• bir yaz günbatımında, sessiz sakin bir ortamda, açık havada dinlenildiğinde insana acayip bir huzur veren ve günün tortularını alıp götüren the xx şaheseri. kışın dinlediğimde de aynı etkiyi göstermesi için şimdiden şartlıyorum bilinçaltımı.
  • the great gatsbynin arka planında ve çoğu yerde çalan olağanüstü şarkı. hatta yanlış hatırlamıyorsam, daha film başlar başlamaz söz konusu şarkının gitar ezgileri duyuluyordu, film bu şarkı ile açılışı yapıyordu.

    the xx şaheseri, sabah akşam dinlenesi.
  • james mcavoy'un oyunculuğunu beğendiğim için izlemeye başladığım, çok fazla beklentim olmayan bir filmdi. imdb'de "bir çift, covıd-19 karantinasında ilişkilerini yeniden değerlendiriyor" gibi bir açıklaması vardı filmin ve sanırım çok bir derinlik beklememiştim. fakat gördüm ki muazzam bir yapım olmuş. bence kesinlikle izlenmeli.

    film bir bütün olarak, covid boyunca değişen paradigmaları ve ilişkilerimizdeki dönüşümü tekrardan düşündürdü, hatırlattı, parçaları yerli yerine koydu. çok iyi yapım olmuş. metin yazarını çok takdir ettim her kimse.

    filmle ilgili detaylara ve "spoiler sayılmaz bence ama yine de siz bilirsiniz" kısmına geçelim:

    * 53.dakika itibariyle başlayan ve temelde virüs bulaşındaki üssel artışı özetleyen monolog şahaneydi. covid sürecinin yönetilmesindeki - daha doğrusu yönetilememesindeki - isyanımızı en makul ve en anlaşılır yerinden ele almış. "insanları covid mi öldürdü yoksa hükümetler mi?" sorusu sorgulanmış çok haklı olarak.

    * film boyunca sadece rasyonel sorgulamalar yapılmıyor, duygularımız da harekete geçiriliyor. ben şahsen karantina süreçleri boyunca yaşadığım inkar, yas, öfke vb. tüm duygu ve süreçlerin tekrar içinden geçtiğimi hissettim. bir nevi vedalaşma ve kapanış konuşması idi sanki o monologlar benim için de. film sonunda kendimi daha güçlü ve iyi hissettim.

    * karakterlerin isimlerinin verilmemesi ve filmin sonunda da he/she diye geçmesi, aslında hikayenin hepimizin hikayesi olduğunu vurgular gibiydi.

    * oğlunun o dönem yediği tek sebzeyi vermediği gerekçesiyle marketteki çalışanı aşağılayan erkek karakterin, sonradan çalışan ile empati kurması ve aralarında geçen diyaloğu aktardığı kısım da şahaneydi.

    * son olarak şundan bahsetmeden geçemeyeceğim, ilgili çiftin oğlu - ki film boyunca ismini öğrendiğimiz tek karakterdi ama ebeveynler bunda da uzlaşamıyordu (arthur / artie) - sürekli arka plandaydı. çocuk kadraja nadiren giriyor, girdiğinde bulanık gözüküyor, yalnızlığı ve mutsuzluğu çok göze çarpıyordu. çiftimiz kendi içsel sorgulamalarını yaparken ya da içinden geçtikleri olağanüstü sürece olağanüstü tepkiler verirken, arthur/artie belki de bu deneyimi en zor ve yalnız şekilde atlatan kişiydi. gerçek yaşamda olduğu gibi, filmde de en mağdurun çocuk olduğu ve bunun görül(e)mediği göze çarpıyordu. ben böyle algıladım şahsen ve verilen mesaj sahiden buysa, tüm ekibe şapka çıkarıyorum. ne zamanki çiftimiz birbirine karşı biraz daha dürüst, açık olmaya ve kendilerine eleştirel bakabilmeye başladılar; işte o zaman çocuğun yüzü güldü, maskesiyle ve siperliği ile de olsa dışarıda hopladı zıpladı. takıntılı olduğu yemek konusunu aştı ve ölü de olsa bir kuşla temasa geçecek olması gibi eylemlere girişti. belki ben çok kurdum kafamda bu kısmı kişisel hassasiyetlerimden ötürü bilemiyorum ama bana bunları düşündürdü.

    ezcümle: epey iyiydi, izleyin.

    film önerisi için teşekkürler bayanbuciceklersize.
  • the xx'ten olanının sözleri de benden olsun o zaman;

    i know to be there
    when and where, i’ll be there
    you know what’s to be said
    we said out loud, we never said
    my premonition of the world comes to me
    a sun in your eyes from the middle life
    says i’m alright

    you said you don’t have to speak
    i can hear you
    i can’t feel all the things you’ve ever felt before
    i said it’s been a long time
    since someone looked at me that way
    it’s like you knew me
    and all the things i couldn’t say

    together, to be
    together and be
    together, to be
    together and be
    together, to be
    together and be
    together, to be
    together and be
    together, to be
    together and be
    together, to be
    together and be
    together, to be
    together and be
    together, to be
    together and be
  • the xx'den yine minimal bi şaheser.
  • the xx'in yüksek sesle dinlendiğinde çıldıracak kadar sevme ve nefret etme sınırlarında gezdiren şarkısı. acısı olana belki de.
  • the xx'in the great gatsby soundtracki için kaydettiği - sedatif klasmanından bir şarkı. sonuna kadar uyuyakalmazsanız yaylıları duyabiliyorsunuz.

    http://www.youtube.com/…lx8&feature=player_embedded
  • zulfu livaneli ile theodorakisin ortak albümlerinden birinin adı. konser kayıtlarından oluşur. zülfünün iyice detone olduğu albümlerden biridir. toplam 18 parça bulunur. sözkonusu konserdeki kanun çalan elemanın çok uzun süren ve konsere renk katan kanun doğaçlamaları albümün en güzel kısmıdır.
  • also known as "babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi şarkısı".
    bir rivayete göre sadece o malum reklam için yapılmıştır, o nedenle uzun versiyonu yoktur.

    öncelikle şarkıyı dinleyelim ve efsaneyi hatırlayalım.

    --- sözlerini de yazayım tam olsun ---

    when we are together, time's just flying by
    when we come together, we do the same try
    whenever we're together, we coming for a while

    when we are together, together
    forever, forever
    we coming for a while

    "güzel ama ingilizce" diyenler için türkçe çevirisi:

    biz birlikteyken zaman uçup gidiyor
    aynı denemeyi yapıyoruz bir araya geldiğimizde
    ne zaman bir araya gelsek, geliyoruz bir süreliğine

    biz birlikteyken, birlikteyken
    sonsuza dek, sonsuza dek
    geliyoruz bir süreliğine

    (copy-paste değil alın teri. yanlış çevirmiş de olabilirim, umarım doğrudur.)

    --- bitti ---

    bir bonus olarak utandıran itiraf: #162494031
  • bana kalırsa muazzam bir the xx eseri bu şarkı.

    benim damak tadıma uyuyor, içerisinden rob dougan tınıları çıkardım, massive attack tınıları çıkardım ki zaten daha ne olabilir ki...
hesabın var mı? giriş yap