tip isteyen hukukcu
-
noktadan sonra boşluk bırakması gereken yazar. 8284 neslinden.
-
ılk okuyuşta "tipinde ne varmis ki" diye şaşırdığım, tipsiz bir hukukçu düşünmeye çalıştığım bir tamlama.
-
gerçek bir hikâyesi ve o hikâyede keskin çizgileri olan yazar.
sıcakkanlı ve çok içten bir gülümsemesi var.
izmir'e hoşgelmiş, üstelik (yarı) hemşehrimmiş*
bir gün bize gelecek ve ona koleksiyonumu* göstereceğim.
bugün iki tüp çokomel'le sürpriz yaptı. çocukluğuma dönüş yaptım.
darısı nice kitaplar okumaya, kütüphaneler/sahaflar gezmeye...
dokuz eylül üniversitesi tıp fakültesi kütüphanesi'ni keşfetti sonunda. adım adım türkiye kütüphaneleri diye bir amacı varmış bir adım da bugün attı. umarım ayaklarını sürüyerek gezer, herşeyin sanallaştığı bir dünya için az da olsa fark yaratır. (kütüphaneye girdikten sonra sürümesin malûm ses yapıyor.)* -
zeynomuz var bizim... dilimiz bizim o
rusçayı pek seviyor bu zeyno sıcakkanlı
benim karşıma geçip bıcır bıcır
ötüyor maşallah
sonra zeyno diyor ki bak bir kız daha var, arkadaş olsan çok seversin!
oluyorum...
o da benim kıkırdayan canım oluyor... ismi arzular şelalesi... ikimizinde başında yazma... herkesin daha nasıl kadın gibi görünebilirim dediği 600 kişilik (kişi sayısı yamulmalı) devlet kız yurdunda tanışıyoruz.
köy hayalimden bahsediyorum, o kendi köyünü anlatıyor içim nasıl havalarda allahım, bu taş bina bu betonlar daha dayanılır oluyor.
gel zaman git zaman biz kıkırdaşıyoruz yurtta... kitaplar, resimler, müzikler
köye gidip bana yeşillik getiriyor, maydonoz, semizotu, minik meyveler hepsi taze hepsi capcanlı...
'eee hadi beni götür, bahçede çalışayım meyveyi ağacından toplayayım' diyorum...
'yok daha değil ev soğuk köy evi çok üşürsün' diyor.
ulan içim üşüyor, böyle demesine gene
sokayım şehirdeki kaloriferli rahatlarımıza... rahatta mıyız gençler? ya da komutan edasıyla ' rahaaat'
evim oluyor....
ta akyaka'dan
ev arkadaşım müşterim, sen egede tanış, yedir, içir dost kazanmışsın meğerse diyorum kendime.
'güzel elli arzular şelalem' gelip gidiyor evime... eli hep dolu... yüreği taşıyor.
bir gün diyor ki
- bak amına koyayım böyle işin ben okulu bırakıyorum. kadına diyorum ki 'derslerime giremiyorum. dikkatim dağılıyor. uyuyamıyorum'
kadın diyor ki
'derslerine girmelisin'
bizim ki anlatırken hınçlı 'orospuuu doktor değil orospu' diyor.
gülümsüyorum
sen ne istiyorsun asıl diyorum hadi çıkar baklayı
bir çocuk seviyor, o dışı adam içi çocuk istiyor gibi ama bu bildiğin büyüyememiş 30 yaşında bir çocuk. çocuk ama aşk işte! aşkı izmir de, hem de nasıl seviyor bizimki
'karşılıksız' diyor
hüngür hüngür
alıyorum, iyicene karşıma
-git ulan git aşkın için kaybet! sen yap o sevmezse sevmesin... sen pişman olma... sen korkma
bunu bekliyormuş, 1 aya kalmadan izmir' e yerleşiyor bugün öğrendim 390 gün olmuş ne mutlu bana aşka kovduklarımdan
ben onu aşka kovalı 1 yıl dolmamışken
bu sefer roller değişiyor
ben fenalaşıyorum
bu okul,bu ev , kaldıramıyor yüreğim
üstünüze afiyet
kendimi duvardan duvara vuruyorum
bir kuş
beton duvarları kanatlarıyla kırabilir mi!
ben camdan uçayım
böyle çok acıyor canım
gökyüzüne doğru
bakıyorum,çokca umut dolu sevgiyle
kendine kırgınsan kimse seni tamir edemiyor, aşık olmak aslında aynı yerden kırıldığını görebilmek ve okşamak kırgın yerlerini. aaa aynı yerden kırgın dur şöyle bir bakayım sana...
bak bakayım arzuların hala hayatta mı?
o kadar da kötü değil
idare eder işte
aslında cevabı
-ne iyi ne kötü
şimdi akşama ' beni arar mısın?' yazmış.
aramam mı!
en kıkırdayan canım da yazmaya başlamış...
doktorlar, orospular bir fark yok
ne iyi ne kötü
aşağılama, yüceltme
bilgi, bilinmezlik, korku ve koşul
akşama az kıkırdayalım mı ne dersin?
muazzez ilmiye çığ hoca dan sümerleri anlatırken orospuluk kavramının tarihçesini tavsiye ederim.