• "sahip olmak" ve "olmak" kavramlarının farklılığı tartışılır bu kitapta. sahip olmak, neseneleri ya da insanları elde edip onları kendi egemenliğine almak ve saklamak şeklinde bir tutkudur.insanın doğumuyla birlikte varolmaz, toplumsal gelişmeler ve koşullar sonucu ortaya çıkar bu tutku.
    olmak ise öz ile ilgili bir kavramdır, insanın varolan özelliklerini,insancıl zenginliklerini değerlendirmesi ve zenginleştirmesiyle oluşur.
    sahip olmak yaşamın gerekliliğinden doğar ve olması da gerekir.ama sahip olunan şeyleri günün birinde yitirmek kaçınılmazdır. dolayısıyla, yaşamda sadece sahip olduğumuz şeylerden ibaretsek, ve hiç "olmamışsak" sahip olduğumuz şeyleri yitirdiğimizde kendimizi de yitirecek,özü olmayan bir bitki gibi kalacağızdır:)
  • kitabın orijinali ingilizce: "to have or to be?"

    sonundaki soru işaretinden de anlaşılacağı üzere bu bir önerme nesnesi değil soru kalıbıdır: "sahip olmak mı (yoksa) (var) olmak mı?" şeklinde.

    yorum yoluyla türkçeye "sahip olmak ya da olmak" şeklinde çevrilmiştir. yanlıştır demiyorum. sadece mot-a-mot karşılığını da belirtmek istedim.
  • erich fromm un doğa bilimlerinin ve endüstrinin gelişmesiyle oluşan tüketici toplumunun yavaş yavaş kendi sonunu hazırladığını bildirdiği muhteşem kitabı. "sahip olmak" temeli üzerine kurulu kapitalist topluma ağır eleştiriler bulunur bu kitapta ve "olmak" temelli daha hümaniter topluma bir an önce geçilmesi gerektiği söylenir. daha fazla tüketimin insanı huzura ve mutluluğa kavuşturmadığı, aksine büyük bir tatminsizliğe sürüklediği aşikardır bu yüzden her insan sınırsız gelişme ilkesiyle hareket eden ekonominin şekillendirdiği kimliğinden sıyrılıp asıl benliğine kavuşmaya çabalamalıdır. doğaya tecavüz etmek yerine doğayla bütün olmasını öğrenemezsek gelecek nesilleri başa çıkılamaz çevre sorunlarıyla yüz yüze bırakacağız ve dünyanın tüm kaynakları tükendiğinden binlerce yıldır gelişmesi için çalıştığımız uygarlık yeryüzünden silinecek.
  • satın almak üzere kitapçıya gittiğimde orada olup olmadığını sorarken "fromm'un 'satın almak ya da olmak' kitabı var mı?" diyerek kendimce bir dil sürçmesi örneği sergilediğim, sonradan düşündüğümde kendi kendime epey güldüğüm, bir erich fromm kitabı.
  • bazı kavramlara yabancı olsam da yazarın düştüğü ufak notlar sayesinde anlaşılabilirliği maksimum düzeyde olan mükemmel kitap. kaynakçasında yazmadan önce okuduğu ve yazara faydası dokunan, okuyucuya da faydası dokunacak kitaplara bakıldığında öz bilgi içeren konsantre bir kitap olduğu anlaşılıyor.

    oldukça ütopik yaklaşımları olsa da "kurtuluş" için sanırım bu gerekiyor...

    kitabı okuyunca bu güne kadar "olmadığımı" fark ettim, sadece sahip olma hırsıyla mutsuzluğun dibine vurduğum yüzüme çarptı. facebook filozoflarının eline geçmemesi gereken bir kitap, mazallah yıllarca yetecek kadar "ileti" var.

    erich fromm bu kitabında diğer yazdığı kitaplara ve beğendiği kitaplara da değiniyor, en kısa zamanda okuma isteği oluşuyor insanda.
  • daha kitabin baslarinda verilen uc farkli kulturden uc ayri sairin siirleriyle cok guzel anlatilir "sahip olmak ya da olmak".
    yoldan gecerken catlak bir duvarin arasinda acmis kucuk cicegi farkeden japon saririn haikusu, begendigi cicegi koparan, sahip olarak anladigini dusunen amerikan sairin siiri ve begendigi cicegi kokuyle yerinden sokup ona kiyamayarak bahcesine diken alman sairin siiri.
  • sahip olmak ya da olmak - erich fromm
    bu kitabı okuduktan sonra şöyle bir düşündüm de, kişiliğimizi tanımlarken, bizi biz yapan özellikleri tarif ederken ne de çok sahip olduğumuz şeylere başvuruyoruz. şöhrete, popülariteye, güzelliğe, paraya, fiziksel ve manevi güce, statüye, iyi bir eşe, ebeveyne, çocuğa, eve, arabaya, yeteneğe, sosyal medyadaki takipçilerimize ya da aldığımız beğenilere vb sahip olduğumuz ölçüde kendimizi yüceltiyoruz. hiçbir şeye sahip olmazsak var olamayacağımıza inanıyoruz.

    örneğin iyi bir kitap yazarını düşünelim. yazar bir eser ürettikten sonra buna sahip olduğunu sanarak bununla sürekli övünebilir, kendisini bununla tanımlamaya başlayıp, bundan elden ettiği gelire, övgüye, ödüle ya da sadece bu kitabın kendi biyografisinde yer almasına sevinebilir ve bunlarla tatmin olabilir. aslında bir yazar evvela içini doldurup taşıran düşüncelerini kağıda döküp, derdini başkalarıyla paylaşmak için yazar. yazmanın asıl saiki yazmaktır. yazdığı yazılar bir kere yayımlandıktan sonra artık o yazarın yazdıkları üzerinde mutlak bir sahipliği kalmaz, o eser kitlelerle buluşur ve her okuyan o yazılara yeni bir anlam yükler. bu aşamada yazılan kitap artık yazarından bağımsız, özerk hale gelir. burada telif hakkını es geçmiyorum, elbette her üretilenin karşılığında bir getiri de vardır ama o yazar aslında yazma eyleminin kendisiyle "olma", "varoluşunu gerçekleştirme" edimini başarmış olur. bu esas amacı es geçip maddiyata, popülarite tuzağına düşen bir yazar kendi ürününe de yabancılaşır ve o kitabı üretirken beslendiği kaynaklara da bir nevi ihanet eder. yayımlanacak yeni kitabını sürekli kitap eklerindeki tanıtım yazılarında, gazetelerdeki söyleşilerde, tv programlarındaki konuşmalarda veya sosyal medyada tanıtmaya ve pazarlamaya çalışan "makbul" yazarlar buna örnektir. yazdığı kitabın cümlelerini alıntı halinde instagramından paylaşan yeni nesil yazarlar da "sahip olmak" gayesiyle hareket edenlere örnektir.
  • fromm'un alişılagelmiş yeni freudçu yaklaşımından farklı olarak.. eski ahit*/yeni ahit* ve meister eckhart sacayağı üzerine kurulu olan ve birçok kitabından yaptığı alıntılarla bir nevi genel bir fromm seçkisi tadı veren kitabın en dikkat çekici yönü sosyalizmin içinde barındırdığı kavramların -dünyasal/tanrıtanımaz- dinsel -sözü edilen din.. bir grubun bireyleri tarafından kabul edilen/paylaştırılan bir davranış ve düşünce sistemi- bir kitle hareketi olduğu yönündeki yaklaşımıdır.. ve sosyalizm kavramının kendi içindeki çelişik söylemlerine -üretim araçlarının toplumsallaştırılması ve buna benzer amaçlar, sosyalist ve komünist sloganlar olmuşlar ve gerçek sosyalizmin uygulanmasını saptırmaktan başka bir işe de yaramamışlardı gb- yaptığı atıfların/tespitlerin varlığıyla, hepimiz kardeşiz/sevelim/sevilelim/mal canın yongasıdır anafikrinden sıyrılarak farklı çıkarımlar yapmaya imkan veriyor.

    zaman zaman kişisel gelişim/nlp söylemlerini çağrıştıran bir usluba kayar gibi olsa da.. fromm amca manevraist bir edayla durumu toparlıyor.

    bu entarimi.. anti-izmciler mütalaa derneğinin fahri bir üyesi olarak.. gönlünü sosyalizme/komünizme vakfedenlere ithaf ediyorum.
  • tüm dinlerin insanlığa ortak mesajının aslında "olmak" ilkesi olduğunu söyleyen kitaptır. "olmak" ilkesinden kasıt insanın yaşamla aktif bağlantıya geçmesi ve her şeye kendi gerçek benliğini vererek yaşayabilmesidir. yani yaptığı eylemle bir olabilme yetisidir. örnek vermek gerekirse, güzel bir çiçeği gördüğümüzde içimizde ona karşı sevgi oluşur, "sahip olmak" güdüsüyle harekete geçen bir insan onu koparıp saklamaya çalışırsa çiçeğin varlığına zarar vermiş olur. ancak "olmak" güdüsüyle hareket eden insan çiçeğin varlığından dolayı içinde inanılmaz sevinç duyar ve onun varlığınyla kendi benliği sanki bir bütünmüşçesine sever çiçeği. mühim olan başka varlıkların yaşamasından dolayı duyulan mutluluktur. "olmak" ilkesinde "sevgi" sözcüğü bile "sevme" eyleminde bulunduğumuz varlıkla aramıza bir mesafe koyar ve sanki hislerimiz paketlenerek bir nesne haline gelir halbuki asıl olay eylemin özünde gizlidir.
  • "çoğu kez aşk olarak belirtilen şey, sevme beceriksizliğini, sevememeyi gizlemek için kullanılan maskeden başka bir şey değildir."
hesabın var mı? giriş yap