• kesinlikle beklentinin üstünde tat veren bir film. dövüş sahneleri kesinlikle çok iyi. kafa kırmadan ziyade kol ve bacak eklemlerinin kırıldığı sahneler çoğunlukta. bu sahnelerin çoğunda insanın içi gidiyor; sanki gerçek.
    dövüşlerde jackie chan'i anımsatan sahneler de bolca var.
    filmde bir de oyunvari bir hava var. bosslar geçiliyor, arada sıradan ve daha küçük karakterler harcanıyor, gibi. tabii filmin akışı göz önüne alındığında bunun kötü birşey olduğu söylenemez.
    hata aramayan bir gözle izlediğinde yani film izlemek için izlediğinde zevk almamak zor. filmin başında fillerle insanlar arasında yaşananlar ve bundan doğan duygusal bağ çok iyi anlatılmış. bu yüzden dayak yiyenler zevkle izleniyor*. özellikle de restorantın en üst katında olanlar görüldükten sonra.
    merdivenli sahnede* dövüşler sırasında kameranın illa ana karakter üzerinde tutulmaması, görüş açısından çıktığında sabit kalması ve karakterin gittiği yerden kameranın alanına adamları fırlatması çok değişikti ve güzeldi.
    tapınakta olanlar ise ayrı bir güzel. yalnız dayak yiyen bossvari* tiplerin apansız kayboluşları ve yerini bir diğerine bırakışları kafaya takılabilir. ama fazla da irdelemeye gerek olmadan seyredilmesi gereken sahneler bunlar. dövüşlerdeki hareketler bunların hepsini unutturuyor.
    baş karakterin büyük filin nerede olduğunu gördükten sonra tekme tokat giriştiği kalabalıkta, dayak yiyip yere düşenlerin sayısı -geniş kadrajdan sayıldığı kadarıyla- 51-55 civarı di. ama kill bill deki sahneyle inandırıcılık açısından kıyaslandığında, bu sahnenin çok daha önde olduğu kesin.
    tapınakta en son gelen kalas, odun, maun kişiyle yarım kalmış olan hesabın sonradan tamamlanması ise ayrı bir güzellik kattı olaya. filin dişleri kadar kemiklerinin de ne kadar öldürücü olduğu buralarda görülmekte.

    filmde, filden bahsedilmeyen ve fillerin olmadığı sahneler görülmedikçe akla fil falan gelmiyor. buna artı olarak, işin içine pek çok insan için birşey ifade etmeyen hayvan sevgisi* ve üstüne de bir de alt küme olarak fil hayvanı eklenince, üzerine düşünüldüğünde gereksiz gelebilir bütün bu olan biten. yine de herşey mümkündür diyor ve izleniliyor tabi. ayrıca zaten konu da filmdeki aksiyon içinde kaybolup gidiyor. adamın ne için savaştığı ikinci planda kalıyor. burada hemen bir misal: godzilla'da filmin gerçeklerini kabul ettikten sonra bile çekilmez sahneler olan; madison square garden'da o 4 kişinin onca yavrunun arasından sağ çıkmalarına, godzilla'nın ağzının içinden taksiyle pati çektirip* kaçmalarına kafa yorulmayacaksa bir insanın da filleri için bütün bu yaptıklarına fazla yormamak lazım zaten*.
    ha bir de restorantın en üst katındaki sahneler ile çok alakalı olarak o sırada akla fino köpeğinin çükünden dinazor taşşağına kadar çeşitli hayvanların üreme organlarının yenildiği o restorant geliyor*.
    "be anasını siktiğimin evlatları, be orospu çocukları. tat duyunuzu, göz zevkinizi, dilinizi, damağınızı sikeyim." demek geliyor insanın içinden... mekanın kasabı ise dayaktan nasibini yeterince alamıyor, üzülmemek elde değil.
    ve kişisel bir soru: hep "nerde filim" dedin de babanın hesabını neden hiç sormadın be hey tony jaa.
    (bkz: filli boya)
  • filmi bilmem ama çok güzel bir thai yemeğidir. içinde maydonozlar, deniz mahsülleri, zencefil, limon ve acı acı bilimum sey olan bir çorba düşünün. işte tomyum goongdur o. düşünemeyenler için buyrun fotoğrafı: http://www.panix.com/…book/images/tom-yum-goong.jpg
  • adamın yavru filini kaçırıyorlar, sinirleniyor bütün mafyayı sikip atıyor, demek küçük emrah filmlerindeki gibi anasını sikseler taş üstünde taş baş üstünde baş bırakmayacak, diye düşünmenizi sağlıyor.
  • izledikten sonra bu kadar çeşitli biçimde kol bacak kırmayı bilmesi için bu amcanın gerçek hayatta kaç kol bacak kırdığını hayal ederek dehşete düştüğüm, dövüş kareografilerini de kendisinin hazırladığını öğrenince tony jaa ya olan hayranlığımın bir derece daha arttığı fil fetişi film.
  • hayatta en sevdigin yemek nedir sorusuna verdigim cevap. tayland'da bulundugum sürece hergün sabah aksam ictigim, döndükten sonra da gerek evde yaparak, gerek thai lokantasina giderek ayda en azindan bir iki kere mideme indirmeye devam ettigim muhtesem lezzet.
  • bagimlilik yaratacak derecede lezzetli bir thai corbasidir. en guzel ve dogal hali, icinde taze chili biberi ve zencefilgillerden galangal dogranmis olanidir. lemongrass* ise corbaya asil tadi verir fakat ne galangal ne de lemongrass yenmemelidir, sadece tat vermesi amaciyla corbaya katilirlar. lemongrass yoksa bence en pratik cozum misket limonu* kabugu rendeleyip icine de biraz sikilmasidir. koca koca karidesler ve kup kup mantarlar taze kirmizi biberin aciyla yogurdugu ates denizinin icinde yuzer, siz de kirmizi dudaklarla corbanizi bitirirsiniz. vitamin deposudur,lezzet tufanidir, candir canandir, uzakdogu mutfagina en yabanci olanlari bile kendine cekiverir. cok fazla yerde icine koymazlar ama ne zaman bu mereti pisirmeye kalksam icine 2-3 parca bambu atarim. tat ustune tat katar, mideniz bayram eder, yasama sevinciniz gelir, hayata daha bir pozitif bakarsiniz!
  • tayland mutfağından enteresan bir çorba. (bkz: ağaç kabuğu) (bkz: vernik)
  • kesinlikle türkiye'deki sushico larda yenmemesi gereken aşmış lezzet.
    hiç ama hiç alakası yok orjinaliyle.ataşehir de denedik ilk kaşık ta bıraktık.
  • senaryo olarak göz doldurmayan ama aksiyon sahneleri ustalıkla hazırlanmış film. tony jaayı her seyreden kişinin neden martial arts kelimesinin türediğini daha iyi anlayacağına inanıyorum. zat ı muhteremin her hareketi özgün, her hareketi ölümcül,her hareketi profesyonellik dolu.muay thaiın ne olduğunu öğrenmek isteyenler bu adamı mutlaka seyretsinler.
  • kötü konulu ama güzel dövüş koreografilerine sahip filmdir.ilk yirmi otuz dakikasını sabredip seyredebilirseniz geri kalanında bol bol kavga dövüş izleyebilirsiniz.baş roldeki elemanın bir önceki filme nazaran kendini geliştirdiği ; uçma kaçma , tek dalma , kol bacak kırma, havada üç kez dönüp tekme atma sahnelerinden belli olmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap