• arkadaşlar türkiye'de sayısal sözel ayrımı yapılması sayısal yetenek veya sözel yetenek ayrımından değil zeki aptal ayrımındandır. o yüzden zeka gerektiren meslekler sayısaldan alınır. mesela lisede bile biyoloji tamamen sözeldir ama sayısal bölümü dersidir.
  • katılmıyorum bu tespite.

    ama şu var. avrupa ve amerika'da biyoloji ve kimya'da hem okulda hem de sınavlarda iyiseniz tıp okursunuz.

    türkiye'deki gibi sınavdaki tüm soruları doğru yapmanız ve bir de okul birincisi olmanız beklenmez ve aranmaz.
  • bir doktor olarak kısmen katıldığım tespit. sayısalcıların, özellikle tıp kazanabilenlerin hayatlarında mutlaka süregelen bir disiplin ve hırsları vardır. bir noktada sadece çalışmaktan sıkılırlar ve işte o zaman sözel mecralara yönelirler. tıp fakültesinde okuduğum sürece tıbbın bir sanat olduğundan bahsedildi. zira orada olan çoğu kişinin de tıp dışında uğraştığı bir şeyler her zaman vardı. velhasılıkelam tıbbın sayısalcılara ihtiyacı vardır. sayısalcıların da sözel bir kafaya. (bkz: tıpçıların aslında sözel bir kafada olması)
  • bölümleri 3 alana ayırırsan böyle karmaşıklıklar ortaya çıkar. sorun tıpta değil sorun kategorizasyonda.
  • doğru bulmadığım hipotezdir.
    çünkü sayısal alanında yetişen biri tıp fakültesine girene kadar temel matematik, fizik, kimya, biyoloji konularına -bir sözelciyle kıyaslanmayacak derecede- aşinadır. iyi ya da kötü yıllar içinde sayısal eğitim sistemiyle tüm bu analitik becerileri ve temel bilgileri beyne nokta nokta işliyorlar. atıyorum tıp fakültesinde ders veren bir hoca derste kalp atımından bahsederken, elindeki öğrencilerin sayısal çıkışlı olduğunu bildiğinden tekrar lise bilgilerine dönüp öğrencilerine kalp kaslarının özerk durumundan, büyük küçük kan dolaşımından, damar çapının ne olduğundan bahsetme gereği duymaz. artık bir seviye üstten, kalp kaslarındaki hücresel elektrik devinimin kas çalışmasını nasıl etkilediğine dair daha çok uzmanlık ve detay getirecek konularda rahatlıkla yüzebilir. çünkü öğrencileri yeni duydukları bilgileri sindirmeden önce çiğnemelerine yardımcı olacak kadar ön bir bilgileri vardır.
    öte yandan, yıllardır sözel eğitimi almış ve zekasının başka yönlerde geliştirmiş birine aynı koşullarda kalp kası ve kalp atımı hakkında birkaç kelime etmeden önce saatlerce kas sisteminin çalışmasının altında yatan mantığı oluşturmakla, düz ve çizgili kasların farklarını anlatmakla, sıvı-basınç kavramını açıklamakla ciddi zaman kaybeder. bu çok basit bir mantık aslında. mesala kimya, biyoloji ve matematik bilgisi olmayan birine hücredeki biyokimyasal süreçleri aktarmak her iki taraf için de ufak çaplı bir ölüme sebebiyet verir. denklem eşitleme nedenini, oluşan yeni bileşikleri anlatabilmek bile başlı başına ufak bir kaos.

    tıp anam babam disipliner bir alandır. düz ezberden ziyade, doğru bilgileri etkili kullanarak kısa yoldan sonuca bağlayabilecek kadar mantık örüntüsü kurabilmeyi içerir. sizin ezber ezber dediğiniz fakat aslında kademe kademe öğrendikleri ağır tıp literatürü, sürekli olarak eskinin üzerine daha büyüğünü inşa etmelerine, böylece sıklıkla mantık örüntülerini güçlendirmelerine ve teşhislerinde daha keskin bir sonuca varmalarına olanak sağlar. bu da analitik düşünme becerisi dediğimiz kapıya çıkıyor işte. tüm dünyada tıp sayısal alan olarak kabul edilir. oturup kinetik modelleme yapmıyor olmaları veya polinom denklemleri kurmamaları ya da güneş enerjisiyle çalışan araç icat etmemeleri onların sayısal yönde eğitildikleri gerçeğini yadsımıyor gencolar. sayısalcı dendiğinde akılda beliren ‘möhendeis’ kalıbını bir kırın artık.

    not.doktordeğilimspor
  • bir bölümde sayısal problem çözülmemesi, o bölümün analitik zekâ gerektirmediği anlamına gelmez ve bazı derslerin ezber olup olmaması, daha çok sizin öğrenme biçiminiz ile ilgilidir. felsefe bunun en güzel örneğidir, görünüşte hiç sayısal olmayan bir bölümdür lakin felsefeyi hakkıyla kavrayabilmek için çoğu bölümde olduğundan daha fazla analitik zekâ gerekir. matematik ve geometride kullanılan tüm aksiyomatik çerçeveler felsefede temellenir ve genelde en zor analitik problemler, aynı zamanda en temeldeki analitik problemlerdir.

    konudan fazla sapmadan devam etmek gerekirse, siz eğer merak duygusu olmayan, ezberci ve fazla pragmatik bir kişilikseniz, türev ve integral gibi mühim matematiksel konseptleri bile sırf sınavlarda yüksek not alabilmek için ezberlenecek konulara dönüştürebilirsiniz, bunu sayısalcı geçinen birçok insan yapar. türev kelimesini duyduğunuzda aklınıza ilk gelen, bir süreçteki değişim yerine bir sayının üssünü katsayıya dönüştürüp üsten 1 eksiltmek ise türevi algılayış şekliniz gerçek anlamda sayısal bir zekâ gerektirmiyor demektir.

    tıpta ezber ders elbette vardır, hele hele ilk yıllarda bol bol vardır. anatomide sinirlerin, kemiklerin, damarların latince isimlerini öğrenmek , x sonsuza giderken f(x) fonksiyonunun limitinden söz etmekle aynı şey değildir fakat 2. sınıfta fizyolojiyi bir defa anlayan, 3. sınıfta patofizyolojiyi de mantıksal olarak anlayacaktır ve bu 4. sınıftan itibaren başlanacak stajlarda büyük bir avantaj olacaktır. özellikle patofizyolojiyi ve farmakolojiyi bildikten sonra üzerinde akıl yürütemeyeceğiniz hastalık sayısı oldukça azdır. her bölümde olduğu gibi tıpta da hastalıkları sadece ezberleyen öğrenciler vardır ve bu tür öğrenciler en basit konuları bile karmaşık hâle getirir, aklınızı bulandırırlar. tıbbı kolaylaştırmak ve analitikleştirmek, hastalıkların patofizyolojik işleyişleri ve ortaya çıkış nedenleri üzerinde durarak mümkündür.

    ingilizce bilen tıp öğrencilerine tavsiyem amboss'tur. ücretlidir (1 aylık standart versiyonuna erişimi 5 dolar) fakat klasik tıp kitaplarının kalınlığı ve pahalılığı ile kıyaslarsanız, amboss'un aylık maliyetine kesinlikle değer. içi boş bir ezber yükü yerine, hastalıklarla ilgili önem arz eden noktaları sistematik bir şekilde, diferansiyel diyagnoz tablolarıyla içerir ve ezberci eğitim sisteminin sebep olduğu kafa karışıklıklarını önlemeye birebirdir.
  • en basitinden bir ppm/ppt/ppb hesabını yanlış yapsan hastayı aşırı dozdan kaybedersin lan.

    tıp dediğin aslında biyolojinin, biyoloji dediğin de aslında kimyanın ve fiziğin birer alt kolu.
    (bkz: fen bilimleri)

    ha şu var ki bir yazılımcı iğrenç bir insan olma hakkını saklı tutabilir mesela. sosyal olmak, empati yapmak, insanlarla kontak halinde olmak gibi esansiyel görevleri yoktur. yazar satırlarını geçer.

    ama tıpçılar böyle olamaz. böyle olan tıpçılar zaten o dayak yiyenler. çünkü karşısında çocuğu anası babası ölen ailelere eşek amı görmüş gibi gevrek gevrek sırıtarak konuşan tipler var aralarında. acıdan kıvranan hastayı hiç umursamadan yarasına çotank diye parmağını bastıran doktorlar var. kasap gibi cerrah bozuntuları var.

    tıp çok daha üst klasman bu nedenle. hem çok iyi bir fen bilimleri bilgisine, hem derya deniz bir zihne, hem de çok başarılı insan ilişkilerine sahip olmanız gerek iyi bir doktor olabilmek için.

    ben insanlarla konuşmaktan hoşlanmam, halktan nefret ederim, çekingenim ben falan filan diyen tipler hiç denemesin bile. 75'lik amca çıkartıp malı eline koyacak, yoklayacaksın. gelip eşek kadar adamlar prostat muayenesi olacak sana götünü parmaklayacaksın, 80'lik teyzelere vajinal tuşe yapacaksın, çoluk çocuk üstüne kusacak, barsak düğümlenmesi yaşayan hastanın ağzı bok kokacak ve tüm bunlara sakin biçimde metanetle yaklaşacaksın.

    doktorlara saygı duyulması lazım ama hakkını vererek yapabilenlere. para için doktor olunmaz. para lazımsa git ekonomist ol borsada işlem yap, mühendis ol büyük firmalarda çalış.
  • doğru değildir ancak bu fikre kapılmak için sebepler vardır. tıp bilimleri gücünü fizik ve özellikle 20. yy'ın ikinci yarısından itibaren kimyadan almaktadır. canlı vücudunun işleyiş süreçlerini "en üniter" düzeyde anlamak için temel fizik, kimya, matematik bilgileri olmazsa olmazdır. anlamak için gerekli peki ama hekimlik yapmak için gerekli mi? şimdiye kadar gördüğüm kadarıyla hayır.

    bu başlığın açılmasına yol açan yanılgı süreci de burada başlıyor zaten. 1-2 teknik örnek ile açıklamak gerekirse bir hekimin ekg ile size bir tanı koyması için elektrik dinamiklerini bilmesi gerekmez. süreci doğru bir şekilde uygulayabilmesi ve sonuçları yorumlayabilmesi yeterlidir. veya hipokalemi tablosunun kalpte eksitabiliteyi artırmasına giden olaylar dizgisini moleküler düzeyde bilmesi gerekmez (bu örneği verdim çünkü bazı istisnalar dışında hipokalemi eksitabiliteyi artırmaz, aksine azaltır; (bkz: two-pore potassium channels)). ne iyon kanallarının davranışlarına ne selectivity filter kavramına hakim olması sizin o anda hayatınızı kurtarması için gerekli değildir. tablonun sonuçlarını ve nasıl tedavi edileceğini bilir ve bu değerli insanlar bizim hayatımızı kurtarır.

    sonuç olarak tıp elbette pozitif bir bilim dalıdır ancak bu bölümden mezun olup mesleki hayatını sürdüren değerli insanların büyük kısmı bilimsel çalışmaların içinde yer almıyor, işlerini yapıyorlar. dolayısıyla her şeyi en ince bilimsel detaylarına kadar bilmelerini beklemek mümkün değildir.
  • tıp okumamış şahsın beyanatı. tıp matematiktir, tıp analiz ve sentezdir, tıp analitik düşünmedir, tıp sayısal zekanın ta kendisidir.
  • kısmen doğru bir tesbit. tıp eğitiminde ezberin müthiş bir yeri ve önemi vardır. elbette matematiksel zeka da gerekir ancak temel matematik bilgisi yeterlidir. dünyanın hiçbir modern ülkesinde tıp okumak isteyen adama türev, integral, sonsuz denklemler sorulmaz. ne işine yarayacak, ne yapacak? az saçmalamayın ya. zahmet buyurup tıp fakültesi derslerini araştırın. en az hukuk kadar ezber gerektirir. temel matematik de gerekir ama ezber çok daha fazla oranda şarttır. düşünün 1970 öncesinde tıp fakültesine giriş sınavsızmış ve o şekilde fakülteye girip mezun olarak bugün ekranlarda arz-ı endam eden çok sayıda profesör ve uzman hekim vardır.

    o yüzden türkiye'de tıp eğitimi almak isteyen adayların neredeyse tüm dersleri fullemesinin istenmesinin nedeni bu bölüme olan yoğun taleptir. her isteyeni burada okutmak mümkün olmadığı için adayların ağzınla kuş tutması isteniyor. okul puanının iyi olması ve sınavda çok yüksek puan alıp integralden eski türk devletlerine kadar her konuyu bilmesi talep ediliyor. adaylar arasında eleme yapmak mümkün değil yoksa. çoğu hekim mesleğini icra ettikçe yeni şeyler öğrenir ve kendini geliştirir. acilde ve yoğun bakımda görülen vakalar ve yaşanan deneyimler on tane fakülteden daha öğretici nitelikler taşır. her şey kitaplarda yazılan bilgilerden ibaret değil yoksa.

    tıp bölümünün çok rağbet görmesinin nedeni ise iş ve kariyer konusudur. yoksa gerçekten hekimlik sevdasına sahip olup hümanist olan çok az kişi vardır bu bölümü okuyanlar arasında. yoksa hasta görünce bunalan, nahoş manzaralardan tiksinen, çabucak tükenen insanlar bu mesleğe uygun değildir ancak işsiz kalma korkusu, meslek ve kariyer arzusu kendilerini bu mesleğe iter.
hesabın var mı? giriş yap