• bir kaç saat önce izledim. tamam üzücüydü ama ağlanacak kadar mıydı? asla. tamam gemi batmış orda sıkıntı yok ama o aşk hikayesi falan sanki biraz fazla gerçek dışı gibiydi
  • bu gece bayan dawson bana şunu hatırlattı: "kadın yüreği sırlarla dolu bir okyanustur."
  • titanik'in kronolojik kisa hikayesi

    başlangıcından beri titanik devasa, lüks ve güvenli olarak tanitilmisti, su geçirmez bölmeleri ve kapıları nedeniyle batmaz olarak lanse edildi. maalesef bunun sadece bir efsane olduğunu artik biliyoruz. geminin bu kronolojik kisa hikayesi, bir tersanede başlangıcından denizin dibindeki sonuna kadar olan hayatini anlatmaktadir.

    titanik'in inşaası

    31 mart 1909: titanik'in omurgasinin inşası, harland & wolff'un irlanda'nın belfast kentindeki tersanesinde başladı.

    31 mayıs 1911: bacalar ve pervaneler gibi dis aksamlar ile elektrik sistemleri, duvar kaplamaları ve mobilya gibi iç aksamlarin montaji basladi.

    14 haziran 1911: titanic'in kardeşi gemi olympic, ilk yolculuğuna çıktı.

    2 nisan 1912: titanik, hız, dönüş ve acil durdurma testlerini içeren deniz denemeler için iskeleden ayrılır. deniz denemelerinden sonra saat 20.00 civarında, ingiltere'nin southampton kentine gider.

    ilk ve son yolculuk

    3-10 nisan 1912: titanic erzakla yüklenir ve ekip is basi yapar.

    10 nisan 1912: sabah 9: 30'dan 11: 30'a kadar yolcular gemiye biniyor. daha sonra öğlen, titanik ilk yolculuğu için southhampton'daki rıhtımdan ayrılır. ilk durak titanic'in 18: 30'da geldiği fransa'nın cherbourg şehrinde. saat 20: 10'da 2.229 yolcu ve mürettebatla limandan demir alarak queenstown, irlanda'ya dogru yola cikti.

    11 nisan 1912: saat 13: 30'da titanic queenstown'dan ayrılır ve new york'a dogru son yolculuguna baslar.

    12 ve 13 nisan 1912: titanik denizde, yolcular lüks geminin keyfini çıkarırken yolculuğuna devam ediyor.

    14 nisan 1912 (21:20): kaptan edward smith, odasına çekilir.

    14 nisan 1912 (21:40): buzdağlarıyla ilgili yedi uyarıdan sonuncusu da telsiz odasina ulasti. bu uyarı asla köprüye gelmedi.

    son saatleri

    14 nisan 1912 (23:40): son uyarıdan iki saat sonra, gemi gözetmeni frederick fleet, doğrudan titanik'in yolunda bir buzdağı gördü. birinci subay, teğmen william mcmaster murdoch sert bir sancak (sola) dönüş emri verir, ancak titanik'in sağ tarafı buzdağını sıyırır. buzdağının görülmesi ile çarpması arasında sadece 37 saniye geçti.

    14 nisan 1912 (23:50): su, geminin ön kısmına girmiş ve 4 metrelik bir seviyeye yükselmişti.

    15 nisan 1912 (00:00): kaptan smith, geminin sadece iki saat suda kalabileceğini öğrenir ve yardım için ilk telsiz aramalarını yapma emrini verir.

    15 nisan 1912 (12:05): kaptan smith, mürettebata cankurtaran botlarını hazırlamasını ve yolcuları ve mürettebatı güverteye çıkarmasını emreder. filikalarda sadece gemideki yolcu ve mürettebatın yaklaşık yarısı için yer var. önce kadınlar ve çocuklar cankurtaran botlarına bindirildi.

    15 nisan 1912 (12:45): ilk cankurtaran botu suya indirildi.

    15 nisan 1912 (02:05) son cankurtaran botu suya indirildi. 1.500'den fazla insan hâlâ titanik'te.

    15 nisan 1912 (02:18): son radyo mesajı gönderilir ve titanik ikiye ayrılır.

    15 nisan 1912 (02:20): son. titanic battı.

    kazazedelerin kurtarılması

    15 nisan 1912 (4:10): tehlike çağrısını duyduğu sırada titanik'in yaklaşık 58 mil güneydoğusundaki carpathia, kurtulanlardan ilkini alır.

    15 nisan 1912 (08:50): carpathia, son filikadan kurtulanları alır ve new york'a doğru yola çıkar.

    17 nisan 1912: mackay-bennett, titanic'in ceset aramak için battığı bölgeye giden birkaç gemiden ilkidir.

    18 nisan 1912: carpathia, 705 kişiyle new york'a varır.

    sonrası

    19 nisan - 25 mayıs 1912: amerika birleşik devletleri senatosu felaketle ilgili oturumlar düzenledi; senato bulguları, titanik'te neden daha fazla cankurtaran botu olmadığı hakkinda.

    2 mayıs - 3 temmuz 1912: ingiliz ticaret kurulu titanik felaketiyle ilgili bir soruşturma düzenledi. bu soruşturma sırasında, son buz mesajının doğrudan titanik yolunda bir buzdağına karşı uyarıda bulunan tek mesaj olduğu keşfedildi ve kaptan eger uyariyi almis olsaydi zamaninda rotasini degistirebilecek ve bu felaketten kacinilabilecekmis.

    1 eylül 1985: robert ballard'ın keşif ekibi titanic'in enkazını keşfeder.
  • filmdeki geminin buzdağına çarpacağı zamana kadar geçen süre 2 saat 40 dakikadır ve geminin buzdağına çarptıktan 2 saat 40 dakika sonra batmasıyla eşit süredir.

    geminin buzdağına çarpma süresi 37 saniyedir ve filmdeki buzdağına çarpma süresi de 37 saniyedir.

    james cameron her ayrıntıya dikkat etmiş, bravo!
  • aşkın bedeli, sevgili uğruna canını verebilmektir." der hz. mevlâna... titanik\'i özetlemeye hiçbir cümle yetmez, ama en güzel şekilde anlatan da bu cümle olsa gerek. jack\'in ilk görüşte aşık olduğu rose(gül, gül pembesi, güzel kız anlamlarına gelir.), masallardaki, şiirlerdeki yârlar gibiydi. aşk bu ya; tesadüfler köprüsü de inşa edilir ve o masalsı hikaye oluşur. neden oluşur ki böyle hikayeler, gerçek aşklar bu kadar azken bu gibi aşklar neden böyle sonlanırki?! • anılarda yaşanan bir aşk artık. bizi bu derece etkileyebiliyorsa rose ve jack\'in hissettiklerini hayal bile edemeyiz. öyle bir aşk ki, yaşadıkları dönemdeki sınıf farklılıkları bile önemsiz onlar için. "aşkın gözü kördür" derler ya, gerçekten de öyle. • benim için titanik\'i bir kez daha izlemek; bir kez daha ağlamak, keyif almak, üzülmek, mutlu olmak, özlemek demektir. olumlu yönleri & artıları: • aşk filmleri arasında birbirine en çok yakışan çifttir winslet(rose) ve dicaprio(jack). cameron üstadın da üstün yeteneğiyle harika bir oyunculuk sergilemişler. yaptığı her filmle sinemanın boyutunu değiştiren cameron\'a sonsuz teşekkür borçluyuz bu filmi bize armağan ettiği için. müzikleri etkileyiciliği inanılmaz derecede artırıyor, hâlâ en sevdiklerim arasındadır. olumsuz yönleri & eksileri: • belgesel havası verilmesi filmin etkisini biraz düşürüyor ve sık sık kesilmesi de hikayeyle bağımızı azaltmış. en beğendiğim replik: • "jack: sen sıcak yatağında yaşlı bir kadın olarak öleceksin rose. şimdi değil, bu gece değil, burda değil! bana söz ver!" en beğendiğim sahne: • en son sahnede rose\'un merdivenlerden çıkıp jack\'le buluşurken herkesin alkış tuttuğu bölüm (bu sahnede ağlamamak mümkün değil)" not: • "zengin kız-fakir oğlan aşkı ve sonra ikisi ölür; kült film olur."diyenlere: burda önemli olan tabaka farkının aşk tarafından bir anlam ifade etmediğini ve çiftin birbirleri için canlarını feda etmeye hazır olduklarını görebilmektir. gerçek bir hikayedir bu ve böyle aşklar artık yok, onun için de kült olmayı fazlasıyla haketmiştir. • iyi seyirler...
  • yeniden izlerken fark ettim. tadım kaçtı.
    rose o filikaya binip gitseydi jack ne yapar eder hayatta kalırdı.
  • internet düşkünlüğüm sağolsun, bazı günler internette rastladığım bir şey beni etkileyip tüm günümü ele geçirebiliyor. bu genellikle geçmişte yaşanmış bir olay, uzak geçmişte yaşamış veya yakın geçmişte doğmuş önemli bir insan oluyor. bu şey, yaşanmış bir olaysa çoğu zaman zaten bildiğim bir mevzu oluyor ama üzerine daha önce uzun uzun düşünmemiş oluyorum. bazense, üzerine düşünmüş olsam bile, her denk gelişimde beni yeniden kendim yaşıyormuşçasına etkisi altına alıyor.

    bugün youtube’da kendimi titanic içerikli bir videoda buldum. sonra kapıldım gittim. en son bir saat önce bu başlıkta paylaşılan yolcu listesinin bulunduğu web sitesine bakıyordum, annem bir şey isteyince yarıda kaldı. şu an devam etmek istesem de bana tarif edemeyeceğim tuhaf hisler yaşatıyor bu olay da, her tarihi olay gibi. aynı anda, kurban oldukları halde o insanlara hem özeniyorum, hem onlar için çok üzülüyorum. olayın gerçeklik-kurgu sınırlarında gezip duruyorum. gerçek olduğunu bilsem de buna inanamayıp her seferinde yeniden içselleştiriyorum o anı. oradaki bazı insanların nadir fotoğraflarına bakıp düşüncelere dalıyorum.

    tarih beni çok tuhaf yapıyor. hem sanki büyülü bir dünyadaymışım gibi; mucizeler, sihirler, masallar gerçekmiş gibi geliyor, içimde hiçbir şeyin yaratamadığı bir heyecan hissediyorum. hem de böyleymiş gibi gelse de her şeyin dümdüz, rasyonel, rassal aktığı bir dünyada olduğumuzu biliyorum. inanmak istediğim dünyaya elimi uzatsam tutabilecek gibi hissederken; birden bunun asla olamayacağını, bizim dünyadan milyarlarcası çoktan gelip geçmiş olan, o ismi bilinmeyen sıradan insanlardan biri olacağımız ve dünyanın bu hızla giderken aşırı sıkıcı bir yer olduğu gibi gerçekler gelip oturuyor içime. her yolculuğum unutmak istediğim şu an yüzünden hüzünlü bitiyor ama öte yandan o hisler o kadar güzel ki tarihi detaylara doğru sürüklenirken asla sonunda yaşayacağım bu hüzün aklıma gelmiyor.

    bir salgın çıktı da 3-5 ay evde oturdular diye yaşadığı dönemi eşsiz veya tarihi bir dönem zanneden, 2020 efsanesi yaratan insanlar bana aşırı zorlama geliyorlar. neler neler olmuş şu dünyada, neler oluyor, ne hızla unutuluyor görüyorsunuz. 3-5 ay evde oturup sıcak evlerinden iş yaptıkları için kendilerini şanssız ama bir yandan da özel hissedenler, 2020’yi öncesinde her yıl iyi geçiyormuşçasına şeytanlaştıranlar çok komik. benim dertler her yılki gibi. her yıl zor geçiyor, bu yıl da öyle.
  • slavoj zizek, ideolojinin yüce nesnesi'nde şöyle demiş:

    "yüzyılın başında, belirli bir çağın -barış dolu ilerlemenin, sınırları belli ve sabit sınıfsal farklılıkların vs. çağı, yani 1850'den i. dünya savaşı'na kadar olan uzun dönemin- sona eriyor olduğu düşüncesi zaten zeitgeist'in bir parçasıydı.

    diğer bir deyişle, titanik'in enkazı felaketin dolaysız maddi sonuçları sebebiyle değil; sembolik olarak aşırı belirleniminden, yani mutlaka yaşanılacağı düşünülen hadisenin bekleniyor olmasından ve ona ideolojik olarak atfedilmiş anlamdan ötürü muazzam bir etki yarattı: bir 'sembol' olarak okunmuştu; avrupa medeniyetinin yaklaşan yıkımının yoğunlaştırılmış ve metaforik bir temsili olarak. titanik'in enkazı, toplumun kendi ölümünü deneyimleyişinin aldığı bir şekildi."
hesabın var mı? giriş yap