• birkaç yıl önce mezun olmuş bir tıp doktoru olarak uzun zamandır böyle bir başlık açmak istiyordum. zamanında kendi merak ettiğim soruların yanıtlarını yazmaya ve tıp fakültesi boyunca gözlemlediğim durumları anlatarak sizlere perspektif kazandırmaya çalıştım. bayağı uzun bir yazı oldu ama üniversite kararı gibi hayat değiştiren bir karar için ise kısa bir yazı olabilir.

    başlamadan önce;

    bunların neredeyse hepsi benim kişisel görüş ve yorumlarım. yani objektif gerçeklerden ya da salt rakamlardan ziyade oldukça sübjektif olan tespitler. burada birçok tıp fakültesi hakkındaki yorum yapacağım ancak doğal olarak ben bu okullardan sadece birinde bizzat okudum. geri kalan okullar hakkında yorumlarımı kendi gözlemlerim ve oralarda okuyan arkadaşlarımdan ve çevreden öğrendiklerime dayanarak yapacağım. kendi okulumu ise direk belli etmeyeceğim çünkü siyasi yorumlar da yapan bir yazar olarak mümkünse anonim kalmayı tercih ederim. amacım hiçbir okulu kötülemek ya da övmek değil. yazıda birçok genelleme de var. mesela bazı okulların öğrencilerini bazı sıfatlarla genelliyorum ancak gerçekte; her grupta büyük bir çeşitlilik vardır ve genel gözlemler asla bir kişi üzerine yapılan gözlemlere indirgenemez. tespitlerimde bana katılan ya da katılmayan başka doktor arkadaşlar da kendi yorumlarını aşağıya yaparsa tercih yapacaklar için daha geniş bir veri tabanı oluşabilir.

    bu sırada ben 10 bin civarı puanla istanbul'da bir vakıf üniversitesine (nam-ı diğer özel üniversiteye) girmiştim. daha yüksek bir puan alsaydım aynı okulun burslusuna girerdim. sebeplerini aşağıdaki yorumlarıma bakarak anlayabilirsiniz
    diğer önemli durum ise okulların her yıl kendisini yenilemesidir. yani 5 yıl önceki x tıp fakültesi ile 5 yıl sonraki x tıp fakültesi arasında dağlar kadar fark var. o yüzden burada yazılanları %100 gerçek olarak kabul etmeyin, tanıtım günlerine gidin, oradakilerle konuşun ama her dediklerine inanmayın (onların size okul pazarladıklarını unutmayın)

    son olarak da en önemlisi: okul seçiminde en iyi diye bir şey olduğunu zannetmiyorum çünkü “okul okumaz, öğrenci okur!” eğer iyi mücadele ederseniz hangi okulda olduğunuz fark etmeden başarılı olursunuz. ayrıca kimsenin adını duymadığı ya da önemsemediği bir okula gittiniz diyelim; belki oradaki sınıf arkadaşlarınızla harika 6 yıl geçireceksiniz, ömürlük arkadaşlıklar edinecek hatta hayatınızın aşkıyla tanışacaksınız. belki sıralaması düşük denilen okuldaki hocalarınızla çok iyi bir uyum yakalayacak ve çok verim alacaksınız. zaten okulların puanları hakikatte o okulların tartışmasız iyi olduğu anlamına gelmiyor. yani puanınıza göre en mantıklı okula karar verin sonra mutlu olmaya bakın, biraz da ders çalışın.

    genel haliyle tıp fakültesi

    çoğunlukla ilk 3 yılı temel tıp son 3 yılı ise pratik olarak geçiyor. ilk 3 yılın ilk yarısında anatomi, fizyoloji, histoloji, biyokimya gibi temel dersler var. ikinci yarısında ise patoloji, farmakoloji gibi klinik dersler geliyor, ayrıca ileriki yıllarda göreceğiniz ortopedi, nöroloji gibi dalların teorik kısmını öğreniyorsunuz. lab dersleri oluyor, bazı okullarda erken klinik temas adı altında kısa süreli stajlarda oluyor. bu ilk 3 yılda teorik olarak bilginizi iyi oturtmalısınız. ancak okul dışı aktivitelere, dansa, spora, gezip tozmaya da harcayacak bolca vaktiniz olur/olmalı.

    sonraki 3 yılda programınız daha yoğun oluyor çünkü hastanede staja gidiyorsunuz. 4. sınıfta dahiliye, pediatri gibi büyük stajlarınız, 5. sınıfta ise kbb, ortopedi, derma gibi küçük stajlarınız oluyor. son sene ise intörn yani stajyer doktor olarak hastanede görev alıyorsunuz. bu görev tanımı hastaneden hastaneye değişiyor.

    sırasıyla tercihte önemli noktalar

    1-) devlet vs vakıf
    2-) şehir: büyük şehirleri tercih edin. mümkünse başka şehirde okuyun. kendi ayaklarınızın üzerinde durmayı öğrenirsiniz. bana çok faydası oldu.
    3-) ingilizce mi (%100 ing değilse türkçedir)
    4-) anlaşmalı hoca sayısı (bazı yeni tıplarda hoca yokmuş!!!)
    5-) hastane şartları: vakıf okulu ise hastanesi kendinin mi
    6-) lab koşulları: çoook önemli. maketler vs. olmalı, sınıf mevcuda yeterli kapasitede olmalı.
    7-) dersliklerin koşulları
    8-) sınıf mevcudu
    9-) sosyal faaliyetler (çok önemli, üniversite hayatınızı yaşayın gençler. sizi her yönden geliştirir)
    10-) özel okulların “bizde şu makine var, türkiye'de başka hastanede yok” satış tekniğine düşmeyin. sizi o makinelere dokundurtmuyorlar zaten.

    yabancı dil

    21. yüzyılda bir tıp doktorunun iyi ingilizce bilmesi bir zorunluluk. ülkemizde çok az doktor (belki %10) elle tutulur bir ingilizce bildiği için yabancı yayın konusunda iyi değiliz. doktorlarımız ne yayın okuyabiliyor ne de tercümansız yayın yapabiliyor. elbette sorsan bizim ülkede herkes yabancı dil biliyor. ama yabancı bir kişi karşınıza gelince ne kadar bildiğiniz ortaya çıkıyor. ingilizce ya biliyorsunuzdur (yani karşınıza amerikalı biri gelince ekonomi, siyaset, felsefe konuşabiliyor ya da en azından altyazısız film izleyebiliyorsanız biliyorsunuzdur) ya da bilmiyorsunuzdur. arası maalesef yok.

    %100 ingilizce olan bir okul mezunu olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; bizim okulun hastanesinde işe alınmayı başaran doktorlarla başaramamışlar arasındaki en önemli fark yabancı dil. bizimkilerin yabancı dili olduğu için gençken yabancı ülkelerde stajlara gitmişler, oralarda çalışmışlar ve öğrendikleriyle türkiye'de hem isim hem de yayın yapabilmişler.

    ingilizce bilmeyen arkadaşlar internetten araştırma yapamıyorlardı. mesela covıd-19 konusunda adamlar ne makale ne rehber hiçbir şey okuyamıyorlar. türkçe kaynak ise yok. ingilizce bilmeyen doktorlar “alaylı”, bilenler ise “mektepli” gibi oluyor bir süre sonra çünkü yeni olaylar karşısında ingilizce bilmeyenler bir başkası zahmet edip de bir şeyler çevirip yayınlayana kadar halktan farksız kalıyor. daha da kötüsü; küçük şehirlerden gelenler bu hakikatin farkında bile değiller.

    ingilizce bilmiyorsanız; tercihen ingilizce bir okula gidin ve hazırlık okuyun. hazırlıkta da yatmayın ve iyi çalışın.

    ingilizce bilmiyorsanız ve türkçe bir üniversiteye gidecekseniz tavsiyem; fakülteye verdiğiniz emek kadar eforu daha 1. sınıftan ingilizceye verin, kursa gidin vs… inanın bana nasıl bir doktor olduğunuzu derinden etkileyecek bir konu bu. çoğu kişi “ben hallederim ya” diyor ve halledemiyor. çünkü dil konusu, zorunda kalmadıkça hallolamıyor. dirayetli olursunuz umarım…

    ingilizce biliyorsanız da yine %100 ingilizceyi tavsiye ederim. çünkü türkçe okuyanların ingilizcesi kullanılmamaktan resmen çürüdü gitti. ben halihazırda iyi ingilizce bilmeme rağmen ingilizce eğitim sayesinde üniversitede dilimi geliştirdim.
    ingilizce okulların da dezavantajı var; ingilizce bilen türk hocaların bile yabancı dilde konuşma becerisi çok zayıf. elbette birini yüzlerce öğrencinin önüne koyup 100 dk ingilizce ders anlat derseniz zorlanır. bu türkçe iken bile zor. ama bizim bazı hocaların ingilizcesi gerçekten çok kötüydü. hatta kimisi ingilizce konuşamadığı için ders boyu slayttaki yazıları okuyordu. hocaya yalvarıyorduk “hocam lütfen türkçe anlatın da bir şey öğrenelim. slayttaki yazıyı biz evde okuruz zaten”. ancak bu durum sınıftaki yabancı öğrenciler ve yönetim ısrar ettiği için devam etti. eğer derseniz: “o zaman ders anlatımı sebebiyle türkçe seçelim”, tamam eyvallah. ancak bu derslerde bile ders notlarının ingilizce olması büyük bir avantaj oluyor. yabancı dille sürekli temasınız olduğu için diliniz gelişiyor, tıbbi bilgileri ise okuyunca zaten öğreniyorsunuz.
    yurtdışı düşünüyorsanız zaten özel seçin çünkü hem diliniz gelişir hem de özel okulların yurtdışı bağlantıları oluyor.
    hacettepe cerrahpaşa çapa mezunları ister istemez okullari ile çok gurur duyuyorlar, ancak edirne'den çıkınca bu okulların çoğu bilinmiyor. üstdüzey hocalar istanbul üniversitesi'ne hacettepeye duymuş olabiliyorlar ama o kadar.

    devlet vs vakıf

    devlet okullarının en büyük avantajı; tabii ki ücretsiz olmalarıdır. bu önemli bir avantaj çünkü tıp fakülteleri en pahalı fakültelerden oluyorlar (yıllık 100'den fazla artık). eğer ailenizin maddi durumu az ise doğal olarak devlet seçiyorsunuz. çok yüksek puanlarla vakıfa tam burslu girmek de bir seçim elbette. ancak unutmayın; vakıf okullarında yemekhanesinden çevredeki kafelere her yer kazık oluyor. itiraz edince de burslu falan anlamıyorlar. yemek ve konaklama bursu mutlaka alın alabiliyorsanız.

    devletlerin en önemli dezavantajı bence eğitim kalitesi. özellikle küçük şehirlerde devletlerde hocaların bazılarının yeterince kalifiye olmadığını duyuyoruz. ders materyalleri hep eskiden kalmış oluyor. ders programlarındaki bazı dersler (mesela tıbbi etik) işlenmiyormuş. daha da önemlisi; laboratuarları yetersizmiş. devlet mezunu bir arkadaş ilk yardım derslerini maket üzerinde yaptığımızı duyunca çok şaşırmıştı, ben de onlara şaşırmıştım!

    özellikle iş hayatımda çevremdeki çoğu kişi devlet mezunu ve karşılıklı anılarımızı anlatınca fark ettiğim şey şu oluyor; çoğu, hocalarıyla hiç konuşmamış ya da konuşamamış. öğrendiklerini ise birbirlerinden ya da kıdemsiz asistanlardan “bak-gör-tekrar et” yöntemi ile öğrenmiş. bu yüzden bazılarının bilimsel bakış açıları zayıf oluyor çünkü neyi niye yaptığını bilemeyebiliyor.

    mesela özellerin çoğunda hocalar her öğrenciyi tanır, birçoğunu ise ismen bilirdi. hala birçok hocamla haberleşirim. çünkü 6. sınıfta hoca ile birebir, birlikte gün boyu hasta bakıyorduk. öğrendiklerimizi direk hocadan öğrendik. ben hocalarla yaşadığım maceraları anlatırken devlet mezunları yine çok şaşırıyordu. yine de asistanlardan öğrenenlerde pratisyenlikte ve mesleklerinin ilk yıllarında işlerine yarayacak pratik bilgiler iyi oluyor.

    devletlerde öğrencilerin 4-5'te ama özellikle 6. sınıfta ırgat gibi çalıştırıldıkları için tus'a odaklanmaları zor oluyor. vakıflar ise daha başarılı olabilmek için 6. sınıfta öğrencilerini salıyorlar. ancak vakıflarda ekonomik rahatşık olduğundan tus konusunda da rehavet oluyor ve çoğu kişi fazla odaklanamıyor. yüksek puanlı devletlerde ise her koşulda ders çalışabilen kişiler olduğundan intörnlüğe rağmen iyi puanlar alıyorlar. zor koşullar zorlu insanlar yaratıyor.

    tıp fakültesine girmenin üç şartı vardır. çalışkanlık, zeka ve şans. özellikle büyük şehir devletlerinin çok kritik bir avantajı oluyor; oraya giren öğrenci zaten “hem çok zeki hem de aşırı çalışkan” oluyor. 8 bininci ile 15 bininci ya da 20 bininci arasında çok bariz farklar olmasa da ilk 3-4 bin grubu ayrı bir kafa gerçekten.

    ben de iyi bir öğrenciydim ama ben zorunda kaldığım zaman ve yetecek kadar çalışırdım. fakülteyi aa not ortalamasıyla bitirdim ama bunu düzenli ders çalışmalarıma değil, sınava 10 gün kala yaptığım harika kasmalara borçluyum. halbuki bizim sınıftaki tam burslu (ilk 2 bin) arkadaşları düşünüyorum; ders çalışmak onların hayat tarzıydı. 1.2. sınıfın yazında bile ders çalışırlardı. “sıkılınca ders çalışanı” vardı ya. ben ise çalışınca sıkılan biriyim ?… bu tam burslulardan bizde 15 adet vardı, büyük şehir devletlerinde ise sınıfın çoğu bunlardan oluşuyor. hepsi kronik inek olarak tabir ettiğimiz no life arkadaşlar da değil bunların. mesela haftanın 6 günü süper ders çalışıp bir gün deli gibi gezen bir kız grubu vardı bizde.

    bu “aşırı çalışkan” grup çalışkanlık ve zeka sayesinde şans faktörünü eleyebiliyor. yani bu arkadaşlara ders anlatan biri olmasa da adam zaten yapıyor. büyükşehir devlet üniversitelerindeki öğrencilerin başarılı olmalarının sebebini buna bağlıyorum. buradan ülkemizin tıp eğitimini de eleştiriyorum; bu gençlere daha kaliteli bir eğitim sunulsaydı ülkemizin içinden de aziz sancar'lar, uğur şahin'ler çıkardı.

    ekonomik durumun tus motivasyonu üzerinde de etkisi oluyor. tus'ta çok iyi puan almanın bence en iyi yöntemlerinden biri; mezun olduktan sonra eve kapanıp 6 ay-1 yıl çalışmaktır. durumu iyi olmayan arkadaşlar mezun olduktan bu işsizlik dönemini karşılayamıyorlar. birçok arkadaşımın mezun olduktan sonra kendisini maddi olarak destekleyecek bir ailesi olması bir yana, maaşlarıyla ailelerini kendilerinin desteklemesi gerekiyordu. bu yüzden devletlerde 4-5-6. sınıflarda zorunluluğun getirdiği konsantrasyon oluyor. devlette olup maddi durumu iyi olan diğer arkadaşlarım da sınıfın kalanı gibi çok motive idi. çünkü herkesin motive olduğu bir ortamda siz de kaçınılmaz olarak motive oluyorsunuz. vakıf okullarında ise kıyasla rahatlık oluyor çünkü tus'u istedikleri kadar deneme olanakları oluyor. ancak en güvenlisi hazır okuldayken konsantre olup işi bitirmek. birkaç kez başarısız olunca çoğu kişi hedef küçültüp aslında istemediği yerlere gidiyor.

    hasta görmek

    vakıflarda daha az hasta görüyorsunuz elbette, ama daha önemlisi; hastalara daha az işlem yapıyorsunuz. yani sonda daha az takıyor, daha az pansuman yapıyor veya kan gazı alıyorsunuz. bunun sebebi hem hasta sayısı az hem de hastaların bazısı kendisine öğrenci işlem yapsın istemiyor. çoğu hoca böyle durumlarda öğrencileri tutarken nadiren de olsa bazı doktorlar hastaları kaybetmemek için hastayı tutabiliyor.

    köklü devlet okullarının ismi oluyor, bu onlara her yerde avantaj sağlıyor. türk tıp tarihine bakıyorsun; hepsi senin okulundan. aynı binalardan hatta aynı sıralardan çok büyük adamlar yetişmiş. benim özel okulumun hocalarının hemen hepsi bu köklü ve iyi okulların mezunuydu.

    ama işte olan da bu; kendini kanıtlayan doktorların önemli bir çoğunluğu zaten özele geçiyor. devlette kalanlar ya henüz kendini geliştirmekte olanlar ya da özel için fazla kaprisli olanlardır. bir hocamız demişti; “özel hastane doktorundan özel performans bekler, hasta seni gece de arar, haftasonu da”. devlette profesörlükten sonra “dokunulmazlık mertebesine” ulaşanlar hatta imparatorluğunu kurup kendisi bizzat hiçbir iş yapmayan hocalar var (oran olarak bayağı yüksek). daha asistanlarını eğitmeyen hocalar tıp öğrencilerini de pek sallamıyorlar. devletlerde idarenin hocalar üzerinde yaptırım gücü olmuyor, eğitiminiz hocaların insafına kalıyor. onlar da asistanlara ders anlattırıyorlar, kendileri bizzat karışmıyorlar. çoğu özelde bu kadar serbest olmuyorlar eğitim kısmına daha çok vakit ayırmaları gerekiyor. işlerini asistana iteleyemiyorlar (çoğu yerde asistan bile yok zaten).

    eski devletlerde oturmuş bir düzen oluyor. bu inanılmaz önemli bir şey tıp öğrencisi için. çünkü staja gittiğinizde hazır bir sisteme giriyorsunuz. hemşiresinden asistanına sizin varlığınıza alışık oluyor. en önemlisi ise size sorumluluk veriyorlar. öğrenmek için en iyi yöntem sorumluluk alarak oluyor. özellerde ise sorumluluk veremiyorlar, müze gezer gibi izleyerek öğrenmeye çalışıyorsun. özellerde zaten işi başından aşkın hemşireler ve az sayıda asistanlar sizinle ilgilenemiyor, hatta ayakbağı olarak görüyor. bizde bazı bölümlerde 2-3 hatta 1 hoca oluyordu. mesela bir tane fizyoterapi hocası var. adam istifa edince tüm düzen gidiyor. yerine gelen hoca ise sözlü sınavın nasıl olacağını bize soruyor…

    vakıfların bazılarının devlet hastaneleri ile anlaşması var (bezmialem, yeditepe, medipol) ve hastane olarak orayı kullandığınız için bir sorun olmuyormuş. hep aynı devlete gidince sizi sahiplenebiliyorlar. gerçi bazı vakıflarda hep aynı devlet hastanesine değil, stajdan staja farklı hastanelere gittiğiniz için hastanedekiler sizi sahiplenmiyor ve sallamıyormuş.

    kalabalık devletlerde yoklamayı pek sallamıyorlar. bu iyi bir şey. istemediğin derse girmiyorsun.

    yani şöyle özetleyelim;

    vakıflarda daha az hasta görüyorsunuz, sonda takma gibi işlemleri daha az yapıyorsunuz.

    devletlerde ise daha az hoca görüyorsunuz. muhatabınız size genellikle kötü davranan asistanlar oluyor. kadınsanız bir de erkek asistanlar size asılıyor, yürüyor falan.

    devletlerde sınıf ortamı heterojenik oluyor. yani toplumun her kesimi oluyor sınıfınızda. bu kesimler arasında maalesef siyasi gruplar da oluyor. şahsen tarih ve siyaset bilimine çok meraklı biri olsam da “okula, adliyeye, kışlaya, hastaneye ve camiye siyaset girmemeli” görüşündeyim. vakıf okulunda iken 6 yılda yalnızca bir kez siyasi bir eylem yapıldığını gördüm, o da 10 dk süren ve barış içinde yapılan bir duyuru idi. marmara, odtü gibi üniversitelerde ise ooohoooo… eylemler, olaylar, gruplaşmalar, kavgalar, adam kayırmalar… bizim okuldan bir devlete geçen arkadaşım vardı. bana her “sen siyasetle ilgileniyorsun ama o işler eskide, demode artık” derken yeni okulundaki ilk gününün ardından beni arayıp “dediğin gibi insanlar siyaseti çok önemsiyormuş meğer. burada sağcılar var, solcular var, bir de dindarlar var. galiba giyimimden dolayı benle bir tek solcular gelip konuşuyor” demişti. pkk'lılar eylem yapıyormuş falan okullarında. hatta farklı gruptan olan öğrenciler sınıfın toplu whatsapp grubunda birbirlerine laf sokuyormuş. bizim okulda ise çoğunlukla herkes ya benzer görüşteydi (kemalist, sosyal demokrat…) ya da apolitikti. muhafazakarlar, hatta tutucular da vardı ama kendi hallerindeydiler ve elbette ki ayrımcılıkla karşılaşmıyorlardı, sınıfça bir bütündük yani.
    üniversitelere teker teker bakmadan önce şunu söyleyeyim; herkes kendi okulunu çok övüyor maalesef. sorsan herkesin okulu en zor sınavı yapıyor. bir de, puanı yüksek olan okullar daha zor oluyor diye bir kural yok. zorluk hocadan hocaya değişiyor olay bu. daha önceden çıkmış soran okullar daha rahat. anladığım kadarıyla devletlerde hocalar uğraşıp yeni soru yazmadığından test sınavları kolay oluyormuş. ama asistana soru yazdırırlarsa katliam oluyormuş. devletlerde sözlü zormuş, hocalar acımıyormuş. özellerde sözlüler rahat çünkü hocalar acıyor çünkü kalırsan bir sürü para ödüyorsun. yazılı sorularında ise çıkmış sormaktan kaçınıyorlar idareden laf olmasın diye. özellikle vakıflarda olmak üzere çoğu üniversitede tus sebebiyle öğrencileri zorlama huyu oluyor ki öğrenciler sıkı çalışsın ve tus'ta da iyi başarı elde etsin.

    üniversiteler hakkında genel görüşlerim;

    hacettepe

    tus'u hazırlayan hocaların çoğu bu okuldan olduğu için tus'ta karşınıza gelen sorunun geçen yılki sınav sorunuz olma olasılığı çok fazla (bu harika bir şey). bence en iyi büyük devlet üniversitesidir, adı yeter. puanınız yetiyorsa gidin aga.

    ege ve 9 eylül

    izmirde olmaları avantajı var, rahat şehir, ama 6 yılda sıkıyormuş. eğitimleri konusunda hep çok iyi duyumlar aldım.

    cerrahpaşa
    ders programları çok rahat olan bir okul. yoklama çok rahatmış. istanbulda yaşamadan okulu bitiren varmış. oraya yatay geçişle gidenler diyordu “60 üzeri almak çok kolay ama 90 üstü almak ya da 1. olmak çok zor.” hocalarla iletişim pek yokmuş. tus için çok iyi tercih çünkü dekanlarının isteği üzerine intörnlükleri çok rahatmış ki tus çalışsınlar. ödeneksizlik sonucu çoğu üst düzey hocayı özellere kaptırdılar. kalanlar ise depremle okulları ağır hasar görünce ayrılmış.

    cerrahpaşada ders programı da çok rahatmış. adamlar iki ay sömestr tatili yapıyordu.

    istanbul tıp (çapa)
    cerrahpaşa'nın daha sıkısı. intörnlüğü çok belaymış. buradan mezun olanların bazılarında tükenmişlik sendromu seziyorum. hoca kaptırma sorunu daha ağır.

    marmara tıp

    ekolleri çok iyi, çapa ve cerrahpaşaya kıyasla öğrenciler arası politik kavga çokmuş. kütüphanesi çok iyi. yeni hastaneleri de çok iyi ama fazla büyük diyorlar.

    koç tıp
    hakkında hep iyi şeyler gördüğüm ve duyduğum bir okul. çok yüksek puanlı olduğu için buraya giren herkes çok çalışkan oluyor, dolayısıyla sınıfa uyum sağlamak için herkes çok çalışıyor. okulun fiziki şartları da öğrenci faaliyetleri de, yurtdışı bağlantıları da çok iyi. hastaneleri de hem iyi hem de yeni hastaneleri sayesinde daha iyi olacak. hocaları da iyiymiş. en çok tavsiye ettiğim okul.

    yeditepe tıp

    ilk vakıf tıp fakültesi. gerek kampüsü gerekse yapısı olarak gerçek bir üniversite. sosyal faaliyetleri falan gayet iyi. ayrıca siyasi bir amaç uğruna değil, eğitim yapmak için kurulmuş bir okul. yine de uzun süredir ekonomik sorun yaşıyor çünkü hükümetle arası iyi değil. kendi hastanesine ek olarak yeni hastanesi de var. bazı stajlarda ise devlet hastanelerine yolluyor öğrencilerini. kütüphanesi berbat. hocaları ise iyiymiş. çok fazla hastane gezdikleri için hem staj bitene kadar gittikleri yere alışamıyorlarmış hem de gittikleri hastaneler istanbul'un her yerine dağılmış halde olduğu için yollarda çok vakit kaybediyorlarmış. arabanız yoksa bayağı zorlanıyormuşsunuz.

    medipol tıp ve acıbadem tıp

    benim zamanımda puanları düşüktü baya. şu an ise çok iyi çünkü hem yepyeni binaları hem de sonsuz destekleri var çünkü sahibi bakan fahrettin koca.
    medipol'ü tavsiye etmiyorum. bizim zamanımızda şifa tıp çok yüksek puanlıydı, hani şu fetöcü olan. daha sonra fetöcülerin yıkımıyla okulları kapandı ve hiçbir siyasi bağlantısı olmayanlar dahil hepsi okulsuz kaldı. onları zoraki devletlere yolladılar ama gittikleri yerde resmen kaçak göçmen muamelesi gördüler. peki; yarın bir gün fahrettin koca görevinden affedilirse ya da akp iktidardan düşerse… bunlar altın günleri buranın. yine de çoğu okuldan iyidir, isterseniz gidin. hocaları iyiymiş.
    acıbadem bu açılardan daha şanslı çünkü hükümet destekli olsa da yine de çok güçlü bir holding.
    “şöyle makinelerimiz var, ünlü hocalarımız var” laflarına düşmeyin, eğitiminize yansımıyor.

    bezmialem

    hükümet destekli bir okul, çok güzel ve yepyeni binaları var. yine de oturmuş bir yapısı da var. hastanesi devlet. hocaları iyi ancak sosyal faaliyet olarak hiçbir şey beklemeyin. apartman üniversitesinin bahçelisi gibidir. birçok oturmamış şey olduğu için yurtdışına çıkmak isteyenler sorun yaşayabiliyormuş (daha ortada hazır ders programı bile yoktu eskiden). dinci olduğu için korkanlar oluyor buradan. katılmıyorum, saçı belinde olan ateist arkadaşlar da sorun yaşamıyor.

    bahçeşehir tıp

    çok garip bir okul burası. eğer yarışmacı ve hırslı bir yapınız varsa kesinlikle tavsiye ederim.
    bahçeşehir tıp bir üniversiteden ziyade bir dershane mantığıyla işletiliyor. iyi sınıf ve kötü sınıf diye ayırmışlar. oradaki arkadaşlar hep “iyi sınıfı kayırıyorlar” diye yakınıyordu. kendilerini kötü hissettikleri için hepsi derslerine asılıp eninde sonunda iyi sınıfa geçiyor. tus'ta ise bayağı baskı uygulayıp “herkes ilk tus'ta yerleşecek” sloganıyla herkesi motive ediyorlarmış. eğer kompetisyonu seviyorsanız bu kamçılamalar sizi ilerletir ve tus'ta kendi en iyinizi elde edebilirsiniz.
    ben tıbba girdiğimde puanı en düşük okuldu burası. hatta tıplara 40 bin sınırı bu okul sebebiyle başladı. yalan tanıtımlar yapmalarıyla dikkatimi çekmişlerdi. normalde ders programında boş kalan saatlere “bağımsız çalışma saati” denir ve bunlar serbest saattir. bu okul bu saatleri de “işlenen ders” olarak sayıp “türkiye'de en çok ders saati olan okul biziz diye tanıtım yapıyordu, bildiğin kandırmaca.
    takdir ettiğim yönü: iyi sınıftaki öğrencilerine bilimsel çalışma yaptırıyorlarmış. bu kariyerlerinde çok iyi olacaktır. yurtdışı bağlantıları da fena değil anladığım kadarıyla. bahçeşehir büyük bir üniversite olduğundan fiziki koşulları da fena değil.
    kötü yönü: 6 yıl boyunca çok bina değiştiriyorlar, çok dolanıyorlar, bir oraya bir buraya…

    maltepe, okan, yeni yüzyıl istinye, bilim…

    puanınız buraları tutuyorsa gidin ama koç, bezmi, yeditepe ve bahçeşehir'i daha çok öneririm çünkü imkanları daha iyi, bütçeleri daha çok, çok bölümlü üniversiteler ve kurumsal yapı olarak daha çok oturmuşlar

    küçük vakıflar tam üniversite değil bence. bazıları sırf tıp fakültesi kurmak için açılmış hatta. okulda ne doğru düzgün kulüp aktivitesi var, ne de herhangi bir aktivite var… bazıları için apartman üniversitesi diyorlar ya, harbiden öyle. dershane gibi bir ortam istiyorsanız gidebilirsiniz elbette, ancak üniversite hayatı denince akla gelen yaşamı sağlayamıyorlar. zaten oturmuş bir yapı da yok bu okullarda, yönetimler de dahil. fazla tavsiye etmiyorum bu önemli sebeplere dayanarak ama siz yine de bana güvenmeyin ve gidip bizzat araştırın. belki de çok iyilerdir.

    herkese bol şans ve mutluluklar…
  • etmen guzuuuuum, yapman kuzuyuuum, etmen evladııııııım. yazmayın tıp fakültesi falan genç kardeşlerim. eczacılık yazın. ( yeni mezun değil 21 yıllık hekim önerisi)
  • iyi ingilizce (almanca da olsa daha iyi) öğreten bir okulda okuyun ki hem yabancı yayın takip edebilesiniz hem de yurtdışında çalışabilme şansınız olsun.
  • (bkz: odtü tıp)
hesabın var mı? giriş yap