• sir alec guiness'in de rol aldığı ve 1970'lerde trt'de yayınlanan casusluk dizisi. bol entrika vardı. hatta hiç unutmuyorum, ilk bölümün yayınlanmasının ardından günaydın gazetesinde "hiçbir şey anlamadık" başlıklı bir yazı çıkmıştı. öyle naif bir dönemdi işte bu 70'ler.
  • "soğuk savaş veya hemen evveli" ya da salt "ispiyoncu/espiyonaj" temalı filmleri izlemek bir beceridir. tuvalette kıstırdığı adamı, kafasını klozete sokarak ıslah eden (ki bunu da severim o ayrı) "tek adam" "kahraman" hikayesiyle terbiye edilmiş izleyici yarısında çıkar. gördük işte: "sıkıldım, annamadım, o kimdi? adam ölmüş mü ya?"

    ben niye kaçırmadım hafız tek bir isim? tek bir olay? tamam, kpss'ye hazırlanır gibi filme yoğunlaşmak biraz dert olur ama zevki falan filan... güzel anlatılmış fakat 3 saate yakın olsa daha iyi olurmuş.

    ve, düğünde oğlan evinin iyi oynayan tiplerinin sahneyi kaplayıp şov yapması gibi "british"lerin hollywood hergelelerine kerrat cetvelini ezberletir gibi oyunculuklarını göstermesi... lan sadece gary oldman mı?
    haluk bilginer'e hala oyuncu diyorsunuz ve ben işte şu anda silahıma susturucumu vidalıyorum.

    hepsi bir yana tom hardy'ye "hasan telefonu kullanabilir miyim?" dedirtmiş bir filmi ben alır donumda taşır, saklarım.
  • bugün sinemada izledik. dvd alıp evde izleseydim muhtemelen 20. dakikada filan kapatıp uyurdum. ama madem gittik izleyelim dedik.

    filmin sonunda iki koltuk yanımızda oturan kişi "benim kapasitem bu filmi anlamak için son derece yetersiz" dedi. filmi çok iyi özetleyen bir cümle olduğuna inanıyorum.
  • ku-sur-suz... tüm filmi dürbünle çekilmiş gibi yapmak, hem yalın bir deha hem de on numara bir sinema işçiliği örneği.
    ayrıca hepi topu 15-20 dakikalık istanbul sekansında, bizim yüz yıldır beceremediğimizi becerip,
    istanbul'u sinematografik bir rüya şehri olarak gözümüze sokmuştur. kapak olsundur.
  • türkiye'de geçip de kadrosunda haluk bilginer'e rol vermeyen yabancı film.
  • istanbulu en iyi kullanan filmler arasında başı çeken film. ışık açılar ve detaylarla nasıl dönem filmi çekilir güzel bir örnek.
  • istanbul sahnelerinde "döneme ait olmayan" birşeyler var mı diye biraz bakındım, bir tek farkettiğim, tarr'ın vapurda denizi izlediği sahnede yanında variller vardı. onların üzerinde petrol ofisinin yeni logosu vardı. bula bula bunu bulabildim sevgili sözlük, millet yeni vapurlar, klimalar falan görmüş. neyse özetle mis gibi yapmışlar 70ler istanbul'unu. ayrıca istanbul sahnesi direk ezan sesiyle başlamadı ya, bir artı puanı da ordan verdim.

    p.s. ayrıca filmde ne kadar pompa varsa bizim şehirde oluyor, ne bereketli toprakmış hemşerim.
  • kitabın, dolayısı ile de filmin adı, şu ingiliz çocuk tekerlemesinden gelmektedir :

    tinker, tailor,
    soldier, sailor,
    rich man, poor man,
    beggar man, thief
  • john le carre'in george smiley sersinin birinci kitabının ismi. iki serinin diğer kitapları the honourable schoolboy vesmiley's people. konunun meraklıları üvertür niyetine the spy who came in from the cold final niyetine the secret pilgrimi okuyabilirler.

    mevzunun geçtiği zaman soğuk savaş. birleşik krallık iki dünya savaşını kazanmış ama kazandığı zaferler çöküş getirmiş ve nihayetinde 956 senesindeki süveyş krizi ile birlikte dünya üzerinde etken olmaktan çıkmış ikinci sınıf ülke kıvamına girmiştir.

    pirus zafer ve zaferlerinin etkilerini üzerinde atamayan ingiltere yeni kurulan dünyada dengeleyici unsur olarak yer bulmuştu.

    işte soğuk savaşın birleşik krallığı bir denge unsuruydu. eski sömürgesi birleşik devletlerin ve sovyetlerin domine ettiği çift kutuplu dünya da yerini bulmaya çalışan ve bunu emperyal mazisinin vermiş olduğu tecrübeler ile sağlamaya çalışan bir devlet.

    emparyel şartlanmalar ve geriye gidişin harman olduğu bir devr-i devranda yalpalayan bu devlet ancak ve ancak falkland savaşı ile gerilemeye bir dur demiş ilerlemeye başlayabilmiştir.

    goebbels ingilizler için; bir tane ingiliz işe yaramaz adam, iki tane ingiliz bir klüp, üç tane ingiliz bir imparatorluk diye buyurmuştu. oysa kendi ırkı için bir alman iyi bir adam, iki tane alman iyi bir ekip ve üç alman bir savaş diye buyurduğunu burda sarf etmezsem olmaz.

    herneyse konuyu dallandırıp budaklandırmayalım.

    bu eser ''alışagelmiş metodlarla, yaşamlarla'', ''artık yeni birşeyler yapalım geçiş bir avuç külden gayrı nedir ki'' düşüncelerinin çarpıştığı tabuların bir bir yıkıldığı bir dönemi anlatır.

    klasik bir casusluk hikayesi olarak görmemek gerek. dostluklara, ilişkilere ve insana dair olan her şeye dair bir şeyler söyler.

    sanki john le carre söylemek istediklerini casusluk ve polisiye klameinden tabiri caizse pulp fiction eserlerine sıkıştırır.

    bunu vaktiyle raymond chandler, harold mccoy, dashiel hammet yapmıştır.

    ama ne yazık ki başat kültür kolaycılık ve daha doğrusu sığlık olduğundan dolayı çoğu kişi için bu eser baş ağrısından daha beter gelecektir.

    kitabında ince ince anlattığı halde kafası basmayıp madem ben anlamıyorum boktandır diyenler nasıl olacak ki filminden tad alacaktır?

    belli bir altyapı isteyen bu tip filmler anlamak için altyapıyla beraber kafa çalıştırmayı da ister.

    ama ne yazık ki hayatımıza egemen olan kolaycılık, basitlik görüntüsü altında gizlenmiş bayağılık ne yazık ki iyi şeylerden tad almayı zorlaştırıyor.

    nasıl ki herhangibi bir kalibrede olan viskinin içine kola koyanlar bunu parayı bulduktan canım kaliteli ve malt viskilere uygulayıp yaaa bu viski çok rörörö diyorlarsa işte bu eser ve onun mamulü olan eserlere aynı muameleyi yapıyorlar.

    film olarak bir kaç ayrıntı dışında bir ofsayt göremedim. bunları sarf etmeye gerek var mı bilmiyorum ama bence var. ne 970'ler de cadde-i kebir trafiğe kapanmıştı ne de pimapen kapı vardı. araçların hepsi gıcır gıcır üzerlerinde toz bile yoktu ama bunlar ufak ayrıntılar.

    bunun dışında ann smiley karakterinin kullanımı gayet akılcı ve anlamlı keza kontrolü oynayan john hurt'ın performansı akılda kalıcı ve connie sachs karakterini oynayan kathy burke'un performansı ise gözle görülmeyecek derecede iyi.

    düşmanın belli olduğu bir devirlerden düşmanın belli olmadığı ve hep kuşku devire geçişi anlatan ve bence üçüncü dünya savaşı olan soğuk savaşı nefer gözüyle anlatan bu eserin bir mamülü olan filmi de güzel olmasa olmazdı zaten.

    gönül bu tip nitelikli çalışmaların devamını diler ve umarım ki serinin devamı çekilerek üçleme tamamlanır.

    ama herşeyin oscar denilen sikindirik ödülle değerlendirdiği oscar'ı alan dandiğin iyi, alamayan iyinin dandik olarak varsayıldığı bu osuruk çağda bunun olması gayet zor...

    --- spoiler ---

    filmde ann smiley'nin yüzünü göremeyiz. bu suretle ann'ın george smiley'in hayatını biçimlendiren görünmez el olduğunu ne güzel anlatılmış. mark strong'a tetikçilik ayrı bir yakışıyor.

    --- spoiler ---

    filmin soundtrackinden mikrofonlarımıza bu gelsin;

    http://www.youtube.com/…zgcp3_ot2-0&feature=related
  • anlık gözüken duvar yazısının belki de bütün her şeyi, kavgaları, soğuk savaşı, tehditleri özetlediği filmin. keşke altyazıda da çevrilseydi. alfredson'ın dileği mi acaba?
    --- spoiler ---

    the future is female.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap