• saturday night fever'da john travolta abimizin canlandırdığı, deli fişek, bıçkın, dans pistlerinin kralı karakter.
  • saturday night fever'ın devamı olan staying alive'da da john travolta'nın canlandırdığı karakter. iki filmde de paso 77 içer.
  • pablo larrain filmi.
  • hayatımda enn nefret ederek izlediğim filmdi. neşeyle başladığım akşam karardı ulen. film entel miydi, yine mi o yüzden anlamadık diycem ama yok, öyle de değil, bi manyak bi tuhaf filmdi. neresinden başlasam nasıl anlatsam:

    --- spoiler ---
    raul efendi hadi sen iğrenç, manyakça, piskopatça bi kişiliksin -yarışmada da göt oldun oh canıma deysin, ödülü alan adamcağızı da öldürecen-, hadi seni anladık diyelim. filmdeki kadınlara ne demeli. hepsi bu meymenetsize aşık. barın sahibi sarışın teyze bile bi an adama kızarken, bi anda adama yavşamaya başladı tööbe. goyo diye gül gibi genç, az çok aklı başında, ailedeki yerinin ne halt olduğunu çözemediğim çocukcagıza yazan bi tane hatun yok. hepsi bir olmuş o manyağa yazıyo. adam gitti cocukcagızın kıyafetine sıçtı. ben olsam adamın agzını burnunu kırım kırım kırarım. tööbe bi daha.
    şimdi size filmden süper anlamlı kimi diyaloglardan bir kuple sunmak istiyorum izninizle:

    manyak raul: pantolonun iki düğmesi olması lazm
    ezik goyo: hayır bir.
    m.r.: iki
    e.g.: bir
    m.r.:iki
    e.g.: bir
    m.r.:iki
    e.g.:bir
    ......

    yine başka süpersonik diyalog:
    m.r.: saç boyası nerde?
    raulun sevgilisi: yatak odasında galiba, bizim kıza sorayım
    kadının kızı: yatak odasında galiba
    banyoda da olabilir
    r.s.: banyoda mı?
    k.k.: banyoda
    r.s.:yatak odasında mı?
    k.k.: olabilir
    r.s.: banyoda yani?
    k.k.: evet mümkün
    vıdı vıdı... böyle gidiyor bu diyaloglar

    --- spoiler ---

    işte böyle sayın seyirciler akla zarar karakterleri ve diyaloglarıyla bir festival filmi de burada bitiyor, sağlıcakla kalın sakın bu filme gitmeyiiinnn
  • '28. uluslararası istanbul film festivali'nin incisi filmdir.' demeyi isterdim bu satırlarda. bu kadar anlamsız, kötü, rahatsız edici, mide bulandırıcı bir film izlemedim, diyebilirim lakin. filmin berbatlığına, yeni rüya sinemasının havasız ortamı & kenef kokusu da eklenince film daha da derinleşti adeta*. havana film festivalinde 2 ödülü nasıl kapmış bilmem ama, erkeklerden soğutabilir bünyeleri; uzak durula...

    --- spoiler ---

    mide bulandırıcı donlu & çirkin adam, o yaşlı kadından ne istedin peki?

    --- spoiler ---
  • bildiğiniz kusmuk. devrimci gençler, bir takım olaylar silsilesi ve bunların içerisinde bir garip adamın hikayesini bekliyorduk ki ne gördük, bildiğiniz kusmuğu gördük ki kusasım geldi şuraya. üstüne bir de annemi sürüklemişim peşimden, fenalık geçire geçire izledik berabercene. asıl bomba kısmı, film bittiğinde alkışlayan seyirci grubuydu heralde ki ben tam çıkarıp ayakkabımı fırlatıcakken annem kızım dalga geçiyordur heralde cidden alkışlamıyordur he tepkisiyle beni kendime getirdi. aman.
  • 28. uluslararası istanbul film festivali'nde 'altın lale uluslararası yarışma ödülü'nü almış film!
  • izlenmesi zor ve oldukça sert bir film ama asla kötü değil. filmi seyrettikten günler sonra bile üzerimdeki etkisi hala duruyorsa bu yönetmenin başarısını göstermektedir. film başından sonuna kadar sürekli şaşırtıyor ve sinema salonundan aaaa seslerinin duyulmasına neden oluyor. yani yönetmen seyirciyi hep uyanık tuttu, bize bizden olmayan başka hayatlar sundu. filmdeki sert sahnelerin olması kahramanın tutkusunu veya sapkınlığını seyirciye aktarmasında çok gerekli olduğunu düşünüyorum.

    --- spoiler ---
    sevişme sahneleri bence mükemmeldi. daha önce hiç ereksiyon olmamış bir adama oral seks yapılan bir film görmedim. başka bir yönetmen olsa bu kısımları yorganın altına saklardı.

    kahramanın rakibinin elbisesinin üzerine bokunu yapması ve bunu tüm elbiseye yayması evet iğrençti ama süper olmuş filmde.
    --- spoiler ---
  • pablo larrain'in 2008 şili - brezilya yapımı filmi; başrollerinde alfredo castro, amparo noguera ve héctor morales var. filmin 2008 yılında havana ve santiago, 2009 yılında da rotterdam'da aldığı ödülleri okuyup etkilenmemek elde değil; ne var ki film okkadar kötü, o kadar kötü ki dün sabah altın lale'yi aldığını okuduğumda iksv binasını tarayasım geldi.

    eksik hikayelendirilmiş bir film; zira hayli çirkin, hayli geçkin, psikopat, kaba saba, kötü danseden, ereksiyon olamayan ve üstüne üstlük ileri derecede çulsuz olan baş karakter raul'e filmin kadın karakterlerinin hayranlığının ve cinsel ilgisinin neden kaynaklandığını bir türlü tam olarak anlayabilmek mümkün olamadı. bir adet polis cinayeti sahnesi ve finale doğru gerçekleşen baskın (?) haricinde pinochet diktatörlüğü iktidarının baskı, ağırlık ve hatta varlığını hissedebilmek de keza öyle.

    bütün karakterleri birbirinden tiksinç ve yavşak kişiliklere sahip olduğu için zaten çok zor izlenen bu filmde, en azından 78 yılı şili'sinin mevcut iktidar döneminde "doğuştan şanssız" ve "kaybeden" olmaya dair; varoş fukaralıklarda doğup büyüyen bireylerin sınıf atlama hayallerine (hayalkırıklıklarına); hiç olmakla geçen ömürlerin taşıdığı "yırtma" umuduna dair, klişeye kaymayan sert mesajlar eşliğinde iyi bir sunumunu bulabilmeyi bekledik, ama o kısım da elimizde patladı.

    bütün boktanlığını bir kenara bıraktım; raul'ün işlediği suç ve cinayetlerin ardından devam eden vurdumduymaz yavanlık dayanılacak gibi değil. şurada hafiften bir takip olabilse, belli belirsiz bir polisiye (yahut vicdani de olur) gerilim yaratılabilse imiş film hiç olmazsa tempo anlamında biraz daha izlenebilir hale gelirmiş.

    hele de filmin 31ci pornografisine kayan ucuz erotizminden nasıl iğrendim belli değil. yönetmeni yolda görsem götürüp20 tane raul'ün arasına bırakacağım, o kadar kinlendim.
  • sinemadan beklentileri, hollywood - yeşilçam klişeleri olanların tabii ki beğenmeyeceği film. güzel film. iğrenç gerçekler.

    eğer bir filmden beklentiniz,

    karizmatik fakir adam köşeyi dönsün en güzel hatunları götürsün ise;
    zenginlikle dolu hayatları imrenerek izlemek ise;
    müthiş bir başarı hikayesi ise;
    dünyaları değişen ve kendilerine hayran bırakan karakterler ise;

    izlememeniz gereken filmdir. çünkü bunların hiçbirini vermiyor.

    festivaller, tam da bu gibi -gişe filmi olmayan- filmlerin sergilenmesi ve seyirciyle buluşması, hakettikleri -eğer hakediyorlarsa- ödülleri almaları ve saygı duyulmaları için -hem seyirci hem de çekenler için- fırsat.

    eğer filmden çıkıp istiklal'de yürürken depresyona girip yatağa girene kadar depresif modumdan çıkamamışsam, evet bu film çok başarılıdır. çekenler duyguyu vermiştir.

    edit: ah çaylak olmasaydım da şimdi bu entry okunsaydı...
hesabın var mı? giriş yap