcı bölümlerinden biridir: "devletlerde filozoflar kral olmazsa ya da bugün şu kral dediklerimiz ve yöneticiler sahici, iyi filozoflar olmaz, politik güç ile felsefe tek bir elde toplanmazsa ve bugün doğal yetenekleri sayesinde iki ödevden sadece birine kendini adamış olan çok sayıda kimse, zorla bundan (tek görevle uğraşma durumundan) men edilmezlerse... devletlerin, hatta bütün bir insanlığın mutsuzluğunun sonu yoktur ve düşüncelerimizde tasarladığımız düzen, hani gerçekleşme imkanı varsa bile, bunlar olmadan önce gerçekleşip güneş ışığını göremeyecektir."

    c. adalet - erdem ilişkisi

    thrasymakhos'a göre adalet safça bir iyi niyet, adaletsizlik ise uyanıklıktır. bu da tuhaf bir şekilde devletin bekası için her yolun mubah olduğu düşüncesini tetikler zihinlerde. zira thrasymakhos'un kimi adaletsizliklerin yarar sağlayabileceğine dair düşüncesi, doğal olarak adaletsizliği erdem olarak görmesine sebep oluyor (348c-e). sonuç olarak adaletsizliği becerebilen, becerebildiği ölçüde erdemlidir.
hesabın var mı? giriş yap