• ilk defa mix fm'de dinlediğim voxis & dj andi şarkısı. dinlemeye doyamayacağınız bir ritimi vardır.

    http://www.youtube.com/watch?v=stsymoyudqe&nr=1

    sözleri

    youre the one i need
    your the one i want
    your the one for me
    everything you do
    everything you say
    make's me feel so free
    i wanna fly with you
    i wanna fly with you to the moon
    i wanna fly with you
    i wanna fly with you to the moon and back
    your the one i need
    your the one i want
    your the one for me
    everything you do
    everything you say
    make's me feel so free
    you're the one i need
    you're the one i want
    you're the one for me
    everything you do
    everything you say
    make's me feel so free
    i wanna fly with you
    i wanna fly with you to the moon
    i wanna fly with you
    i wanna fly with you to the moon and back
    to the moon
    i wanna fly with you to the moon and back
    to the moon
    to the moon and back
    to the moon
    to the moon and back
    i wanna fly with you
    i wanna fly with you to the moon
    i wanna fly with you
    i wanna fly with you to the moon and back
    i wanna fly with you
    i wanna fly with you to the moon
    i wanna fly with you
    to the moon and back
    i wanna fly with you
    i wanna fly with you
    to the moon and back
    to the moon

    i wanna fly wïth you
  • çok dokunaklı ve etkileyici olduğu söylenen bir indie rpg/adventure oyunu. denenesi.
    http://www.freebirdgames.com/to_the_moon/
  • gamespot da battlefield ile yanyana duran oyun, 8.5 da not vermişler.
  • yaşamınız boyunca karşınıza çıkacak en muhteşem öykülerden biri. hakikaten de bir oyundan ziyade bir öykü olarak görmelisiniz to the moon'u; sizi afallatacak ve midenizde kelebekler uçurtacak cinsten 8-bitlik bir başyapıt. yalnızca soundtrack'i dahi "gökyüzünün ucundaki deniz fenerlerine" dalıp gitmenize vesile olabilir. hatıralar, hayaller, umutlar, turşu zeytinler ve aşk üzerine öylesine vurucu bir hikaye anlatıyor ki.

    şu satırları ruhen biraz sarsılmış -hatta dövülüp kömürlüğe kilitlenmiş- bir halde yazdığımı söylemem lazım. olağanüstü bir roman okuduktan, etkileyici bir film izledikten sonra alenen sarsaklaşıyorum; kurgunun içinde kaybolmuş haldeyken kendi hayatıma dönmekte zorlanıyorum. az önce burada değilmişim, o sayfalar veya kareler finale vurana kadar orada, kurgunun içinde durup izlemişim gibi. sonra dolmuşçu beni çok ters bir yerde indirmiş, 100-150 metre ilerisi dediği yer kilometrelerce geride kalmış. öylesine bir bilince dönüş soku. nalet olsun. "neyse ki" bu güçlü çarpılma hissi çok az filmde ve kitapta, çok çok daha az oyunda karşıma çıkıyor. to the moon beni çarptı, salladı, çiğnedi ve aya fırlattı. oyun sektörü için bir mihenk taşı.

    bir "oyun" olarak teknik anlamda pek de bir şey sunmuyor oysa ki. ölen bir adamın anılarını değiştirerek son anlarında aya gittiğini "anımsamasını" sağlamaya çalıştığınız to the moon oyundan ziyade interaktif bir gösteri. yine de oyun sektörü kendisine gururla sahip çıkabilir, "to the moon bizim öz evladımız." diye açıklama yapabilir.

    son olarak; deneme süresinden sonra -eğer beğendiyseniz- lütfen satın alınız. 11 küsur dolar en az e.t. the extra-terrestrial ya da planescape torment kadar etkileyici bir deneyim için kesinlikle sakınılacak bir meblağ olmamalı.
  • 1993 yılının grafiklerine sahip ama gene de güzel 2011 oyunu. gamespota bu oyunu sahneye çıkardığı için teşekkür etmek lazım aslında. mutlaka satın alın ayrıca, bağımsızları ayakta tutuyoruz beyler.
  • oyun tarihinin en ağır orospu evladını barındıran oyun. keşke kendileri arzı endam eder etmez lifesaver olan alt+tab tuşunu kullanıp uninstall edeydim oyunu.

    yani sonunu beğenmediğim oyun...
  • myst hakkında o kadar ileri geri konuştuktan sonra to the moon'u da sonunda oynayayım dedim, bir süredir bilgisayarımda bekliyordu. ilk izlenimlerim (başındayım daha), son derece etkileyici bir oyunla karşı karşıya olduğum yönünde, bastion kadar olmasa da yine bir tüylerin diken diken olması durumuyla karşı karşıyayım. ama entry'yi "şu anda oynuyorum hacu :)" demekten ziyade soundtrack'inin mükemmelliğine dikkat çekmek için yazmak istedim. gerçekten de, oyun ne kadar uzun sürerse sürsün, etkisi ne olursa olsun, tekrar tekrar dinlenebilecek bir soundtrack'e sahip. şu anda çalan müziği oyundan fazla takdir ediyorum denebilir. daha sonraki saatlerde tecrübe edeceğimden şüphe duymadığım "oyun-görsellik-ses" sentezi de içimi hoş bir duyguyla doldurmakta şu an.

    ayrıca oyunun yapımcısı, sağolsun, mizahı da eksik etmemiş. herhalde olabilecek en kötü şey, böyle bir oyunun kendini çok bir şey sanması olurdu. ama böyle değil gibi... ne güzel.

    "so, ya wanna go see the lighthouse?"

    23:56 editi: bitti. to the moon'a bir oyun denebilir mi bilmiyorum ("öyle bir oyun ki..." düşüncesinden ötürü değil de mekanik olarak), bana daha çok bir visual novel gibi geldi. ama bana çok güzel bir hikaye anlatıldı şu geçtiğim saatlerde. duygusal açıdan kendini ifade edebilme biçimi son derece körelmiş olan benim bile gözlerimi doldurabildiyse o hikaye, mutlaka doğru bir şeyler yapılmış demektir. üzerine daha fazla yazılmayı, konuşulmayı hakediyor. sonra yazarım...

    01:19 editi: ayrıca oyunun soundtrack'i audio/bgm klasöründe gizli dosya olarak .ogg formatında tutuluyor. soundtrackin satılmasını, paranın yarısını bağış kurumlarına göndermeyi falan anlıyorum da niye böyle gizleme yoluna gidilmiş pek anlam veremedim açıkcası. hoş değil, ya da ben olumsuzca yorumladım. hem zaten daha düzgün bir kalitede dinlemek isteyen yine bandcamp sitesine gider.
  • oyunun en can alıcı yerinde laura shigihara isimli ablamız muhteşem bir şarkı söylüyor. en can alıcı yer ve bu şarkı birleşince gözler doluyor tabi.

    işte o şarkı:
    http://www.youtube.com/watch?v=t7drtihvqg8
hesabın var mı? giriş yap