• tutuklu olan üyelerinin tamamı ilk duruşmada tahliye edilmiş olan öğrenci kolu:
    http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=49814

    --- alıntı ---
    parasız eğitim ve parasız sağlık istemek, çok ses tek yürek mitingi'ne katılmak, yoksul mahallelerde sağlık taraması yapmak gibi iddialar ile suçlanan 13'ü tutuklu 43 tıp ve sağlık öğrencisinin yargılanmasına başlandı. sağlık hakkı vurgularının yapıldığı savunmaların ardından 13 tutuklu üniversitelinin hepsi tahliye edildi.
    --- alıntı ---
  • türk tabipleri birliği'nin, tıp fakültesi öğrencilerinden oluşan çalışma koludur.
    bugün itibariyle, kck bilmemnesi kapsamında üyelerinin bir kısmı gözaltına alınmıştır.
    http://haber.sol.org.tr/…si-gozaltinda-haberi-55631
    http://www.radikal.com.tr/…id=1090321&categoryid=77
  • tıp öğrencileri kolu (tök), ttb'nin öğrenci koludur. tıp fakültelerindeki sol-sosyalist öğrencilerin ortak mücadele alanıdır. neoliberal dönem sonrası doğaya ve insan bedenine olan tahakkümün artması sonucu oluşan sağlıksızlığa çözüm olarak, egemen sağlık anlayışı hastaneye sıkıştırılmış ve bireyselleştirilmiş bir sağlık modeli savunmaktadır. bu model, sağlığı sermayenin artı değer üretebildiği bir alan olmasını sağlamış; sonuç olarak ''hasta'' bir meta, doktor ise bir ''işçi'' haline gelmiştir. tök sağlığı hastaneye indirgeyen ve sağlığı sermayeye açan bu neoliberal politikalara karşıdır ve bunun yerine sağlık bilgisinin toplumsallaştığı ve sağlık hizmetinin ücretsiz olduğu sosyal bir sağlık anlayışını savunur.
    *
    velhasıl, yaşasın tök! yaşasın töklüler!
  • yeni bir manifesto çıkarmış olan tıp öğrenci kolu.
    tök nedir, ne yapar, ne düşünür?
    tıp öğrencileri kolu, türk tabipleri birliği’nin öğrenci koludur.
    örgütlülüğün bireyi güçlü kılacağının farkındadır. tıp fakültesinden başlayarak mesleki dayanışmayı örer.
    tıp eğitimindeki ve sağlık sistemindeki sorunlar üzerine tartışır. bu sorunların uygulanan politikaların sonucu olduğunu bilir. sözünü söyler, çalışmalar yürütür.
    eğitim ve meslek yaşamı boyunca tıp biliminin halkın ihtiyaçları doğrultusunda geliştirilmesini savunur.
    insana bütüncül yaklaşır. onu, yaşadığı doğa ve toplumla birlikte değerlendirir. bu yüzden sağlık sisteminden başlayarak tüm bu alanlardaki sorunları önemser.
    tıp öğrencilerinin sosyal yaşama aktif katılımını sağlar. bu amaçla çeşitli etkinlikler düzenler.
    insanın sağlıklı yaşamı anayasal bir hak olduğundan, sağlığı bozan her şeyi politik bir mevzu olarak ele alır.
    tıp eğitimi
    toplumun, doğanın ve bireyin biyo-psiko-sosyal ve siyasal iyilik halinin sürekliliği için misyon üstlenmesi gereken hekimlik mesleğinin şu anki haliyle salt bireye indirgenen, birey-birey, birey-toplum ve birey-doğa ilişkisi göz ardı eden, toplumsal sorunlardan bihaber verilen, tamamına yakını bedenin niceliksel sorunlarını çözmeye çalışan ve toplumdan soyutlamayı ifade eden, dört duvar arasına sıkıştırılmış, kampüse hapsedilmiş eğitim anlayışını reddederek; toplumu, doğayı, bireyi ve kendini bilmeye adayan tıp eğitimi anlayışını savunur.
    eğitim kurumlarının esasını oluşturan fakültenin azami karı hedefleyen, özelleşmiş ticaret mantığıyla kendine müşteri hazırlayan, sömürü ve bağımlılığı zihinsel ve fiziksel anlamda aşılayan, metalaşmış tıp eğitimini ve hekimlik algısını kaba bir işletme halinden çıkarıp, para gözüyle bakmayan eğitim anlayışını savunur.
    mesleğin bazı alanlarının(cerrahi özellikle) sadece erkekler tarafından yürütülebileceğini aşılayan, erkek otoritesinin gücüne güç katan, bu dogmatik ve cinsiyetçi tıp eğitimi anlayışını redderek adil ve cinsiyet özgürlükçü tıp eğitimini savunur.
    mevcut dayatılan sağlık eğitimini yönetebilecek küçük iktidar odaklarını simgeleyen uzlaşma odaklı meslek içerisindeki hiyerarşiyi besleyen, bireyi bütünsel bakmayı sağlayan tıp eğitimini savunur.
    eğitim sürecinin tamamında nesneye indirgenip belli sistemsel amaçlar için kullanılmaya çalışılan öğrencilerin edilgen konumdan çıkıp aktif ve özne haline gelmesini sağlayan eğitim anlayışını savunur.
    özgür üniversite
    tök, üniversitelerin akademik ve bilimsel olarak özgür olması gerektiğini savunur. özgür, özerk, eşitlikçi, demokratik üniversite; otoriter zihniyetin hakim olduğu bir toplumsal düzende gerçekleşemez. üniversitenin özgür bilim yapıp, bunu özgürce yayabilmesi, toplumun demokratikleşme düzeyiyle doğrudan ilişkilidir.
    üniversitelerin özgür olması için idari ve mali açıdan özerk olması gerekir. kendi yöneticilerini özgürce seçip denetleyebilmesi gerekir.
    üniversitelerin mevcut bilimsel durumu aktarmakla yetinmeyip eğitimle beraber bilimsel araştırma kurumları olarak da işlev görebilmesi için gerekli tüm finansal kaynaklar kamu tarafından karşılanmalıdır. ancak bu şekilde üniversiteler devletten, sermayeden, dinden ve diğer egemen odaklardan bağımsız, özgür kurumlar olur.
    eğitim herkes için haktır ve durum kamusal sorumluluk doğurur. devlet herhangi bir ayrım gözetmeden nitelikli ve demokratik eğitimi herkese, anadilde, parasız ve yeteneğini en üst seviyede ortaya çıkarmasını sağlayacağı şekilde vermelidir.
    toplumcu sağlık
    tök tedavi edici sağlık hizmeti yerine koruyucu sağlık hizmetini önceler. bireyler henüz hasta olmadan, sağlıklılık hallerinin devamını gözetir.
    toplum sağlığı diyalektiğine göre, halk sağlığı anabilim dalının tıbbın bir bütününün öncülü olduğunu düşünür. halk sağlığının geliştirilmesini amaçlar. birey sağlığını göz ardı etmeksizin toplum sağlığını geliştirmeyi hedefler.
    sömürü düzenin, savaşların, metalaşmış ve parçalanmış sağlık bakışının var olduğu bir toplum içinde bireyin sağlıklılık hali mümkün değildir.
    bütün sağlık uygulamalarının kamu yerine sermayeye hizmet ettiği bir sağlık anlayışından, yaşamın her alanında iyilik halinin var olduğu bir sağlık anlayışına geçmek gerekir. bu sağlık anlayışı için tök, bugün sermayeleşmiş, parçalanmış, toplumun büsbütün sağlıksız hale geldiği bir ortamda bunun altında yatan bütün nedenlerle mücadele eder. eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik ve toplumcu sağlığın gerçekleştirilmesini amaçlayıp bunun mücadelesini verir.
    sağlığın piyasalaşması
    tök, parasız sağlık hizmeti hakkını savunur: kapitalist üretim biçimi, her şeyi metalaştırma ve kârı maksimize etmeye dayalıdır. sermayenin genişlemesi ve yoğunlaşması sonucu, imalattan kültüre kadar her türlü insani faaliyetin metalaşmasını zorunlu kılar. kâr oranlarında azalma, sanayi üretiminde artan verimlilik nedeniyle istihdamın daralması, hizmet ve kültürel alanın hızla metalaştırılması sürecini gündeme getirmektedir. sağlık hizmetleri de bu süreçten doğrudan etkilenmekte, kamunun bir değerinden sermayenin saldırı alanına dönüşmektedir. sermayenin girdiği her alanda olduğu gibi, sağlıkta da güvencesizleştirme, taşeronlaştırma, sömürüyü yoğunlaştırma, kârı önceleme isteği mevcuttur ve sermaye artık sağlık alanına girdiği zaman, sağlık toplumsal bir haktan satılan bir mala dönüşmüştür. mevcut siyasi iktidar, hastaneleri kâr etmesi gereken fabrikalar, hastaları da müşteri olarak görmektedir.
    tök, sağlık hizmetini metalaştıran bütün saldırılara karşıdır ve bu saldırılara karşı örgütlenmeyi savunur.
    kadın
    ekonomik koşullar ve bunlara bağlı mülkiyet düzeni kadının toplumdaki konumunu da belirlemektedir. ataerkil toplum ve aile yapısının hakim olduğu koşullarda kadın hakları ihlallerinin daha ağır yaşandığını gözlemlemek mümkündür. kapitalizm koşullarında birçok kadın çalışma olanağı bulamazken, çalışan kadınlar da ancak erkek kazancının ortalama 3/4’ü kadar bir ücret kazanmaktadırlar.
    kapitalizm yoksulluğu ve yoksunluğu arttırarak şiddeti ve özelde kadına yönelik şiddeti körüklemektedir. kadına yönelik şiddeti en genel anlamıyla, kadının yaşam hakkının, güvenliğinin, onurunun, özgürlüğünün ve bedensel bütünlük hakkının sırf kadın olduğu için ihlal edilmesi olarak tanımlayabiliriz. kadına yönelik şiddet bir insan hakkı ihlali, toplum tarafından tolerans gösterilmemesi gereken önemli bir halk sağlığı ve kadın sağlığı sorunudur.
    tök, kadının hukuksal, toplumsal ve ekonomik alanda erkekle tam eşitliğini savunur. bunun için; devlet ve toplum yaşantısındaki tüm cinsiyetçi yaklaşımların ortadan kaldırılması, kadınların siyasi ve toplumsal karar mekanizmalarında yer alması, eşitlik mücadelesini diğer kadın arkadaşlarıyla birlikte vermesi, dayanışıp çoğalması, erkeklerin de kadınların özgürlük ve adalet arayışlarının eş bir parçası olması gerektiğini düşünür.
    barış
    insanları ölüme, sakatlığa, sağlıksız bir yaşama mahkûm eden savaşlar sadece meydana geldiği anda öldürmez, ölümleri çok uzun bir döneme de yayar. fiziksel, ruhsal, sosyal ve çevresel sağlık açısından onarılmaz sorunlara yol açar. savaş bitse de insanlar toksik maddelerle kirlenmiş bir çevrede yaşamanın yol açtığı sağlık sorunları ile mücadele etmek zorunda kalır ve ellerinde bu mücadeleyi kolaylaştıracak yöntemler de yoktur. savaş nedeniyle yapılan göçler de göç sırasında can kayıplarına ve mültecilerin gittikleri ülkede sağlığa elverişsiz koşullarda yaşamalarına neden olmaktadır. mülteciler gittikleri ülkede ayrımcılığa uğramakta, istenmemektedirler.
    barış sağlıklı yaşamın önkoşullarından biridir ve tök dünya halklarının barış içinde yaşaması için mücadele eder.
    çevre
    sağlıklılık hali kişinin yaşam tarzı ve davranışlarıyla birlikte “genetik yapısı ile çevre arasındaki etkileşime” bağlıdır. çevrenin giderek geri dönüşümsüz bir şekilde kirlenmesi özellikle, doğayı bir kar nesnesi olarak gören kapitalizm ile yaşanmaya başlamıştır. çevre kirliliğini kendi toprakları içinde denetlemeyi başarmış olan ileri kapitalist ülkeler küreselleşme adı altında, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere kömürlü termik santral, nükleer güç santralleri, kimyasal madencilik, hidroelektrik santral kurulması üzerine bir politika sergilemektedir. bugün kömürlü termik santral, hidroelektrik santral, kimyasal madencilik, nükleer santral başta olmak üzere ülkemizde doğa talanı had safhaya ulaşmıştır.
    kömürlü termik santraller enerji üretim süreçlerinde kullanılan suyun ısınma/kirlenmesi, çevresinde hava kirliliğine neden olmasıyla; altın madenleri altını ayrıştırmak için kullanılan ve oldukça zehirli olan siyanürün suya ve toprağa karışabilmesi ve bölge halkının içme suyunun çok büyük bir kısmının 8-11yıl boyunca şirketlere verilmesi nedeniyle; hidroelektrik santraller 49 yıllığına suyun kullanım hakkının şirketlere satılması, başta suda yaşayan canlılar ve bu suyun beslediği toprakta yetişen canlıların yaşamını tehlikeye sokması nedeniyle; nükleer santraller çalışırken ortaya çıkan radyoaktif atıklar ve kaza gerçekleşip yüksek radyasyon yayarak canlılığı yok etmesi riski nedeniyle halledilmesi gereken problemler olarak karşımızda durmaktadır.
    sermaye sahiplerinin halkın sağlığı umurunda değildir. tek amacı ne pahasına olursa olsun kar etmektir. toplumun sağlığı her türlü sanayileşme faaliyetine, ulusal ve küresel sermayenin kazançlarına karşı korunmalı; hükümet bu tartışmada sermaye sahiplerinin değil halkın yanında yer almalıdır.
    tök, temiz su ve havaya erişmenin, sağlıklı bir çevrede yaşamanın en temel insan haklarından biri olduğunu bilir, tercihini yaşamdan yana kullanır, verilen çevre mücadelesinin yanındadır.
    cinsel yönelim farklılıkları
    eşcinsellik, biseksüellik ve heteroseksüellik gibi insanda tanımlanan üç cinsel yönelimden biridir. 1990’dan itibaren dünya sağlık örgütü eşcinselliği hastalık tanı listelerinden çıkarmıştır. eşcinsellik bir hastalık değil yönelim farklılığıdır. uluslararası ve ulusal hekim örgütlerince eşcinsellik heteroseksüellik gibi sağlıklı bir durum olarak kabul edilmektedir.
    yönelim bireylerin tercihleriyle oluşan bir durum değildir. bu nedenle eşcinsellik bir cinsel tercih değildir. kişinin iradesinden bağımsızdır. cinsel gelişim sürecinde çoğunlukla ergenlikte birey tarafından fark edilir. biyolojik ya da sosyal belirleyicileri ne olursa olsun yönelim kişi tarafından ya da tedavi ile değiştirilebilir bir durum değildir. eşcinsellik günümüz toplumunda ötekileştirme aracı olarak kullanılmakta, eşcinsel bireyler cinsel yönelimleri nedeniyle ayrımcılığa uğramaktadır.
    eşcinsel bireylere karşı gerçekleştirilen tüm homofobik yaklaşımlar insan hakları ihlalidir. tök tüm bu söylem ve uygulamaların karşısındadır.
    emekçiler
    insan tarih sahnesine çıktığı günden beri üreterek var olmuştur. artı ürün birikiminin doğmasıyla üretim ilişkileri gelişmiştir. günümüz üretim ilişkileri sistemi kapitalizmdir. kapitalizmin gelişimi ile ortaya işçi sınıfı çıkmıştır. kapitalizmin başlangıcından itibaren yaşanan yoğun emek sömürüsü nedeniyle işçiler kötü koşullarda çalışmak, emeklerinin karşılığını alamayarak kötü koşullarda yaşamak zorunda kalmışlardır. işçi sınıfı sınıfsal taleplerle hareket etmeye başladıkça var olan koşullarda görece iyileşme sağlanmış olmakla birlikte hala sömürü devam etmekte ve işçiler yoksulluğa mahkum edilmektedir.
    yoksulluk, sağlığın en önemli sosyal belirleyicilerinden biridir. sosyoekonomik düzey düştükçe hastalık oranları artar, sağlığa erişim olanakları azalır, yaşam beklentisi azalır. sağlığın önemli sosyal belirleyicilerinden biri de kişilerin çalışma koşullarıdır. stres, uzun çalışma saatleri kişinin psikolojik ve sosyal sağlığını olumsuz etkilemektedir. tehlikeli çalışma ortamı, bu ortamda karşılaşılan sağlığa zararlı ajanlara maruziyet, sağlığı koruyucu önlemlerin alınmaması nedeniyle birçok işçi meslek hastalığına yakalanmakta, hatta çalışırken ölmektedir.
    önceden saraylara, köşklere tıkılı olan hekimlik artık toplumla daha iç içedir. hekimler toplumla özdeşleştikçe toplum sağlığı, halk sağlığı anlayışları gelişmiş ve, sağlığın toplumcu bakış açısıyla üretilmesi ve insanların hayatlarını daha iyi koşullarda geçirmeleri için uğraşmaya başlamışlardır. toplum için, bir parçası oldukları emekçiler ile çalışmışlardır.
    türkiye’de yılda 2000 işçi, çalışırken hayatını kaybediyor, çok daha fazlası iş kazasına uğruyor, meslek hastalığına yakalanıyor. sağlıklı bir insan, patronunun kar hırsı yüzünden geçimini sağlayabilmek için oldukça zor koşullarda çalışıyorsa, çalışırken hastalanıyor hatta ölüyorsa biz buna dur diyecek olanlarız.
    sağlık emekçileri olacak olan bizler taleplerimiz doğrultusunda öğrenciyken başlayarak parçası olduğumuz emekçiler ile çalışıyoruz. tök olarak talebimiz şudur ki; tüm emekçiler insani koşullarda çalışabilmeli, emeklerinin karşılığını tam olarak alabilmelidir.
    etik
    etik, tıp uygulamalarının temel bir parçasıdır. etik ilkeler hekimlerin ne yönde davranmaları gerektiği üzerine genel bir uzlaşıyı yansıtır, hekimin karar ve eylemlerinin dikkatli bir biçimde düşünülmesi ve çözümlenmesi ile uğraşır.
    birçok ülkede hekimlerin mesleki uygulamaları ve bilimsel araştırmaları sırasında ortaya çıkan etik sorunlarda nasıl davranmaları gerektiğini belirleyen özgün yasal düzenlemeler vardır. ancak etik sıklıkla yasalardan daha yüksek tutum standartları belirler ve ender de olsa hekimlerin ahlaki olmayan eylemlerde bulunmalarını isteyen yasal düzenlemelere uymamalarını gerektirir.
    insanların büyük çoğunluğu insan hakları evrensel bildirgesi'nde yer alan temel insan hakları gibi bazı etik ilkeler üzerinde uzlaşmaktadır. yaşama hakkı, ayrım görmeme hakkı, işkence ve insanlık dışı ya da aşağılayıcı davranışa uğramama, düşünme ve düşündüğünü açıklama özgürlüğü, bir ülkedeki kamu ve sağlık hizmetlerine erişim gibi insan hakları tıp etiği için özellikle önemlidir.
    hekimler sadece kendi hastalarına karşı değil, belli bir ölçüde diğer hastalara karşı da sorumludurlar. toplum ve fiziksel çevresi hastaların sağlığı için önemli etmenler olduklarından, hekimler toplum sağlığında, sağlık eğitiminde, çevrenin korunmasında, toplum sağlığını ya da iyiliğini etkileyen konularda hakların sağlanması ve güvence altına alınması için çaba göstermelidir.
    sağlık hizmetini bir mal ve hastaları da birer tüketici olarak gören anlayışın giderek yaygınlaşmasıyla günümüzde etik ilkelere uygun davranmak daha güç ancak daha önemli hale gelmiştir. tök, koşullar ne olursa olsun etik ilkelerden vazgeçmeyecek bireylerden oluşan bir örgüttür.
    türkiye halkları
    tök her türlü ezme biçimini reddeder ve ezme kültürünün toplumdan arındırılması için mücadele eder.
    osmanlı devleti'nde ve türkiye cumhuriyeti'nde çok uluslu ülke olma hali sürmüştür. halkların birlikte yaşama hali sürerken aralarındaki ilişkiler ülkede yürütülen politikalardan çok fazla etkilenmiştir. egemen ulus “öteki halklara” karşı kışkırtılmış, milliyetçilik güç kullanma aracı olarak bilinçlice yükseltilmiş ve yaşadığımız topraklarda halkların birlikte yaşama kültürünü derinden sarsan olaylara yol açılmıştır. süregelen zaman içinde de ötekileştirme toplumda artık bir kültür haline gelmiş, doğrudan iktidar tarafından veya iktidar kışkırtmasıyla halklar arasında diyalog gelişmesi engellenmiş ve halkların eşitlik talepleri bastırılmıştır. bu noktada tök; halkların iktidar etkisinden arındırılıp diyalog geliştirmesini ve tarihle yüzleşmeyi çözüm olarak görüp, her bir halkın yasının ve sevincinin tüm halklar olarak yaşandığı ve ötekileştirmenin olmadığı bir toplumu, barışı, eşitliği ve kardeşliği hedefler.
    kültür ve inançlar
    kültür insanın doğa içinde yarattığı her şeydir. yaşam tarzı, kimliktir; bir halkın kendini var etme biçimidir, dildir. kültürünü yaşamayan bir toplum kimliğini ve dilini de yaşayamaz. kültürsüz bırakılan bir toplum çürümeye mahkumdur.
    kapitalizm bir yandan toplumların yerleşmiş kültürüne saldırırken bir yandan da “sanal kültürler” üretir. bu sanal kültürlerle insanları ve beğenilerini tek tipleştirir. kişileri kendine, toplumuna, emeğine yabancı kılıp, iradesini kırar. kültürü yok sayılıp, duygu ve düşünceleri darbelenmiş bir toplumda sağlıklılık halinden bahsedilemez ve bu sağlıklılık halinin yeniden üretimi hastanelerde değil ancak bir kültürel mücadele ile sağlanabilir.
    inanç, yaşamı anlamlandırmada bir yöntem olarak insanlık tarafından sürekli kullanılmıştır ve kültürün şekillenmesinde başat rol oynamıştır. insanlığın kültürünü yok etmeye çalışan kapitalizmde devletler tek bir inanç sistemi üzerinden kendini tanımlamakta, toplumda var olan diğer inançlar yok sayılmaktadır.
    tök kültürü ve inancı yok saymaz; aksine sağlıklı bir toplum için insanların inanç ve kültürlerini özgürce yaşamasını savunur ve bu temelde mücadele verir.
    demokrasi
    demokrasi geniş anlamıyla despotik uygulamalara karşı çıkıp, toplumun kendi kendisini yönetmesidir. kendine yetebilmenin öz gücüne ulaşabilmenin adıdır. demokrasi insanın insan üzerindeki, insanın doğa üzerindeki tahakkümünü yenebilmenin isim bulmuş karşılığıdır.
    demokrasi olmadan eğitim, sağlık, toplumsal cinsiyet, özgür üniversite, etik ve inanç konularına kalıcı bir çözüm getirmek imkansızdır. tök manifestosu içinde sayılan bütün başlıkların içeriğinin temelini demokrasi oluşturmaktadır.
    tök demokrasinin arayıcısıdır. insanların tek tipleştirilip farklılıkların yok sayılmasına karşı çıkar. tök’ün toplanma şekli tüm organlarıyla demokrasiyi kendi bünyesinde yansıtacak şekildedir. var olan toplumsal ihtiyaçları görüp buna cevap olmaya çalışan, sorunları tartışan din, dil, ırk, mezhep ayrımı gözetmeksizin gönüllü birlikteliğin savunucusudur. toplumsal demokrasinin temel savunucusu olup toplumun temel parçası olan sağlık sisteminin demokratikleşmesinin öncülüğünü yapar.
  • her gazete haberinde adını gördüğümde yüzümde küçük bir gülümseme belirir.

    "ulan zamanında bunu kuranlardan biri de bendim, kesin eksik-gedik bir sürü yönü vardır ama yine de varolmaya bir şeylerin ucundan tutmaya devam ediyor iyiki kurmuşuz " diye :-)
hesabın var mı? giriş yap