• bu isveçli şairin nobel alması dileriz unutulmuş, unutturulmuş, ıskalanmış, yıllarca çalıştığı, emek verdiği cumhuriyet gazetesince bile değeri bilinmemiş bir edebiyat adamını, rahmetli gürhan uçkan'ı hatırlatması açısından da sevindiricidir.
    o mahçup, mütevazı, garip ve yalnız ankaralı'nın. stockholm'daki edebiyat dervişinin.

    (bkz: gürhan uçkan)
  • 1931 doğumlu isveçli şair ve yazar. 2010 nobel edebiyat ödülü adayları arasında gösteriliyor.
  • 5 yıl önce not defterime bu şiirini, ve şunları not almışım:

    from july ’90

    it was a funeral
    and ı felt that the dead man
    was reading my thoughts
    better than ı could.

    the organ was silent, the birds sang.
    the grave out in the sunshine.
    my friend's voice belonged
    on the far side of the minutes.

    ı drove home seen-through
    by the glitter of the summer day
    by rain and quietness
    seen-through by the moon.

    "... ben ise daha çok şu şekillerde düşündüm ; a) kısa metrajlı bir film gibi, dış bir mekanda (bir cenaze) başlayan şiir, iç mekana yani şairin belleğine geçerek devam ediyor. şair okuyucuyu bu iç mekana yerleştirdikten sonra, dışa ait olan özneleri kuşun sesini, mezar taşını ve gün ışığını da oradan yani dış dünya'dan koparıp içselleştiriyor. dış dünya, insan deneyiminin bir nesnesi boyutuna indirgeniyor sadece. ve son kıtada da bu deneyimin sonucu olarak başkalaşan dünya'nın yeni halini duygusunu izleyip bunu sunuyor okura. aynı zamanda hangi deneyimin süzgecinden geçerek izlenirse izlensin, insanı çevreleyen bir dış dünya'nın varlığını okura hatırlatıp onu tekrar oraya, şiirin başladığı yere bırakıyor.

    b) cenaze, aslında şairin kendi cenazesi. aynı zamanda ziyaret eden de şairin kendisi. ölü adam burada şairin içindeki ölmekte olan adamı, hayatının ölüme uzanan ucunu temsil ediyor olabilir. bir yanıyla ölmekte olan şair, diğer yanıyla da bakışını bu ölümden çekip dünya'ya yöneltmeye çabalıyor. hayatı, kendi yaşam deneyiminden daha büyük bir şey olarak algılamaya çabalayıp ölüm karşısındaki çaresizliğinin (çaresizliğimizin) ağırlığını unutmaya çabalıyor. yine ilk savımdaki gibi bir iç ve dış mekan çatışması var. tabii mezarı insanı içine alan, gün ışığını da dış dünya'dan gelen unsurlar olarak da okumak mümkün.

    ve tabii ki, bütün bunlar varsayım, ve tabii ki söz konusu şiir olunca bütün varsayımlar doğru. şiir okurunundur."
  • vaktiyle, özdemir ince yöneticisiyken telos'tan hüzün gondolu, 2004'te de nokta yayınları'ndan izmir, saat üç adlı kitapları yayımlanan isveçli şair.

    nobel yakışmıştır.

    türkçe okumamızı sağlayan ve her iki kitabı da çeviren gürhan uçkan'a teşekkürler.
  • varlığını kendi bakışımda hissettiğim, istasyon adlı şiirinin kendimce okumasını yaptığım şair: https://sessizifade.blogspot.com/…-transtromer.html
  • ham maddesi saf ışık olan şiirlerin şairi.

    the sea is a wall.
    ı can hear the gulls screaming -
    they're waving at us.
  • ahenk tutturulamayacağı için başka dillere çevrilse de ancak çevirenin kendi yorumunu içeren şiirler okumaya sebep olacağı için, hiçbir zaman okuyamayacağım şair. bu da neden verildiğine dair ingilizce açıklaması:"because, through his condensed, transluscent images, he gives us fresh access to reality".
  • sözlük yazarlarının soyadıyla ilgili yaptıkları berbat esprileri okusa nobeli aldığına pişman olacak olan yazar.

    internetten bulduğum ve hoşuma giden türkçeye çevrilmiş bir şiirini paylaşayım bari

    fırtına

    ve ansızın yolcunun önüne çıktı
    ihtiyar bir çınar bütün heybetiyle,
    iri taçlarıyla, taşlaşmış bir geyik gibi
    yeşil kalesi önünde eylül denizinin.

    ey kuzey fırtınası !
    şimdi böğürtlenlerin olma mevsimi.
    uyanık dur karanlıkta, dinle mahmuz
    şıkırtılarını,
    ağaçların doruğunda esen yıldızların.

    tomas tranströmer
hesabın var mı? giriş yap