• tıp tarihine kısa bir bakış

    1) ayurveda; m.ö 3000-4000 bin arasında hindistan’da orta çıkan en eski tıp sistemi. sağlıklı olmak mizaç, hazım ısısı, yedi beden dokusu(lenf,kan,kas,yağ,kemik,ilik,ersuyu) ve dışkı/üre/ter arasındaki denge üzerine kuruludur.

    2) tıp alanında bilinen en eski yazılı belgelerden biri de m.ö. 2600’lerde yaşamış mısırlı hekim imhotep’e ait yazmalarmış.(bu bilgi için @davulcu vedat ‘a teşekkürler!). adam verem, diş ağrısı, kireçlenme gibi hastalıklara tedavi bulmuş. tarihin ilk kayıtlı doktoru bu abimizi daha önce atladığımız için özür dilerim.

    3) m.ö. 1700-1500 yıllarına ait hammurabi kanunları’ndaki tıbbi yasalar ve çeşitli tedavileri anlatan ebers, brugsch, smith papirüsleridir.
    örneğin hammurabi’nin 174.maddesi gereğince: eğer bir doktor bir hastayı ameliyat eder de hasta ölürse, doktorun eli kesilmelidir.

    4) eski çin, hint ve yunan tıbbında insan vücudunun çeşitli bileşenlerinden söz edilir ve bu bileşenler arasındaki dengenin bozulmasının hastalıklara yol açtığına inanılırdı.
    bu dört bileşen, ayrıca islam tıbbında ahlat-ı erbaa olarak bilinir, ‘’kan, balgam, sevda(kara safra,melonkoli), safra(sarı safra)’’ dır.

    5) binlerce yıl önce insanlar söğüt ağacının kabuğunu asprin niyetine kullanıyorlardı. en eski cerrahi yöntemse kafatasında delik açma denilen beyindeki baskıyı azaltmak için hastanın kafatasında açılan bir delikti.

    6) tıbbın babası hipokrat(m.ö. 460) hastalıkların sadece doğal nedenleri olduğunu savunurdu. hurafeye murafeye inanmayın kardeşim, yok eltim bana büyü yaptı, yok cin çarptı, demeyin dedi. bu anlamda bilimi dini hurafelerden ayıran ilk doktordur.

    7) m.s. 5. yy’da hintli sustrata kırık tedavisi yapıyordu, tümörleri çıkartıyordu, bebekleri sezeryenle doğurtuyordu.

    8) çin’de ise ta m.ö. 400’den beri akupunktur yöntemi uygulanmaya başlanmıştı.

    9) türklerde ise ne yazık ki bilimsel bir tıp yok denecek kadar azdı. otacı dediğimiz hekimler adı üstünde otlar toplayıp karıştırıp ilaç yaparlardı ama günümüze tıbbi bir yazı bile kalmış değil(kalmışsa da ben bilmiyorum). ayrıca şaman kültürünün de yaşadığı orta asya toplumlarında otacılık görevini şamanlar da yapmaya başladı ve otacılar yok oldu. artık şamanlar ayin yaparak insanları iyileştiriyordu, belki işe yarıyordur sonuçta ‘’plasebo etkisi’’ diye bir şey var. ha bir de kimse sanmasın bak tüm milletler bir şeyler bulmuş türkler tü kaka, neredeyse tüm milletlerde tıbbın ilk hali büyü/dua/ayin şeklindedir. ayrıca yazının devamını okuyun bakalım türkler neler yapmış.

    10) m.s. 2. yy’da galen anatominin temel alınarak tıbbı çözebileceğimizi söyledi. fakat tek sorun hayvanların anatomisini incelediği için pek çok şeyde yanıldı.

    11) ortaçağda batıda zaten tık yok. hatta kilise diyor ki hastalığı veren tanrı’dır yine o götürür. o yüzden doktorluk ban yiyor. sadece saray hekimliği var. halk kime gitsin? diyorsanız halkı da iyileştirenler berberler! yanlış duymadınız! ama bu berberler başka berber, hem diş çekerler hem ilaç yaparlar hem saç keserler. bir de ortaçağda veba yayılıyor avrupa’ya ve insanlar ölürken kimse kurtaramıyor niye? doktor yok ki kurtarılsınlar. etme bulma dünyası papaz kardeşler.
    diğer yandan islam dünyasında ebubekir razi, ibn-i sina ve ebu’l kasım zehravi gibi tıp alimleri ortaya çıkar. zaten ibn-i sina’yı felan biliyorsunuzdur, el kanun fi’t-tıbb’ın yazarıdır.

    12) bir de geleneksel anadolu hekimliğimiz var. müziğin insan üzerinde etkisinin olduğunu keşfeden anadolulular farklı makamlarla bazı hastalıkları ilişkilendirirlerdi:
    rast makamı: havale ve felce
    ırak makamı: afakana ve dar mizaca
    isfahan makamı: zihin açmaya, zekayı artırmaya, anıları tazelemeye
    zirevkent makamı: sırt ve eklem ağrılarına
    rehavi makamı: baş ağrısına
    büzürk makamı: ateşli hastalıklara, zihni temizlemeye, vesvese ve korkuyu uzaklaştırmaya
    neva makamı: kadın hastalıklarına
    zengule makamı: kalp hastalıklarına
    …daha onlarca makam…
    yani gidiyorsun hastaneye diyorsun sırtım ağrıyor orada hekim yatırıyor yere sonra da neyzenlere bağırıyor ‘’zirevkent makamını çalın abime’’

    şimdi bir de akıl hastalarına karşı bakış açısı boyutu var. modern psikiatrinin büyük kurucularından psikiatr (ingilizce: psikiatrist) dr.kraft-ebing şöyle yazıyor: “hristiyanlık, akıl hastalarına ilgi göstermiyordu. onları şeytan tarafından ele geçirilmiş yaratıklar şeklinde algılıyordu. akıl hastalarını tedaviyi avrupa, türklerden öğrendi. türkler, bizden çok önce, akıl hastalarına mahsus hastaneler kurdular (traité clinique de psychiatrie, paris 1897, s.53).
    bu bimarhaneler/tımarhaneler ücretsizdi!
    avrupa’da 19. asır ortalarına kadar bir akıl hastası suç işlerse, normal insan gibi ceza görürdü. osmanlı’da, suçun mahiyeti ne olursa olsun, hekim teşhisi ile akıl hastalığı belgelenen kişi, sadece hastaneye kapatılır ve iyileşmeden salıverilmezdi.
    ingiltere’de 1357’de avrupa’da akıl hastaları için ilk tedavi merkezi olan bedlam/bethlem akıl hastanesini bir araştırın derim. oradaki doktorlar(ki doktor demeye bin şahit ister) akıl hastalarını soğuk banyolara sokardı, döverdi, aç bırakırdı ve türlü işkenceleri onlara mübah görürdü.
    cambridge sözlüğü’nde bedlam’ın anlamı -> a noisy situation with no order, yani kaos

    13) rönesans dönemiyle artık kadavra kesilmesini yasaklayan kanunlar yumuşar ve anatomi ders kitapları ortaya çıkar. modern cerrahinin babası fransız doktor pare de bu dönemde ortaya çıkar ve ‘yaraları dağlamayın kardeşim tampon kullanın.’ der ve artık böyle yapılmaya başlanır. (not: dağlama deride acayip iz bırakır, kim ister ki zaten?)

    14) 1545’te londra’da ilk modern eczane açıldı(eczaneler ta abbasilerde bile vardı ama ot mot satan yerlerdi)

    15) 1590’da mikroskop keşfedildi ve hastalık teşhisleri hızlandı. (bundan sonra bahsedeceğim doktorların(psikiyatri hariç) %999999’u(mübalağa kullanılmıştır) mikroskop sayesinde keşifler yapmıştır.

    16) mikrobiyolojinin babası -> antonie van leeuwenhoek
    yıl 1643, antonie daha jojukken yaprağın üstündeki damlanın arkasındaki uğur böceğini büyüttüğünü görür ve bundan çok etkilenir(bkz: ey yumurtaya can veren rabbim). gençliğinde de bir kumaş dükkanında da o zamanlar nadir olan büyüteci öğrenir. kumaşçılarsa büyüteci kumaşın dokusunu müşterilere daha iyi gösterebildiklerinden kullanıyorlardı. sonra antonie kitaplarda mikroskop diye bir şey olduğunu öğrenir(icadının üzerinden 50 yıl geçtiği için daha yaygın değildir). ben bunun daha iyisini yaparım anasını satayım der ve kendine değinşik bir mikroskop yapar ama ne mikroskop! o zamana kadar yapılmış mikroskopların hepsinden daha iyi gösteren bir tane! antonie bundan sonra eline ne geçerse inceler ve onları resmeder. böylelikle mikrobiyolojinin babası olur.

    17) 16. yy’da ingiliz doktor william harvey kan dolaşımını keşfetti ve kalbin rolünü anlatan de motu cordis kitabını yayınladı. hemen 1667’de ilk kan nakli gerçekleştirildi.

    18) çiçek hastalığı diye bir illet vardı, edwar jenner abimiz bu illete ineklerle deva bulunca ‘vacce-inek -> vaccination=aşı’ terimini kazandırdı.

    19) mikroskobik anatominin kurucusu-histoloji(doku bilimi) & embriyolojinin öncüsü-> marcello malpighi(17.yy)
    daha güççüklükten yumurtaların çatlama zamanını hesaplayan bir adamdır bu reis. bolonya’da anatomi öğretmeni olur ve mikroskopla tanışır. iç organları sürekli inceler ve ‘kılcal damar’ & ‘alyuvar’ ı keşfeder.

    20) rene laennec steteskopu icat etti.(18.yy)
    rene laennec, 1816 yılının bir günü paris sokaklarında dolaşırken iki çocuk görür. çocuklardan biri tahta bir sopanın ucuna kulağını dayamış, diğer çocuğunda tahtanın diğer ucuna iğneyle vurduğunu görmüştür. vuruş sesleri, tahtanın içinden iletiliyordu. bunu gören laënnec de bir sayfa kâğıdı rulo yaparak iple bağladı. hastasının göğsüne dayadığında kalp atışlarını duyuyordu. bundan yola çıkılarak geliştirilen alete, yunanca göğüs anlamındaki “stethos” ve vurmak anlamındaki “skopein” sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuş stetoskop adı verildi.

    21) 19. yy’da florence nightingale modern hemşireliği kurmuştur. geceleri yaralı askerleri dolaştığı için ‘fenerli hanım’ adıyla anılırdı.

    22) nikolay ıvanovich pirogov (19.yy)
    o cerrahi alanının kurucusu & eterin anestezi olarak kullanılmasını sağlayan kişidir.

    23) john snow (19.yy)- bu you know nothing olanından değil
    londra'daki bir kolera salgını kaynağını bulmadaki çalışmaları nedeniyle, modern epidemiyolojinin kurucularından biri olarak kabul edilir. adam diyor ki hele bir harita çıkaralım da hangi mahalleleri salgın en çok vuruyor göreyim. ölenlerin çoğunluğu, içme suyunu broad sokağı köşesinde yer alan su tulumbasından alan evlerde meydana gelmişti. dr. snow, söz konusu tulumbayı yakından tetkik etti, tulumbanın çektiği suyu kimyasal ve mikroskopik incelemelere tabi tuttu, ancak bir şey bulamadı. lakin elindeki tüm veriler, ölümlerin bu tulumba etrafında kümelendiğini gösteriyordu. bu nedenle önlem olarak, tulumbanın kolunu söktürdü. salgın tulumbanın kullanılmaz hale gelişinden kısa zaman sonra duruldu.

    24) ıgnaz semmelweis (19.yy)
    "analarn kurtarıcısı" lakabıyla tanınan semmelweis lohusalık humması insidansı ile doğum kliniklerindeki el yıkama alışkanlıkları arasındaki ilişkiyi keşfetmiştir. keşfetmiş keşfetmesine de gel de bunu bağnaz doktorlara inandır. o dönemde kadınların doğum esnasında ölüm oranı %20lere yükselince bu ignaz reis oturup düşünmüş ve nedenini bulmuş: bu salak doktorlar otopsi yapar yapmaz el mel yıkamadan kadın doğurtmaya gidiyorlar. ignaz da diyor ki elinizi yıkayın bak kadınlar ölüyor. doktorlar da ne derse beğenirsiniz? ‘inanmayın beyle salak şeylere…’ ve ignaz reis hastaneden atılır. bundan bir yüzyıl sonra değerin anlaşıldı be ignaz reis!

    25) pastör bulaşıcı hastalıkların mikroorganizmalardan geldiğini keşfetti(bundan önce insanlar bu hastalıkların gökten zembille indiğini sanıyordu, tabi bazı alimler mikrobu keşfeder gibi olmuş ama mikroskop olmadığı için emin değillerdi). pastör reis pek çok aşı da bulmuştur, misal kuduz aşısının hikayesi: pasteur’e gelinceye dek kuduza karşı bilinen tek çare ısırılan yerin kızgın bir demirle derinlemesine dağlanmasıydı. kaldı ki, gecikme halinde bu yöntemin, hastanın canını yakma dışında bir etkisi olmadığı da biliniyordu. pasteur hayvanlar üze¬rinde denediği ama insanlara henüz uygulamadığı aşısıyla dokuz yaşındaki bir çocuğun yaşamını kurtarır. azgın bir köpeğin 14 yerinden ısırdığı çocuğa kızgın demir uygulaması yapılamazdı. umutsuz annenin çırpınışına dayanamayan pasteur aşısını ilk kez bu çocukta denemekten kendini alamaz. sonucunda çocuk kurtulur.

    26) yine bu yüzyılda güvenli anestezi keşfedildi. 1895’te modern fiziğin babası röntgen reis röntgeni buldu.
    jojukken tahtaya öğretmenle alakalı bir karikatür çizilir ve suç röntgene atılır, salak röntgen de arkadaşını elevermez ve okul hayatı biter. üniversiteye de giremez ancak isviçre’de sınavla alan bir yer bulur ve mühendislik okur sonra da fiziğe merak salar, prof olur. röntgen reis ‘katot ışın tüpü’yle çalışmalar yapıyor. meali-> havası alınmış cam bir tüpün içinden elektrik geçirerek deneyler yapıyor. bir ara tüp ışık vermesin diye tamamen örter ama ışık hala görünür. o zaman der ki bu parlamayı ne idüğü belirsiz bir şey yapıyor. deneyi tekrarlar pek çok kez ve normalde ışık geçmeyen nesnelerden geçen bir ışın keşfeder ve ne idüğü belli olmadığı için buna ‘x-ışını’ der. (hani matematikte x=bilinmeyen). adamcağız o kadar alçakgönüllüydü ki para ödüllerini üniversitelere bağışladı, patentini de herkes kullansın diye almadı ve de bu ışına kendi adının verilmesini kabul etmedi. büyük adamsın vesselam.

    27) davranış psikolojisi -> (20.yy) ivan pavlov & göpeği
    hepimiz biliyoruzdur pavlov’u ve şartlandırılmış zavallı göpeğini. heyvancağıza ne zaman et verse ağzı sulanıyordu, bu da diyor ki bu sefer çan çalıp mama vereyim. sonra mama vermeden çan çalıyor ve göpek mama geleceğini düşünüp ağzını sulandırıyor. bunu geriye döndürmeyi de öğreniyor. bunlar sadece refleks değil aynı zamanda sinir sistemiyle ilgilidir, diyor.

    28) sigmund freud (20.yy)
    psikanaliz kurucusu olan avusturyalı nörolog. kişiliğin 5 farklı dönemden geçerek geliştiğini öne süren psikanalitik kuramın kurucusudur. bir psikoterapi tekniği olarak psikanaliz, hastaların zihinsel süreçlerinin bilinçdışı unsurları arasındaki bağlantıları ortaya çıkarmaya çalışır. ayrıca o zamanlar konuşulması ayıp sayılan cinsellik üzerine psikoloji kitapları yazmıştır. ayrıca bunları anlatırken çok fazla somut delil kullanmadığı için hep eleştirilmiştir.

    29) sir alexander fleming (20.yy)
    penicillium cinsi içinde bir küfün özellikleri üzerinde incelemeler yapan fleming’i duymayan da ne bileyim… her yerde şans eseri penisilini bulduğu söylenir, hikayesi de şudur:
    bir gün tatil dönüşü, laboratuvarına geldiğinde içinde farklı türlerde bakterilerin bulunduğu kabını açık unuttuğunu fark etti. açık unutulan kap küf mantarı ile dolmuştu.kabı temizlemeye hazırlanan alexander fleming, küf mantarının kenarında bulunan jel kıvamındaki yapıda herhangi bir çeşit bakteri topluluğu bulunmadığını fark etti.
    hâlbuki kabın diğer kısımlarında bol miktarda bakteri vardı. fleming bakterileri yok eden bu yapının penicillium notatum adı verilen küf mantarı olduğunu düşündü.bu mantarların kenarlarında yer alan jöle kıvamındaki sulu kısmına ise penisilin adını verdi.
    ben hayatta şansa inanmam! çok güzel bir ted konuşması var bununla ilgili; emin çapa konuşmasında: ‘’arşimet, suyun kaldırma kuvvetini hamamda bulduysa, binlerce yıldır milyonlarca türk neden suyun kaldırma kuvvetini bulamadı?’’ diyor.

    30) jonas salk-> yıl 1924 jojuk jonas salk anasıyla yolda yürürken eski komşularıyla karşılaşırlar. komşularının kızını çocuk felci yüzünden tekerlekli sandalyede görünce buna çok üzülür çünkü bu hastalığın çözümü yoktur ve jonas o an bu hastalığı yok etmeye ant içer. büyüyüp tıp diplomasını alır almaz hemen laboratuvarlara koşar ve 8 yıl boyunca çocuk felci virüsünü araştırır ve sonunda zayıf noktasını bulur. sonra gg wp. tişikkirlir jinis silk.

    31) elisabeth kübler-ross(20.yy)
    elisabeth kübler-ross, ölüme yakın çalışmalarda öncü olan bir psikiyatrdı.
    yasın beş evresi’ni keşfetmiştir. (@agustos13 adlı yazarın yazısını paylaşmak istiyorum)
    1. inkar
    hasta önce inkar eder, asla kabullenmez, kendine yakıştıramaz, hemen başka bir doktora gider. kesin yanlış tanı konmuştur diye (bir de doktor çok kesin konuşmadıysa) doktor doktor dolaşır.

    2. öfke
    artık tanı konmuştur ve hasta artık her şeye kızgındır. "neden o kadar insan varken bu hastalık beni buldu!", "ilk gittiğim doktor neden antibiyotik verip beni yolladı, neden anlamadı bende ne olduğunu!" gibi...

    3. pazarlık
    ilk sinirli günler geçer ve hasta allah'la veya kendiyle pazarlık yapmaya başlar. "şu hastalıktan bi kurtuliyim söz veriyorum bir çocuk okutucam", "şu hastalıktan bi kurtuliyim artık kimseye kötü davranmicam, kumar oynamicam vs."

    4. depresyon
    ve bunalımlı günler, içe kapanma, hayata küsme, normalde yapılan günlük aktivitelerin zevk vermemesi, ölümden korkma... bu evreden çıkma nisbeten zordur, çevrenin etkisi çok önemlidir. (psikiyatrik destek şarttır)

    5. kabullenme
    hasta artık her şeyi kabullenir, hayata daha pozitif bakmaya başlar. kalan günleri daha verimli kullanmayı planlar.

    bütün bu evrelerin hızlı geçilmesi hastanın lehinedir. hasta ne kadar çabuk doktorla koopere olup kendi tedavisinin karar aşamalarına müdahil olursa durumun düzelme ihtimali de o kadar artar.

    ondan sonrası da işte günümüz…
    ------------------------------
    not: tıp tarihinde o kadar değerli insanlar var ki hepsine ne kadar şükretsek azdır. ben yeri geldikçe hepsini anmaya çalıştım ama anamadıklarımdan özür dilerim :(
    kaynak vermek çok zor gelse de alın size hatırlayabildiğim kadarıyla kaynaklarım: (erten asalet)tıp terminolojisi ve tıp metinleri çevirisi, wikipedia- medicine başlığı altındaki makaleler, bilim çocuk(çeşitli sayıları), cambridge sözlüğü, bazı yazar arkadaşlar, unuttuğum kaynaklar & ben...
    ------------------------------
    düzenleme vol.2 : baktım ki insanlar tıp tarihini gerçekten sevmiş, kısa olarak anlattığımı biraz daha bir şeyler ekleyerek devam edeyim.
    düzenleme vol.3 : baktım ki insanlar tıp tarihini gerçekten sevmiş, kısa olarak anlattığımı biraz daha bir şeyler ekleyerek devam edeyim.(ctrl+c & ctrl+v sen nelere kadirsin)
  • benim bilmedigim bir tarih. sadece asagidaki aciklamayi anlayabilecek bilgim var. *

    m. ö. 2000..... "al bu otu ye".
    m. s. 1000...... "o ot kötü, gel bu duayi oku".
    m. s. 1250...... "o dua batil inanç, al bu iksiri iç".
    m. s. 1500...... "o iksirin ne faydasi var, al bu hapi yut".
    m. s. 1750...... "o hap etkisiz, al bu antibiyotigi iç".
    m. s. 2000...... "o antibiyotik kimyasal, al bu otu ye".

    (bkz: tip bayrami)
  • pek bilinmez ama; 431 senesinde toplanan 3. efes genel konsülünde aforoz edildikten sonra, 2. theodosius tarafından mahkum edilen dönemin istanbul patriği mar nestorius'un izinden giden nasturiler, yaptıkları çevirilerle yunan ve roma tıp külliyatının doğuya aktarılmasında büyük roller üstlenmişlerdir. nestorius'un fikirleri heretik ilan edildikten sonra anadolu ve suriye'de baskıya uğrayan nasturiler, urfa okulundan kovulmuş nestorius'çuların önderi olan rabban warsarwa, iran'a sığınmış ve şah firuz'u ikna ederek nusaybin'de yeni bir medrese kurmuştur. ileriki yüzyıllarda doğuya orta asya'ya ve özellikle hindistan'a yayılan nasturiler, buradan da çin ve hint tıbbı'nı öğrenmiştir. iran'da tababet ilmiyle meşhur bir aile için(bkz: bukt yişu).
  • tıp fakültelerinde okutulan bir tür ders.
  • yazıma başlamadan önce her ne kadar doğaya dönük yaşamanın gerekli olduğunu düşünen biri olsam da natürist olmadığımı ve kanıta dayalı tıbbı desteklediğimi ve bu tarz akımların önerdiği tıbbi pratiklerin modern dünyada ancak destekleyici rol üstlenebileceğini belirtmek isterim.

    benim için natürizm tanımı: ilk kez birkaç yıl önce ispanya seyahatim için verdiğim couchsurfing ilanı vesilesiyle duyduğum kelime. daha doğrusu duymuş olduğum ama bilmediğim kelimeydi. sonrasında ara ara dikkatimi çekti. en son olarak da tıp tarihi hakkında yazılmış bir kitapta görmemle hakkında birkaç cümle kurmaya karar verim.

    öncelikle natürizm ve holismin cinsellikle ilgili olmadığını, kültürel bir hareket ve bir yaşam tarzını olduğunu belirtelim dolayısıyla felsefeleri vardır. felsefe dediğimiz şeyin ise bir yerde düşünme sanatı olduğunu düşünür ve elde edilen düşüncenin kişiden kişiye fark edeceğini hesap edersek sonuç olarak ortaya neden mutlak bir tanım koyamadığımı açıklayacaktır. o yüzden ben de en azından tarif etmeye çalışacağım.

    kimine göre natürizm ve nudizm aynı anlama gelirken kimine göre nudizm daha çok insana ve bedene odaklı yine natürizm gibi pornografi ile ilintili olmayan, kıyafetlerin metaları temsil ettiğini, kişiyi kendinden farklı bir yapıya soktuğunu ve dolayısıyla çıplak olarak bu metalardan kurtulduğumuzu savunan akımdır. natürizm çıplak yaşam tarzına ek olarak doğayla uyum içinde yaşama ve çevreye saygılı olmayı amaçlar. bu açıdan holismle yakından ilgilidir. holism ya da wholism bütünün parçaların birleşiminden daha büyük olduğu anlamına gelir. ayrıca her şey doğanın ve evrenin bir parçası olduğu için bir bütün olarak bunlara yönelmeyi amaçlar. bu akımlar kültürel, felsefi, ahlaki ve biraz da tıbbi birer akım sayılabilir. ben biraz da akışına bakarak holism ve natürizmi çok da birbirinden ayırmadan sağlıktaki ve tıp tarihindeki yerinden bahsetmeye çalışacağım.

    holism özellikle iki dünya savaşı arasında popülerliğini sürdürmüş bir akım olmasına rağmen öncesi vardır. fakat hatırı sayılır şekilde önceye, ta ki antik yunan zamanına kadar uzanır. evet antik yunan zamanında holism popüler bir görüştü. bunun birçok nedeni vardı ve bunlardan biri de tıbbın uygulanış şekli idi. antik yunan tıbbında insan kadavrası disseke edilmezdi. galen bu konuda çığır açmış bir doktor olsa da bu başka bir konu. biz galen öncesinden yani hipokrat döneminden devam edelim. hipokrat döneminde yukarıda belirttiğim gibi kadavra disseksiyonu yapılması uygun görülen bir şey değildi. bu yüzden hastalıklar dışardan, genelde soyut şeylerle ilişkilendirilerek açıklanmaya çalışılırdı. hatta o dönemde özellikle mezopotamya, babil ve mısır’da hastalıklar ve tedavileri dini nedenlerle ilişkilendirilirdi. bu nedenle rahip-doktorlar yaygındı. her neyse konudan sapmayalım ve antik yunana tekrar dönelim. hipokratik dönemde antik yunanda tıp tanrısı asklepios adına yapılmış tapınaklara bütün şehirlerde rastlamak mümkündü. hatta bir tanesinin kos adasında yaşayan hipokrat’ın arka bahçesinde yer aldığı söylenir. bu tapınaklarda görevli din insanları hastaların rüyalarından ya da hikayelerinden yola çıkarak hastalıkları yorumlamaya ve tedavi etmeye çalışırlardı.

    fakat hipokrat’ın öğretilerinin anlatıldığı hipokratik korpusta dönemine göre sıra dışı sayılabilecek bazı cümlelerle karşılaşmaktayız. örneğin epilepsi için ‘’kutsal ya da ilahi bir hastalık olmadığı, doğanın etkisiyle ortaya çıktığı ve epilepsiye atfedilen bu kutsallığın onun tedavisini zorlaştırdığı’’ yazmaktadır. yine hipokratik korpusta ‘’sadece beyinden zevkler, kahkahalar, sporlar ve acılar, üzüntüler, keder, umutsuzluk ve ağıtlar gelir. beyinle bilgi ve bilgelik elde eder, görür, duyar, neyin kötü neyin adil olduğunu, neyin tatlı neyin tatsız olduğunu ayırt ederiz’’ yazmaktadır. görüldüğü gibi hipokratik korpusta hastalıkların din gibi soyut şeylerle bağlantısı geri plana itilmiş, vücudumuzu merkeze alacak şekilde açıklanmaya çalışılmıştır. yine o dönemde hümoral tıp ortaya atılarak vücuttaki dört çeşit salgı (kan, balgam, sarı safra ve siyah safra), doğanın elementleri ile (hava, su, ateş, toprak) ve çevre koşulları ile (ıslak, kuru, sıcak, soğuk) ilişkilendirilmiştir. yani insan bedeni doğanın ve evrenin bir parçası olarak düşünülmüş, bunun üzerine de hem felsefi hem de tıbbi görüşler oluşturulmuştur. buradan yola çıkarak holismin ve natürizmin ilk ortaya çıkışının hipokrat dönemine kadar uzandığı ve insanın doğaya ve evrene yönelme ve hatta bütünleşme eğilimini görmekteyiz. tabii bu görüşün savunucuları o dönemde ne derece çıplaklardı ve çıplaklığın felsefelerindeki yeri neydi bilmiyorum ama belirgin bir natürizm eğilimi olduğu açıktır.

    modern tıbba geldiğimizde neredeyse bütün gelişmelerin son 200 yılda gerçekleştiğini görüyoruz. öncesinde ise binlerce yıllık devasa bir safsatalar ve şarlatanlar dönemi dikkat çekiyor. zaten günümüzde bile hiç de azımsanamayacak miktarda inananı olan hurafeler, modern tıp öncesi ‘’bilinen değil ama inanılan tıbbın’’ günümüze mirasıdır fakat bu da başlı başına ayrı bir konu o yüzden devam edelim. son birkaç yüzyıl içinde bakterilerin, asepsinin, aşıların vs. keşfedilmesi ile tıp inanılmaz bir ivme ile gelişmeye başladı. bir anda birçok uzmanlık dalı ortaya çıktı. öncesinde sadece beden ve organlar hakkında bilgi sahibi olan doktorlar önce dokuları sonra hücreleri daha sonra da molekülleri incelemeye, her geçen gün yeni ilaçlar kullanmaya başladılar. bu sırada belki biraz tepki, belki de doğaya ve bütüne yönelme arzusu ile holism ve natürizm tekrar popüler olmaya başladı. iki dünya savaşı arasında popüler olan holismin savunucuları doğayı ve beslenmeyi baz alan bir takım alternatif tedavi yöntemleri sundular. o dönemde güneş ışığının ve besinlerin bazı hastalıklar üzerine olan olumlu etkileri bu hareketi güçlendirdi. dolayısıyla doğanın bu etkilerinden daha fazla yararlanma arzusu natürizm savunucularını çıplaklığa yönlendiren nedenlerden biridir. ilerleyen dönemde natürizm akımı sanat, kitaplar, kulüpler, çıplaklar kampı gibi şeylerle varlığını sürdürse de tıbbi yönü ortaya çıktığı kadar hızlı bir şekilde etkinliğini yitirmiştir. bunda bir kısım nazi doktorların holism savunucusu olması ve ikinci dünya savaşı sonrasında, döneme göre mucize sayılabilecek birçok ilacın birbiri ardına bulunmasının etkisi olmuştu.
  • cok severek dinledigim kultur tarih sohbetleri nin osmanlilar'da veba bolumunden sonra bana en uygun yuksek lisans dali * * oldugunu anladigim bolum.
    youtube'da tip tarihi ile ilgili arama yaparken gerek tip tarihi gerek tipla ilgili bilgiler veren bir hocanin kanali benim gibi meraklilarina faydali olabilir sanirim serdar akgun.

    edit: tesadüfen şu 3 videoluk mükemmel sohbeti buldum. fatih hoca derslerine dışarıdan insanları da alsa keşke.
  • (bkz: suheyl unver)
  • tıp fakültelerinde genellikle ilk 3 sene içerisinde 'tıp tarihi ve deontoloji' adı altında anlatılan ders.tıp tarihinin kökenini tek bir tarihe indirgemek mümkün değildir zira insanın olduğu ilk andan itibaren 'hekim' de vardır.sanılanın aksine tıbbın başlangıcı yunan ve mezapotamya hekimlerinden de öncesine,tarih öncesi dönemlerde 'sihirbaz hekim' ,'şaman' ,'kam','büyücü hekim' olarak adlandırılan kişilere dayanmaktadır.
  • biyofizik ile birlikte tıp fakültesinde verilen en gereksiz ders. bu dersi müfredattan çıkarsalar; doktorların eğitim kalitesinde hiçbir azalma olmaz..
hesabın var mı? giriş yap