• kedimi yıllarca çiğ etle beslediğim, sokak kedilerinin dışkıladığı bahçeye düzenli olarak saldığım, kumunu temizledikten sonra olsun, kediyi yalayıp öpüp sevdikten sonra olsun bir kerecik bile elimi yıkamadığım halde ömrümde karşılaşmadığım kan tahlilleriyle belgelenmiş bir parazittir bu. diyeceğim, evcil kediler neredeyse yok yere günah keçisi ilan edilmektedir. kedinin afedersin boku afiyetle yenmedikçe, çiğ et ve yıkanmamış salata toksoplazma açısından çok daha risklidir.
  • iste insanlari meraksiz birer magazin coplugu haline getiren medyanin butun sorunlarinin ozeti olan yaratik. oyle tabii ya. soyle mukemmel bir varlik hakkinda haber yapip da, erkeklerin daginikligina ve kadinlarin abazaligina odaklanmak nasil bir sigliktir, yarabbim, sen hurriyeti bagisla.

    efenim toxoplasma gondii evrimin nadide orneklerinden birisi. simdi bazi parazitler, canlilarin vucuduna giriyor ve ona zarar veriyor. fakat hostu oldurecek kadar zarar veren parazitler pek basarili degil, cunku host oldugunde parazit de oluyor cogu zaman. o yuzden baskin strateji canliyi, en azindan baska hostlara yayilana kadar ayakta tutmak.

    bu yayilma mekanizmalari cok ilginc. parazit olmasa da, mesela nezle virusu, burundaki dokulari hassaslastirip hapsirmanizi, bu sayede tukrukle saga sola sacilmayi hedefliyor. bazi parazitler ise host canliyi kontrol ediyorlar, ornegin hormonlar uretip, o hormonlarin beyni etkilemesine ve bu sayede davranislarin degismesine calisiyorlar. kuduz ise daha etkili, hormonla filan degil direkt beyne gidip yerlesiyor, o canliyi daha saldirgan yapiyor ve isirikla diger canlilara geciyor. bazisi ise duyu merkezlerini tamamen tahrip edip, o hayvanlarin kolayca yem olmasini ve bu sayede baska hayvanlara aktarilmayi bekliyorlar.

    iste bu yaratik, hostu zombiye ceviren bu sofistike stratejileri bir adim ileri goturuyor, beyin fonksiyonlarini boyle genel birsekilde etkilemek yerine bir nevi surgical strike yapiyor: olayin guzelligini anlamak icin parazitin yasam dongusune bakmak lazim. parazit bircok canliya gecebiliyor ama ancak kedilerde ureyebiliyor. yeterince uredigi zaman kediler diskilari yoluyla bu paraziti saga sola yayiyorlar, kemirgenler gelip bu diskilari yiyor. sonra o kemirgenler baska kedilere yem oluyorlar ve parazit yayilmis oluyor, o kedilerde de uremeye basliyor. parazit bu iki asamali yolculugu tamamlamak icin kemirgenin duyu merkezine saldiriyor kolay yem olabilmesi icin. ama parazitin acisindan baktiginizda, butun duyu merkezlerini yoketmek aslinda iyi bir taktik degil. cunku parazitin ureyebildigi tek ortam kediler, ya ortalikta mal mal dolasan fareyi bir kus kaparsa? namussuz, kusun bunyesinde de yasayabiliyor ama ureyebilmesi icin bir kedinin o kusu yemesi lazim, olme essegim (kusum) olme. o yuzden de parazit, kemirgenin koku merkezine saldiriyor ve koku merkezinde de sadece bir noktaya: kedilerin feromonlarina tepki veren noktaya. ta ta ta taaammm.

    evet, kemirgenler kedilerden kacmayi annelerinden gorup falan ogrenmiyorlarmis (ogrenme sanslari yok, deneme yanilma metodu biraz pahaliya patlar), onun yerine kedilerden kacmak icin hardwiredlar, belli bir kokuyu alinca beyin adrenalin salgiliyor, vucut alarma geciyor ve o kokudan uzaklasiyorlar, sevmiyorlar. iste parazitimiz bu tepki mekanizmasini bozuyor. isin guzel tarafi o tepkiyi yoketmiyor da, tersine ceviriyor. yani o feromonlar, fareye cekici gelmeye basliyor. adam kediye dogru atiyor kendini.

    insallah herkes bu adaptasyondaki estetigi gorebiliyordur. kuduzdaki gibi -ki kendisi super bir mekanizma- butun beyin manyamiyor, aksine hayvan son derece normal, akilli, yiyip icip hayatini idame ettiriyor. ettiriyor ki kustan kopekten kacabilsin. ama kedi gordu mu kendini onun kucagina atsin. ve parazitimiz de kedinin bunyesinde cogalsin, bir baska kemirgen o kedinin bokunu yiyince dongu tekrar baslasin. uremek icin aslan bunyesine ihtiyaci olan bir parazitin, bizim futbol oynayip felsefe konustuktan sonra bir anda durduk yere hayvanat bahcesine gitmemizi, aslanin kafesine girip kafamizi agzina sokmamizi saglamasi gibi birsey.

    simdi bir yanda bu var, bir yanda kadinlarin sevhetlenmesi filan. hayir sevhet cok nadir bir durum olsa neyse de, her gun gordugumuz sey (20 erkegin yaptigi sekizi yaparim, kadinlar bana deyanamiyor)

    bu entryde emegi gecen kitap icin (bkz: monkeyluv) *
  • bir zoonoz hastalık yani hayvandan insana gecebilen bir hastalık. ama toxoya gelene kadar neler var.
    özellikle gebeliğin ilk 3 ayında dikkat edilmesi gereken bu hastalık sadece zavallı kedilerin diskisindan değil, lokantada iyi yıkanmamıs salatadan, az pismis etten, pazardan alinan topraklı semizotundan da gecebilir. http://www.miyavlar.com/…lu_rüyası:_toksoplazma.php

    insanlardaki etkisi icin jinekologlar, mutfakta çiğ etli, topraklı sebzeleri yıkarken, mıncıklarken lastik eldiven takarak ve her ay kan testi yaptırarak korunulabileceğini belirtiyorlar. korkulacak birsey yok...
    http://www.miyavlar.com/…_açısından_toksoplazma.php
  • hamileler için hazırlanmış felaket tellalı broşürlerde "sakın" denmesine rağmen bir kaç haftalık bir kedi yavrusunu sokaktan kurtarıp sahiplendirdiğim dönemde, hijyenime makul bir biçimde dikkat ederek yine de karşılaşmadığım bir öcüdür bu. kedisever hamilenin kabusudur. türkiye'de bırakın hamilelik sırasında toksoplazma kapanı, tokosplazmaya bağışık (yani gebe kalmadan önce bir şekilde bu enfeksiyonu geçirmiş) hamileye bile denk gelmek zordur. üstelik sokak kedileri arasında bile bu parazit yaygın değildir, kedide bu parazit varsa bile yumurtalarından insana geçmesi için dışkının solunmasının yeterli olabileceği fikri biraz abartı olup, yeterli miktarda yenmesi gerekmektedir, üstelik ancak dışkı vücut dışına çıktıktan 1-2 gün sonra, parazit yumurtalarının eşeylenmesi tamamlandıktan sonra. bu sebeple, gebelik sitelerinde ne türlü borazanlar çalınırsa çalınsın, gebeliğin başında toksoplazma bağışıklığına kandan baktırmış bir anne adayının yeniden test yaptırmak istemesi basbayağı paranoya olarak görülmekte ve sağlık kuruluşlarında "deeeli, deeli" diye arkasından teneke çalınmaktadır.
    vesselam evinizdeki kedicikleri rahat bırakın. o bebek sapasağlam doğunca nasılsa hayvana dünyayı zehir edecek.
  • bir tur olaraktan:

    (bkz: toksoplazma gondii)
    (bkz: toxoplasma gondii)

    edit: binomial isimlendirme tek olmasi gereken ama ayni zamanda turkceye cevrilmis hali makele arama sonuclarinda cikan tur adi.
  • american journal of psychiatry'nin ekim 2007 sayısında yayınlanan bir başyazıya göre şizofreniye sebep olabilen enfeksiyöz etkenlerden biri.*
  • primetamin, sülfadiazin ile gebelerde ise spiramisin ile tedavi edilebilen hastalık .
  • enfeksiyonu kapan yetişkin insanlarda değil hamile kadınların çocuklarında şizofreni olasılılığını arttırdığı düşünülen kedi paraziti.
  • peşin edit: bu konuyu araştıralı iki yılı geçiyor ve aklımda kalanları yazacağım. özellikle sayılar ve oranlar kesin değildir.

    güzel ülkemizde gördüğüm kadarıyla özel hastanelerde ve muayenehanelerde doktorların hamile kadınlardan istedikleri testlerin arasında toksoplazma testi de yer alıyor. özellikle kedi beslenen evde yaşayan/büyüyen kadınlarda ise toksoplazma geçirme olasılığı ise epey yüksek. mesela fransız kadınlarda ömürleri boyunca toksoplazma enfesiyonu geçirme oranı yüzde 91.32'ymiş. amerikan kadınlarında ise nedense oran düşük (bu sebeple amerikada sağlık sigortası şirketleri toksoplazma testini karşılamıyor). türk kadınları için benzer bir araştırma görmesem de daha çok kediden değil ama dışarıda yenilen pişmemiş gıdalar nedeniyle yüksek olduğunu düşünüyorum.

    toksoplazma testi için kanda igg ve igm antikorlarına bakılıyor. pozitif igm halihazırda geçirilmekte olan bir enfeksiyonu gösterirken, pozitif igg daha önceden geçirilmiş bir enfeksiyonu gösteriyor. diyelim ki test yaptırdınız, igm ve igg negatif çıkarsa siz bu enfeksiyonu hiç geçirmediniz demek oluyor. igg pozitif, igm negatif çıkarsa daha önceden bu enfeksiyonu geçirdiniz ve artık bağışıklığınız var demek oluyor (hamilelik açısından en iyisi de bu, risk misk yok, kebap). ancak hem igg hem de igm pozitif çıkarsa (düşük bir ihtimal igg negatif de çıkabilir), türk doktorlarımız diyor ki: "sen şu anda toksoplazma enfeksiyonu geçiriyorsun, bebeğine geçerse sakat kalabilir, spiramisin diye bir antibiyotik kullanmalısın, hatta kordosentez yapıp bebeğe de geçmiş mi bakacağız". tam bir felaket senaryosu.

    sizin de başınıza geldiyse hemen panik yapmayın, işin aslı tam olarak da böyle değil. bir kere igm'nin false positive verme olasılığı yüzde 31.32! şaka gibi. hadi aynı testi iki-üç kere yapıp olasılığı indirsen bile, bu kadar ciddi bir tedaviye başlamak için hala inanılmaz yüksek. hatta üçüncüde igm negatif bile çıksa, daha önce false positive'den hiç bahsetmeyen doktor, bu sefer "ama false negative de çıkabilir" diyor. yüzdesi kaç? yüzde bir! dahası var. anne enfeksiyon geçiriyor olsa bile bunun bebeğe geçme olasılığı yüzde 51.32! yani bebeğe geçmeyebilir. spiramisin, ne enfeksiyonu iyileştiriyor ne de bebeğe geçmesini engellediği kanıtlanmış. sadece bebeğe geçme riskini azalttığına inanılıyor(!). ama sevgili türk doktorumuz bunları söylemiyor. ayrıca spiramisin alan annelerin büyük bir çoğunluğu hamileleiğin geri kalanını (bu da beş altı ay gibi bir şey), antibiyotiğin yan etkisiyle devamlı bir mide bulantısı ve uyku haliyle ve hatta yatakta geçiriyor. doktora bunu söylediğinde "e bebek sakat mı doğsun, katlanacaksınız, başka çare yok diyor." a be güzel doktorum, bebeğe geçip geçmediğini bilmediğin bir enfeksiyonun bebeğe geçme riskini azaltmak için bunu yaptığı kanıtlanmamış bir ilacı vermek yan etkilerinden daha mı iyi diyorsun. "bu antibiyotiğin bebeğe hiç bir yan etkisi yok" diyor. bu arada bu antibiyotik, herhangi bir eczaneye girip reçetesiz alınabilen bir şey. sonra ısrar edince "madem öyle tek çaremiz kordosentez" diyor çapa tıptan bu konuda "dünyaca ünlü" bir profesör.

    ama aramaya inanan nesle aşina olanlar için bu dünyaca ünlü profesörün bile bilmediği çözümler mevcut. google amcaya yeterince sorunca ve bu konudaki ecnebi forumları okuyunca palo alto'daki labdan bahsediyorlar (http://www.pamf.org/serology/). forumda yazanlara göre, benzer durumlar için amerikadaki doktorlar şunu demişler: "bu işin false positive'i çok yüksek, bir de palo alto'daki laba gönderelim. onların sonuçları yüzde 99.9 kesin sonuç veriyor". (benzer bir lab da almanya'da bulmuştum vaktiyle ama şimdi aramaya üşendim.) dünyaca ünlü türk profesörüne söylüyorsun, "olmaz öyle şey diyor, yok öyle bir şey, size kordosentez için randevu aldım, şu gün gelin, sen doktordan iyi mi bileceksin. bir de internet doktorculuğu oynamayı bırak" diye azar işitiyorsun üzerine tatlı niyetine.

    böyle bir şey yaşıyorsanız, o anda türkiye'de tatilde olmak ve aslında amerika'da yaşıyor olmak ilaç gibi geliyor. hemen amerikadaki doktoru arıyorsun. "böyleyken böyle, igg ve igm positive çıktı, burdaki doktor kordosentez falan diyor" demeye kalmıyor "sakın ha" diyor amerikalı, "kordosentezin düşükle sonuçlanma riski daha yüksek. buraya dödüğünde palo alto'ya göndeririz" diyor test için. lan hani yoktu öyle bir şey. dünyaca ünlü my ass! spiramisin falan diyorsun, "bırak onu diyor, çok kuvvetli bir antibiyotik. burda ben sana reçete yazsam, fda onaylamadan eczaneden alamazsın! fda'in onayı için de palo alto'dan pozitif sonuç gelmeli" diyor. yuh ki ne yuh! leblebi gibi içiriyor lan burda doktorlar!

    türk doktorlara teşekkür ediyorsun, "ben çaresine amerika'da bakacağım" diye. "sen bilirsin bebeğin sakat ya da kör doğarsa benden günah gitti" diyor, dünyaca ünlü my ass! amerika'ya gidiliyor. doktor "bir de biz yapalım testi" diyor, orda da ikisi de pozitif, doğrudan palo alto'ya. sonradan öğrendiğimize göre sigorta şirketinin geri zekalılığından bir ay sonra rapor geliyor: temiz! igm negatif, igg pozitif. yani daha önceden enfeksiyon geçirilmiş, bağışıklık kazanılmış. ohhh be, canımı aldınız be.

    dünyaca ünlü türk doktorlarına selam ederim.
hesabın var mı? giriş yap